Üniversite rektörleri atanmayla iş başına gelmeli...

Prof. Dr. Turan KARATAŞ / Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi
29.10.2016

Belli ki, şu andaki rektörler de dâhil akademilerdeki hemen herkes, mevcut seçim sisteminden hoşnut değil. Rektörlerin atanmayla işbaşına gelmesi, herkesin arzusu gibi görünüyor. Ancak bu yeni düzenlemede, gözden kaçırılmaması gereken mühim hususlar var.


Üniversite rektörleri atanmayla iş başına gelmeli...

Üniversite rektörlerini belirleme (öğretim üyelerince seçilen 6 adaydan birinin atanması) usulünün artık değişmesi gerektiği son günlerde farklı kesimlerce dile getirilir oldu. En son Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, üniversitelerin 2016-2017 Öğretim Yılı Akademik Açılış Töreninde konuya değindi ve salondan büyük alkış aldı. Belli ki, şu andaki rektörler de dâhil akademilerdeki hemen herkes, mevcut seçim sisteminden hoşnut değil. Nasıl olsunlar, rektör seçimleri kamplaşmalara, kırgınlıklara ve karalamalara sebep olduğundan başka pek çok zaman israfına da yol açıyor. Gelmeler, gitmeler, ikna turları; konuşmalar, bildirgeler; toplantılar, yemekler vb. bir yığın teşrifat... En kötüsü de geride bıraktığı tahribat ve düşmanlıklar, mağduriyetler. Yakın arkadaşlar hatta dostlar arasında bile nasıl çekişmelere, çatışmalara sebep olduğunu geçen 30 yıl içinde yakinen gördük. Bizzat yaşadığım seçim mağduriyeti, ibretlik bir hadisedir. 1998 yılında, demokratik bir hak sayıp oy vermediğim profesör rektör atanınca, o zaman yardımcı doçent kadrosunda olduğum için, yeniden atanmamın sürüncemede bırakılıp nasıl gözdağı verildiğini, şahsıma ve aileme ne azaplı günler yaşatıldığını unutamam. Yaptığına kılıf bulmak için de “burnu sürtülsün biraz” demiş 28 Şubat kılıklı rektör! Üstüne üstlük, rektörün korkusundan kimi öğretim üyelerinin yanıma yaklaşamaz olduklarını, bir cüzamlı gibi benden kaçtıklarını acıyla hatırlıyorum. Nihayet üç beş ay önce yapılamayan rektörlük seçimleri öncesi, kimi öğretim üyelerinin, sırf bertaraf edilmek için, o yapıyla hiç alakaları yokken FETÖ’cülükle suçlandığını duyduk. Daha onlarca kirli yafta, akıl almaz ayak oyunları, küçük çıkar hesapları, kurnazlıklar, dedikodular vs. vs.

Nedeni yasa mı?

Bütün bunların nedeni sadece mevcut yasa mıdır? Elbette hayır. İnsandaki zayıflıkları, eksiklikleri görmek ve ıslah etmek kolay olmadığı için, yasanın değişmesi ilk adımda/ kestirmeden sadra şifa olabilir. Şimdi, rektörlerin atanmayla işbaşına gelmesi, herkesin arzusu gibi görünüyor. Ancak bu yeni düzenlemede, gözden kaçırılmaması gereken mühim hususlar var. Bunları şöylece sıralayabiliriz:

1. Rektör atanacak profesörün, idarecilikte deneyimli olmasında yarar vardır. Bölüm başkanlığı bile yapmamış bir profesörün, rektörlük gibi zor ve üst düzey sorumluluk gerektiren bir görevin üstesinden gelmekte birtakım sıkıntılar yaşayacağı aşikârdır.

2. Rektör olacak kişinin bilimsel bakımdan da alanında kendini ispat etmiş, belli bir yetkinlikte bulunması önemlidir. Çünkü mesleğinde, çalıştığı alanda söz sahibi olamayan birinin, üst düzey bir yöneticilikte özgüven sahibi olması, isabetli kararlar verebilmesi zordur.

3. Atanacak rektörün, mutlaka o üniversiteyle bir bağının bulunması; kadrolu profesörü veya orada görev yapmış/ yapıyor olması gerekmektedir. Dışarıdan atanacak bir rektörün üniversiteyi tanıması, sağlıklı bir yönetim kadrosu oluşturması epeyce zaman alacaktır. Dışarıdan bir rektör, o üniversitede çalışan/ kadrolu profesörlerde,”aranızda rektörlük yapacak yeterlilikte/ yetkinlikte birini bulamadığımız için dışarıdan atama yaptık” şeklinde bir algıya, yanlış anlamaya neden olabilecektir. Ayrıca, dışarıdan gelen rektör, kadrosu orada bulunmadığı ve görev süresi bitince üniversiteden ayrılacağı için sorumluluklarını yeterince yerine getirmeyebilir.

4. Rektör atanacak profesörün, üniversitenin bulunduğu şehrin nüfus kütüğüne kayıtlı olması şart değildir. Son otuz veya yirmi senedir, özellikle yerel yöneticilerin/ siyasetçilerin marifetiyle rektörlerin o şehirli olması gibi yanlış bir istek yaygınlaşmıştır. Bunun bazı yararları görülmekle beraber (mesela şehrine daha fazla hizmet etme şevki gibi), büyük sakıncaları da olabilir. Üniversiteler, adı üstünde üniversal kurumlardır. Yerellikten kurtuldukça, ufkunu uzak iklimlere ayarladıkça büyümeleri kolaylaşacaktır. Üniversitelerin belediyelerden çok farklı kurumlar olduğunu bilmek gerekiyor. Hemşericilik gibi küçük, basit asabiyetler, üniversitenin büyümesinin önündeki büyük engellerden biridir. Çeyrek asır önce, bir üniversitemizde göreve gelen bir rektörümüz, bütün yöneticiler bu şehirden olsun, yetmez falan ilçeden olmalı gibi garip bir tutum sergileyince, üniversitedeki yüzlerce öğretim elemanı ayrılmış, başka yerlere gitmişti. Eğer, “rektörümüz hemşehrimiz olmalı” gibi bu tuhaf istekte ısrar edilirse, bazı taşra üniversitelerinin yakın gelecekte dışarıya kapalı, yatılı belde okullarına dönüşeceği tehlikesi kapıdadır.

5. Herhangi bir örgüte, oluşuma, cemaate bağlanmış, onun güdümüne girmiş profesörlerin rektör olarak atanması isabetli değildir. Bu şekilde bilinen birinin o kurumda çalışanlara tarafsız yaklaşması; herkese âdil ve hakkaniyetli muamele etmesi zor görünmektedir. Üniversitede nesnel bir bilim havasının oluşmasına dahi meydan veremeyebilir. Keşke diyorum, bütün üniversitelerimiz âlim, âkil, adil, asil rektörler tarafından yönetilse. Bunun ülkemiz, insanımız ve bilim dünyası için ne kadar mühim olduğunu, otuz yıldır birkaç üniversitede beş altı rektörle çalışan biri olarak yakinen bilenlerdenim.

[email protected]