Ukrayna krizi ve Türkiye’ye yansımaları

Prof. Dr. Birol Akgün/SDE Başkanı
16.03.2014

Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmaya Kırım prizmasından değil, ülkenin uluslararası alandaki büyük çıkarları ve medeniyet perspektifinden bakmalı ve bu bakış açısı içerideki ve dışarıdaki Kırım örgütlerinin baskısından bağımsız olarak sürdürülmelidir. Kırım’ın ikinci bir Suriye veya Çeçenistan’a dönüşmemesi için azami dikkat edilmelidir.


Ukrayna krizi ve Türkiye’ye yansımaları

Ukrayna’da hükümetin Avrupa Birliği (ABD) ile yürüttüğü ortaklık antlaşmasının askıya alınması sonrasında Kiev’in Moskova ile yakınlaşmasına karşı başlayan yaygın sokak gösterilerinde  (Euromeydan ayaklanması) 80 civarında kişinin ölmesi bu ülkede derin bir siyasi krize yol açmıştır. Devlet Başkanı Yanukoviç ülkeyi terk etmiş, tutuklu olan eski Başbakan hapisten çıkarılmış ve muhalefet önderliğinde geçici bir hükümet kurulmuştur. Parlamento aldığı kararlarla ülkenin Anayasasını zorlayarak Rus azınlığın dil ve kültürel haklarına kısıtlamalar getirmiştir. Bu gelişmeler üzerine Rusya Ukrayna’da hükümet darbesi yapıldığı gerekçesiyle yeni hükümete ve düzenlemelere tepki olarak önce Ukrayna sınırındaki askeri unsurlarını teyakkuza geçirmiş, ardından da özerk Kırım bölgesini fiilen işgal etmiştir. Rus işgaline karşı Kırım halkından şu ana kadar ciddi bir direniş gözlenmemiştir. Fiili işgal şartlarında özerk Kırım parlamentosu aldığı kararla ülkenin Rusya Federasyonuna bağlanması için 16 Mart tarihinde referandum yapılmasına karar vermiştir. Batılı ülkeler referanduma karşı çıkmış ve bunun hem iç hukuk hem de uluslararası hukuka aykırı olduğunu dile getirmişlerdir. Rusya meclisi ise Kırım’ın Rusya’ya ilhak etme talebini olumlu karşılanacağını bildirmiştir. Krizin diplomatik yollarla çözümü için görüşmeler sürmektedir. 

Türkiye için neden önemli?  

Karadeniz havzası soğuk savaş sonrası dönemde genel olarak Türkiye açısından istikrarlı bir coğrafya olmuştur. Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile üst düzey siyasi ve ticari ilişkileri vardır. Kırım’ın işgali ve ilhakı bölgenin istikrarsızlaşması ve belirsizliklerin artması demektir. Türkiye’nin güney ve güneydoğu bölgesi (Suriye, Irak) ile Akdeniz’in güneyindeki istikrarsızlıklar devam ederken, Karadeniz’in Kuzeyindeki (Doğu Avrupa) bölgenin de istikrarsızlaşması Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını yakından ilgilendirmektedir. ABD merkezli batı hegemonik sistemin çözülmesi, küresel güç dengelerindeki değişimler, küresel yönetişim sisteminin işlevsizleşmesi, küresel sistemin üzerine kurulduğu liberal değerlerin anlamını yitirmesi (anamoli) ve dünyanın her farklı bölgelerindeki yükselen güçlerin artan rol arayışları gibi nedenlerle konjonktürel olarak tüm dünyada çatışmaların artacağı istikrasız bir döneme girilmektedir. Kırım olayını bu bağlamda okumak gerektiği, Kırımla sınırlı kalmayacağı, Avrasya bölgesine yayılma riski olduğu değerlendirilmektedir. 

