TÜSİAD işte... Bildiğimiz TÜSİAD

Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Ünv. Öğr. Gör.
1.01.2022

TÜSİAD, tanınmış sınırlı sanayici aileler tarafından kurulan ve 50 yıldır bazı istisnalar hariç yönetimleri bu aileler tarafından yapılan elitist bir sermaye örgütüdür. Sermaye sınıfını temsil etmesine rağmen sol/sosyalist kesimlerle yakın ilişkileri ülkemize özgü bir çelişki olarak duruyor.


TÜSİAD işte... Bildiğimiz TÜSİAD

TÜSİAD, Türkiye'de ekonomik elit sınıfın sanayici örgütlerindendir. Ülkemizde ekonomik elitler genellikle iktidarlarla iyi ilişkiler kurarak en azından mevcut durumlarını devam ettirmek isterler. Ancak TÜSİAD'ın iktidarların siyasi anlayışlarına göre bazı dönemlerde bu genel yaklaşımın dışına çıktığını görüyoruz. Mesela AK Parti Hükümetleri döneminde cirolarını ve karlarını kat be kat artırmalarına rağmen en kritik dönemlerde ideolojik açıklamalar yaptılar. Daha önce çok defa gördüğümüz gibi döviz kurlarında aşırı oynaklığın olduğu günlerde de yaptığı açıklamalarla ideolojik bir yaklaşım sergilediler. Kılıçdaroğlu'nun çağrısıyla açıklama yapmaları ise tartışmalara neden oldu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 17 Aralık 2021 tarihinde yaptığı açıklamada "TÜSİAD Başkanı'nı aradığını ve herkesin artık konuşması gerektiğini" söyledi. Bir gün sonra 18 Aralık 2021 tarihinde TÜSİAD, resmi internet sitesi üzerinden yazılı bir açıklama yayınladı. Bu durum TÜSİAD ile CHP'nin arasındaki yandaşlık ilişkisinin yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Sermaye sınıfının temsilcisi olan TÜSİAD'ın sol/sosyalist kesimlerle kurduğu ilişki öteden beri tartışmalıdır. Serbest piyasayı savunan sermaye kesiminin temsilcileri ile sol/sosyalist partiler, sendikalar ve diğer yapılar nasıl olur da birlikte hareket ederler? İdeolojik olarak aralarındaki çıkar çatışması nedeniyle birbirine karşı olan kesimleri bir araya getiren nedenler neler? Bu sorunun bazı cevaplarını TÜSİAD'ın kuruluş şartlarında ve kritik dönemlerde gösterdiği tutumlarda bulmak mümkündür.

Vesayetçilere dayanıyor

27 Mayıs askeri darbesiyle başlayan ve 12 Eylül askeri darbesiyle biten 20 yıllık süreçte ülkemizde vesayet sistemi kurumsallaştırıldı. 1960 ile 1980 yılları arasında yirmi yılda yaşanan üç askeri darbe, kriz ve kaoslar, çok sayıda kısa süreli koalisyon hükümetleri siyasete olan güvenin azalmasına neden oldu. Ekonomik elitler böyle bir ortamda sivil siyasetçilere değil vesayet odaklarına dayanmayı mevcut durumlarını koruyacak ve geliştirecek bir yol olarak gördüler. TÜSİAD böyle bir ortamda 12 Mart 1971 darbesinin olduğu yıl kuruldu. Bu dönem ekonomide devlet ağırlığının fazla olduğu ve henüz özel sanayinin gelişmediği bir dönemdi. Dolayısıyla devlete eklemlenen az sayıda bir sermaye eliti vardı.

1950 yılında kurulan TOBB, iş çevrelerini temsil etmesine rağmen TOBB'da eşit oy ilkesi nedeniyle yeterince temsil edilmediklerini düşünen işadamlarının TÜSİAD'ı kurmaları elitist bir yaklaşımdır. TÜSİAD'ı kuran 12 iş adamından biri olan Selçuk Yaşar, diğer bir kurucu olan Vehbi Koç'a "Organize olmayı başaramazsak, işçi hareketleri karşısında ayakta kalamayız" diyerek derneğin kuruluş misyonunu ifade ediyor. Bir başka ifadeyle TÜSİAD'ın kuruluş amaçlarından biri de işçi kitlelerine karşı sermayenin çıkarlarını korumaktır. Böyle olmasına rağmen sınıf sendikacılığı yaptığını söyleyen DİSK ile sermayeyi temsil eden TÜSİAD'ın ortak hareket ettikleri dönemleri de gördük. Mesela 2010 yılında DİSK ve TÜSİAD başkanları bir araya gelerek belli konularda "birlikte çalışacaklarını" kamuoyuna açıkladılar. 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden hemen sonra kurulan TÜSİAD, 12 Eylül askeri darbesinden sonra 24 bine yakın dernek kapatılırken açık kalmıştır. Üstelik 1981 yılında darbeciler tarafından Bakanlar Kurulu kararıyla "kamu yararına çalışan dernek" statüsü verilmiştir.

