Uluslararası gözetçileri kim gözetliyor: CPJ’in Türkiye ve İsrail raporları

Bekir L. Yıldırım / Yazar
17.01.2015

CPJ ve FH’nin her zaman bu kadar peşin hükümlü davranmadıklarını teslim etmek gerek. “O kadar az biliyorum ki ama o kadar eminim ki” sözü ile tevil edilebilecek, bizim “Üç Ali mahkemesi” kararını andırır bildiri ile İsrail’in “Koruyucu Üstünlük (veya hat) Operasyonu” sırasında katlettiği 15 gazeteci konusundaki raporu karşılaştırınca kafaya koyduklarında ne kadar ön-yargısız ve detaycı olduklarını görebiliyorsunuz.


Uluslararası gözetçileri kim gözetliyor: CPJ’in Türkiye ve İsrail raporları

Bekir L. Yıldırım / Yazar

Tahşiye tutuklamaları üzerine, Batılı malum medya kuruluşları yanında muhtelif insan hakları örgütleri de Erdoğan ve Türkiye’yi mahkûm etmekte zaman kaybetmediler. Bunlar arasında başı çeken, CPJ (Gazetecileri Koruma Komitesi) ve FH (Özgürlük Evi)  ilk günden ağır hükümlerini verdi. CPJ’in bu “faciaya” verdiği tepkiyi İsrail’in son “Koruyucu Üstünlük Operasyonu” sırasında 15 gazeteciyi öldürmesine verdiği tepkiyle kıyaslamak, örgütün çoğul standardı hakkında zihinlerde tereddüt bırakmıyor. Neden sorusunun cevabı tek değildir ama bu tür milletlerarası örgütlerdeki Yahudi kontrolü bazı ipuçları verebilir.
 
Tutuklananlar arasında sadece bir kaç tanesi medyadan olmasına rağmen, Gülenci Medya’nın, amaçlarını tevhid ettiği, Geziciler gibi diğer propaganda makinelerinin de yardımı ile yürüttüğü amansız propaganda faaliyetleri mezkûr Batılı kulaklar için müzik mahiyetinde idi. “Türkiye otoriterleşiyor” tezine destek sunan malzeme gümüş tabakta sunulmuş idi! CPJ’in olaydan sadece bir kaç saat sonra yayınladığı bildiri, adeta Ekrem Dumanı’nın kaleminden çıkmış idi:
“CPJ, polisin politik amaçlı devlet-karşıtlığı suçlamaları ile gazeteciler ve medya çalışanlarını tutukladığı bugünkü baskınları kınıyor. [...] Direktör Joel Simon, detaylar henüz gelmekte ama şu kadarı biliniyor:  Medya’ya karşı politik kovuşturmalar geçmişi olan Türk otoriteleri kritik haberciliğe müsaade etmezler” dedi.  [...] Bu sabahki vahim eylemler politik intikam kokuyor. [...] Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalif sesleri susturmak için ölçüsüz tedbirlere başvuracağını bir kere daha gösterdi” dedi CPJ’den Rowe. “Türk halkı daha iyisine layık”. [...] EDİTÖRÜN Notu:  Bu ikazı daha önceki “Zaman’ın Türkiye’nin en büyük günlük gazetesi” olduğu ifadesini “en büyük gazetelerinden biri” şeklinde düzeltiriz”.
 
Editörün notundan başlayalım:  Özellikle Türkiye cahili okurlar üzerinde  “Bak, bu kadar önemsiz bir detayın dahi doğruluğu için kılı kırk yarıyorlarsa diğer söylediklerinden şüphe etmek için neden yok” algısı oluşturmaya yönelik, bir ucuz kurnazlık. İhtiyaçları var zira bildiri baştan aşağı, tek taraflı ifadeler, ön yargılı yorumlar, iç çelişkiler ve komik derecede Türkiye cehaleti barındıran yanlışlarla dolu, onların ifadesi ile “yazıldığı kâğıdı değmeyen” bir bildiri. Bir kaç örnek: Bildiri savcının iddianamesinden sadece iki seçme cümlede bahsediyor, onlar da alıntı değil yorum. Suçlamalar “denildi, bildirildi, rapor edildi, inanılıyor” gibi öznesiz, edilgen cümlelerle dolu, ör. “Haberler bu günkü baskınların Erdoğan’ı Aralık 2013’teki yolsuzlukla suçlayanlara karşı misilleme olduğunu bildiriyor.[...] Bu kişilerin Hizmet Hareketine yakınlığından şüphelenildiği için tutuklandığına inanılıyor”. Hayır, bu yorum değil, “fact” yani malumat olarak yer alıyor bildiride! Türk okurunun açıklamaya ihtiyacı yok ama yabancı okur için yazdığım yazıda “Bu ABD’de, kişilerin Mormon oldukları şüphesi ile tutuklandıklarını söylemek kadar komik” dedim.  CPJ, FH, bazı EU üyeleri vb. Batılı kuruluşlar için tutarlılık sorunu: Geçmişte Müslümanlara karşı yapılan baskıları görmezden gelen, bunlara verdiği destek AİHM kararlarına kadar sirayet eden Erdoğan veya Ak Parti isimlerini “İslamist” veya “İslamic” ön eksiz kullanmayan aynı Batılı mihraklar, bu defa onları Müslümanlara baskı ile suçlanmasını açıklamakta epeyce inanılırlık sorunu yaşacaklar, rasyonel zihinlerde.
 
