Ukrayna'daki savaş küresel güvenlik sistemindeki değişimin habercisi mi?

Necdet Özçelik / Yazar
9.04.2022

Mevcut haliyle geniş çaplı uluslararası güvenlik işbirliği örgütlerinin çevre üye ülkeleri kriz durumu başvurulan ülke statüsünde değerlendirmesi, ülkelerin güvenlik endişelerini karşılamamakta bununla birlikte tek taraflı sistemik bir bağımlılık da yaratmaktadır. ABD öncülüğünde birçok NATO üyesi ülkenin Türkiye'ye karşı açık ve örtülü ambargoları bu duruma bir örnektir.


Ukrayna'daki savaş küresel güvenlik sistemindeki değişimin habercisi mi?

Ukrayna-Rusya arasındaki savaşla birlikte uluslararası güvenlik mimarisinin etkililiği yeniden tartışılmaya başlandı. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırganlığı karşısında caydırıcılık, önleyicilik ve müdahalecilik gibi bir seri işlevi yerine getiremeyen uluslararası geniş güvenlik organizasyonlarının yapısal değişim ihtiyacı ise tartışmaların odağında yerini alıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve NATO gibi çokuluslu savunma/güvenlik teşkilatlarındaki karar alma süreçlerinin güçlüğü müzakere-müdahale etkinliği bakımından kriz bölgesindeki dinamik aktörlerin önünü açmaktadır. Doğu Avrupa'daki son gelişmelerle birlikte, bölgesel dinamik aktörlerin öncül rolü bir kez daha kendini göstermiştir. Ukrayna'daki gelişmelere paralel olarak arabuluculuk, barışı tesis/koruma, insani yardım, terörle mücadele, enerji güvenliği ve ekonomik istikrar gibi birçok uluslararası işbirliği alanı küresel ölçekten bölgesel ölçeğe indirgenerek daha kolay bir kriz yönetim sürecine girileceğini dikkati çekerken küresel güvenlik sistemi üzerinde bir değişim etkisi yaratacağı beklenmektedir.

Enerji güvenliği

Küresel düzenin sürdürülebilirliğinin temeli oluşturan ekonomik entegrasyon paradigmasının bir doygunluğa ulaştığı, yaptırımlara bağlı olarak da son on yıllık süreçte ağacın kurdu gibi kendi kendine zarar verdiği, artık daha geçerli bir paradigmaya ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Ukrayna Savaşı sonrası dönemde, 1990'lı yıllardan itibaren ekonomik gerekçelere göre yeniden şekillenen veya yeni kurulan uluslararası işbirliği kuruluşlarının önceliklerinin enerji güvenliği paradigması etrafında gelişeceği beklenmektedir. Enerji güvenliğinin de bölgesel güvenlik işbirliğine göre şekilleneceği öngörülmektedir. O halde küresel ekonomik sistemde meydana gelmesi beklenen değişimin küresel güvenlik sistemini ıskalaması da mümkün görülmemektedir.

Ukrayna Savaşı ile birlikte Avrupa'nın güvenlik bağımlığının da başlı başına NATO'ya (dolayısıyla ABD'ye) endekslenemeyeceğine dair bir kanaat gelişti. Fransa tarafından ileri sürülen Avrupa Ordusu fikrinin Ukrayna'daki savaşın sonlanmasıyla (dondurulması) birlikte daha somut şekilde gelişeceğine dair bir beklenti söz konusudur. Olası bir Avrupa Ordusu inşası durumuna karşı Almanya'nın da artan savunma bütçesiyle Avrupa Birliği içinde hem Fransa'yı askeri olarak dengelemeyi hem de Avrupa Birliğindeki ekonomik-siyasi üstünlüğünü askeri bakımdan da desteklemeyi arzu ettiği ifade edilebilir. Avrupa Ordusunun inşası halinde Avrupa güvenlik mimarisinin NATO'dan bağımsız mı, NATO'yla işbirliği halinde mi yoksa NATO'ya entegre olarak mı devam edeceği konusunda bir seri bilinmezlik durumunun küresel güvenlik sistemi üzerinde bir dönüşüm etkisi yaratacağı da beklenmelidir. Zira, AB'siz bir NATO'nun etki ve ilgi alanının daralması söz konusuyken AB özelinde bölgeselleşmiş AB güvenlik çıkarlarının zamanla NATO'nun güvenlik çıkarlarıyla çatışmasında da bahsedilebilir. AB'nin ordusuyla birlikte, bir bütün olarak NATO üyesi olarak kalması halinde Fransa'nın BMGK içindeki üyeliğinin AB'ye atfedilmesi durumunun da ihtimaller dahilinde olabileceği göz ardı edilmemelidir. Avrupa'nın güvenlik mimarisinde meydana gelecek bir değişimin küresel güvenlik sistemiyle birlikte güvenlik işlevlerini içinde barındıran bölgesel teşkilatlar ile grupların değişim ve dönüşümünde de bir domino etkisi yaratabileceği beklenebilir. Bu durumdan şüphesiz ilk etkilenecek grup NATO ve BMGK'dir. NAFTA, ASEAN ve KİÖ gibi bölgesel teşkilatlarda yapısal değişiklikler meydana gelme ihtimaliyle birlikte bu teşkilatların öneminin artması, ve hatta yeni bölgesel ittifakların kurulacağı bir sürecin hızlanması beklenebilir.