28 Şubat'a destek verdi

TÜSİAD'ın 1997 yılında hazırladığı "Türkiye'de Demokratikleştirme Perspektifleri" raporunda dindar Müslümanlara çarpık bakış açısı şu sözler ile ifade edilmiştir: "Dini dünya görüşüne sahip insanların akıl, tartışma ve sorgulama gibi değerler yerine, itaat ve teslimiyet temeli üzerine kurulu bir yapısı vardır. Sonuç olarak, hukuk, siyaset, iktisat, ahlak ve hatta günlük yaşayışın hemen her alanında kendisini "karar vermeye yetkili" saymayan, bu konudaki davranış kurallarının zaten konulmuş olduğuna inanan insanların sayısı arttıkça, özgürlük ve insan hakları üzerine kurulu bir demokratik rejimin kurulması zordur." Dindar Müslümanların özgür ve insan haklarına dayalı bir sistem kurmalarının zor olduğunu söyleyen çarpık bakış açısını bugün de görmek mümkündür. Böyle söylemlerine rağmen çalışma ve eğitim hakkı engellenen kadınlara destek vermek bir yana TÜSİAD bu yasakların savunucusu oldu. Hatta kız öğrencilerin İmam-Hatip liselerine alınmamalarını teklif etti.

28 Şubat MGK bildirisinde yer alan bazı hususlara, TÜSİAD'ın daha önce yayınladığı raporlarda yer verilmiştir. TÜSİAD'ın sekiz yıllık kesintisiz eğitim, İmam-Hatip liseleri ve Kur'an kurslarına ilişkin önerilerinin daha sonra MGK bildirisinde yer alması ile Refah Partisi'nin iktidar ortağı olmaktan çıkarılmasına yönelik açıklamaları 28 Şubat darbesindeki rolünü göstermektedir. Hatta TÜSİAD raporlarında "İmam-Hatip liselerine kız öğrenciler kesinlikle alınmamalıdır" gibi dini özgürlükleri kısıtlayan daha vahim öneriler de bulunuyordu.

4 Nisan 1997 tarihinde gazetelerde yer alan bir haberde 28 Şubat darbesine verilen desteği ifade eden şu açıklama yer alıyordu: "TÜSİAD: MGK sivillerin boşluğunu doldurdu". Dönemin TÜSİAD Başkanı Muharrem Kayhan, İzmir'de SİAD'larla ilgili bir toplantıda yaptığı konuşmada, hükümetin uygulamalarını eleştirerek, 28 Şubat MGK kararlarını, sivillerin yarattığı yönetim boşluğunun doldurulması şeklinde yorumlamıştı. Kayhan, "Türkiye'de milyonlarca insan ışıklarını söndürerek hukuk devleti ile ilgili istemlerini dile getirirken, parlamentonun bu duyarlılığı algılamamasının boşluğunu MGK doldurdu" diyerek darbecilere destek vermişti.

Gezi'yi destekledi

TÜSİAD gezi kalkışmasına güçlü bir destek verdi. 2014 yılında TÜSİAD başkanı Haluk Dinçer verdiği röportajda bu desteği şu sözlerle ifade etmişti: "Gezi bir darbe girişimiyse –ki bize göre Gezi bir darbe girişimi değil- TÜSİAD penceresinden baktığınız vakit, Gezi bir demokratik hak arayışı, bir çevresel duyarlılık ve otoriter bir tavra karşı bir tepki. Net bu böyle. Ha üçüncü günden sonra başka şekle dönüşmüş olabilir, gerçekten niyeti darbe olanlar içine karışmış olabilir. Ortaya çıkarsınlar o zaman bunun bir darbe girişimi olduğunu, bunu ortaya çıkarmadan devamlı 'darbe' demek bize pek normal gelmiyor." Gezi kalkışmasını masumlaştıran TÜSİAD'ın, şiddet olaylarına, yakılan ve yıkılan binlerce araç ve binalara, gezi nedeniyle ekonominin aldığı darbelere ilişkin cümle kurmamaları ise hayli ilginçtir.

