Uzaktan eğitim ve ‘okulsuz toplum'un hayal kırıklığı

Ozan Demiralp / Eğitimci
12.06.2020

Okulsuz toplum ile bilinçaltında oluşturulmak istenen “toplumsuz toplum”, okul öldü fikri ile de “toplumu öldürmek”ti. Bu düşünce biçiminin içerisine saklanmış olan anarşizm, dinlere karşı savaş, aile kavramının içinin boşaltılması gibi kavramları alt metin olarak okumak için okuma yazma bilmekten çok daha fazlasına ihtiyacımız var.


Uzaktan eğitim ve ‘okulsuz toplum'un hayal kırıklığı

İnsanın doğayı, kendisini keşfi ve hayatta kalma mücadelesi öğrenmeyi her zaman zorunlu kılmıştır. Öğrenme ve eğitim, insanlığın var oluşundan günümüze kadar devam etmektedir. İnsanlığın zaman içerisindeki gelişimi, amaçlı öğrenmenin gerçekleşeceği bir mekanın oluşturulma ihtiyacını meydana getirirken bu durum da okulun duvarlarının inşasını getirmiştir. Sümerlerin yazıyı icat etmesi ile sistemli bir öğrenmenin başladığını söyleyebiliriz. Nitekim Sümer Uygarlığında yazının icadı ile birlikte matematik, takvim, edebiyat gibi gelişmelerin eğitim eli ile artarak sonraki nesillere aktarıldığı da aşikardır. Bununla birlikte Eski Yunan’da Eflatun’un üç dört yıl süren dersler vermek için kurduğu mekana “akademia” ismini vermesini ilk “okul” olarak da tanımlayabiliriz. Yunanların etkisinde kalan Romalılar da bu okulu daha da geliştirerek günümüz okulunun ilk temellerini çocukları erken uyandırarak, iyi yurttaş eğitimi vererek, başarısızlık, hal ve gidişteki kötü durum ve itaatsizlikte kamçı ile cezalandırarak atmışlardır. Bütün bu tarihsel gelişim içerisinde okulların, toplum tarafından üyelerini kitlesel halde toplumsallaştırmak amacı ile kurulmuş yapılar olduğunu söyleyebiliriz.

Sınıfsal ayrım

Eğitimin toplumsallaştırma görevi içerisinde siyasal, kültürel, dini ve sosyal kodlar bulunmaktadır. Toplum, eğitim sayesinde üyelerinin de toplumsallaştırırken kendi devamlılığını da üyeleri eli ile sağlamaktadır. Toplum aynı zamanda eğitim yolu ile toplumsal işleyişin devamını sağlayacak görevleri de meslek elemanları yetiştirerek gerçekleştirmektedir. Tüm bu saydıklarımız, okulun dört duvarının içerisine sığdırılan çeşitli yaşlardaki toplum üyelerinin, belli zaman aralıkları içerisinde, önceden belirlenmiş müfredat ile davranışlarının değiştirilmesine odaklanarak “eğitim” adı altında verilmektedir. Tarihsel süreç içerisinde sınıfsal ayrımlar ile eğitimde erişim sorunları olduğu görülmekle birlikte yaklaşık iki yüz yıldır sosyolojik açıdan dikey hareketliliğin en önemli aktörünün de okul eğitimi olduğunu söylememiz gerekir.

Özellikle Avrupa’da ulus devletçilik akımının hızla yayılması ile kitlelerin belli amaçlar çerçevesinde okul çatısı altında eğitim görme zorunluluğu doğmuştur. Bununla birlikte Nietzscheci bir bakışın ürünü olarak okulun, insanın yaratıcılığını büyük ölçüde sınırlandırdığı ve baskıladığı, gençliğin tutkuları ve canlılığı üzerinde baskı kurduğu fikri ve ardı ardına gelen Dünya savaşlarının getirdiği kitlesel ölümler hiççiliği (Nihilizm) ortaya çıkarırken okul karşıtlığını da beraberinde getirmiştir. 1970’li yıllarda özellikle İvan İllich “Okulsuz Toplum” ve E. Reimer “Okul Öldü” isimli kitapları ile okuldan öte okulun toplumsallaştırma görevine savaş açıyorlardı. Her iki kitabın içeriğinde de toplumun üyelerini serbest bırakılarak kendi görevlerini kendilerinin belirmesi gerektiği, toplumun eğitim ile insanları bir şekle soktuğu ve özgür düşünceden uzaklaştırdığı savunuluyordu. Bunun yanında bu kitaplarda eğitimin ekonomik işlevinin yetersizliği savunularak adeta eğitimin sosyal yöndeki dikey hareketlilik gücü görmezden geliniyordu. Tüm bunlarla birlikte okulsuz toplum ile bilinçaltında oluşturulmak istenen “toplumsuz toplum”, okul öldü fikri ile de “toplumu öldürmek”ti. Bu düşünce biçiminin içerisine saklanmış olan anarşizm, dinlere karşı savaş, aile kavramının içinin boşaltılması gibi kavramları alt metin olarak okumak için okuma yazma bilmekten çok daha fazlasına ihtiyacımız bulunmakta.

