Türk-Amerikan ilişkilerinde Ukrayna savaşı, Suriye operasyonu ve F-16 sarkacı

Hakan Çopur / Araştırmacı, Yazar
11.06.2022

Türkiye'nin Ukrayna'daki savaşa ilişkin olumlu ve yapıcı rolü ve ABD/Batı ile Rusya arasındaki dengeli oyunu, ABD'de ciddi şekilde yankı buldu. Rusya'ya yaptırım uygulamaya yanaşmasa da Ankara'nın SİHA'larla Ukrayna'ya sağladığı destek, ayrıca Ukrayna'nın toprak bütünlüğü konusundaki net tavrı ve Boğazlar konusunda Montrö'yü açık ve şeffaf bir şekilde uygulaması, Türkiye'nin stratejik önemini bir kez daha ortaya koydu.


Türk-Amerikan ilişkilerinde Ukrayna savaşı, Suriye operasyonu ve F-16 sarkacı

70 yılı aşan tarihinde sürekli inişli çıkışı dönemler geçiren Türk-Amerikan ilişkileri, Rusya-Ukrayna savaşıyla ortaya çıkan son dönemdeki olumlu havanın etkisinde yeni meydan okumalara hazırlanıyor. Ukrayna'daki savaştaki rolü ve Batı/NATO ittifakı içindeki yeri nedeniyle Washington'da olumlu algısı yükselen Türkiye, ortaya çıkan güç boşluğunu en iyi şekilde değerlendirerek kendi ulusal çıkarları doğrultusunda Suriye'ye yönelik olası yeni operasyon için düğmeye bastı. Bir yandan Türkiye'nin uzunca zamandır talep ettiği F-16'ların satışında özellikle Biden yönetiminin Kongreye yönelik ikna çabaları artarken, öte yandan Suriye operasyonuyla ilgili süreç de yakından takip ediliyor. Aynı anda 4-5 farklı başlığın birinde olumlu diğerinde olumsuz, birinde sıcak diğerinde soğuk ilişki denklemleri kurulan Washington-Ankara hattı, diplomasinin tüm akrobatik hareketlerinin sergilendiği bir güç mücadelesine sahne oluyor. Bu güç mücadelesinin mutlak bir kazananı ya da kaybedeni elbette olmayacak, bazı alanlarda ABD, bazılarında Türkiye istediğini "daha fazla" elde edecek; ancak asimetrik güçler arasındaki tüm ilişkilerde olduğu gibi burada da diplomasinin doğası zaten bunu gerektiriyor.

F-16'larla ilgili hava olumlu

Türkiye'nin Ukrayna'daki savaşa ilişkin olumlu ve yapıcı rolü ve ABD/Batı ile Rusya arasındaki dengeli oyunu, ABD'de ciddi şekilde yankı buldu. Rusya'ya yaptırım uygulamaya yanaşmasa da Ankara'nın SİHA'larla Ukrayna'ya sağladığı destek, ayrıca Ukrayna'nın toprak bütünlüğü konusundaki net tavrı ve Boğazlar konusunda Montrö'yü açık ve şeffaf bir şekilde uygulaması, Türkiye'nin stratejik önemini bir kez daha ortaya koydu. Bu süreçte Roma'da başlatılan ABD-Türkiye Stratejik Mekanizma girişimi, heyetler ve bakanlar arasındaki görüşmelerle belli bir olgunluğa geldi. Türkiye ile ilişkilerini makul bir dengede tutmak isteyen Biden yönetimi, F-16'ların Türkiye'ye satışı konusunda Kongrede bir sorun olmaması için temaslarını artırmış durumda. Washington'daki kulis bilgilerine göre ABD Dışişleri Bakanlığı, bu konuda son birkaç haftadır Kongre ile öncekine göre daha yakın temas halinde. Ancak bu durum, Türkiye'nin Suriye operasyonundan önce F-16 konusunun Kongreye gönderileceği ve oradan da sorunsuz geçeceği anlamına gelmiyor.

Hatta bir adım daha geri çekilirsek, Biden yönetiminin Türkiye'de 2023'te yapılacak seçimlerden önce Türkiye'ye (dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güç kazandıracak) böyle bir adımı atıp atmama konusundaki kesinliği de halen tartışma konusu. ABD yönetiminin bu konudaki niyet ve samimiyetini zaman gösterecek. Eğer Washington'da halen var olan F-16'larla ilgili olumlu hava somut bir aşama geçer ve mesela Biden yönetimi satış konusunda Kongreye resmi bildirimde bulunursa bu ikili ilişkiler açısından önemli bir gösterge olur. Kongrede itiraza uğramayıp satış işleminin mümkün hale gelmesi ise son yıllardaki en pozitif gelişme olarak iki tarafın da hanesine kaydedilir.

Operasyon nasıl etkileyecek?