2013 yılında Cumhuriyet tarihinin en dip faiz seviyesi olan yüzde 4,52 oranı, Gezi olayları sonrasında yüzde 8,5'e tırmandı. Gezi kalkışmasından 7 ay sonra 17/25 Aralık darbe girişimiyle faizler yüzde 11'e yükseldi. Üretim yapanların ve yatırım yapma niyetinde olanların borçlanma maliyeti iki kattan daha fazla artınca yatırımlar azaldı. Borsa İstanbul'da gezi kalkışmasının başladığı mayıs ayının sonunda başlayan düşüş üç ay boyunca devam etti. Şirketlerin piyasa değeri ortalama yüzde 40 değer kaybetti. Şirketlerin toplam piyasa değeri ise 164 milyar lira geriledi. Gezi olayları öncesinde yüzde 6,13'e kadar gerileyen yıllık enflasyon, sonraki 3 ayda yüzde 8,88'e yükseldi. Haziran 2013 verilerine göre yüzde 8,9 seviyelerinde yatay bir seyir izleyen işsizlik, bir yıl içinde çiftli rakamlara ulaşarak yüzde 10,6 seviyelerine çıktı. Gezi olayları sırasında İçişleri Bakanlığı verilerine göre; 45 ambulans, 80 belediye otobüsü, 85 otobüs durağı, 214 özel araç ve 240 polis aracı ateşe verildi. 58 kamu binası, 14 siyasi parti binası ve 337 işyeri tahrip edildi. Sermaye örgütü olan TÜSİAD, gezi kalkışmasının etkisiyle ortaya çıkan bu ekonomik tahribata rağmen gezi eylemlerine destek verdi.

Laiklik çıkışları

TÜSİAD yetkilileri, AK Parti döneminde çeşitli zamanlarda yaptığı "laiklik" çıkışlarının sonuncusunu 50. yılını kutlamaları çerçevesinde de tekrar etti. Her konuda konuşan ve görüşlerini açıklayan TÜSİAD yetkilileri, 2021 yılı asgari ücret tartışmalarında ortada yoktu. Kamu ve tarım hariç kayıtlı istihdamın yüzde 50'sini sağlayan TÜSİAD, konuşmaları gereken bu alanla ilgili cümle kurmadı. Hemen her kesimin konuştuğu asgari ücretin artış oranları konusunda meselenin önemli muhataplarından biri olan TÜSİAD yetkilileri açıklama yapmadılar.

Elitist sermaye

TÜSİAD, TOBB'da yeterince temsil edilmedikleri gerekçesiyle kurulmuştu. 2015 yılına gelindiğinde ise G-20 toplantılarında işadamlarını temsil hakkı, hükümet tarafından daha geniş temsil yeteneği olan TOBB'a verildi. TÜSİAD, tanınmış sınırlı sanayici aileler tarafından kurulan ve 50 yıldır bazı istisnalar hariç yönetimleri bu aileler tarafından yapılan elitist bir sermaye örgütüdür. Sermaye sınıfını temsil etmesine rağmen sol/sosyalist kesimlerle yakın ilişkileri ülkemize özgü bir çelişki olarak duruyor. Sürekli demokrasi ve çoğulculuktan bahsetmesine rağmen, herkesi üyeliğe kabul etmemesi, tüzüklerine göre asli üye olmak için iki asli üye tarafından takdim edilme şartının olması ve demokrasiyi kesintiye uğratan darbelere destek vermesi ise diğer çelişkileri. Raporlarında ve açıklamalarında sürekli özgürlük ve demokrasi vurgusu yapmalarına rağmen başörtüsü, İmam-Hatipler ve dini hayata ilişkin konulan yasakları görmezden geldiler. Hazırladığı raporlarla, yaptığı ideolojik açıklamalarla ve ilgi alanı olmayan meselelerde ortaya koyduğu yaklaşımlarıyla bundan sonra da tartışılacaktır.

@TarkanZengin