Üst yargıda alacalı çoğulculuk

0
11.01.2014

Yargıda çoğulculukla kastedilen, yargının özellikle üst kurumlarındaki üyelerinin, dünya ve siyasi görüşleri itibarı ile çeşitlilik ve renklilik içermesi gerektiği. Geleneksel anlayışta yargı erkinin demokratik meşruiyeti yoktur, yargı erki -demokrasiye aykırı biçimde- yasama ve yürütmenin üstünde, onları denetleyen konumda ve onlardan bağımsızdır ve asla hata yapmaz kabul edilen yargının bu kabule uygun olarak haricen denetlenmesi de düşünülmez.


Üst yargıda alacalı çoğulculuk

Süleyman Ülker - Yazar

Yargıda aleni siyasi temsile yer verilmez, fakat bu demek değildir ki yargıda siyasileşme yoktur; yargıda örtük bir siyasileşme vardır. Yargının, ondan temel beklentimiz olan halk adına adil kararlar verebilmesi için seçilen ve dizayn edilen geleneksel araçlar, istenen amacı sağlamak bir yana, çok uzağında sonuçlar üretti. Yargının halk adına kararlar verilebilmesi için, halkın tercihlerinin yargı üst kurumlarının idari birimlerine yansıyarak tamamen egemen olması, üst idari birimlerinin demokratik meşruiyetten uzak bir seçim yöntemi olan kooptasyonu (yargı mensuplarının kendi yönetim kademelerini seçmesi) terk etmesi gerekiyor. Kararın adil olabilmesi için ise, halkın farklı her kesiminin tercihinin yargı üst kurumlarının idari birimlerine eşit sayıda üyeyle yansıması gerekiyor. Bunlar da bizi ister istemez, diğer erklerle karşılıklı bağımlı olan ve -demokrasiye uygun biçimde- onların ne üstünde ne altında yer alan, demokratik meşruiyeti sağlanmış ve bu bağlamda siyasi temsile açık, farklı her siyasi eğilimin tercih ettiği hukukçularla eşit şekilde temsil bulduğu ve hiçbir görüşün tek başına egemen olamadığı çoğulcu bir yargının gerekliliğine götürür. Bu gerekliliği temellendirmek için demokrasi teorisinin incelenmesigelecek yazıya bırakılarak, bu yazıda hakların korunumunu gözeten bakış açısıyla daha ziyade çoğulculuk ve gerektirdiği kadar da demokratik meşruiyet üzerinde duruluyor. Demokraside yürütme erki muhalefetsiz olmaz (zaten yürütme organına muhalefetin olmadığı sisteme demokrasi denemez). Ama yasamaya ve özellikle de yargıya karşı toplumsal muhalefet oluşuyorsa o demokrasi sağlıklı değildir. Herkesin temsil edilmediği yerde muhalefet olmaması da mümkün değil. Temsil edilmeyenin muhalefeti her zaman olacaktır. Bugün, üst yargıda toplumun farklı çoğu kesimi temsil edilmediği ve dahası belirli görüşteki üyelerin ağırlığı olduğu için yargıya toplumun çeşitli kesimlerinden muhalefet var. 

Üyelerinin çoğunluğunu belirli görüşten insanların oluşturduğu üst yargı kurumları, bu görüşü paylaşmayan insanları haklı olarak tedirgin eder ve bu, yargının ‘adaleti’ne güvensizlik doğurur. İnsanlar, hakları korumakla yükümlü yargının bizatihi kendisinin, haklar için tehdit haline geldiğini veya gelebileceğini düşünür. A görüşündekilerin ağırlığını oluşturduğu bir yargı yapısı için insanlar, “bu benim yargım değil, A görüşünün yargısı” diyebilir. Bir güç savaşının sonucunda B görüşünün eline geçmesi, yargıyı yine adil kılmaz. Bu kez aralarında A görüşünden kişilerin de bulunduğu insanlar aynı güvensizliği B görüşüne sahip üyelerin ağırlıkta olduğu yargıya yöneltecektir. Taşrada Ali ile Veli arasındaki tarla davasında, hangi siyasi görüşten olursa olsun “helal süt emmiş” ve ehil olan hakimler, üç aşağı beş yukarı benzer kararlar verir. Fakat kamuyu ilgilendiren ve siyasi boyutu olan davalarda, hakimin siyasi görüşleri, “kimlerden” olduğu tartışma konusu olur ve bu sebeple adil karar vermek yerine lehte ya da aleyhte keyfi ve taraflı karar verdiği şüpheleri yoğun biçimde dile getirilir. Bizim, davanın başında tarafsız, sonunda karar verip taraf seçtiğinde ise adil olan bir yargıya ihtiyacımız var. Bu sebeplerle yargı kimsenin olmamalı, herkesin olmalı, çoğulculaşmalı. 

