Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri: Değişim değil süreklilik

Gülay Mutlu / USAK Avrasya Araştırma Mer. / [email protected]
24.08.2013

Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetlerine yaptığı ziyaretler, son iki yıldır Ortadoğu’da yaşanan çalkantılar nedeniyle dış politikada odağın yeniden Türk dünyasına yöneleceği iddialarını gündeme getirdi. Acaba öyle mi?


Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri: Değişim değil süreklilik

Geçtiğimiz hafta (15-16 Ağustos) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Gebele’de “Ulaştırma Alanında İşbirliği” temasıyla Azerbaycan’da gerçekleştirilen Türk Konseyi 3. Zirvesi’ne katıldı. Kendisine Dışişleri Bakanı ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı eşlik etti. Aynı günlerde Başbakan Erdoğan, Ekonomi Bakanı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı eşliğinde Türkmenistan’a, Hazar kıyısında inşa edilecek olan Uluslararası Türkmenbaşı Deniz Limanı’nın temel atma törenine katıldı ve bir dizi ek anlaşma imzaladı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bu ziyaretleri tam da Mısır’daki darbe karşıtı eylemlerde binlerce kişinin ölümüne sebep olan müdahale ile eş zamanlı olarak gerçekleşti.

Hiç sekteye uğramadı

Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetlerine yapılan bu ziyaretler, son iki yıldır Ortadoğu’da yaşanan çalkantılar nedeniyle dış politikada odağın yeniden Türk dünyasına yöneleceği iddialarını gündeme getirdi.

Öncelikle Türk dış politikasında Orta Asya ve Kafkasya’daki Tük cumhuriyetlerine yönelik ilginin 1990’ların başından bu yana herhangi bir sekteye uğramadığını belirtmek gerekir. Aslında Türkiye bu coğrafyayı ve bu ülkeleri yirmi yılı aşkın bir süredir gündeminden düşürmedi. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen ziyaretler de esasında Ankara’nın bölgeye yönelik izlediği politikaların meyvelerini toplamaya başladığının bir göstergesi. Cumhurbaşkanı’nın katıldığı Zirve, Türk Konseyi’nin başarılı bir şekilde faaliyetlerini sürdürdüğünü gösteriyor. Diğer taraftan Türkmenistan ile imzalanan anlaşmalar da ikili düzeyde ilişkilerin de sürdürüldüğü yönünde olumlu sinyaller veriyor.

Kalkınmaya destek

Sovyetlerin çöküşünün ardından Türkiye’nin önceliği, bölge ülkelerin uluslararası alanda aktif birer siyasi aktör olarak ortaya çıkmalarını sağlamak yönündeydi. Bunun için de sosyo-ekonomik kalkınmalarının desteklenmesi gerekliydi. Türkiye bu yönde verdiği kalkınma yardımları ile bölgeye olumlu katkılar sağladı. Her ne kadar başlangıçta Ankara’nın verdiği kalkınma yardımları, kendi iç siyaseti ve ekonomisine bağlı olarak dalgalı bir seyir izlediyse de son on yıldır belli bir istikrar yakalanmış durumda. 1990’lı yıllarda koalisyon hükümetleri, ekonomik krizler ve PKK sorunu Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk cumhuriyetlerine yaptığı maddi yardımlarda bir düşüşe neden oldu. Ancak Türkiye bu yardımları kesintiye uğratmadan sürdürdü. 2011 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi Türkiye’den en çok kalkınma yardımı alan ülkeler Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk cumhuriyetleri oldu. Türkiye’nin bölgeye yaptığı yardımların niteliğine ve sektörlerine baktığımızda ise sosyal alt yapının geliştirilmesine yönelik çeşitli sosyal hizmet projeleri ile eğitim ve sağlık sektörlerinin olduğu görülüyor.

İnşaat ve enerji sektörü

Diğer taraftan Türkiye’nin Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kırgızistan’a ekonomik yatırımları artarak devam ediyor. İnşaat ve enerji sektörleri başta olmak üzere çeşitli alanlarda Türkiye bölgede öne çıkıyor. 2012 yılı verilerine göre Türkiye’nin Kazakistan ile 1.5 milyar dolar, Azerbaycan ile yaklaşık 1.4 milyar dolar ve Türkmenistan ile 861 milyon dolarlık bir ticaret hacmi olduğu kaydediliyor. Her ne kadar Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin karşılıklı çabaları doğrultusunda bu rakamlar önemli oranda artış gösterse de henüz istenilen seviyeye ulaşılmış değil.

Stratejik ortaklık

Türkiye kalkınma yardımlarının ve yatırımlarının yanı sıra, bölge ülkeleri ile diyalog kanallarını açık tutmak için çeşitli oluşumlara destek vermeyi sürdürüyor. Ankara, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Türk Konseyi, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) gibi yapılanmaların aktif bir üyesi. Diğer taraftan ikili anlaşmalar ile de karşılıklı ilişkiler geliştiriliyor. Örneğin Türkiye Kazakistan ile 2009 yılında ilişkileri ‘stratejik ortaklık’ seviyesine çıkaran bir anlaşma imzalandı. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın ziyaretlerine ilgili bakanların da eşlik etmeleri bakanlıklar arası karşılıklı ilişkiler çerçevesinde kurumsal iletişimin temellendirildiğinin birer göstergesi.

Açığa çıkan potansiyel

Türkiye’nin son yirmi yılda izlediği politikalar sonucu Orta Aysa ve Kafkasya’daki Türk cumhuriyetleri ile geliştirdiği ilişkiler siyasi olarak da Türkiye’ye kazanımlar sağlıyor. 2010 yılında BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği konusunda Türkiye bölge ülkelerinden azımsanamayacak bir destek almıştı. Aynı şekilde Türkiye, bölge ülkelerine çeşitli uluslararası platformlarda sürekli destek sağlıyor.

Sonuç olarak Türkiye, yirmi yıldır bağımsız olan bu ülkeler ile ilişkilerini gerek kalkınma yardımları, gerek ticari-ekonomik ilişkiler ve gerekse de uluslararası ilişkiler bağlamında, konjonktürel değişikliklerden bağımsız olarak sürdürüyor. Bununla birlikte karşılıklı ilişkilerde Türk dünyası yüksek bir potansiyel taşıyor, ancak bu potansiyelin açığa çıkması için bölge ülkelerinin siyasi, ekonomik ve toplumsal dönüşümlerini tamamlamaları ‘olmazsa olmaz’ koşullar olarak karşımıza çıkıyor.