Türkiye–ŞİÖ ilişkileri ve Batı'nın tepkileri

Prof. Dr. Mehmet Yüce/ Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi
3.09.2025

Ankara'nın izlemekte olduğu çok yönlü dış politika anlayışı, özellikle son 15–20 yılda Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde Batı eksenine bağlı kalırken aynı zamanda Doğu, Orta Asya ve Afrika ile ilişkilerini güçlendirmesiyle öne çıkmaktadır. Bu çerçevede ŞİÖ gibi platformlar üzerinden diplomatik ve ekonomik ilişkiler geliştirip, Batı'ya bağımlılığını azaltarak, yeni ekonomik ve jeopolitik fırsatlar oluşturmaya çalışmaktadır.


Türkiye–ŞİÖ ilişkileri ve Batı'nın tepkileri

Prof. Dr. Mehmet Yüce/ Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi

Türkiye'nin, Çin'in liderliğindeki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile ilişkilerini sıcak tutması, Batılı uzmanlar ve siyasetçileri nezdinde Ankara'nın Avrupa-Atlantik entegrasyonuna olan bağlılığı konusunda şüphe uyandırmaktadır. Aynı durum Çin için de söz konusu olmuştur. Türkiye'nin ilgisi başlangıçta Pekin tarafından temkinle karşılanmıştır. Ancak Türkiye ile daha yakın bir iş birliğinin uzun vadeli çıkarına olduğuna inanan Pekin, işbirliğine yönelik daha kurumsal adım atmaya karar vermiştir. Bu çerçevede Türkiye, 2012 yılından bu yana ŞİÖ'nün diyalog ortağı ve 2013 yılından bu yana gözlemci statüsü ile ŞİO ile diyaloglarını sürdürme ve örgüte tam üye olarak katılmak konusunda zaman zaman resmi açıklamalarda bulunmaktadır.

Türkiye'nin ŞİÖ'ye yakınlaşması Çin açısından fırsatları olduğu kadar bazı tereddütleri de beraberinde getirmektedir. Çin'in Türkiye'nin ŞİÖ yakınlaşması konusundaki tereddütlerinin, esas olarak Türkiye'nin Batı ile güçlü ilişkilerini sürdürmesi, Orta Doğu ve Kafkasya'daki aktif diplomatik rolü, ekonomik istikrar ve ödeme dengesi konusundaki belirsizlikler ile Ankara'nın çok yönlü dış politika anlayışından kaynaklanan stratejik özerkliği ile ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Bu unsurlar, Çin'in Türkiye'yi ŞİÖ içinde güvenilir bir stratejik ortak olarak konumlandırmasını dikkatle yönetmesini gerektirmektedir. Genel olarak, Çinli analistler, Türkiye'nin yeni dengeli diplomasisinin dış politikada tam bir yeniden yönlendirme anlamına gelmediğini, aksine Ankara'nın stratejik tercihlerini ve özerkliğini genişletme girişimi olduğunu öne sürmektedirler.

Türkiye neden ŞİÖ'ye ilgi duymaktadır?

Türkiye'nin ŞİÖ'ye ilgi duyması ve Zirvelere üst düzey katılım sağlamasını, Ankara'nın izlemekte olduğu çok yönlü dış politika anlayışının bir yansıması olarak görmek gerekir. Çok yönlü dış politikayı (multialignment / multi-dimensional foreign policy), bir devletin tek bir blok veya ittifaka bağlı kalmadan, farklı güç merkezleriyle diplomatik, ekonomik ve güvenlik ilişkilerini eş zamanlı yürütmesi olarak tanımlamak mümkündür. Ankara'nın izlemekte olduğu çok yönlü dış politika anlayışı, özellikle son 15–20 yılda Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde Batı eksenine bağlı kalırken aynı zamanda Doğu, Orta Asya ve Afrika ile ilişkilerini güçlendirmesiyle öne çıkmaktadır. Bu çerçevede Türkiye, ŞİÖ gibi platformlar üzerinden diplomatik ve ekonomik ilişkiler geliştirip, Batı'ya bağımlılığını azaltarak, yeni ekonomik ve jeopolitik fırsatlar oluşturmaya çalışmaktadır.

Ankara'nın çok yönlü dış politika anlayışında, stratejik otonomi, ekonomik çeşitlenme, bölgesel aktörlük ve küresel etki gibi hedefler bir arada gözetilmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye'nin hem Batı ile güçlü bağlarını sürdürmesini hem de Avrasya ve Afrika ekseninde bağımsız manevra kabiliyeti elde etmesini sağlamaktadır. Mesela 25. Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile yaptığı temaslar; Türkiye'nin yalnızca Avrasya coğrafyasında değil, Batı ittifakları nezdinde de yeni bir statü sergilediğini göstermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Zirve çerçevesinde Paşinyan ve Aliyev ile temasları, Türkiye'nin Güney Kafkasya'da barış ve istikrar sürecindeki yapıcı rolünü de ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu statü Türkiye'nin bölgesel aktör ve arabuluculuğu kadar küresel düzlemde oynadığı yeni rolünü de ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Türkiye'nin izlediği çok yönlü dış politika, sadece diplomatik değil aynı zamanda ekonomik çeşitlenmeyi de kapsamaktadır. Bu politikası Türkiye'nin, ŞİÖ ülkeleri, Körfez, Afrika ve Güney Amerika ile ticaret ve yatırım ilişkilerini güçlendirerek küresel ekonomi içinde manevra alanını genişletecektir.