ABD yönetimi ve Kongredeki dış politika karar vericileri Ankara'nın Suriye'ye yönelik olası operasyonundan rahatsızlar ve bunu dile getiriyorlar. Ben şahsen Washington'daki bu rahatsızlıkların (operasyon başladıktan sonra) bir yaptırıma dönüşmesini ve/veya ilişkilerde yeni bir krize neden olmasını pek beklemiyorum. İpler gerilecek, olumsuz açıklamalar yapılacak ve hatta Türkiye'yi rahatsız edecek bazı adımlar da atılacaktır, fakat ABD'nin Türk askerinin Suriye'de YPG/PKK'ya yönelik bir operasyonunu memnuniyetle karşılamayacağını zaten başından itibaren biliyorsak bu tür tepki açıklamalarını da normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum. Burada asıl önemlisi, Suriye operasyonunun bizim ABD ile diğer alanlardaki ilişkilerimizi etkileyip etkilemeyeceği sorusudur: Mesela F-16 sürecini nasıl etkileyecek? Bunun net cevabını bilmiyoruz, ancak ABD yönetiminin F-16'lar konusunda daha somut adımlar atmak için öncelikle Suriye operasyonunu görmeyi bekleyeceğini düşünüyorum. Operasyonun boyutu, kapsamı, süresi ve sonuçları Washington'da değerlendirilecek ve ona göre bir politika değişikliğine gidilip gidilmeyeceğine karar verilecektir.

NATO tartışmaları

Öte yandan Madrid'de yapılacak NATO Zirvesine kadar İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya giriş süreciyle ilgili somut adımlar atmak isteyen ABD, bu konuda da Ankara'nın ciddiyetini görmüş durumda. Kuşkusuz Türkiye gibi NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip bir ülkenin bu konudaki pozisyonu son derece değerlidir ve Türkiye'nin PKK ile ilgili güvenlik endişelerinin giderilmesi herkesin dikkate alması gereken bir konudur. Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerine giden yoldaki stratejisinin de (ABD yönetimi aksini iddia etse de) ABD-Türkiye ilişkilerinde önemli olduğunu düşünüyorum. Bu süreci "Türkiye'nin Batı ile Rusya arasında nerede durduğunun" bir göstergesi olarak da okuyan Amerikalılar için İsveç-Finlandiya konusu yakın takip gerektiren önemli bir süreç olarak masada duruyor. Türkiye'nin Madrid Zirvesine giden yoldaki diplomasi adımları, Finlandiya'nın İsveç'ten ayrılarak önünün açılıp açılmayacağı konusu ve bu iki ülkenin PKK'ya karşı ne gibi adımlar atacağı hususları, iki başkent arasındaki görüşme trafiği içinde kayda değer bir yer tutmaya devam ediyor.

'Zamanlama' gittikçe önem kazanıyor

Türk-Amerikan ilişkilerinde son bir yılda yaşananlar, iki ülkenin belli başlı konularda hangi adımları atacağından çok bu adımları ne zaman atacağını daha önemli hale getirdi. Mesela Türkiye'nin Suriye operasyonu zamanlamayla ilgili bir adımdır, Rusya-Ukrayna savaşının oluşturduğu yeni gerçekliğin uzantılarına tekabül eder. ABD de F-16 konusunda zamanlamaya oynayacaktır diye düşünüyorum: Önce operasyonu ve sonuçlarını görmek, Rusya-Ukrayna savaşındaki gidişatı ve İsveç ile Finlandiya'nın NATO üyelik sürecini değerlendirmek isteyecektir. Bazen bir teşvik gibi lanse edilen adımlar, aslında sahte bir teşvik ve yanıltıcı bir turnusol kağıdı olabilir. Türkiye bu durumun elbette farkında. Buna ilaveten Türkiye'nin artık seçim sürecine yavaş yavaş girmeye başladığı bir atmosferde Biden yönetiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elini güçlendirebilecek hangi enstrümanları vermek isteyip istemeyeceğini de iyi gözlemlemek gerek. Diğer yandan Kasım ayında ABD'de yapılacak Kongre ara seçimlerinde Demokratların Kongrenin iki kanadından en az birini kaybetmesi ve Cumhuriyetçilerin güçlenmeleri Washington'da bazı dengeleri değiştirebilir. İran'la nükleer anlaşma konusundaki süreç de bölgedeki denklemleri etkileyecek önemli bir parametredir. Tüm bu unsurlar, diplomaside hangi adımdan ziyade bu adımların zamanlamasının daha da önemli olacağını gösteriyor.

İkili ilişkiler, Rusya-Ukrayna savaşıyla önceki dönemde yaşadığı sıkışmayı kısmen aşacak yollar için hem Türkiye'ye hem de ABD'ye fırsatlar sundu. Şu ana dek iki ülke de bu fırsatları olumlu kullanmaya niyetli gözüküyor. Eğer ABD, daha önce Patriot'larda yaptığını yapmaz ve F-16'lar konusunda daha dürüst davranırsa ilişkilerde niyetin ötesinde eyleme geçen bir yapıcı bir sürecin önü açılabilir. Washington'daki karar vericiler umalım ki bu sefer daha stratejik düşünüp Türkiye'nin önemi, ciddiyeti ve kabiliyetleri konusunda önceki taktik hataları tekrarlamazlar ve Türk-Amerikan ilişkileri ulusal çıkarların daha az çatıştığı görece makul bir döneme girer. Sonuç ne olursa olsun Türkiye bölgesindeki dönüşümlerin farkında olarak kendi ulusal çıkarlarını savunmaya devam edecek ve ABD ile Rusya arasındaki dengeye dayanan güç ilişkisini sürdürecektir.

[email protected]