Uluslararası ilişkilerde Davutoğlu terminolojisi

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]
17.11.2012

‘Değişen Ortadoğu’da Kültür ve Siyaset’, Arap ve Türk aydınlarının Batı’nın ve Batılı dillerin dolayımı olmaksızın doğrudan iletişime geçtikleri bir kongrede sunulan tebliğlerden oluşuyor.


Uluslararası ilişkilerde Davutoğlu terminolojisi

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]

Arap Baharı olarak bilinen sürecin başlamasından hemen önce, 10-12 Aralık 2010’da Ankara’da gerçekleştirilen Arap-Türk Sosyal Bilimler Kongresi, Arap ve Türk aydınları arasındaki ilişkilerin kopukluğunu gidermek, hükümetler arasındaki sıcak ilişkilere sivil toplum düzeyinde ya da akademik düzeyde bir cevap üreterek Arap ve Türk aydınlar arasındaki kültürel ve fikri alışverişin zenginleşmesini sağlamak amacıyla düzenlendi. Stratejik Düşünceler Enstitüsü’nün önayak olduğu kongrede uluslararası ilişkiler üzerine kongrede sunulan tebliğlerin önemli bir kısmında Türk dış politikasının Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından geliştirilmiş kavramlarının ‘yerleşik’ kavramlar haline dönüştürüldüğü gözlemlemek ilginçti. Birçok tebliğde ‘yumuşak güç’, “tarihsel, kültürel ve coğrafi derinlik”, ‘stratejik derinlik’, ‘sıfır sorun’ ve buna benzer birçok kavramın Arap sosyal bilimciler tarafından üzerinde düşünülen ve tartışılan kavramlar olduğunu gözlemlemek mümkün. Bu kavramlar etrafında Arapçada oluşan literatürün kayda değer bir hale gelmiş olmasını da not etmeli.

Kongrenin hemen sonrasında önce Tunus’ta ve ardından Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen, Suriye ve Ürdün gibi ülkelerde patlak veren, kimi başarıya ulaşan kimi bastırılan, kimi ise halen süren ve genel olarak Arap Baharı adı verilen büyük ve köklü toplumsal değişim dalgasına dair yazıp düşünenlerin görmezden gelemeyeceği türden tebliğler yer alıyor derlemede. Arap dünyasında işlerin olduğu gibi gitmeyeceğine ilişkin kongre esnasında sunulan bildirilerde zımnen içerilen vurguya rağmen, Arap toplumlarında yaşanan bir olayın tetiklemesiyle bu kadar büyük ve hızlı bir değişimin olabileceğine dair sosyolojik bir öngörünün de mümkün olmadığı bir dönemde yapılmış kongrede sunulan bildiriler bu yüzden hem zamanlama hem de içerikleri bakımından büyük önem taşıyor.

Arap ve Türk aydınlarının Batı’nın ve Batılı dillerin dolayımı olmaksızın doğrudan birbirleriyle iletişime geçtikleri, konuşup tartıştıkları bir iklime katkı bakımından da önemi inkâr edilemeyecek kongrede sunulan bildirilerin kitaplaştırılması bu açıdan da son derece yerinde.

Tasavvuf ve yapısöküm

Ünlü mutasavvıf-hakim İbni Arabi ile ünlü Cezayir doğumlu Yahudi filozof Derrida arasındaki benzerlikleri incelediği kitabında Ian Almond’un hedefi Ibni Arabi’ tüm zamanların postyapısalcısı olduğunu iddia etmek değil. Bunun yerine, tasavvufu ve yapısökümü anlamayı amaçlıyor. Bir mutasavvıfın kullandığı kelimeler, “gerçekten bir ateist gözüyle bakılan” çağdaş bir Fransız teorisyeninin çalışmalarıyla benzerlik gösterir mi? Yapısökümün metaforları, stratejileri ve motifleri bütün anlamlarını tasavvufla bir mukayese bağlamında değiştiriyor mu? İbni Arabî bize Derrida’yı farklı şekilde okumayı öğretebilir mi; ya da tersi? İbni Arabi Derrida: Tasavvuf ve Yapısöküm, Ian Almond, Çev: Kadir Filiz, Ayrıntı, 2012

Freud’dan sonra ne düşünüldü?

Çağdaş psikanalitik düşüncenin temel akım ve örüntülerini tarihsel bir perspektiften ve birbirleriyle ilişki içinde sunan bu çalışma, Freud’dan günümüze kadar psikanalitik yaklaşımların etraflı ve bütünlüklü bir çerçevesini çizmeyi amaçlıyor. Stephen A. Mitchell ve Margaret J. Black’ın birlikte çalıştıkları uzun yıllar boyunca yaşadıkları deneyimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bu kitap, her sistemi tanıtmayı ve okurda hiçbir aşinalık olmadığını farz ederek her kuramsal geleneği klinik örnekler aracılığıyla seçici biçimde açıklamayı amaçlıyor. Freud ve Sonrası: Modern Psikanalitik Düşüncenin Tarihi, Stephen A. Mitchell, Margaret J. Black, Çev: Ayhan Eğrilmez, Bilgi, 2012