CPJ ve İsrail
 
CPJ’ e adil olmak adına, her zaman bu kadar peşin hükümlü davranmadıklarını teslim etmek lazım. Yukarıdaki “O kadar az biliyorum ki ama o kadar eminim ki” sözü ile tevil edilebilecek, bizim  “Üç Ali mahkemesi” kararını andırır bildiriyi İsrail’in “Koruyucu Üstünlük (veya hat) Operasyonu” sırasında katlettiği 15 gazeteci konusundaki raporu ile karşılaştırınca kafaya koyduklarında ne kadar ön-yargısız ve detaycı oldukları görülür.
 
“Araştırmacı” Jason Stern, söz konusu sayıyı 15’en 7’ye düşürerek başlıyor raporuna zira “Basın özgürlüğü organizasyonu olarak biz, sadece görev sırasında ölen gazetecilere odaklanıyoruz”.  Sonra sayıyı şunun gibi kurnazca manevralarla bire kadar indiriyor: “IDF kazara mı arabayı vurdu, ‘TV’ sembolünü görmedi mi, yoksa göz ardı mı etti belirsiz”.
 
Sonra araştırmacılığı bırakıp adeta cinayetle yargılanan müvekkilini temize çıkarmaya çalışan kurnaz bir New York avukatı mahareti ile karmaşık hukuk yorumları safhasına geçiyor.  Önce suç kategorilerini daraltma: “Bu soruşturmalar muharip tarafların silahlı çatışma kanunu prensipleri olan fark edebilme ve orantılılık gibi ciddi sorularla yetinmelidir”.  Sonra avukat jüriyi teknik detaylara boğarak suçu hafifletme, hatta ispatı imkânsız hale getirme gayretine giriyor: “Orantılılığın anahtarı[...] Kumandanın sivil ölümlerin aşırı olup olmayacağına dair makul bir belirleme yapabilip yapamayacağıdır diyor. Uluslararası Hukuk Profesörü, Laurie Blank (tesadüf bu ya, o da tanınmış bir Yahudi aktivist, propagandist-BLY). “ Bir saldırının aşırı sayıda sivil ölümlere yol açtığını söylemek yeterli değil. Soru, savaşın sisinde savaşanların, ne bildiğidir. Savaş Kanunu orantılılığın münferit (tek, tek) bazda değerlendirilmesini gerektirir; öldürülen gazeteci sayısının çok olması savaş tarafının orantılı hareket etmediğinin delili değildir”.
 
İsrail’e tam not!
 
Hala jüriyi tam ikna ettiğinden emin olmayan ve kendi yandaşı dışında ne bilirkişi ne de şahit dinleyen  “araştırmacı” IDF’li kumandanları da şahit olarak sunuyor: 
 
“IDF gazetecileri hedef aldığını kabul etti fakat [...] böyle ellerinde kamera ve not defteri tutan teröristler (Hamas yanlısı gazeteciler), ellerinde silah tutan meslekdaşlarından farklı değiller[...] ve meşru gazetecilere verilen haklar ve korumadan yararlanamazlar[...] Bazen gazeteciler kendilerini riskli durumlara sokarlar. Biz onları tehlikeden uzak tutmak için elimizden geleni yapmalıyız”
 
Ve bu ifade IDF sözcüsüne değil gazeteci koruyucusuna ait: “Hamas ve El-Aksa TV Yahudilerin kırımı çağrısı gibi tiksindirici yayın yapan terörist entiteler olduğundan şüphe yok.” 
 
