Unutulan bir ritüel: Fındık Bayramı

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
28.01.2022

Eskiden fındıkların çuvallara doldurularak satılmasından sonra ilk fındık çuvallarının gemiye bindirilip şehirden ayrılması kutlanırdı. "Fındık Bayramı" adı verilen bu kutlamalar 1960'lı yıllara kadar devam etti. Ritüel artık unutulsa da Giresun'un fındık yetiştiriciliğindeki konumunu göstermek için yeterlidir.


Unutulan bir ritüel: Fındık Bayramı

1930'lu yıllardan birinin sonbaharında Karadeniz'in şirin şehirlerinden Giresun'a gelen bir yabancı, sahil boyunca sürüp giden ve limanda yoğunluk kazanan curcunadan dolayı şaşkınlığa kapılabilir ve neler olduğunu merak edebilirdi. Atlas torbalara doldurulan fındıkların üzerleri renkli şerit ve kurdelelerle süslenmiş sandallara dikkatle yüklendiğini izler; davul, zurna ve kemençeleri ile halkı coşturan sanatçılara ve uygun adımlarla yürüyen bandoya bakardı. Kesilen kurbanların fukaraya dağıtıldığını görerek neler olup bittiğini anlamaya çalışır, bereket duası eden hocaya ve cemaatin önünde sıralanmış idari ve mülki erkâna biraz da yabancı birinin doymak bilmez casus merakıyla bakardı. Bir yandan limandan düdüğünü çalarak uzaklaşan gemiyi izlerken, diğer yandan da ayrılan gemi ile olup bitenler arasında bir bağlantı olup olmadığını düşünürdü.

Gemi ile şölenin bağlantısı

Kuşkusuz limandan ayrılan gemi ile sahildeki şölen arasında bir bağlantı vardı. Her yıl fındıkların toplanıp kurutulması ve çuvallara doldurularak satılmasından sonra ilk fındık çuvallarının gemiye bindirilip şehirden ayrılmasını kutluyorlardı. "Fındık Bayramı" adı verilen bu kutlamalar 1960'lı yıllara kadar kutlanmaya devam edilip bu dönemlerde nedense unutulsa da, Giresun'un fındık yetiştiriciliğindeki konumunu göstermek için yeterlidir. Hem bu şehir, hem de özellikle Doğu Karadeniz'in diğer şehirlerinde yaşayanlar, binlerce yıldan beri insanların çok sevdiği fındığı hayatlarının parçası haline getirmişlerdi. Onu yetiştiriyor, çoluk çocuklarının rızkını ondan çıkarıyor, hayatlarının her alanına dâhil ederek de ona olan gönül borçlarını ödüyorlardı. Fındık ile ilgili birçok efsane, hikâye, atasözü, türkü, mani, tekerleme, bilmece, dua, beddua ve yemin sözleri gibi kültürel anlatıları yaşatmaya devam ediyor ve bütün bu sözlü kültür mirasını muhafaza ediyorlardı. Halen de etmektedirler.

Kelime kökeni pontik

"Fındık" kelimesi, antik Yunancada "deniz" anlamına gelen "pontus" kelimesinden türemiş olup Karadeniz'in güney sahillerini tarif eden "pontik" sözcüğüne dayanmaktadır. Kuşkusuz bundan hareketle, çok eski dönemlerden itibaren Karadeniz bölgesinde yetişiyor olmasının, fındığı bölgenin ismi ile özdeşleştirdiği söylenebilir. M.Ö. 4. yüzyılda Yunan bitki bilimci filozof Theophrastos ile Naturalis Historia (Doğa Tarihi) isimli anıtsal eseri ile bilinen Romalı doğa bilimci ve filozof Plinius tarafından henüz 1. yüzyılda "Pontos Cevizi" adıyla kayıt altına alınan fındık, Arapçada "bunduk," Farsçada "fonduk," Yunancada "funduki" ve eski Türk dillerinde (örneğin Dîvân-ı Lügâtü't-Türk'te) "kosık" ya da "çetlevük" (özellikle de Batı Türklerinde) olarak isimlendirilmiş, zaman içerisinde Anadolu Türkleri arasında muhtemelen Arapçanın da etkisiyle önce "bunduk," sonra ise "fındık" şekline dönüşmüştür. Salt "fındık" kelimesinin bu ilgi çekici etimolojik dolaşımının bile meyvenin ne derece değerli olduğunu gösterdiğini söylemek yanlış olmaz.

