Ulusal çıkarları istismar bağlamında Trump ve Türkiye muhalefeti benzerliği

Dr. Murat Güzel / Bethlehem, Pennsylvania
9.07.2016

Trump ideolojik saplantılar ve pragmatik davranışlarla kendi toplumunu birleştiren değerleri yok ederken, Türkiye’deki muhalefet ise iktidar olabilme adına vatanın çıkarlarını hiçe saymaktadır. Bu çok tehlikeli bir oyundur ve uzun vadede kazananı olmaz.


Ulusal çıkarları istismar bağlamında Trump ve Türkiye muhalefeti benzerliği

ABD Başkanı Barack Obama bir konuşmasında, “Liberallerin Amerika’sı ya da muhafazakarların Amerika’sı diye bir şey yoktur, tek bir Amerika vardır ve siyahıyla, beyazıyla, Asyalısıyla, Latiniyle burada yaşıyoruz” der ve “Birlikte yaşadığımız bu vatanda bu değere hepimiz sahip çıkmalıyız” diye de ekler. ABD’deki gündelik hayat içerisinde Obama’nın bu sözlerinin ne kadar karşılık bulduğu tartışılabilir fakat bu sözler, farklı kültürleri ve ideolojileri kuşatıcılığı anlamında vatan kavramının önemini çok iyi vurgular.

Türkiye’deki kısır siyasi tartışmaları göz önünde bulundurduğumuz zaman vatan kavramının bu kuşatıcı gücüne ihtiyacımız olduğu görülür. Şüphe yok ki, söze geldiğinde vatan ve bayrak gibi değerlerin gücüne vurgu yapanların dahi siyasal konularda ideolojik bir bağnazlıkla bu değerleri siyasal amaçları için anlamsızlaştırdığını görüyoruz.

Oysa ki, ister iktidar olsun ister muhalefet, mevzu vatan olduğunda ideolojik bağnazlıkları bir tarafa bırakarak ortak paydalar etrafında birleşebilmek gerekir. Bu bağlamda kapı komşumuz Suriye elim bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. Sonu ne zaman geleceği belli olmayan bir toplumsal travmanın yaşandığı Suriye’de, açıkça görmekteyiz ki vatan elden gidince insanların en önemli değerleri, dinleri, ideolojileri hatta namus kavramı bile anlamını yitirmektedir.

İdeolojik saplantı ve körlük

Farklı bir örnek olmakla birlikte, Edirne Anlaşması sonrasında Rusya sınırları içerisinde kalan Ahıska Türkleri, adeta sürgünden sürgüne gönderilerek şu anda 10’un üzerinde ülkeye yayılmak zorunda kalmıştır. Vatanın, insan hayatında en önemli kavramlardan biri olduğunun anlaşılması için bunların yaşanması şart mıdır? Vatanın elden gitmesi  durumunda oluşacak vehametten ders çıkarmamız gerekirken, ne yazık ki biz bu olayları sadece izlemekle yetiniyoruz. İdeolojik saplantılar bizi bu noktada bir körlüğe götürüyor. İdeolojik saplantı sonucunda oluşan siyasal kavganın içine girdiğimiz zaman ise bedelini göz ardı ettiğimiz davranış ve faaliyetlerimizin boyutu vatana ihanet seviyesine gelmektedir. Muhalefet, iktidara karşı her anlamda alternatif bir söylem çıkartabilir veya itiraz edebilir. Fakat siyasal pozisyonu gereği iktidarın veya muhalefetin vatanın menfaatlerini hiçe sayması hiçbir şekilde kabul edilemez. Elbette ki iktidarın da yanlışları, eksikleri vardır ve bunları konuşmak muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarının görevidir. Ama iktidarı tenkit etmek vatanın çıkarlarına rağmen hareket etmeyi gerektirmiyor.

Utanılacak seviye

Bu durum o kadar utanılacak bir seviyeye düşmüş durumdadır ki, iktidara karşı çıkma refleksiyle vatanın  güvenliğini tehlikeye atmak, ülkenin sırlarını ifşa etmek ya da ulusal güvenliğini riske atmak, Türk siyasetinde son birkaç yıl içerisinde markalaşmış bir moda haline geldi. Hatta ideolojik bir bağnazlıkla varlıkları boyunca anti-Amerikancı takılmalarına rağmen ülkenin uluslararası imajını zedelemek ve iktidarı şikayet etmek için soluğu Washington’da aldılar. Bunun yanı sıra Türkiye’den de aldığı yardımlarla belirli konumlara gelen bazı dernekler, güç odakları derin yapılar ve bazı partilerin uzantıları, iktidara  karşı çıkmak adına en azılı Türkiye düşmanlarına taş çıkarmaktadır.

