Üniversitelerin yitik malı: Akademik özgürlük

NEVFEL BOZ / Eğitim Uzmanı
29.12.2012

Eğer ODTÜ’nün ve protestocu öğrencilerinin tavrına yönelik bir tepki gösterilecekse, bu tam da akademik özgürlük bağlamında, üniversite-dışından gelen bir kişinin, üniversitede konuşma özgürlüğünün kısıtlanmaya çalışılmasına gösterilmelidir.


Üniversitelerin yitik malı:  Akademik özgürlük

öktürk-2 uydusunun fırlatılmasını izlemek üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ODTÜ’ye gitmesi sonrasında yaşanan olaylar kamuoyunda son bir haftadır yoğun şekilde tartışılmaktadır. Hatta bu tartışmalarda üniversite yönetimleri ve öğretim elemanları iki farklı gruba ayrılmış;  üniversite senatoları ve rektörleri yaptıkları açıklamalarla yaşanan olaylar dolayısıyla ODTÜ yönetimini kınamıştır. Diğer taraftan da çeşitli üniversite öğretim elemanları da kendi üniversite senatolarının görüşlerine katılmadıklarını belirtmiş, Başbakanı ve polis şiddetini eleştirerek ODTÜ’ye tavrından dolayı destek vermiştir. ODTÜ’de yaşananlar, ODTÜ yönetiminin açıklamaları, diğer üniversite senatolarının ve öğretim elemanlarının açıklamalarına bakıldığında, üniversite üzerinden yürüyen tartışmalarda, akademik özgürlük ve özerkliğin yanlış anlaşıldığı açıkça görülmektedir. Aslında şimdiki tartışmaların sığlığı, üniversiteyi üniversite yapan, akademik özgürlüğün yani ifade özgürlüğünün Türkiye’de yanlış konumlandığını göstermektedir. Maalesef, bu tartışmaların sığlığı Türkiye yükseköğretim tarihine içkin, oldukça ciddi yapısal bir sorunun varlığına işaret etmektedir. Modern üniversite deneyiminden bugüne akademik özgürlük konusu, üniversite yönetimleri ve öğretim elemanları tarafından gerekli önem ve değerin verilmediği bir mesele olmuştur. Tüm bu tartışmalar üniversitenin amacının ne olduğuna, üniversite toplum ilişkisine, akademik özgürlük tartışmalarının özüne değinmekten hayli uzaktır. Yerimizin kısalığı nedeniyle Türkiye’deki akademik özgürlük sorununun tarihsel gelişimine bu metinde değinmeyeceğiz. Burada kısaca son iki haftada yaşananlar çerçevesinde üniversite toplum ilişkisi ve akademik özgürlük bahsi değerlendirilecektir.

Üniversite-toplum ilişkisi

Üniversitenin amacının ne olduğunu ve toplum içindeki yerini anlamak için öncelikle birkaç soruya cevap vermek gerekmektedir: Üniversiteler, sadece üniversite öğrencilerine ve öğretim üyelerine ait bir yer midir? Üniversitedeki akademik özgürlük sadece o üniversite yönetimi, personeli ya da öğrencisine verilmiş bir hak mıdır? Üniversite dışından birisinin ifade özgürlüğüne saygı göstermek de akademik özgürlüğün temel bir bileşeni değil midir? Üniversite dışından bir kişinin (ister bir siyasetçi ister bir yazar ya da sıradan bir vatandaş) üniversitede konuşma yapması, akademik özgürlük bağlamında ele alınmasını gerektiren bir durum değil midir? Daha somut ifade edecek olursak bir ülkenin başbakanı ülkesinin sınırları içindeki herhangi bir üniversiteyi ziyaret etmesi ve üniversitede bir konuşma yapması akademik özgürlüğe müdahale midir?