Avukatlık görevini tamamlayan araştırmacı yargıç şapkasını giyiyor ve beraat kararını okuyor:
 
“Hakikatte CPJ, IDF’ın kasıtlı olarak beş gazeteci ve medya çalışanını hedef aldığını belirlemedi. Fakat Hamid Shihab olayı daha fazla soruşturmayı hak ediyor.” Buna da şükür” diyecek iken o bir kişi için de savunması var avukatın: “Gazze çatışmasındaki gazeteci ölümlerinin araştırması Hamas’ın İsrailli sivilleri hedef alması dâhil, eylemleri geniş çerçevede ele alan bir kontekst içerisinde yapılmalıdır.” Bir kaç satır önce “sadece görev başındaki gazetecilerle ilgileniriz” diyen araştırmacı şimdi işin içine “sivilleri” de kattı, ama bir şartla: Yahudi olacaklar.  
 
Tarafgirliği bu kadar berrak ortaya koyan bu örnekten sonra “neden” safhasına geçip soruşturmacıları soruşturduğumuzda ortaya şu tablo çıkıyor:
 
CPJ İdare Heyeti’nin yarısından fazlası İsrail-yanlısı çizgide yazıları, haberleri veya lobiciliği ile bilinen Yahudi bireylerden oluşuyor. İcra Direktörü Joel Steinberg, İsrail raporunu yazan Jason Stern, “bilirkişi” Laurie Blank ve İdare Heyeti Başkanı Sandra M. Rowe da dâhil.
 
CPJ sadece bir örnek. Türkiye “yarı özgür”, İsrail ise “tam özgür” diyen FH’da da durum faklı değil. İdare heyeti ve anahtar personel listesi “Yahudi lobisinde kim kimdir” listesi gibi. En kuvvetli Siyonist lobi kuruluşu AIPAC’ın “efsane” eski başkanı Thomas Dine dahi! Daha “dengeli” insan hakları örgütlerinde dahi yönetimde Yahudi dominansı mevcut. En “saygın” iki tanesi HRW (İnsan Hakları İzleme Örgütü)  ve AI (Uluslararası Af Örgütü)’nün de başkanlarının Yahudi olması tesadüf olmasa gerek. Diğerleri için yer yok burada ama ilgilenenlere geniş liste sunulur. 
 
Türkiye ne yapabilir?
 
Salman Rüştü’nün Şeytan Ayetleri’nde ana karakter Selahaddin Kamça göçmenlerin bulunduğu tutuklama merkezinde kendisi dâhil tüm tutukluların değişik hayvanlara dönüştürüldüğünü fark eder ve koğuş arkadaşına sorar “bunu nasıl yaptılar bize” diye. “Bizi tasvir ediyorlar” dır cevap. “Onların tasvir gücü var ve biz de onların çizdiği resimlere boyun eğiyoruz”. Tutuklunun cevabı Türkler dâhil dünyanın “tasvir edilenlerinin” duygusunun güzel bir özetidir. Peki, bu “tasvir ediciler” ne kadar adaletlidir, iddia ettiklerinden farklı sadakatleri, ajandaları olabilir mi? Retorik sorulardır bunlar. Herkes cevabı da bilir, söylemenin tehlikeli olduğunu da. Bunları kurcalayan en hafifinden antisemit, ırkçı, İslamist, “elçiyi öldüren” (FH Başkanı David Kramer), komplo teorisyeni, gibi takım çantasından uygun bir enstrüman ile marjinalize edilir veya daha kötüsü. Bilmem lazım, Washington’da  “daha kötüsüne” muhatap olanlardanım.
 
CPJ Başkanı Rowe’un “Tutuklama faciası” karşısında Türkiye daha iyisine layık” derken döktüğü gözyaşı, “eski Türkiye” özleminden. Ekonomi, özgürlükler, itibarda daha fakir, İsrail’e boyun eğen,  28 Şubat Türkiye’sidir onun asr-ı saadet Türkiye’si.  Amerikalı siyahî aktivist Jesse Jackson, siyahların insan-altı muamelesi gördüğü 1920-30’lardan “eski güzel günler” diyerek nostalji yapan Başkan Reagan’a, “o eski güzel günler benim halkım için pek de güzel değildi” demişti. Türk halkının Rowe’lara sandıkta verdiği cevap da bir o kadar vecizdir.  Evet, biz “tasvir edilenler” olarak diyoruz ki, dünya halkları gözlemci kılığında Irkçı-Terörist Entite’nin avukatlığını yapanlardan daha iyisine layık.