Varı var etmeden yokluk yok olmaz

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
8.04.2022

Varlığı var etmek, yokluğu yok etmekle mümkündür. Bu da o varlığın özüne dair potansiyelin açığa çıkartılmasıdır. Onun özünü ortadan kaldırıp başka bir şeye dönüştürmek ise, gerçekliği olmayana verilen itibar ile gerçekliğe geçit vermemektir.


Varı var etmeden yokluk yok olmaz

Başlıktaki önermenin modern bilimin temel önermesi ile bir tezat oluşturduğunun farkındayım. Vardan yok, yoktan var olmaz ilkesini merkeze alan modern bilimin bu algısı, tepkisel ve yerini alma iddiasıyla kendisinden önceki teolojik yapıya bir tepki gibi duruyor. Oysa hiçbir şey vardan yok, yoktan da var olmayı terk edemez. Oluşun temel dinamiği olan bu durumun dışında hiçbir şey oluş gerçekleştiremez.

Oluşun temel unsurları

Varlık ve yokluk ikilemi, oluşun temel unsurlarıdır. Bu yönüyle varlık var olarak önceki halinden yokluğa, yokluk da yok oluşu ile yokluğunu yok ederek varlığa evrilir. Böylece kesintisiz bir oluş gerçekleşir. Bu varoluşsal devinim varlık olmanın ve var olmanın olmazsa olmazıdır. İradi bir müdahale olmasa da kendinde bir oluş halini, zaman dediğimiz akış içinde gerçekleştiren var -yok ikilemi bu ortamda halini muhafaza ederek kendisini sürdürür. Ancak bu halde bile Heraklitos'un fark ettiği, yani aynı nehirde iki kez yıkanılmaz durumu, ırmağın ırmak olma durumunu gerçekleştirirken her an için onun önceki halini yok edip yeni halde var olmayı sürdürdüğünü ifade eder.

Aristo da varoluşu değişimle ifade eder ve bu ifadeye göre değişmeyen varlık olamaz. Değişim mevcut varlığın var olabilme kapasitesini gerçekleştirip bir önceki halinin yokluğu ile gerçekleşir. Elbette değişim kendiliğinden de mümkün olarak varlıklar dünyasının varoluşunu zamansal bir mekanda mümkün kılar. Ancak konumuz insan etkinliği üzerinden gerçekleşen bir değişim. İnsan faktörü olmadan gerçekleşen değişimler varlığın varoluşunu ve durumunu muhafaza etmeye dönük potansiyelin korunumu ile gerçekleşirken insan faktörüyle gerçekleşen değişim ve dönüşümler bu potansiyeli açığa çıkartacak bir okuma olarak gerçekleşir. Bu okuma biçiminin yönü yani okumanın hangi adla yapılacağı hususu insanın ve varlığın nasıl var olacağını ortaya çıkartıyor. İnsan, varlığa dair okuması ile varlığı değiştirirken kendini de değiştiriyor. Her değişim de varlığın varoluşunu gerçekleştirerek bir önceki halinin yokluğu ve yeni bir hale geçişin sürekliliği ile oluyor. Belirttiğim gibi insan müdahalesi olmaksızın da bu değişim zaman unsuru içinde varlığın kendini muhafazası olarak gerçekleşirken, değişime dahil olan insan faktörü, insanın kendisi de dahil bu süreci halden hale dönüştürebiliyor. Burada tecrübelerle ne yaparsak ne olacağını öngöreceğimiz değişimler olduğu gibi daha önce tecrübe edilmemiş değişim süreçleri de keşifler olarak varlık dünyasında yepyeni var oluş ve yok oluşlar gerçekleştiriyor.

Varlığın potansiyeli

Hayatın bütün değerleri varlık ve yokluk üzerinden ölçümlenerek anlam kazanır. İnsan müdahalesi olmadan gerçekleşebilen varlığın potansiyel hali kanıksansa da varlığın varoluşuna dahil olunmadan gerçekleşen bir önceki halin yokluğu insan için bir var oluşsal değere dönüşerek onun yokluğu yok edilmiyor. Varlığın varoluşuna müdahil olmayan insan için bu yokluk yoksulluk olarak ortaya çıkıyor. Boş ve atıl durumda, kendi haline bırakılan bir tarla, mekan olarak varlığını muhafaza edebilse de insan unsurunun buradaki yokluğu orada gerçekleşebilecek ürünlerin varlığına dönüşüp onların yokluğunu yok edemiyor.

İnsan varoluşunun temel unsurları olan söz varlığı onun insan olarak adlandırılması ile ortaya çıkar ve insanın söz varlığı ile olan münasebeti, insan olma derecesini açığa çıkartır. Elbette söz varlığı, tüm varlığın temsili olan kelimelerin düşünce olarak somutlaşıp varlık dünyasına insan müdahalesi ile dokunmaya imkan verir. Sözün içeriği ve taşıdığı anlam kapasitesi onu iradi bir müdahale aracına dönüştürür. İnsan dışındaki müdahaleler düşünme eylemi içermediği için varlığın potansiyelini harekete geçiremez.