12 bin yıllık tarihi var

Huşgiller (Betulaceae) familyasının Corylus cinsini meydana getiren çalı ve ağaç türlerinin ortak adı olan fındığın, ortalama üç ila beş metre arasında yüksekliğe sahip ve yazları yeşil olan yapraklarını kışın döken bir ağacı vardır. Arkeolojik kazılara bakılırsa insanlık tarihindeki yeri M.Ö. 10 binlere kadar takip edilebilen meyvenin, M.Ö. 1 veya 2. yüzyıllarda Trabzon çevresinde görülmeye başlandığı kabul edilmektedir. Uzun ömürlüdür. Kış mevsiminin ılık geçtiği iklimleri seven bu eşsiz meyvenin cenneti Türkiye'dir ve yeryüzündeki fındık bahçelerinin yüzde 80'i bizim ülkemizdedir. 2021 yılı verileri, Türkiye'nin 300 milyon ton civarında fındık ihraç ettiğini, fındığın ülkemizde pamuk ve tütünün ardından üçüncü sırada gelen tarımsal ihracat ürünü olduğunu göstermektedir ki bu rakam küresel fındık ihracatının yüzde 70'ine yakındır.

Fındık, dünyada en fazla üretiminin gerçekleştirildiği Türkiye ile adeta özdeşleşmiş durumdadır. Nitekim ağaç fındığı, ayı fındığı, balkan fındığı, kaya fındığı, gökbulak fındığı ve budağan fındığı gibi birçok isimle anılan fındık, özellikle de kerestesi çok değerli olan ağacının 16. yüzyılda mobilya üretimi için Anadolu'dan Avusturya'ya götürülmesinden ya da yine aynı yüzyılda Türkiye'den götürüldüğü Fransa'da ve bir süre sonra da İngiltere'de yetiştirilmeye başlamasından sonra "Türk fındığı" adıyla bilinmeye başlamıştır. Kastamonu'da keşfedilen ve yaşları 500 civarında olan elliye yakın fındık ağacı, coğrafyamızın fındığın anavatanı olduğunu ve "Türk fındığı" isminin ne kadar doğru ve yerli yerinde bir adlandırma olduğunu ortaya koyan tarihî örneklerdir.

Yaprağı da şifalı

Kuraklığa ve egzoz gazlarına karşı dayanıklı olduğu için ticari değeri yüksek olan fındığın ağacından ve kabuklarından çeşitli mobilyaların yanı sıra sepet, kontralit, baston ve hediyelik eşya üretilmekte, peyzaj unsuru olarak faydalanılmakta, yine bu malzemeler boya ve deri sanayiinde de kullanılmaktadır. Ayrıca fındığın yetiştirildiği bölgelerde meyvenin kabukları yakacak olarak ısı kaynağına dönüştürülmekte, kömürleştirilerek briket, aktif ve sanayi kömürü yapımında değerlendirilmektedir. Yaprağı ve meyve atıkları gübre ve hayvan yemi yapımında kullanılan fındığın meyvesi ağırlıklı olarak çiğ veya kavrulmuş çerez şeklinde tüketilmektedir. Bununla birlikte başka tüketim biçimleri de vardır. Çikolata, dondurma ve pastacılık sanayiinin çok önemli bir bileşeni olan ve güzel aroması dolayısıyla içecek üretiminde de yeri bulunan fındığın yemeklerde ve gres yağı üretiminde işe yarayan yağı yalnızca kıymetli değil, aynı zamanda sağlıklıdır da. Bu yağ, özellikle de antiseptik olarak ilaç sanayiinde kullanılmaktadır.