Günümüz Türkiye’sinde, üniversitelerin topluma ait bir kurum olmadığı, içinde ya da çevresinde var olan toplum ile ilişkisinin olmadığı çok rahatlıkla söylenebilir. Türkiye’deki üniversiteler, daha çok üniversite çalışanlarına ve öğrencilerine ait, kapalı bir yapıya sahiptir. Çünkü sıradan bir vatandaş, üniversiteyi ziyaret etmek istediği takdirde, üniversite yerleşkesine rahat bir şekilde girememekte; hatta üniversite öğrencileri ya da personeli üniversiteye girmeden önce düzenli bir kimlik kontrolünden geçmektedirler. Sıradan bir vatandaş ya da bir başka üniversitenin öğrencisi bir başka üniversite kütüphanesinde araştırma yapmak istediğinde ya da bir semine vb. çalışmaya katılmak istediğinde, mutlaka bir engelle karşılaşmaktadır. Üniversite yerleşkelerinin sınırlarının açık bir şekilde tanımlanmış olması sadece somut bir engeli ifade etmemektedir. Dahası, üniversite ve toplum arasındaki farkı ve toplumu dışarıda bırakma durumunu açık bir şekilde göstermektedir. Üniversite yerleşkeleri bu halleri ile toplumdan steril bir alana dönüşmekte ve dışarıdakiler ile aralarına açık bir mesafe koymaktadırlar.

Dünyada üniversitelerin toplum ile ilişkisine bakıldığında ise ABD ve Avrupa ülkelerinde üniversitelerin şehirlerle iç içe oldukları, eğitim alanları ve faaliyetlerinin herkese açık olduğu görülmektedir. Dileyen vatandaşlar kütüphane veya diğer eğitim alanlarında araştırma yapabilmekte ve bunun içinde herhangi bir ek prosedür ile karşılaşmamaktadır. Bir hükümet yetkilisinin ya da sıradan bir vatandaşın üniversiteyi ziyaret etmesi ya da bir konuşma yapması üniversiteler için oldukça doğal ve yaygın bir durumdur. Dahası, toplumun bir temsilcisi olan, millet adına ülkeyi yöneten bir yöneticinin herhangi bir şekilde bir üniversite gitmesi ve konuşma yapması olağan bir davranıştır. Bu anlamda üniversitenin topluma ve onun temsilcilerine hesap vermesi de kaçınılmazdır. Akademik özgürlük ya da özerklik tartışmaları, hesap verebilirliği ortadan kaldırmamalıdır.

Akademik özgürlüğün sınırları

Batı’daki modern üniversitelerin kendilerini devletten ve kiliseden ayrışma sürecindeki bilme özgürlüğü talepleri ile birlikte akademik özgürlük tartışmaları başlamıştır. 19. Yüzyılın başlarında Alman üniversitelerinde, akademik özgürlük kavramı iki temel eksende tanımlanmya başlamış; akademik özgürlük sadece öğretim özgürlüğü (Lehrfreiheit) ile sınırlanmamış buna ilaveten öğrenim özgürlüğü (Lernfreiheit) de bu çerçevede tanımlanmıştır. Akademik özgürlük konusundaki en önemli belgelerden biri olan Amerikan Üniversite Profesörleri Birliği (AÜPB)’nin 1915 yılında yayımladığı Akademik Özgürlük ve Akademik Daimi Kadro (Tenure) İlkeleri Deklarasyonu akademik özgürlük tartışmalarına öğrenim ve öğretim özgürlüğüne ilaveten bir üçüncü unsuru da eklemiştir: sınıf/üniversite-dışı (extramural) söz ve eylem özgürlüğü. Akademik özgürlük bugün tanımlanırken, bu üç kavram ekseninde tanımlanmaktadır. Ancak, burada akademik özgürlük tanımının, üniversite çalışanlarının ve öğrencilerinin özgürlüğüne değinmesi, üniversite dışından gelenlerin konuşma/ifade özgürlüğünü sınırlandırmamaktadır. Akademik özgürlük kavramının bu kadar geniş bir çerçeveden tanımlanmış olması, üniversiteleri açık bir şekilde özgür düşünce ve fikirlerin mekanı olduğunu ifade etmektedir. Üniversitelerde herkesin kendi görüş ve düşüncelerini ifade etmesi akademik özgürlük bağlamında garanti altına alınmaktadır. Bu çerçevede, üniversite dışından birilerinin, üniversitede konuşma yapması doğrudan akademik özgürlük bağlamında ele alınmasını; farklı görüş ve düşüncelere saygıyı ve hoşgörüyü zorunlu kılmaktadır. 