Yargı siyasileşmeli

Peki yargı nasıl herkesin yargısı olur? Hiçbir görüşün tek başına ya da girdiği basit ittifaklarla ağırlığını oluşturamadığı, ama toplumda var olan bütün farklı görüşlerin eşit sayıda üyeyle temsil edildiği üst yargı, hususen kimsenin yargısı olmaz, ama herkesin yargısı olur. Böylesine çoğulcu bir üst yargının da yegane ve zorunlu uzlaşma alanı evrensel hukuktur. Temyiz edilmiş davaların önüne geldiği durumlarda, mesleğe üye alımında, göreve başlatmada, sınavlarda, mesleki performans değerlendirmede, göreve son vermede, ancak böylesi bir üst yargı, tabiri caizse “kitabına uydurmak” yerine, “kitaba uymak” zorunda kalacaktır. Her rengi eşit miktarda içeren, hiçbir rengin hakimiyetine terk edilmeyen böylesi çok renkli çoğulculuğa “alacalı çoğulculuk” diyebiliriz sanıyorum. Üst yargıdaki kurumların üye sayısının çok olması önemlidir ama çeşitlilik içermesi çok daha önemlidir.20 üyesi aynı siyasi görüşte olan 30 üyeli bir yargı kurulunun kararına göre, 10 üyesi de farklı görüşte olan 10 üyeli bir yargı kurulunun kararının adil olma ihtimali çok daha yüksektir. Görüşü farklı olan her üye, günün birinde kendi hassasiyet göstereceği davaya diğer üye arkadaşının da hassasiyet göstermesini bekleyebileceğini bildiğinden, onların hassasiyet gösterdiği davalara hassasiyet göstermek zorunda kalır. Bu sebeple bir bloklaşma ihtimali de olmaz, her davada üyelerin rey dağılımı farklılaşır. Karar öncesi hukuki müzakereler sürecinde, üyelerin birbirlerini ikna etmek için kullanacakları jargon ve argümanlar salt -evrensel anlamda- hukuki olur. Bu da kararın sıhhatini arttıran bir etken. Buna mukabil salt çoğunluğunu aynı dünya görüşündeki üyelerin oluşturduğu bir kurulun, karar öncesi hukuki müzakere süreçlerinde jargon ve argümanların (dil ve delillerin) salt hukuki olması beklenemez; daha ziyade ideoloji, nepotizm, siyaset vb. hukuk dışı nosyonların etkili olması beklenebilir. Demokraside yargı, hakları korumakla ve ihlal edenlere de kuralın öngördüğü yaptırımı uygulamakla görevli negatif iktidardır. Yaptırmama, durdurma, frenleme ve yaptırım uygulamaya yetkilidir. Farklı her kesimin eşit sayıda üyeyle temsil edildiği çoğulcu üst yargı, toplumun her kesiminin hakkını korumak için adil, güçlü ve iyi bir negatif iktidar olur.