Suriye’ye giden MİT tırlarına operasyon düzenlemek suretiyle uluslararası medyada “Türkiye DAEŞ’e yardım yolluyor” izlenimi verdirtmeye çalışan bir senaryoyu, siyasal bir hırsın parçası haline getirerek, bu hainliklerden medet ummak vatana ve vatanın birliğine zarar verecek boyuta ulaşmıştır. Artık bu noktada mesele iktidarın yanında olup olmamak değil, vatanın yanında olmaktır.

Uzun yıllardan beri Türkiye’de belli köklü partiler ile seçmen kitlesi arasında nostaljik hale dönüşmüş anti-Amerikancı söylem aşikardır. Bu söylemleriyle milyonlarca gencin düşünce yapısını nasıl sömürdüklerini biliyoruz. Yine bu partilerin mümkün olan her fırsatta soluğu Washington’da alarak, yönetimden bir randevu kopartıp kendi ülkelerini şikayet etmeye çalışmaları, siyasal bir ahlak sorunu olmanın ötesinde bir karakter sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu noktada özellikle bazı partilerin uzantılarının, derin yapıların ve bu çıkar gruplarının, insani değerler üzerine kurulmuş ABD sistemini istismar ederek oluşturduğu ilişki ağı sayesinde, Ermeni halkını bile temsil etmeyen sözde Ermeni lobisi gibi Türkiye’ye zarar vermek  için çalışan derin lobi ve gruplarla omuz omuza durmaktan çekinmediklerini görüyoruz. İşin doğrusu ülkenin batı sınırlarından dışarıya çıkınca bir anda Geceyarısı Ekspresi gibi oryantalist bakışla ve art niyetli bir şekilde Türkiye’ye saldırmak, ülkemizde bazı siyasetçilerin ve muhaliflerin içine düştüğü talihsiz bir durumdur.

Yapıcı muhalefetin gerekliliği

Fakat şundan hiç şüphem yok ki, ideolojik bir körlükle adım atmak yerine, vatanı, değerleri için ve ülkesinin geleceği için siyaset yapmak ve iktidara yapıcı muhalefet etmek, Türkiye’nin önünü açacaktır. Hatta bu siyaset seçmenin daha fazla teveccühünü kazanacaktır. Bu tavır, seviyeli bir siyaset ortamı sağlayacak ve dış politikada da daha fazla saygı görecektir. Türkiye’deki siyasi ve ideolojik  bağnazlık ve pragmatizm üzerinden vatanı ve ulusal değerleri hiçe sayan siyasal söylemin ABD’deki karşılığı Donald Trump’dır.

Trump’ın İslamofobik söylemlerinden dolayı İslam dünyasından aldığı eleştiriler herkesin malumudur, fakat Trump’a bu konuda asıl eleştiriler ABD iktidarından ve Cumhuriyetçi Parti’nin elitlerinden gelmektedir. Çünkü Trump’a karşı ortak eleştiri şudur ki, neredeyse söylediği  her söz, seçim kampanyasında attığı her adım, ülke güvenliğini tehlikeye atıyor. Trump, ülkenin çıkarlarını hiçe sayıyor. Başkan Barack Obama’nın yanı sıra kendi partisinden dahi birçok siyasetçi, Trump’ı Anti-Müslüman, yabancı karşıtlığı ve Guantanamo kampı söylemleri yüzünden eleştirmektedir.

FBI Başkanı dahi, “Anti-Müslüman söylem, terörü destekler ve bizim çıkarlarımızla uyuşmaz” şeklinde sözler söyleyerek Trump’ı bu konuda uyarmıştı. Fakat buna rağmen Trump, hali hazırda taşların yerinden oynadığı ABD toplumundaki ırkçı ve İslamofobik refleksi oya dönüştürmek adına bu söylemini belirli ölçüde devam ettiriyor.