Depresyona iyi geliyor

İçeriğinde hatırı sayılır miktarda karbonhidrat (şeker ve nişasta), protein ve su bulunan fındığın bünyesinde birçok yararlı madde yer almakta, özellikle yüzde 70'lere varan yağ oranı (bu yağın yüzde 93'e yakını doymamış, geri kalanı ise doymuş yağdır) ile dikkat çekmektedir. Ayrıca kanseri önleyici hücrelere ve yoğun lif birikimine ev sahipliği yapan fındıkta, bütün bunlara ilave olarak A, B1, B2, B6, C ve E vitaminleri ile omega-3, alfa-linolenik asit, arginin, niasin, demir, kalsiyum, çinko, potasyum, sodyum, magnezyum, bakır, manganez, iyot ve selenyum gibi mineraller ve muhtelif aminoasitler de bulunmaktadır. İçeriğinde glüten bulunmadığı için çölyak hastalarının da tüketebileceği bir besindir. Kavrulduğunda içeriğinde olan maddelerin bir bölümünün zarar görmesi nedeniyle çiğ tüketilmesi tavsiye edilmektedir.

Güçlü bir enerji kaynağı olup vücut ve kemik gelişimini desteklemesinin yanı sıra zihinsel ve bedensel yorgunluğun giderilmesine de katkı sağlayan fındık, insan sağlığı açısından son derece önemli etkilere sahiptir. Özellikle kalp ve damar sağlığı söz konusu olduğunda, fındığın eşsiz bir şifa kaynağı olduğu söylenebilir. Bağışıklık sistemini korumaya destek olan fındık kansızlığa iyi gelmekte, varislerle mücadele etmekte, kadınlarda adet sancılarını gidermesinin yanında doğurganlık katsayısını yükseltmekte, kolesterolü düşürmekte ve kalp ritmini düzene sokmaktadır. Düzenli fındık tüketiminin felç ve kalp krizi riskini azalttığı, diyabet oluşumunu engellediği, beyne iyi geldiği ve psikolojik gerilimleri ketlediği bilimsel çalışmalar tarafından ortaya konulmuştur. Anksiyete, stres ve hatta depresyon gibi psikolojik sorunlar karşısında bile olumlu etkiler üretmekte, aynı şekilde beyin sağlığına da iyi gelmekte ve hafızayı güçlendirip unutkanlığı gidermektedir.

Fındığın insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri bu kadarla sınırlı değildir. Düzenli bir biçimde fındık tüketmenin kas ağrılarını ve krampları önlediği, tok tuttuğu, vücuttaki yağların yakılmasına destek olduğu ve bu şekilde belli ölçüde kilo verilmesine katkı sağladığı bilinmektedir. Ayrıca cinsel gücü arttırıcı etkisi de olan fındığın soğuk algınlığı ve akciğer hastalıklarına fayda sağladığını, astım riskini azalttığını, romatizmal rahatsızlıkları olumlu yönde etkilediğini, mide sağlığını koruduğunu, bağırsakların düzenli bir şekilde çalışmasına katkı sağlayarak kabızlık ve ishal gibi sorunlara mani olup gaz oluşumunu önlediğini, böbrek taşlarının hızlı ve sancısız bir şekilde düşürülmesine yardımcı olduğunu ve bütün bunlara ilave olarak da cildi güzelleştirip yaşlanmayı geciktirdiğini belirtelim. Yine fındık yağının da kolesterole iyi geldiğini, cilt sağlığı açısından faydalı olduğunu, sindirim sitemini koruduğunu ve düzene soktuğunu, Alzheimer gibi rahatsızlıklara karşı koruma sağladığını ve saçlar için de iyi olduğunu vurgulayalım. Öte yandan aşırı tüketilmesi durumunda birtakım rahatsızlıklara sebebiyet verebileceğini, örneğin alerji yapabileceğini, tansiyon dengesini bozabileceğini, öksürük, burun akıntısı, mide ağrısı ve ishal gibi sorunlara sebebiyet verebileceğini ve kilo alınmasına neden olabileceğini de not edelim.

[email protected]