TÜSİAD geçmiş MÜSİAD gelecek mi?

Murat Güzel / Yazar
25.01.2014

Yeni İslâmî Burjuvazi, bir siyasal hareketin, yeni bir burjuva sınıfının ortaya çıkma koşullarını nasıl yarattığını incelerken, dinden, muktedir bir sınıfsal gösterge yaratıldığını da iddia ediyor.


TÜSİAD geçmiş MÜSİAD gelecek mi?

Murat Güzel / Yazar

Türkiye’de AK Parti’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte öteden beri, Müslüman kimlikli insanlara yönelik, siyasal bir içeriğe sahip olmaktan çok, belli bazı sosyolojik-ideolojik kalıpları doğrulamak üzere üstü örtük ifade edilen birçok eleştiri de görünürlük kazanmaya başladı.

Bu eleştirel çizgilerden büyük bölümü sol tandanslı yazarların çalışmalarından gelirken çok azı “ideolojik savaş aracı” boyutunu aşarak sosyolojik anlama ve analiz düzeyine ulaşabildi. Bu eleştirel çizginin ürettiği belki de en anlamlı tespit “İslâmî kimliğin, iktidara gelmeden çok önce sınıfsal bir nitelik” kazandığı iddiasıdır.

İddiaya göre bu sınıfsal ayrışma ve dönüşümde, 1990 yılında İstanbul’da, İslâmî hareketle güçlü bağları olan bir ekonomik seçkinler topluluğu tarafından kurulan MÜSİAD’ın etkisi belirleyiciydi. MÜSİAD’ın Türkiye siyaseti üzerindeki gücünü, kurucu başkanlarından Erol Yarar şöyle açıklıyor: “TÜSİAD geçmiş, MÜSİAD gelecek demek.”

Yeni İslami Burjuvazi adlı kitaba konu olan sosyal tarih, bir çıkar grubunun gücünün, üyelerinin inancında, azminde ve iradesinde gizli olduğu tezini doğruluyor. Fransa’da sosyoloji ve siyaset bilimi dersleri veren Dilek Yankaya, Yeni İslâmî Burjuvazi’de ileri sürdüğü tezlerle MÜSİAD’ı kuracak olan aktörlerin hayat hikâyelerinden yola çıkarak, bu aktörlerin kamusal alandaki seferberlikleriyle başlayan ve Türkiye’de yeni bir Müslüman burjuva sınıfının ortaya çıkışı ve iktidar olmasıyla devam eden süreci incelemeye ve analiz etmeye çalışıyor.

Yeni İslâmî Burjuvazi bir siyasal hareketin, yeni bir burjuva sınıfının ortaya çıkma koşullarını nasıl yarattığını incelerken, bu tarihsel dönüşümün neden ve sonuçlarını ele alarak, bu süreçte, dinden, muktedir bir sınıfsal gösterge yaratıldığını da iddia ediyor.

Ekonomi ve kimlik

Ancak Dilek Yankaya’nın tespitleri ne kadar sosyolojik-siyasal verilere, bu verilerin satır aralarının okunuşuna dayanıyor görünüyor olursa olsun, bakış açısının temel bileşenlerinden kaynaklı bazı sorunlar da olduğu hiç kuşku götürmüyor. Yani Türkiye’deki siyasal ve ekonomik süreçlerin, bu süreçlerdeki “ideolojik kavgalar”ın bambaşka dolayımlar ekseninde de ele alınabileceğine, Müslüman kimlik dolayısıyla varsayılan “sınıfsal” ayrışmaların yorumlanma biçimlerinin, yine sosyoloji ekseninde başta “asabiye”, “dayanışma” olmak üzere başka kavramlarla da incelenebileceğini asla unutmamak gerekiyor.

Yeni İslâmî Burjuvazi, Dilek Yankaya, İletişim, 2013

Barolardan siyasete...

Türkiye, neredeyse her gün yargının verdiği bir kararı konuşan, tartışan veya her sabah bir yargı skandalına uyanan bir ülke haline geldi. Ancak Türkiye’de yargının değişik ayaklarını oluşturan kurumların özellikleri fazla tanınmamakta, bu konuda genelgeçer görüşlerin dışında farklı görüşlerle, ayrıntıya inen araştırmalara rastlanmamaktadır. Bu bileşenlerin arasında en büyük grup olan avukatlar ve meslek örgütleri olan barolar hakkında ise oldukça az şey biliniyor. Dr. İdil Elveriş’inBarolar ve Siyaset adlı çalışması, Türkiye Barolar Birliği ve devlet kurumları arasındaki ilişkiyi baro başkanlığı ve yöneticiliği yapmış kişilerle mülakatlar üzerinden incelerken, Türkiye’de siyasete ve çıkar grubu yapısına da ışık tutuyor.

Barolar ve Siyaset, İ. Elveriş, Bilgi Ün., 2013

Ülkeden ülkeye demokrasi

1945 ile 1996 yılları arasında yarım yüzyıllık bir süre içinde 36 ülkenin demokrasilerini inceleyen Lijphart, hangi tür demokrasinin daha iyi işlediğine dair önemli ve şaşırtıcı bir sonuca varıyor. Her ne kadar konvensiyonel bakış açısı ABD ve İngiltere’de olduğu gibi çoğunlukçu demokrasilerin, İsviçre ve İsrail örneklerinde olduğu gibi uzlaşmacı demokrasilerden daha üstün olduğunu ileri sürmesine karşın Lijphart bunun böyle olmadığını gösteriyor. Lijphart’a göre gerçekte, uzlaşmacı sistemler; siyasal eşitlik, kadınların siyasette temsili, vatandaşların seçimlere katılımı gibi hususlarda, çoğunlukçu demokrasilere göre açıkça üstündürler.

Demokrasi Modelleri, Arend Lijphart, Çev. Güneş Ayas, Utku Umut Bulsun, İthaki, 2013

[email protected]