Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi neden olmasın?

Doç. Dr. Adnan Küçük / Kırıkkale Ünv. Hukuk Fak. Öğretim Üyesi
21.02.2015

Türkiye için tercih edilecek başkanlık modelinin ABD’deki sistemden farklılık arz eden yönlerinin olması, hukuk devleti ve demokratik sistemden uzaklaşılmaması şartıyla, bu sistemi anti demokratik hale getirmez.


Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi neden olmasın?
Dünya çok genel bir ayrım yapılacak olursa dört tür demokratik hükümet modelinden söz edilir. Bunlar, başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistem ve meclis hükümeti sistemidir. Bunların haricinde diktatörlüklere mahsus hükümet sistemlerine burada yer vermiyorum. Şimdi burada sözü edilen sistemlerin tamamı demokratik yönetimle uyumludur. Demokratiklik açısından birisinin diğerine bariz bir üstünlüğü yoktur. Bugün ABD’de tatbik edilen başkanlık sisteminin demokratikliği hususunda bir tereddüt olmadığı gibi, Fransa’daki yarı başkanlık modeli ile İngiltere’deki parlamenter sistemin demokratikliği konusunda da hiçbir tereddüt mevcut değildir.
 
Diğer yandan burada sözü edilen hükümet sistemleri içerisinde en yaygın uygulama alanı bulanı başkanlık sistemidir (66 ülkede), ikinci sırada parlamenter sistem gelir (60 ülke). Diğer ülkelerde de diğer hükümet sistemleri uygulanmaktadır. Belli bir hükümet sistemini tercih eden ülkelerin benimsedikleri hükümet modelleri çatı olarak belli bir hükümet sistemi içerisinde yer alsa da, bazı esaslı ya da talî konularda kurumsal ve ilkesel olarak farklılık arz eden yönleri bulunabilmektedir. Birçok ülkedeki başkanlık sistemi ABD’deki sistemle tıpa tıp uyumlu değildir. Benzer şekilde parlamenter sistemi benimseyen ülkelerin kurumsal ve ilkesel tercihleri de birbirinin aynısı olmayabilmektedir. Mesela parlamenter sistemin benimsendiği bazı ülkelerde Cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçilmekte, kendisine sembolik yetkiler verilmekte, bazı ülkelerde Cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçildiği halde geniş yetkilerle donatılmış olmakta, bazı ülkelerde cumhurbaşkanı halk tarafından seçildiği halde kendisine sembolik yetkiler verilmekte, bazı ülkelerde de Cumhurbaşkanı hem halk tarafından seçilmekte hem de kısmen geniş yetkilerle donatılmış olmaktadır. Bütün bu ülkelerin tamamında parlamenter sistem benimsenmiş olmakla birlikte, bunlar arasında bazı farklılıklar yer alabilmektedir. Mesela Türkiye’de 2007 Anayasa değişikliği öncesi dönemde parlamento tarafından seçilen Cumhurbaşkanına geniş yetkiler verilmiş idi. Bu haliyle ülkemizdeki sistem parlamenter sistem olduğu halde, Cumhurbaşkanının bu yetkileri İngiltere’deki parlamenter sistemden önemli ölçüde farklılık arz etmekteydi. 2007 Anayasa değişikliği ile geniş yetkili Cumhurbaşkanının bir de halk tarafından seçilir hale getirilmesi ile, sistem yarı başkanlık sistemine yaklaşmıştır. Bu hali ile esasen klasik parlamenter sistemden büyük ölçüde uzaklaşıldığı halde, Fransa’daki sistemle birebir örtüşme de söz konusu değildir. 
 
