Uzaktan eğitim versus yüz yüze eğitim mi?

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut/ Malatya Turgut Özal Üniversitesi
2.01.2021


Uzaktan eğitim versus yüz yüze eğitim mi?

Pandemi süreci, dünyanın tamamında sağlık sektöründen sonra en fazla eğitim-öğretim faaliyetlerini etkiledi. Salgının yayılımını yavaşlatabilmek adına dünyanın hemen her yerinde uzaktan eğitim uygulamalarına geçildi ve bu şekilde eğitim-öğretim faaliyetlerinin mümkün mertebe az aksaması için küresel ölçekte gayret gösterildi. Eğitim-öğretim alanında yeni arayışlar ve eğilimler geliştirildi, uzaktan eğitim faaliyetlerinin daha verimli olması için muhtelif girişimler ortaya konuldu. Peki, bu süreçte eğitim konusunda başarılı olunabildi mi? Küresel eğitim seferberliğinin sonucunda elimizde bugün ne var?

İki karşıt modelin kıyası

Pandemi döneminde eğitim süreçlerinin ne kadar başarılı bir şekilde devam ettirilebildiği halen tartışılmaya devam ediyor ve görünen o ki, söz konusu tartışma daha da devam edecek. Fakat tartışmanın ağırlıklı olarak “uzaktan eğitim versus yüz yüze eğitim” bağlamında ve bir çeşit “iki karşıt modelin kıyas edilmesi” şeklinde yürütülüyor olması, gerek uzaktan eğitim gerekse yüz yüze eğitim modelleri ile alakalı rijit yargıların ortaya çıkmasına neden oluyor. Hâlbuki mesele eğer eğitimse, sükûnet ve suhûlet şart. Konu ile ilgili her bir hususun incelikli bir biçimde değerlendirilmesi ve çocuklarımıza vereceğimiz eğitime olası bir katkı sağlayacak her unsurun dikkatle incelenmesi gerekiyor. Öte yandan bunu yapabilmemizi sağlayacak veri birikiminin artık oluştuğunu da söyleyebiliriz.

Pandeminin 1. yılında eğitime bakış

Koronavirüsün Çin’de ortaya çıkışının üzerinden bir yıl geçti ve salgına bağlı olarak yaygınlaşan uzaktan eğitim uygulamalarında da bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Pandemiye bağlı uzaktan eğitim modellerinde hemen hemen iki ders yarıyılı tamamlandı. Birçok sınav gerçekleştirildi, öğrencilerin performanslarına dönük ölçme ve değerlendirmeler yapıldı. Nüfusunun yaklaşık üçte biri öğrenci olan ve yarısından fazlası da eğitim-öğretim politikalarından doğrudan etkilenen Türkiye gibi bir ülkede hâlihazırda oluşan veri birikiminin uzaktan eğitime dâir yaklaşımlar açısından nispeten sağlıklı bir taban teşkil edebileceği söylenebilir.

İlk koronavirüs vakasının raporlanmasından birkaç gün sonra, 16 Mart 2020’de önce eğitim faaliyetlerine ara veren ve bir hafta sonra da uzaktan eğitim uygulamasını devreye sokan Türkiye, dünyada uzaktan eğitim konusunda en etkileyici performansı sergileyen ülkelerden biri oldu. İlk ve ortaöğretime ilave olarak yükseköğretim planını da kısa süre içerisinde uzaktan eğitim temelli olarak yeniden yapılandırdı ve eğitim-öğretim faaliyetlerini büyük bir aksaklığa mahal vermeden devam ettirdi. Özellikle üniversiteler açısından bakıldığında, uzaktan eğitimin “doğasından kaynaklanan” çözülemez bir sorun ile karşılaşılmadı. Halen devam eden uzaktan eğitim uygulamasının aslında sanılandan çok daha işlevsel ve yararlı olabileceği her geçen gün daha fazla anlaşılıyor. Fakat mesele üzerine yapılan akıl yürütmelere bakıldığı zaman, genel kanının “uzaktan eğitimin, kesinlikle yüz yüze eğitimin yerini tutamayacağı” yönünde olduğu görülüyor.

