Üniversite sistemi yenilenmeli

Bilal Macit - Siyaset Bilimci
1.06.2013

Üniversitelerin patent üretmesi, Ar-Ge yapması, ekonomiye girdi sağlaması ancak sivilleşmesiyle mümkün. Bugün küresel ligde fark yaratan üniversiteler, Sovyetler Birliği’ndeki gibi teknik mükemmellik enstitüleri, ya da yüksek teknik liseler olarak tasarlanmış üniversiteler değildir. Özgür ve demokrat bir yapıya kavuşmuş üniversitelerdir.


Üniversite sistemi yenilenmeli

19. yüzyıl başları Fransa’nın eğitimde reform yaptığı ve savaşlarda üstün geldiği bir dönemdi. Fransa orduları, Prusya Krallığını çok ağır bir yenilgiye uğratmış ve Prusya topraklarını işgal etmişti. Prusya Krallığı, mağlubiyetle kalmamış aynı zamanda ağır bir tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Prusyalılar gümüş çatal-bıçaklarını bile tazminat olarak ödemek zorunda kalmıştı. Bu, Prusya halkı için son derece onur kırıcı, küçük düşürücü ve alçaltıcı bir durumdu.

Tarihteki (hatta günümüzde) benzer örneklere göre davransalardı, önce orduda reformlara gider, “Güçlü ordu, Güçlü Prusya” derlerdi. Fakat Almanlar bu mağlubiyet ve aşağılanmayı tarihteki benzer örneklerden farklı yorumladı ve farklı dersler çıkardı. Yani Güçlü Eğitim, Güçlü Prusya dediler ve üniversite yapısını tepeden tırnağa değiştirdiler. Dahi bir bilim insanı olan Humboldt, bugün için de güncelliğini koruyan, akademik özgürlükleri merkeze alan bir üniversite modelini hayata geçirdi. 

Prusya eğitim sistemini reforme etmek icin görevlendirilen Humboldt şöyle söylüyor; “Bana hep öyle geliyor ki hayattaki olayları karşılayış biçimimiz, mutluluğumuzu ve mutsuzluğumuzu, bu olayların kendisi kadar etkiler.” İşte AK Parti’nin farkı burada: Olayları nasıl karşıladığı ve kavramları nasıl değerlendirdiğinde. Bu durum eğitime ayrılan bütçenin ilk sırada gelmesi, yeni açılan yaklaşık 100 üniversitenin olması gibi örneklerle üniversiteler için de söz konusu. 

Darbeye davet eden üniversite

Türkiye’ de üniversiteler; 27 Mayıs darbesine davetiye çıkaran ordu-gençlik el ele sloganlarıyla, silah ve şiddet içeren gösterilerle, kıyafet yasaklarıyla, katsayı kılığında icra edilen toplum mühendislikleriyle, akademik çalışmaların sansürlenmesiyle, “Ordu Göreve” pankartları altında Anıtkabir yürüyüşleriyle anıldı.  Yasaklarla, tek tipleştirmelerle, toplum mühendisliğiyle ve otoriteye itaatle anıldı.

Peki Türkiye’de üniversite kurumunun sistemin bu kadar merkezine oturtan etmen nedir? Türkiye’de üniversite, sosyal mobilizasyonu, sınıflararası geçişi sağlayan en önemli araçtır. Çok kontrollü sınıflararası geçiş, küçük ama mutlu bir azınlıkla bir tür kast sistemi hayal eden cumhuriyetin elitleri, bu nedenle uzun yıllar üniversite açmadılar, yeni üniversitelere çeşitli bahanelerle karşı çıktılar ve üniversitelere girişi engelleyen yasakları savundular. 1950’lere kadar sadece 3 üniversite olmasının başka hiç bir izahı yok. Çok partili hayata geçilmesi ve halkın iradesinin ülke yönetimine yansımasıyla birlikte bariyer yıkıldı ve üniversite sayısı artmaya ve ülke geneline yayılmaya başladı. 