Eğitim savaşları

Toplum, geçmişten getirdiği birikimini eğitim ile yeni nesillere aktarmaktadır. Yeni düzen kurmak, mevcut düzeni çıkarlarına göre yıkmaya kalkmak, birliği oluşturacak milli ve manevi değerlerden uzaklaşmak, toplumsallaşmaktan uzaklaşmaktır. Bu sebepten diyebiliriz ki eğitim bir toplumun ileriye, daha ileriye gidebilmesindeki en önemli role sahip aktördür. Son dönemde yaşanan salgın ile biyolojik silahların, su savaşlarının, tarımsal üretim savaşlarının teknolojik bütünlük içerisinde gelecek günlerin gündemi olacağından bahsedilse de toplumlar arası savaşın adı her zaman “eğitim savaşları” olacaktır. Bir toplumun yapı taşlarını değiştirmek için eğitim kodları ile oynamak yeterlidir. Günümüzde kitlesel olarak olmasa da bireysel bazlı yapılan pek çok okul eleştirisinin ulaşmayı amaçladığı nokta da her ne hikmet ise okulsuz toplum düşüncesine uzanmaktadır. Özellikle yüksek öğrenimleri sırasında okulu bırakan Bill Gates, Marc Zuckerberg, Steve Jobs gibi isimlerin kariyerlerine yön verme biçimleri okul karşıtı düşüncenin güçlü tezleri arasına girmiştir. Her ne kadar bu saydığımız isimler örgün eğitimlerini terk etmiş olsalar da okulsuz toplumu seçmiş aileleri ile ormanda ateş yakarak günümüz kariyerlerine ulaşmamışlardır. Saydığımız isimlerin en önemli ortak özelliklerinden bir tanesinin yetişkinliklerinde uzaktan eğitim ile kazandıkları beceriler ve aldıkları sertifikalar olduğunu söylemek gerekiyor.

Eleştirel düşünme

Günümüz okulları 21. yüzyılın becerileri olarak sayılan eleştirel düşünme, sorun çözme, yaratıcı düşünme, iletişim becerilerini geliştirme yönünde teknolojinin aracılığı ile yoğun bir uğraş halindeler. İnsanoğlunun eğitim ile ilgili en büyük yanılgılarından bir tanesi teknolojinin getirdiği bilgiye ulaşma kolaylığının artması ile beceri ve değer gelişiminin de aynı kolaylıkla gerçekleşeceğine dairdir. Bilgiyi edinmek ile bilginin beceri ve değerlere dönmesi farklı kavramlardır. Bilgi olmadan beceri ve değerlere sahip olunamayacağı gibi beceri ve değere dönmeyen bilginin de hiçbir geçerliliğinin olamayacağı gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Koronavinüs salgını öncesi hızla gelişen teknolojinin de okulun alternatifi olacağı hatta okulu gereksiz kılacağı düşüncesi bir hayli yaygın görüşler arasında yer alıyordu. Teknolojik gelişmelerin sunduklarının okulun alternatifi olması dışında insanoğlunun kullandığı hemen her şeyin ve bütün alışkanlıklarının bir alternatifi olduğu da kabul etmemiz gereken bir durumdur. Günümüz öğrencilerinin sürekli tablet ve telefon ile vakit geçirmelerini, evlerinde ve okullarında genel bir konfor alışkanlığı içerisinde olmalarını da günümüzün önemli özelliklerinden bir tanesi olarak sayabiliriz. Önceleri kullanılan “Evde çocuğa hiç terbiye verilmemiş.” cümlesi yerini “Okulda çocuğa hiç terbiye verilmemiş.” cümlesine bırakmıştır. Aslında toplum, değişen dünyanın zorladıkları ve kolaycılık duygusu ile okulu eleştirirken sadece beceri eğitimini değil değer eğitimini okula bırakmıştır. Salgın ile herkesin mecburiyet ile evlerine kapanması ardından başlayan uzaktan eğitim içindeki öğretmenlerin gayreti ile okulun sadece dört duvardan ibaret olmadığı ve çocuk eğitiminin sanıldığı kadar kolay olmadığı da bir kez daha görülmüştür. Bu süreçte öğretmenler, düne kadar okulun duvarlarını yıkacağına inanılan teknolojik imkanlar ile seslerinin ve görüntülerinin ulaştığı evlerin duvarlarını birden bire okulun duvarının rengine boyamışlardır. Toplum olarak çok sevdiğimiz Hababam Sınıfının Müdürü Mahmut Hoca unutulmaz repliği ile okulun; “…dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer..” olmadığını, “…öğrenmenin, bilginin olduğu her yer.” olduğunu söylerken tüm bunların da bir öğretmen ile var olabileceğini öğretmen duyarlılığı ile söylemiştir.