‘Yerini tutma’ yanlış bir söylem

Uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin yerini tutmasının mümkün olmadığı yargısı yanlış değil. Fakat bunun nedeni düşünüldüğü gibi “bir eğitim modeli olarak” uzaktan eğitim ile yüz yüze eğitim arasında olduğu sanılan “eğiticilik eksenli hiyerarşik asimetri” değil, söz konusu eğitim modellerinin “yalnızca birer eğitim modeli” olmayıp psikolojik, sosyal, kültürel ve elbette ekonomik veçhelere sahip toplumsal modeller olmaları. Aynı zamanda birbirleri ile karşıt olmamaları ya da birbirlerinin yerini almak gibi bir işlevsellik ihtiva etmemeleri. Bir başka ifadeyle, gerek uzaktan eğitim gerekse yüz yüze eğitim modellerinin aynı hedefe (öğrenme-öğretme) odaklanmış iki farklı yöntem olmaları, ürettikleri psikolojik, sosyal ya da ekonomik yan çıktılar açısından birbirlerinden farklı olmaları ve birbirlerinden ayrı ya da birbirlerine karşıt olarak değil, bir arada değerlendirilmeleri gerekliliği…

Uzaktan eğitim modelleri, pandemi süreci ile birlikte zorunlu olarak ortaya çıkmış “yeni” bir eğitim anlayışını yansıtan modeller değil, öncelikle bu hususu vurgulamak lazım. 18. yüzyılda özellikle Amerika’da “mektupla eğitim” şeklinde başlayan ve 2000’li yıllarda kuşkusuz internetin gelişmesiyle birlikte sıçrama yaşayan bir eğitim anlayışından söz ediyoruz. Nitekim dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de “açık öğretim” ya da “uzaktan öğretim” adıyla eğitim veren ve binlerce öğrenci mezun eden fakültelerin olduğunu biliyoruz. Yine hâlihazırda Türk üniversitelerinin hemen hepsinde uzaktan eğitim merkezleri var ve bunlar en azından bazı ortak dersleri uzaktan eğitim metotları ile veriyorlar. Bir başka ifadeyle, “uzaktan eğitim” olgusu pandemiden önce de bildiğimiz, gündemimizde olan ve üzerinde düşündüğümüz bir olgu. Nitekim uzaktan eğitim ile yüz yüze eğitimi karşılaştırmalı olarak değerlendiren ve her iki eğitim modeli ile eğitim alan öğrencilerin başarı durumlarını inceleyen birçok araştırma var elimizde.

ABD Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan ve uzaktan eğitim öğrencilerinin başarı oranlarının yüz yüze eğitim gören öğrencilerin başarı oranlarından daha yüksek olduğunu gösteren araştırmaya ilave olarak Türkiye’de de konu ile ilgili araştırmalar yapıldı. Hasan Kör, Erdat Çataloğlu ve Hasan Erbay tarafından 2013 yılında yapılan ya da 2016’da Ali Güneş ve Göktuğ Güneş tarafından yapılan araştırmaların sonucunda uzaktan eğitim alan öğrencilerin yüz yüze eğitim alan öğrencilerden daha başarılı bir performans sergiledikleri tespit edildi. Örnek olarak belirttiğimiz ve oldukça ilgi çekici veriler ortaya koyan bu araştırmaların dışında konu ile ilgili başka birçok araştırmaya da basit bir internet taraması ile ulaşılabilir. Söz konusu araştırmalar pandemi öncesine ilişkin verileri ihtiva etseler de, biçimsel olarak uzaktan eğitimin başarılı olabileceğini göstermesi açısından son derece önemli örnekler.

Yapılan araştırmalar, uzaktan eğitim modellerinin işlevsellik açısından da önemli avantajlar ürettiğini gösteriyor. Yüz yüze eğitim modellerindeki tekil öğrenim ve öğretim etkinliğinin aksine muhtelif yöntemlerin kullanılabildiği etkileşimli bir sistem imkânı sunan uzaktan eğitim modelleri, derslerde esneklik ve daha fazla kişiye ulaşma noktasında oldukça avantajlı. Dezavantajlı grupların derslere katılım imkânlarını genişleten, coğrafi kısıtlamaları ortadan kaldıran ve olağandışı durumlarda eğitimin sürdürülebileceği bir zemin sunan, öğrencilerin kişisel ilgi, çaba ve gereksinimleri doğrultusunda şekillenebilen ve ekonomik tasarruf bakımından da önemli imkânlar sunan uzaktan eğitim modellerinden daha fazla istifade edilmesi gerektiği aşikâr. Öte yandan teknik aksaklıklarla ilgili tartışmaların uzaktan eğitimin kendisine ilişkin değil, işleyişine ilişkin bir mesele olduğu da burada not edilmeli.