Türkiye 2002’den itibaren ciddi bir ekonomik atılım gerçekleştirdi ve 2013 itibariyle kişi başına düşen milli gelir 10.000 USD’lik eşiği geride bıraktı. Türkiye başarılı ekonomik performansı doğru makroekonomik yönetimine borçluydu. Bununla beraber, bu ekonomik gelişme yatay bir genişlemeydi. Yani kalkınma önemli ölçüde ekonomik kapasitelerin verimli kullanılması ve bunun başarıyla yönetilmesiyle geldi. Bundan sonra ise 2023 hedeflerine ulaşabilmek için daha büyük bir niteliksel sıçramaya ihtiyacımız var. Bu da üretken ve inovasyona dayalı bir sanayi ve kalifiye insan sermayesinin arz edilmesini gerektirmektedir.

Hedeflenen ekonomik sıçramanın ve yüksek katma-değerli üretime dayalı ekonomik büyüme içinse akademi birincil derecede önemlidir. İşte bu nedenle Yüksek Öğretim Kanunu’nun değişmesi sadece akademiyi değil Türkiye’yi ve Türkiye’nin gelecek vizyonunu çok yakından ilgilendiriyor. 

12 Eylül ürünü YÖK, üniversiteleri tek elden yönetmeyi hedefliyordu. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın da ifade ettiği üzere, 20-30 üniversitelik bir sistem için tasarlanmış bir kurum ve yasa, 180 üniversitelik bir sistemde kendi öngördüğü merkeziyetçi fonksiyonu bile yürütemez hale gelmiş durumda. Yani YÖK yapısının kendini dönüştürmesi aynı zamanda teknik bir zorunluluk. Ancak Türkiye’nin büyük hedefleri için üniversitelerin sivilleşmesi gerekiyor. İleri ülkelerin, ama ileri ülkeler arasında da en demokratik olanlarının hem en gelişmiş, hem de en özgür üniversitelere sahip olması bir tesadüf değildir. Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş yarışında, ABD’yi geçmek için bilime ve akademiye çok yoğun kaynak ayırdıysa da, üniversitelerin birer laboratuardan ve bir şirketin Ar-ge ünitesinden ibaret görüldüğü bu sistemde bir noktadan sonra bilimsel gelişme ve innovasyon sağlayamadılar. 

YÖK reformu için bir şans

ABD’yi ABD yapan unsurların başında üniversiteler gelmekte. Bugün mesela Çin giderek büyüyen bir ekonomi. Üniversitelerine de ciddi yatırım yapıyor ve özellikle mühendislikte kayda değer bir ilerleme gösteriyor. Ancak ABD’ni Çin’den farklı yapan hem sağladıkları bilimsel gelişmeyle hem de Amerikan rüyasını temsil etmeleri bakımından da isimlerini dünyada milyarların bildiği üniversiteleri. ABD demek önemli ölçüde Harvard, Stanford, Yale Üniversiteleri demek. Kişi başına milli gelirde ondan daha düşük olmayan ülkelerin değil de ABD’nin bir cazibe merkezi olmasının bir nedeni de sıra dışı ve dünyanın en iyi akademisine sahip olması.

Üniversitelerin patent üretmesi, Ar-Ge yapması, ekonomiye girdi sağlaması ancak üniversitelerin sivilleşmesiyle mümkün. Bugün küresel ligde fark yaratan üniversiteler, Sovyetler Birliği’ndeki gibi teknik mükemmellik enstitüleri, ya da yüksek teknik liseler olarak tasarlanmış üniversiteler değildir. Özgür ve demokrat bir yapıya kavuşmuş üniversitelerdir. Beşeri bilimler kökenli birinin YÖK’ün başında olması da bu süreçte bir avantajdır. 

Türkiye büyük sorunlarını çözdüğü bu günlerde, barışın da kalkınmanın da sürdürülebilir olması bu avantajı değerlendirip yeni bir üniversite sistemi kurmakla olacak.

[email protected]