Salgının paniği tüm dünyayı sardığı anlarda stres altında öğrencilerine ve meslektaşlarına uzaktan eğitim ile ulaşmaya çalışan öğretmenler, Titanik’te herkes canını kurtarmaya çalışırken sorumluluklarını bırakmadan enstrümanları ile şarkıya devam eden orkestraya benziyorlardı. Öğretmenler, salgın boyunca toplumsal sorumluluk duygularının mesleklerinin damarlarında akan kan gibi dolaştığını bir kez daha kanıtlamışlardır. Öğretmenler, salgının evde kalma mecburiyeti getirdiği süre içerisinde teknolojinin getirdiği uzaktan eğitimin verimini arttırmak için gayret gösterirken, geçen günler bizlere okulun önemini bir kez daha göstermiştir. Akranla öğrenmek, işbirliği, takım çalışması, göz teması ve gülümsemenin öğrenmedeki önemi, okul bahçelerinin güzelliği, yapmadan yaşamadan öğrenmenin ne kadar eksik olduğu gibi hususlar uzaktan eğitim günlerinde çocukların okulu neden özlediğini açıklarken, okulun toplum için ne kadar önemli bir kurum olduğunu göz önüne sermiştir. Tüm bunların yanı sıra içlerindeki çocuğu kaybetmiş olanlar televizyonda ders anlatan öğretmenlerin yöntemlerine dil uzatma gafletine de düşmüşlerdir. Öğretmen, içindeki çocuğu kaybederse dışarıdaki çocukları nerede bulacaktı? Öğretmenin, çocuğun seviyesine dizleri üstüne çökerek değil sevgisi ve uzmanlığı ile çıktığını bilmeyen cahiller okulsuz toplumun da savunucuları arasında yer alanlardır. Çocukların salgın döneminde eğitimsiz kalmaması gerektiğini eğitimciler dert edinmese, salgın döneminde herkes işini gücünü tamamen bırakıp kabuğuna çekilse ve uzaktan eğitim gibi bir yöntem denenmese kimselerin de “Okul, neden çocukları eğitmiyor?” sorusunu soracağını sanmıyoruz. Bir kez daha kanıtlanmıştır ki Mevlana’nın dediği gibidir öğretmenlik; “Kum tanesiyim ama çölün derdiğini taşıyorum”. Öğretmenler, bir kez daha toplumun derdini dertlenmeden sorumluluğunu yüklenmeden kum tanesi dahi olunamayacağını göstermişlerdir. Bu dönemde öğretmenler çabaları ile en çok da okulsuz toplumu savunanları hayal kırıklığına uğratmışlardır. Yine salgın dönemi ile okulun önem/değer terazisinin şaşmadığı da görülmüştür. Okul ve öğretmenler bir kez daha kanıtlamıştır ki; öğrencilik önemli çocuklar değerli, sınavlar önemli öğrenme değerli, rekabet önemli işbirliği değerli, teknoloji önemli üretim değerlidir. Değişen dünya içerisinde gelişen bir toplum olabilmenin yöntemi geçmişten getirilen kadim değerler ile yeni becerileri birleştirebilmektir. Bu birleşimin gerçekleşebileceği yegane ortam da okuldur. Okulsuz toplum, eğitimsiz toplumdur. Okulsuz toplumu istemek toplumu eğitimsizleştirmek ile olur. Okul, kendisini geliştirerek toplumsal gelişime de öncülük edecektir.

[email protected]