Türkiye’de ise akademik özgürlüğünün oldukça dar çerçevede tanımlandığı, sadece üniversite öğretim üyeleri ve öğrencilerin kendilerine ait bir ayrıcalık olarak görüldüğü açıktır. Farklı görüş ve düşüncelerin en özgürce savunulması ve ifade edilmesi gereken kurumlar olan üniversitede, akademik özgürlüğün sınırlandırıldığı gerekçesi ile kendi dünya görüşleri dışındaki birilerinin üniversiteyi ziyaret etmesi ya da konuşma yapmasına üniversite öğrencilerinin tahammülsüzlüğü, üniversitelerin akademik özgürlüğü algılamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Dahası, üniversite öğrencilerinin, kendileri gibi düşünmeyen diğer öğrencilere veya politikacılara yönelik bu tavırlarına, üniversite öğretim üyelerinin de destek vermesi oldukça vahimdir. Hatta, Türkiye’deki üniversitelerin toplumdan uzak olduğu kadar, topluma yukarıdan baktığı, farklı görüşlere tahammül edilmediği, Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinde son zamanlarda yaşanan birçok olayda bir kez daha tezahür etmiştir. Üniversiteyi üniversite yapan en temel unsur olan düşünce özgürlüğüne imkan verilmediği ve farklı düşüncelere tahammül gösterilmediğinin en somut örneği ise yaşanan öğrenci çatışmalarında görülmektedir. Üniversitenin bu elitist/seçkinci tavrı, sadece sıradan halka karşı değil, kendisi gibi düşünmeyen diğer üniversitelere karşı da tezahür etmektedir.

Özgür düşünce ve üniversite

ODTÜ olaylarına ilişkin tarafların açıklamaları üniversiteye içkin olan çok önemli asıl meseleyi ihmal etmektedir.  Şöyle ki, bir taraf Başbakanın üniversite ziyaretini akademik özgürlüğe yönelik bir baskı olarak tanımlarken, diğer tarafta da yaşanan olayları, akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü bağlamından ziyade Başbakan’ın şahsına yapılmış ve gerçekleştirilen kimi güzel çalışmaların gölgelenmiş olmasına tepki göstermişlerdir. ODTÜ’ye tepki gösteren tarafın açıklamaları, öğrencilerin üniversite dışından gelen birisinin ifade özgürlüğünü sınırladığı perspektifine değinmemektedir. Yapılan bu açıklamalar da oldukça sorunlu açıklamalardır. Eğer ODTÜ’nün ve protestocu öğrencilerinin tavrına yönelik bir tepki gösterilecekse, asıl ele alınması gereken nokta, tam da akademik özgürlük bağlamında, üniversite-dışından gelen bir kişinin, üniversitede konuşma özgürlüğünün kısıtlanmaya çalışılmasına tepki gösterilmelidir. Maalesef, ODTÜ’ye tepki gösteren üniversite yönetimleri bu noktayı tamamen ihmal etmişlerdir. Dahası, bu açıklamalara göre, Başbakan haricinde sıradan bir vatandaşın, üniversitede konuşma yapmak üzere gitmesi durumunda ve bu kişi konuşturulmadığında, buna hiçbir tepki gösterilmeyeceğine işaret etmektedir. Diğer taraftan ODTÜ cephesi ve ODTÜ’yü destekleyenler ise tam da aynı perspektiften, kamuya/topluma ait bir kurum olan üniversitelerin, üniversitede konuşma özgürlüğünün ve akademik özgürlüğün sadece kendilerine ait olduğunu düşünmektedirler. İster sıradan bir vatandaş isterse toplumun temsilcisi olan birinin ziyaretine ya da ifadesine saygı ve hoşgörü ile yaklaşmamışlardır.  Son olarak, tüm yaşananların üniversitelerde var olan akademik özgürlük ve özerklik kavramlarının ne kadar sorunlu bir şekilde ele alındığını; toplumun bir malı olan üniversitelerin, tüm topluma açık, özgür düşünce ve bilimsel çalışmaların merkezi olmaktan hayli uzak olduğunu göstermiştir.

[email protected]