Meksika sınırına duvar

Trump, yine benzeri bir refleks göstererek, başkan seçilmesi durumunda Meksika sınırı üzerinden gelen kaçak göçü önlemek için sınıra duvar çekip, bu duvarın maliyetini de Meksika hükümetine ödetmekten ve ülkedeki 11 milyon kaçak yabancıyı sınır dışı etmekten bahsediyor. Bu konuda yapılan yorumlarda ise ABD toplumunun önemli bir parçası haline gelmiş bu göçmenleri parmakla işaret ederek, bu ülkedeki geleceklerini sorgulamanın, sosyal bir kaosa dönüşebileceği belirtiliyor.

Guantanamo kampı üzerinden süregiden tartışmalar da önemli bir örnek teşkil etmektedir. Şubat ayında  Başkan Obama, “ABD’nin imajında bir leke” olarak adlandırdığı Guantanamo Hapishanesi’nin kapatılmasına dair hükümet planını açıklamıştı. Çünkü Guantanamo, 11 Eylül olaylarından sonra birçok insanı tutulduğu ve bu mahkumlara insanın midesini bulandıracak işkencelerin yapıldığı bir hapishane olarak anılmaktadır. Fakat Trump buna karşılık yaptığı açıklamada, Guantanamo’nun açık tutacağını ve orayı kullanacağını vaat etti. Bu da yetmezmiş gibi birde Trump, Guantanamo’ya yeni mahkumlar getireceğini söyledi.

Değerlerin dibine saatli bomba

Aslında Trump’ın kendisi de bu söylemin Amerikan devletinin çıkarlarına zarar vereceğini bilmektedir. Trump’ın bu söylemleri, Amerikan değerlerinin dibine bir saatli bomba gibi yerleşmiş olup patlamayı beklemektedir. Ne için? İktidar olmak için? Ama başta da belirttiğimiz gibi Trump ulusal güvenliği ve devlet çıkarlarını yok sayarak kendi çıkarları doğrultusunda söylem üretmektedir. Kurucu prensipleri evrensel insani değerlere dayanmış Amerika’nın taşlarının yerinden oynaması sadece Amerika halkını değil bütün dünyayı etkileyecektir. Devletin anayasal düzenini, milli varlığını, siyasal ve ekonomik çıkarlarını iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamak şüphesiz ki her ülkede hem hükümetin hem de muhalefetin temel hedeflerindendir. Taraflar, farklı siyasal akımları temsil etseler dahi, ulusal güvenlik söz konusu olduğunda ülkenin menfaatleri ve huzuru adına kendi siyasal menfaatlerinden vazgeçmek pahasına ortak bir zemin bulmaya çalışmak zorundadır.

 Fakat bu konuda Türkiye’deki muhalif siyasilerinin ve Trump’ın ortak bir özelliği var. Mesele eğer kendi siyasal çıkarlarıysa ülke menfaatlerini ikinci plana atıyorlar. Hatta bu yüzden  ABD’de hem Obama hem de CIA başkanı, Trump’ın ulusal güvenliğe bir tehdit olduğunu dile getirdi.

Bu yüzden Türkiye’nin ulusal birliği ve güvenliğine rağmen siyaset yapanların söylem ve faaliyetleri, Trump’ın söylem ve faaliyetlerinden çok da farklı değildir. Trump, nefret söylemleri ile Amerikan toplumunun yüzlerce yıllık birikimini hiçe sayarken bir yandan da toplumun sosyolojik temelleri ile oynamaktadır. Türkiye’de ise Trump’ın seçimleri kazanmak için kullandığı anlık söylemlere benzer söylemler, ülkenin güvenliğini riske atmak pahasına kullanılıyor. MİT tırları olayında gördüğümüz gibi Türkiye’de iktidar düşmanlığı, devletin istihbarat zafiyetine uğramasına yol açıyor.   Yukarıda da bahsettiğimiz gibi aslında Trump ve Türkiye’deki muhalif siyaset, oldukça benzer süreçler izlemektedir.

Trump ideolojik saplantılar ve pragmatik davranışlarla ABD başkanı olma adına toplumunu birleştirici değerleri yok ederken, Türkiye’dekiler ise iktidar olabilme ya da iktidara karşı olabilme adına vatanın çıkarlarını hiçe saymaktadır. Bu çok tehlikeli bir oyundur ve uzun vadede kazananı olmaz. Türkiye’de de Amerika’da da artık insanlar ideolojik bağnazlığı bırakıp meselelere vatanın faydası açısından bakmalıdır.

[email protected]