İhtiyacımız olan model
 
Bu kendine özgülükler başkanlık modeli için de söz konusudur. Keza yarı başkanlık modelini benimseyen ülkelerde de farklılık arz eden ilke, kurum ve uygulamalar mevcuttur. Hatta ilkin 1962 yılında Fransa’da ortaya çıkan yarı başkanlık modeli, kendine özgülüklerin belli bir bariyeri aşması sebebiyle parlamenter sistemden kopma şeklinde belirmiştir. 
Türkiye’de, 7 Haziran 2015 Genel seçimleri sonrası dönemde yeni bir Anayasa yapılabilirse, bu kapsamda kendine özgü bir hükümet sistemini benimsenebilir. Nitekim AK Parti tarafından önerilen başkanlık modeli, bazı ilke ve kurumlar yönünden ABD’deki başkanlık modelinden farklılık arz eden kendine özgü özellikler taşımaktadır. Hatta bu kendine özgülükler belki o düzeyde olabilir ki, bu mevcutlardan tamamen ya da değişen ölçülerde farklı bir başka hükümet modeli de olabilir. ABD kendine özgü hükümet modelini tespit ederken hiçbir ülkeyi örnek almadığı gibi, benzer şekilde İngiltere parlamenter sistemi tercih ederken bir başka ülkeye öykünmemiştir. Fransa, yarı başkanlık modelini benimserken, kendi ülkesindeki reel ihtiyaçları esas alarak parlamenter sistemi yarı başkanlık modeline dönüştürmüştür. Bunu yaparken de bir başka ülkeyi model almamış, kendi ülkesindeki siyasi, sosyal, kültürel, tarihi vb. şartları esas almak suretiyle kendi sistemine nihaî şeklini vermiştir. Hatta bu sistemin benimsenmesinden sonra ortaya çıkan bazı esaslı sorunlar sebebiyle bu sistemi muhtelif defalar revize etmekten kaçınmamıştır.
 
Türkiye’de de, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden sapma olmamak şartıyla, kendisine özgü bazı özellikleri olan bir başkanlık modeli benimsenebilir. Bu modelin mutlaka ABD başkanlık modeli ile birebir örtüşmesi şart değildir. Çünkü her bir ülke, kendi tarihî, siyasî, sosyolojik, kültürel, felsefî vb. özellikleri esas alarak kendi hükümet modelini benimseyebilmektedir. Türkiye’de kendi modelini üretebilmelidir. Bu aynı zamanda bir özgüven demektir. Türkiye, bir Hollanda, bir Belçika gibi hem ufak, hem de sonradan ortaya çıkan, yerleşik köklü devlet kültürü ve geleneği olmayan bir devlet değildir. İngiltere, Japonya gibi kökleşmiş devlet geleneği olan bir devlettir. Türkiye bir hükümet modeli tercihinde bulunurken elbette ki kendi şartlarını esas alacaktır. Bu tercih başkanlık da olsa, yarı başkanlık da olsa, parlamenter sistem de olsa, bu kendine özgülüklerin yadırganmaması, hatta olağan görülmesi gerekir. Burada tek ölçüt, benimsenen hükümet modelinin anti-demokratik ve hukuk devleti ile çelişen unsurlar içermemesidir. 
 
Beyhude iddialar
 
Mesele bu esaslar muvacehesinde tahlil edildiğinde, Türkiye’de başkanlık sistemi benimsenebilir. Hatta başkanlık modeli, sahici manasına yakın bir şekilde kuvvetler ayrılığına yer vermesi itibariyle hukuk devleti ile daha uyumlu olduğu gibi, koalisyonlara yer vermemesi itibariyle de daha etkin bir yönetimi mümkün kılmaktadır. Başkanlık modelinin Türkiye’de diktatörlüğe yol açacağını söyleyenlerin Türkiye’nin gerçekliğinden ne kadar uzağında olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. Esasen bu kesimler, başkanlık sisteminin Türkiye’de diktatörlüğe yol açmayacağını bal gibi bilirler, ama bu tercih bu kesimlerin siyasî hesapları ile uyuşmadığı için, kolaycı bir şekilde başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açacağını söylemektedirler. Türkiye için tercih edilecek başkanlık modelinin ABD’deki sistemden farklılık arz eden yönlerinin olması, hukuk devleti ve demokratik sistemden uzaklaşılmaması şartıyla, tek başına bu sistemi anti demokratik hale getirmez. Buna rağmen başkanlık modelinin Türkiye’de anti demokratik uygulamalara yol açacağı iddiasında bulunmak beyhude bir çabadır. Bir zamanlar başörtüsü serbestisinin getirilmesi halinde yoğun ve yaygın toplumsal çatışmaların ortaya çıkacağını söyleyenlerin bu öngörüleri, başörtüsünün serbest hale geldiği dönemde nasıl havada kaldı ise, başkanlık modeline yönelik üretilen diktatörlük iddialarının da, bu sistemin hayata geçirilmesi halinde benzer şekilde havada kalacağı kanaatindeyim.