Sanılanın aksine üst yargının siyasileşmesi değil, eksik ve örtük siyasileşmesi ve bu türden siyasileşme sebebi ile belirli bir görüşün egemenliği altına girmesidir kötü olan. Üst yargıda ihtiyacımız olan tam ve açık (şeffaf) siyasileşme. Dün farklı bir eğilim hakimdi üst yargıya, bugün daha farklı bir eğilim hakim. Üst yargıda tam, açık ve eşit siyasileşme ile sağlanan çoğulculuk, herkesin hukukunun teminatıdır. Üst yargıyı, hiçbir görüşün temsil edilmediği ideolojik olarak “steril” bir yer haline getirmeye çalışmak gibi imkansız bir hedef ve hayalin peşinden koşmaktansa, her görüşün temsil edildiği fakat hiçbirinin tek başına hakim olamadığı bir yapı haline getirmeye çalışmak hem daha akıllıca ve zahmetsiz, hem daha ulaşılabilir bir hedeftir. Üst yargı asla siyasetten ve ideolojiden bağımsız steril bir alan olarak kalamaz. Sterilizasyon çabaları asla sonuç vermez. Mutlaka bir siyasi çizgi, ideoloji “sızmaya” çalışacak ve “steril üst yargı” ilk “sızanın” elinde kalacaktır. Hakimler ve savcılar Marslı veya başka gezegenden, fikirleri ya da hisleri olmayan, bu toplumda yetişmemiş varlıklar veya robotlar değiller. Hepsinin fikirleri, tercihleri, ideolojileri olabilir. Mesleki kimlik edinme sürecinde de, içimizden herhangi biri gibi okudukları gazete, dinledikleri müzik, fikirlerinden etkilendikleri insanlar kuvvetle muhtemel vardır. Bu sebeple, üst yargıyı ideolojik açıdan steril hale getirmeye çalışmak yerine, hiçbir ideolojinin egemenliğine terk etmeyecek şekilde her ideolojinin (ya da hassasiyet veya eğilimin) temsiline imkan sağlamak, yargıyı adaletsizlikten emin kılmak için daha zahmetsiz ve akılcı bir tedbir, hatta tek yolu bu.Böylesi bir üst yargı tarafından denetlenen ilk derece mahkemelerdeki üyeler de, kendi siyasi görüşleri ne olursa olsun, üst yargı tarafından pozitif ya da negatif kayrılmaya tabi tutulmayacaklarını, sadece meslek ve hukuk kriterleri ile değerlendirileceklerini bilir ve ona göre davranır ve adil olmaya çalışırlar. Eksik ve örtük siyasileşerek bir grubun güdümüne girmiş yargıda,  kontrolü eline geçirmiş grup, “yargı bağımsızlığı”nın sağladığı ilişilemezlik güvencesiyle uyguladığı taraflı ve hak ihlal eden siyasetini, “yargının gereği” gibi yansıtır ve “yargı kararına saygı” adı altında onu kutsar. Bu grubun yargı dışındaki mensupları da herkesi “yargı süreçlerine ve yargı kararlarına saygı duyma”ya davet eder. “Alacalı çoğulcu” olmayan yargı, siyasi davranabilen, siyasi operasyonlar yapabilen yargıdır. Yargıyı, siyasi davranmaktan ve siyasi operasyon yapmaktan alıkoymanın, sadece adalete hizmet eder kılmanın en emin yolu, onu “alacalı çoğulcu” biçimde tam ve açık siyasileştirmektir.

Her şeyden önce üst yargı derken, mevcut üst yargı kurumlarının adlarını saymalı. Bunlar, AYM, HSYK Yargıtay ve Danıştay. Askeri yargı da var elbette ama onların da esasen bir yargı reformuyla adli ve idari yargıya bağlanması gerekli. Bu reformda Yargıtay ve Danıştay birleştirilerek Temyiz Mahkemesi haline getirilmeli. HSYK, Hakimler Üst Kurulu ve Savcılar Üst Kurulu olarak ikiye ayrılmalı. İllerin başsavcılarını halk salt çoğunlukla doğrudan seçmeli. Bu durumda üst yargı organları; Anayasa Mahkemesi, Temyiz Mahkemesi, Hakimler Üst Kurulu ve Savcılar Üst Kurulu olarak dizayn edilmeli. Bugün üst yargıda çoğulculuk kurum bazlı sağlanmaya çalışılıyor. Bu yanlış. Mesela Anayasa Mahkemesi’ne çeşitli yargı kurumlarından üyeler seçiliyor, atanıyor. Oysa geldikleri kurumları farklı da olsa üyelerin dünya görüşü aynı olabiliyor. AYM’nin üye sayısı da esnek olmalı. Yargının tam ve açık siyasileşme ile alacalı çoğulcu yapıda olması için tabii ki öncelikle yasama organı olan meclis halka mutlak manada sadık, demokratik meşruiyeti zirvede ve çoğulcu olmalıdır. 