Birbirine alternatif değil

Pandemi döneminde zorunlu olarak ve derinlemesine deneyimlenen uzaktan eğitim modelleri, iyi hocalardan ders alabilmek ya da onların seminer, konferans ve bildiri gibi bilimsel sunularını takip edebilmek için büyük şehirlerde yaşamak ya da uzak ülkelerin meşhur üniversitelerine gitmek gibi birtakım zorunlulukların artık anlamını önemli ölçüde yitirdiğini açık bir biçimde gösterdi. Malatya’dan örneğin yalnızca İstanbul’a ve Ankara’ya değil, aynı zamanda Amerika’ya ya da İngiltere’ye de bağlanıp kendi alanlarımızda uluslararası bilimsel ürünler ortaya koyan önemli bilim adamlarının derslerini takip edebildiğimiz bu süreçte, ilave olarak eğitim materyallerinin de internet üzerindeki yoğun dolaşımına şahitlik ettik. Kitaplar, dergiler, video-ders kayıtları vb… Dolayısıyla bütün bu olağanüstü imkânları ulaşılabilir kılan bir eğitim anlayışından örneğin pandemi sonrasında vazgeçmek artık pek mümkün olmayacak. Olmamalı.

Meseleye bu noktadan bakıldığında, uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin bir alternatifi olmadığı, onu tahtından alaşağı etmekten ziyade yükünü paylaşarak onu geliştirmek ve zayıf noktalarını güçlendirmek için kullanılması gerektiği söylenebilir. Derslerin bir bölümünün yüz yüze bir bölümünün ise uzaktan eğitim yoluyla işlendiği ve hem yüz yüze hem de uzaktan eğitim imkânlarının verimli bir sentezini oluşturmak mümkün. Eğitim bilimcileri tarafından artık yoğun bir biçimde tartışılmaya başlanan ve hibrit, karma, harmanlanmış ya da ters yüz eğitim gibi isimlerle anılan bu yeni sentetik eğitim anlayışının geleceğin eğitim anlayışını şekillendireceği açık gibi görünmektedir. Buna direnmek mümkün olmadığı gibi, anlamlı da değildir. Dolayısıyla ülkemizde hibrit eğitim modelleri geliştirilmesi noktasındaki çalışmalara hız vermeli, bu konuda geç kalmamalıyız. Kuşkusuz buna hemen başlamalı, fakat pandeminin halen devam ettiği bu günlerde, özellikle de uygulamalı eğitimlerde maske, mesafe ve temizlik kurallarını ihmal etmemeliyiz.

Her olasılığa hazırlıklı olmak

Pandemi sonrası süreçte, ilköğretimden yükseköğretime kadar eğitim sistemlerimizin “her olasılığa hazırlıklı” ve “çabucak dönüştürülebilir” bir formda yapılandırılması gerektiği düşünülecek olursa, eğitim alanında yeni bir çağın başladığını söylemek mümkün olabilir. Bu çağ, büyük olasılıkla eskisinden çok daha verimli olacak. Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan önemli bilim adamlarından oluşturulmuş etkileyici bir akademik kadronun ders verdiği, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan son derece zeki, yetenekli ve bilimsel arzu ile donanmış öğrencilerin ders aldığı bir fakülte ya da bölüm hayal edin mesela. Ya da ilköğretimden yükseköğretime kadar uzanan geniş yelpazede eğitim gören yetenekli öğrenciler için önemli ve yetkin bilim adamlarının, rol model nitelikli parlak isimlerin ders verdikleri çevrimiçi özel müfredatların hazırlandığını. Bugün sahip olduğumuz teknik imkânlarla bu türden eğitim tasarıları oluşturmak mümkün.

Nasıl, sizce de heyecan verici değil mi?

[email protected]