Türk dünyasına etkileri

Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne yakınlaşması, Türk Dünyası açısından stratejik bir fırsattır ve güç merkezi işlevi görecektir. Diplomatik olarak Türk devletleriyle ŞİÖ çatısı altında daha güçlü bağlar kurma imkanı elde edecektir. Ekonomik alanda yeni ticaret ve enerji koridorları ile entegrasyon desteklenmekte, kültürel ve eğitim işbirlikleri aracılığıyla Türkiye'nin yumuşak gücü artırılmakta, güvenlik alanında ise terörizm ve sınır güvenliği konularında ortak koordinasyon imkanları sağlanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye'nin ŞİÖ ile geliştirdiği yakınlaşma sonrasında, hem bölgesel istikrarın pekişmesi hem de Türk Dünyası'nın uluslararası alandaki görünürlüğü ve etkisinin güçlenmesi mümkündür.

Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne yakınlaşması, Türk Dünyası açısından bazı stratejik tehditler de barındırmaktadır. Türkiye'nin Batı ile ilişkilerde olası gerilimler, Orta Asya'daki güç dengeleri ve enerji koridorları üzerinde artan rekabet, Çin ve Rusya'ya ekonomik bağımlılık riski ve güvenlik alanında dış etkiye açıklık, Türk Dünyası ülkelerinin uzun vadede stratejik esnekliğini sınırlayabilecek unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Bununla birlikte Türk Cumhuriyetleri Türkiye'yi Örgütteki Çin ve Rusya'nın etkisini dengelemek veya azaltmak adına bir önemli aktör olarak görmekte ve Türkiye'nin katılımını memnuniyetle karşılamaktadırlar. Türkiye'nin olası üyeliğinin, Rusya'nın Kafkasya politikalarını karmaşıklaştıracağını da gözden uzak tutmamak gerekir.

AB ve ABD'den yankılar

Öncellikle, Türkiye'nin ŞİÖ'ye yakınlaşması Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) açısından hem stratejik riskler hem de fırsatları taşımaktadır. Batılı analistlere göre riskleri genel anlamda güvenlik ve ekonomik açıdan ele almak mümkündür. ABD, Türkiye'nin Rusya ve Çin ile artan işbirliğinin, NATO'nun güneydoğu kanadında stratejik öngörülemeyen durumlar yaratmasından endişe duyarken, AB ise Türkiye'nin savunma ve güvenlik politikalarını ŞİÖ ekseni üzerinden şekillendirmesi ihtimalinden endişe etmektedir. Bu durumun, ABD'nin Rusya ve Çin karşısında kurduğu çok kutuplu düzeni zayıflatabilme olasılığı tartışılmaktadır. Diğer taraftan NATO içindeki Türkiye'nin stratejik pozisyonunun bazı soru işaretleri doğurma ihtimali bulunmaktadır. Türkiye'nin Orta Asya ve Güney Kafkasya'da artan etkinliği, ABD'nin bu bölgelerdeki stratejik nüfuzunu dolaylı olarak sınırlayabilir. Bununla birlikte Türkiye'nin ŞİÖ'ye yakınlaşması Batı'nın; enerji, ulaşım, göç, sınır güvenliği ve bölgesel krizlerde Türkiye ile pragmatik işbirliği yapmasına imkan verecektir. O nedenle AB ve ABD, Türkiye'yi tamamen kaybetmeden bölgesel projelerde daha etkili işbirliği yapma imkânı elde edecektir. Amerikan Dış Politika Konseyi'nin kıdemli üyesi Stephen Blank ise, Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğini; sadece çok uzak bir köprü olmakla kalmayıp, aynı zamanda hem daha yakın hem de kısa ve uzun vadede daha kazançlı olan proje ve hedeflerden dikkati uzaklaştıran bir serap olarak tasvir etmektedir.

Özetle Türkiye'nin ŞİÖ'ye yakınlaşması, AB ve ABD açısından otomatik bir kopuş anlamına gelmemektedir. Bunun, Batı'nın Türkiye'yi dengeleme ve işbirliği stratejilerini yeniden şekillendirmesi gereken bir durumu ifade ettiğini söylemek mümkündür. Bu yakınlaşmanın stratejik riskleri, güvenlik, ekonomi ve bölgesel nüfuz alanlarda yoğunlaşırken, fırsatlar bölgesel arabuluculuk ve ekonomik işbirliği üzerinden ortaya çıkacaktadır. Neticede Batı, Türkiye'yi dışlamak yerine, koşullu ve stratejik işbirliği mekanizmaları ile dengelemeyi tercih edecektir.

Sonuç olarak Türkiye'nin yeni dengeli dış politikasında, Batılı kurumların yanı sıra başta ŞİÖ olmak üzere diğer bölgesel uluslararası kuruluşlar da önem kazanmıştır. Türkiye son yıllarda ŞİÖ ile daha yakın ilişkiler kurmak ve Örgüte üye ülkelerle işbirliği geliştirmek konusunda her zamankinden daha kararlı görünmektedir. Ancak, Türkiye'nin ŞİÖ'ye yakınlaşması Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığı, ŞİÖ'yü Euro-Atlantik kurumlara alternatif olarak gördüğü anlamına gelmemektedir. AB üyeliği her zaman Türkiye için bir hedef olmuştur. Bununla birlikte Türkiye'nin ŞİÖ'ye ilgi duyması, Türkiye'nin 1990'lardan bu yana izlediği resmi Avrasya yöneliminin bir göstergesi olmuştur. Bu yönelim, Türkiye'nin çok yönlü diplomasisinin ve yenidünya düzeninin koşullarına uygundur. Aynı zamanda Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini sürdürürken Avrasya ekseninde de stratejik manevra alanını genişletmesine, ekonomik ve güvenlik alanlarında yeni fırsatlar yakalamasına ve bölgesel aktör olarak etkinliğini artırmasına olanak sağlamaktadır.