Esnek yapı, eşit temsil

Diyelim ki böyle bir meclis oluşturuldu ve meclise 20 farklı parti girebildi. Anayasa Mahkemesi’ne de meclis tarafından 20 üye seçilecek (bunun dışında yürütmeye de 1 kontenjan ayrılmalı). Bunun için meclis, hukuk formasyonuna sahip, yeterli şartları taşıyan liyakat sahibi gönüllü isimlerin başvurusunu almalı. Bu “yeterli şartlar”, meslekteki kıdem, belirli saha görevlerini belirli süre yapmış olmak gibi nesnel kriterlerden oluşmalı. Mesela en az 15 yıl ilk derece mahkemelerde hakimlik yapmış olmak vb. gibi. Diyelim ki bu şekilde yeterliliği tutan 500 civarında hakim Meclis’e başvuruda bulundu. Partiler, aralarından birisini seçtirmek için 5 ismi kendi vekillerinin oylamalarıyla oluşturulmuş sıralı bir liste halinde meclis divanına bildirdi. A partisi sıralı beş isim, B partisi sıralı beş isim... Bu şekilde başvuruda bulunan 500 hakim arasından 100’ünün ismi meclis divanına partilerin listesiyle bildirilmiş oldu. A partisinin AYM’ye üye olarak göndermek istediği 5 isimden birinin kim olacağını belirlemek için A partisinin vekilleri meclis genel kurulu dışına alınır. A partisi dışındaki partilerin katılımıyla yapılan oylamada hangi A partisi adayı yarıdan fazla oy çokluğu ile seçilirse, o, meclis tarafından A partisi kontenjanından seçilerek Anayasa Mahkemesi’neüye olarak gönderilir (Salt çoğunluğun arandığı iki turlu seçim yapılır). Aynı oylama sırasıyla diğer partilerin adayları için de yapılır. 

Eğer partiler, bir partinin bildirdiği isimlerden herhangi birini seçmiyorlarsa, bu durumda adaylarından biri diğer partiler tarafından seçilmeyen parti kendi adayları arasından bir seçim yapma hakkına sahip olur. Bunu bilen bütün partiler de mutlaka bir aday seçeceklerdir. Bu şekilde yapılan çapraz seçimle her partinin, her görüşün, diğer partilerce de nispeten ehven, saygın, ılımlı, temas kurulabilir ve müzakere edilebilir bulunan, adalet hissine ve liyakatine güvenilen isimleri seçilmiş olur. Adaylar belirli bir dünya görüşü taşısalar da, kendilerini bu dünya görüşü sebebiyle aday gösterecek parti, seçilmelerine yetmeyeceği ve aksine o partinin siyasi rakipleri tarafından seçilecekleri için, dünya görüşlerini daha ılımlı, makul, saygın, güven zedelemeyen bir üslupla temsil etmek zorunda kalacaklardır. Her aday, siyasi fikirlerine yakın siyasi parti tarafından aday gösterilecek kadar fikirlerini ve kendisine uzak siyasi partilerin güvenini kazanacak kadar kalitesini ibraz ve ispat etmek zorunda kalacaktır.  Çoğulcu üst yargıda temsil edilmek üzere siyasileşen her toplumsal eğilim, böylesi çoğulcu bir yargıda - kayrılmayacağını bildiğinden- haklarını koruyabilmek için ehliyetli ve ikna gücü yüksek isimleri aday gösterecek ve bu isimler arasında da en ılımlıları diğer partilerce tercih edilecektir. Toplumdaki farklı hassasiyet grupları siyaseten organize olur, meclise girer ve onun üzerinden de üst yargıya temsilcilerini seçerlerse, toplumun her kesimi ve toplumda mevcut bulunan her hassasiyet grubu, istedikleri bir yürütmeye sahip olamasalar bile, kimsenin hakimiyetinde olmayan üst yargıda hassasiyet gösterdikleri hakları korumak üzere temsilcisi bulunduğunu bilerek vebu hakların asla ihlal edilmeyeceği güvencesi ilerahatlar. 

[email protected]