Varoluşun dünyaya aidiyeti ve orada köklenişi

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
7.08.2021

1933'ten 1975'e dek farklı dönemlerde kaleme alınmış ya da seminer olarak sunulmuş altı metnin yer aldığı 'Sorunsallıkta Yaşamak' isimli kitap, felsefeyi kahramanlık ve 'otantik kişi'yi bir muhalif olarak niteleyen Patocka'nın Türkçeye çevrilmiş tek eseri.


Varoluşun dünyaya aidiyeti ve orada köklenişi

Çağdaş felsefenin etkin akımlarından birini oluşturur fenomenoloji ve fenomenolojik araştırmalar. Her ne kadar Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya'sında fenomenolojik araştırmaları Edmund Husserl başlatmışsa da bu araştırmaların Max Scheler, Nicolai Hartmann, Martin Heidegger, Eugen Fink, Jean Paul Sartre, Emmanuel Levinas, Merleau-Ponty, Gabriel Marcel gibi önemli Almanca ve Fransızca yazan filozofları olduğu kadar başka dilde yazan felsefecileri de etkilediği söylenebilir. Sözgelimi 20. yüzyılın en önemli Çek filozofu sayılan Jan Patocka bunlardandır. Nasyonal Sosyalizm'in yükseldiği bir dönemde, 1932 ve 1933 tarihlerinde Berlin ve Freiburg'da (ki o sıralar Martin Heidegger rektördür) Husserl ile çalışan Patocka'nın 40 yıl sonra Vaclav Havel ve Çekoslavak insan hakları ve muhalefet hareketi ile 77 Bildirge'sini imzalayanlar üzerinde ciddi bir etkiye sahip olduğunun görüleceğini ifade edebiliriz. O, Ocak 1977'de yayınlanan Bildirge'nin sözcülüğünü üstlenmiş ve polis sorgusunun ardından 67 yaşında vefat etmiştir. Bildirgenin 242 imzacı ve üç sözcüsü vardır: Patocka, Havel ve Hayek. Böylelikle Patocka salt bir filozof olarak değil siyasi bir figür olarak da ele alınabilir.

Patocka'nın dönemleri

Patocka'nın farklı dönemlere ait metinlerinden oluşan ve Türkçe'ye Sorunsallıkta Yaşamak adıyla çevrilen kitap onun felsefesinin ana hatlarını görebilmek bakımından önemli. Kitaba yazdığı Sunuş yazısında Emre Şan, Patocka'nın felsefi girişiminin Husserl'in ve Heidegger'in izinde fenomenolojik bir girişim olduğunu vurguluyor. Şan'a göre Patocka, Husserl ve Heidegger'in fenomenolojilerindeki öznellik ve biçimselleşmeden kurtulmuş bir şekilde varoluşun dünyaya aidiyetini ve dünyada köklenişini düşünmeye çalışarak insan varoluşunu özel bir anlamda hareket olarak tanımlar. Patocka'nın felsefesinin ikinci kaynağını tarih felsefesi olarak belirleyen Şan, onun son kaynağının da antik Yunan felsefesi olduğunu vurguluyor. Patocka'nın Aristoteles okuyuşunun ona Husserl ve Heidegger'de devam ettiğini düşündüğü öznelci yanları aşma noktasında yardımcı olduğunu varsayabiliriz.

Ruh ve toplum

Kitaptaki Giriş yazısında Patocka'nın muhalif faaliyetlerinin yalnızca zamanının siyasi olaylarına bir tepki olmadığını, aynı zamanda felsefesinin özünde de yer aldığını vurgulayan Eric Manton, Patocka'nın felsefi kariyerinin başından beri içinden geçtiği siyasi olayları yazdığına işaret eder. Onun bu siyasi olaylar hakkında yazarken siyaset bilimi olarak nitelendirilebilecek bir bağlamdan ziyade siyasal olanı ontolojinin ve fenomenolojinin perspektifinden anlamaya, insanın tarihselliğini ve varlığın sorunsallığını düşünmeye, bireyin toplumdaki ve insanın özgürlüğündeki rolüne, bütün bunların varoluşsal bağlamına yoğunlaştığına değinen Manton, Patocka'nın ruhun toplumla ilişkili olduğu klasik siyaset felsefesiyle hemfikir olduğunu belirtir.

1933'ten 1975'e dek farklı dönemlerde kaleme alınmış ya da seminer olarak sunulmuş altı metne yer verilen Sorunsallıkta Yaşamak, felsefeyi kahramanlık ve "otantik kişi"yi bir muhalif olarak niteleyen Patocka'nın Türkçeye çevrilmiş tek eseri.

Sorunsallıkta Yaşamak Jan Patocka çev. Ahmet Kaan Ketboğa Fol, 2021

Muhtemel su kriziyle baş etmenin yolları

Dünyada önemli bir kuraklık ve su kıtlığının yaşandığı biliniyor. Bunun da günümüze 'su krizi' olarak yansıdığı düşünülüyor. Ancak, Edward Barbier kitabında kötü su yönetiminin de su kıtlığı kadar mevcut su krizini etkilediğini düşünüyor. Küresel su krizinin sebeplerini, çözümlerini ve potansiyel sonuçlarını dünyanın farklı bölgelerinden çeşitli örnekler aracılığıyla analiz edip açıklayan Barbier, su krizinin önlenmesi için atılması gereken siyasi ve idari adımları mümkün olduğunca temkinli ve iyimser bir gözle yorumluyor. Geçmişten bugüne suyu kullanma alışkanlıklarımızı ve yönetme biçimlerimizi de içeren sorgusunda Barbier mevcut durum aynen sürdürülürse ortaya çıkabilecek sorunları gösteriyor, buna karşın alınması gereken tedbirlere işaret ediyor.

Su Paradoksu, Edward B. Barbier, çev. Fatma Yavaş-Baki Kaya, Hece, 2020

Mektup ve rüyalarıyla Sultan III. Murat

1574 yılında sultan olarak Osmanlı tahtına oturan III. Murat'ın 1595'te öldüğünü biliyoruz. Tahta oturduktan hemen sonra beş kardeşini boğdurduğu kayıtlı olan III. Murat'ın aynı zamanda Halveti tarikatına bağlı olduğu da biliniyor. Başta Füsus'ul Hikem olmak üzere birçok tasavvufi eseri Osmanlıcaya tercüme ettiren, şair, müellif, hattat, müstensih ve derin kavrayışlı bir sultan olarak bilinen III. Murat'ı, mektupları ve rüyaları ışığında yorumluyor Türkan Alvan. Kitapta III. Murat'ın derviş yönüne dikkat çekiliyor. Dönemin olaylarına ilişkin yapılan yorumlara farklı bir ışık düşürebilecek nitelikteki kitap, Avusturyalı tarihçi Hammer'in düşüncelerinde bir istikrar bulunmadığı iddiasıyla eleştirdiği III. Murat'la ilgili benzer yorumlara kuşkuyla bakmamızı gerektiriyor.

Sultan Murad-ı Sâlis'in Dünyası, Türkan Alvan, İz, 2021

@uzakkoku