İttifak içi dengesizlik

NATO'nun Avrupa'nın doğusundaki yeni askeri üs inşası, stratejik silah sistemlerindeki konuşlanma, birlik kaydırma ve askeri tatbikat politikasına bakıldığında güneyden kuzeye Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan, Slovakya, Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya hattında fiili bir sınır oluştuğu görülmektedir. Finlandiya ve İsveç'in de NATO'ya üye olma ihtimaliyle birlikte kuzey istikametinde genişlemesi muhtemel olan bu hattın NATO'nun doğu sınırının yeni şeklini işaret ettiği söylenebilir. Bu hat üzerinde Polonya ve Yunanistan'a özel bir anlam atfedilirken, Türkiye'nin bu hattın doğusunda kalıyor olması ittifak içi bir güvenlik ikilemi ile jeopolitik güç dengesi problemini de gündeme getirmektedir.

Kriz zamanı başvuru

Türkiye'nin fiili NATO hattının doğusunda kaldığının en önemli göstergesi Türkiye'nin NATO üyesi merkez ülkelerin stratejik silah sistemlerini Türkiye'de konuşlandırma konusundaki isteksizleri ile benzer sistemlerin Türkiye tarafından tedarik edilmesine engel olmalarıdır. Bilindiği gibi NATO'ya üye olduğu andan itibaren ittifak içinde Türkiye'ye Rusya'ya karşı kriz zamanı başvurulan ülke rolü atfedilmişti. Türkiye'nin ittifaka üye olduğu zamandan Polonya'nın ittifak üyeliğine geçinceye kadar ki dönemde (1952-1999) bu rolü tek başına üstlendiği de söylenebilir. 2000'li yıllardan itibaren Rusya'ya karşı kriz zamana başvurulan ülke rolünün Polonya-Türkiye ekseninde dağıtıldığı, müteakibinde Polonya'nın daha agresif bir şekilde bu rolü üstlenmeye gönüllü olduğu görüldü. Türkiye'nin ticaret, enerji ve savunma sanayiindeki bağımsız dış politikasının gereği olarak Rusya da dahil olmak üzere bir çok bölgesel ve küresel aktörle alternatifli ve çok yönlü işbirliği geliştiriyor olması NATO'nun merkez ülkelerinde Türkiye'nin yalnızca kriz zamanında başvurulan üye ülke olmadığını göstermiştir. Bu rolün ise ifade edilen fiili NATO hattında Türkiye'den çok daha bağımlı olan Yunanistan'a kaydırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Polonya'nın Doğu Avrupa'da, Yunanistan'ın da Doğu Akdeniz'deki agresif güvenlikçi yaklaşımlarının NATO'nun doğu sınırındaki kriz dönemi başvurulan ülke rolünün bu iki ülke arasında paylaşıldığından bahsedilebilir. Bu durumda Türkiye'nin üye olduğu NATO'nun fiili doğu sınırının dışında tutularak Ukrayna ve Gürcistan benzeri ara ülke konumuna itildiğinden bahsedilebilir.

Ukrayna'daki savaşın dondurulmasıyla birlikte Türkiye'nin bölgesindeki güvenlik işbirliği arayışındaki ülkeler için kilit bir ülke olacağı değerlendirilmektedir. Rusya, Hazar, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz enerji havzalarıyla Avrupa arasındaki enerji güvenliği üzerinde muazzam bir jeopolitik üstünlüğe sahip olan Türkiye'nin ayrı ayrı bölgesel güvenlik işbirliklerinin dinamik bir aktörü olarak her bir bölgeyi birbiriyle dengeleme ihtimali en önemli dış politika argümanlarından biridir. Mevcut haliyle geniş çaplı uluslararası güvenlik işbirliği örgütlerinin çevre üye ülkeleri kriz durumu başvurulan ülke statüsünde değerlendirmesi, ülkelerin güvenlik endişelerini karşılamamakta bununla birlikte tek taraflı sistemik bir bağımlılık da yaratmaktadır. ABD öncülüğünde birçok NATO üyesi ülkenin Türkiye'ye karşı açık ve örtülü ambargoları bu duruma bir örnektir. Türkiye her şeye rağmen NATO üyeliğini muhafaza etmeli ve bunun yanı sıra, küresel güvenlik mimarisinin büyük ittifaklardan bölgesel ortaklıklara dönüşmesi ihtimaline karşı bölgesel güvenlik işbirliklerinde nüfuz alanlarını tahakküm etmelidir.

@necdet4059