Gelecek yıllarda en keskin mücadeleler, jeopolitik fay hatlarının kırılgan olduğu bölgelerde, çevresini kontrol ederek kendi değerlerine ve çıkarlarına göre düzen ve istikrar sağlamaya çalışan yükselen güçler arasında olacak gibi görünüyor. Kırılgan ve sıcak çatışmaya dönüşme riski taşıyan bölgeler ise şunlar: Karadeniz’in kuzeyi ve kuzey doğusu, Balkanlar, Ortadoğu, Güney Asya (Afganistan-Pakistan), Kuzey Çin ve Orta Asya, Levant bölgesi (Suriye, Irak, Lübnan, Filistin), Kuzey Afrika, Körfez bölgesi. İlginçtir ki, çoğu zaman bu bölgeler aynı zamanda tarihsel ve sosyolojik olarak farklı medeniyetleri ve kültürleri temsil eden halkların/ulusların karşılaştığı coğrafyalardır. Batı dışı medeniyetlerin yeniden küresel düzlemde meşru rol arayışlarının artacağı önümüzdeki yıllarda, ne yazık ki bölgesel ve küresel barışı kurmak ve korumak o kadar kolay olmayacaktır.

Türkiye için riskler  

Avrasya bölgesinde belirsizlikler ve çatışma riskleri artacaktır. Rusya’nın Kırım’ı ilhak politikası diplomatik yolla engellenemediği takdirde Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı ile Rusya arasında kurulan iyi ilişkiler bitecek, yeni bir gerginlik dönemine (yeni soğuk savaş) girilecektir. Türkiye Batı ve Rusya kutuplaşması üzerinden daha net pozisyon almaya zorlanacaktır. Zira Türkiye NATO, AGİT, Avrupa Konseyi ve AB gibi batılı kurumların Rusya karşıtı politikaları karşısında tarafsız kalamayacaktır. Rusya ile Türkiye arasında Gürcistan (2008) ve Suriye (2011-?) konusundaki ayrışmalara rağmen bozulmayan iyi ticari-ekonomik ve siyasi ilişkilerin yüksek gerginlik döneminde de sürdürülebilmesi kolay olmayacaktır. Kırım’daki Müslüman Tatar azınlığın Rusya’ya karşı girişeceği kaçınılmaz mücadele, Çeçen sorununda olduğu gibi Türkiye’yi zorlayacak; zaman zaman Türkiye ve Rusya’yı karşı karşıya getirecektir. 35 milyar dolara yaklaşan ikili ekonomik ve ticari ilişkilerimiz (özellikle doğal gaz tedariki ve nükleer santral inşası) olumsuz etkilenecektir. Buna rağmen Türkiye ve Rusya arasında son 20 yılda kurulan sağlam ilişkiler ve her iki ülkenin güçlü devlet geleneği ilişkilerin sürdürülmesi açısından en önemli garantidir. Liderler arası diyalog ve güven de bazı sorunların aşılmasını kolaylaştıracaktır.

Türkiye için opsiyonlar

Türkiye uluslararası hukuk ve meşruiyet temelinde ilkeli bir politika izlemelidir. Konunun tarafı tüm aktörlerle aktif biçimde müzakerelere katılmalı ve konunun diplomatik yollardan çözümü konusunda katkı sağlamalıdır. Temel vurgu Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve demokratik rejimin korunması üzerine yapılmalıdır. Batının Kırım’ı Tatar Türkleri üzerinden bir Rus-Türk çatışmasına dönüştürerek aradan sıyrılma politikasına karşı dikkatli olunmalıdır. Konunun Batı ile Rusya arasında bir çatışma olduğu vurgulanmaya devam edilmelidir. Krizin Tatar Türkleri için bir trajediye dönüştürülmesi yerine, haklarının korunması ve genişletilmesi adına bir fırsata dönüştürülmesi için çalışılmalı, Kırım tatarlarının hakları mümkünse uluslararası hukuk metinleriyle garanti altına alınmalıdır. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmaya Kırım prizmasından değil, ülkenin uluslararası alandaki büyük çıkarları ve medeniyetsel perspektifinden bakmalı ve bu bakış açısı içerideki ve dışarıdaki Kırım örgütlerinin baskısından bağımsız olarak sürdürülmelidir. Kırım’ın ikinci bir Suriye veya Çeçenistan’a dönüşmemesi için azami dikkat edilmelidir. 

[email protected]