İradenin yönelişi

Ancak, iradi bir niyet içeren insan müdahalesi, bu iradenin yönelişi doğrultusunda değişimlerin olumlu olabileceği kadar olumsuzluğuna da yol açabilir. Hatta bir şey yapmamak veya sahip olduğunu kullanmamak bile bazen olumsuz değişimlere dönüşebilir. Örneğin insanın sahip olduğu söz varlığını kullanmaması aslında sözün temsil ettiği varlık ile ilişkiyi ortadan kaldırarak, ortaya çıkan yokluğu mevcut halden daha geriye götürerek yoksulluğa dönüşür. Burada yoksulluk olarak kastettiğim parasal bir değer değil, insani varoluşu mümkün kılacak var oluşsallıkların gerçekleştirilmesidir. Kendisi de tabir edilmiş itibari bir değer olan para, gerçek değer olarak bir varoluşsallığa karşılık gelmiyorsa bizzat yoksulluğun aracı haline dönüşür. Özellikle itibari değerlerin gerçek değerleri gölgelediği bugünün dünyasının ürettiği, itibar peşinde gerçekliğini kaybeden insanlığın da dönüştürdüğü yoksulluk böyle bir değer ilişkisine dayanıyor. Özellikle tüm para birimlerini değerlendirme ölçütünü ele geçiren bir sisteme dönüşen doların karşılıksız basılıyor hale gelmesi, tüm gerçekliği yok eden bir noktaya evrilmiştir. Bu sistemde var olabilmek ise onun vadettiği itibarın talibi olarak onda yok olma cezbesinde, gerçekliğin karşısında olmayı öneriyor. Kapasite ve değer üretme ölçütü dikkate alınmadan itibar peşinde koşulan yollar açık olduğu sürece değerin itibarı yok olacak ve bu yokluk yok edilmeden de insan gerçek değerinde varlık bulamayacaktır.

İnsanın varlıkla olan münasebetinde onun değişimine müdahalesi, varlığın özüne dair derinleşmesi ile yoğunluk kazanıyor. Varlığın fıtratı da diyebileceğimiz bu öze dair bilgi, onu koruduğu ölçüde varlığın kendisi olarak varoluşuna imkan sağlayacak, aksi takdirde onu yok ederek artık kendisi olarak değil daha kötü bir durumda var olmasının önünü açacaktır. Varlıkların özü yani fıtratı olduğu gibi, onları insan tasavvurunda temsil eden kelimelerin de bir özü-fıtratı vardır. Kelimelerin özünde bir değişim olmadan insan, varlığın özünü değiştiremez ve bu irade, insanın niyeti olarak bir yön çizer. Böyle bir niyet taşımayan insan fiilleri ise insani olarak ifade edilemez. Elbette niyet taşımadan da insan eylemde bulunabilir ancak bu eylem tabiattaki herhangi bir varlığın eyleminden farklı olmayacaktır. İnsan eylemi olarak ifade edeceğimiz fiillerin mahiyeti bu fiillerin müdahalede bulunduğu varlığın özü, fıtratı ile olan uyumuyla derecelenir. Bu müdahalenin yönü ise o varlığın temsili olan kelimenin özüne ilişkin anlamın yönüyle gerçekleşir. Örneğin toplumun değişim ve dönüşümünü en genel biçimde gerçekleştirmek için devlet yönetme yönetme işi olan siyasetin söz varlığının durumu, uygulandıkları ortama yansımaları üzerinden fiili olarak okunabilir. Bu açıdan bir ortamın söz varlığı, o ortamı ifade etiği anlam doğrultusunda değiştirir. Eğer sözün içeriği özünden yoksun ise bu sözün dokunduğu yerin yokluğu yoksulluğu değil var oluşu yok eder. Bu açıdan bir toplumun söz varlığını kullanmaması veya özünü bozarak kullanması o toplumu millet olmanın değerlerinde yoksullaştırır. Toplum olmanın kemalini ifade eden millet olma derecesi, o toplumda sözün özüne ilişkin anlam ile gerçekleşen değerlerle açığa çıkar.

Varlık ve yokluğu cebinin şişkinliği üzerinden anlamlandıran bir toplum ile, onu insanca yaşamanın önündeki engelleri yok edip insani bir ortam var etmek olarak algılayan toplumların farkı, kavramlara yükledikleri anlam kadar birbirlerinden farklı olacaklarını gösteriyor. Birincisi amaca ulaşmak için her yolu mümkün kılacak eylemlerin meşru olacağı, mal miktarının değer ölçü birimi olduğu bir topluma evrilirken, diğeri insan ve mal ilişkisinde insan ölçütünün öne çıktığı bir topluma evrilecektir.

Yokluğu yok etmek

Varlığı var etmek, yokluğu yok etmekle mümkündür. Bu da o varlığın özüne dair potansiyelin açığa çıkartılmasıdır. Onun özünü ortadan kaldırıp başka bir şeye dönüştürmek ise, gerçekliği olmayana verilen itibar ile gerçekliğe geçit vermemektir.

Sonuç olarak her şey zıddı ile kaimdir, varlık da zıddı olan yoklukla. Bu varoluş süreci insan faktörü işin içine girdiğinde, bir varlığın varoluş kapasitesinin önü açılarak önceki halin yokluğu ve daha iyi bir durumda, yeniden varoluşla insani doğrultuya yönelir. Aksi takdirde kapasitenin açığa çıkmasını mümkün kılamayan var oluşsal müdahaleler, dokunduğu her varlığı önceki halinden daha kötü bir halde düşürecek ve yokluğu yok etmek yerine ancak yoksulluğu var edecektir. Yoksulluğa dönüşen yokluk da kendiliğinden değil ancak yokluğun var edilmesi ile varlık bulan bir varoluşsallık halidir. Bu durumun ortadan kalkması ise ancak yoksulluğa dönüşen yokluğu yok edecek kapasitenin açığa çıkması ile mümkün olabilir. Modern mantık dili ile ifade edersek, varlığın değili yoklukta, bu değilin değili ise varlıkta kaimdir.

[email protected]