Vatan kazandı

Prof. Dr. Bengül Güngörmez/ Bursa Uludağ üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
1.06.2023

Bu seçimler bize seçimin Twitter'da, medyada kazanılmadığını, Anadolu insanını ve büyük şehirlerdeki insanları ikna etmekle kazanıldığını bir kez daha gösterdi. Muhafazakar ve milliyetçi kesimler istemedikçe iktidarın ve sistemin değişmeyeceğini tescilledi. Muhafazakarlar ve milliyetçiler bu ülkede anti-emperyalisttir. Dış mihraklı hiçbir oluşumu kabul etmezler. Kandil ve FETÖ desteğini asla kabul etmezler. Latin Amerika solcuları da anti-emperyalisttir. Çünkü vatanseverdir. Nitekim Erdoğan'ı tebrik ettiler.


Vatan kazandı

Biz,kısık sesleriz...minareleri,

Sen,ezansız bırakma Allahım!

Ya çağır şurda bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allahım!

Mahyasızdır minareler...göğü de,

Kehkeşansız bırakma Allahım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allahım!

Bu seçimin özeti seçim gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın okuduğu Arif Nihat Asya şiirinin ilk mısrasında gizlidir. "Biz, kısık sesleriz...". Erdoğan, kısık seslerin sesi olarak bir kez daha kazandı. Zaten girdiği her seçimi bugüne kadar kazanmıştı ve yine kazandı. Seksen yıllık toplumsal hafıza seçime yine damgasını vurdu. İmparatorluğunu kaybetmişlerin, 80 yıllık resmi ideoloji mağdurlarının kısık sesi göğe yükseldi, arşa çıktı ve ilahilere, dualara, Ayasofya'daki tekbirlere karıştı. İki büklüm sakallılar ellerini semaya çevirip dua ettiler. Saçları dertten ağarmış anneler (Şehit anneleri, Diyarbakır anneleri) gözyaşlarını sevinçle akıttı. Son yirmi yıldır biraz rahat nefes alan ama önceki 80 yıl ezilen, aşağı görülen, horlanan halk liderinde tekrar vücut buldu, kendisini güçlü ve bu sefer de ezik hissetmedi. Bu seçim beyaz elitlerin psikolojik üstünlüğünün sonudur. Bu seçim beyaz elitlerin resmi ideolojiden kaynaklı kibrinin sonudur. Halkın ve aydınların kesin olarak ayrılışının tescili, millete mal olmuş durmak bilmeyen bir liderin zaferidir. Varsın muhalifler Pirus zaferi diye bu zaferi de küçültmeye, kendilerini ve seçmenlerini kandırmaya devam etsinler. Bu zaferi Avrupa anladı, Amerika anladı, Rusya anladı, Afrika anladı, Fetö anladı, Kandil anladı, herkes anladı ama muhalefet anlamamakta ısrar ediyor.

Muhafazakarlar ve milliyetçiler bu ülkede anti-emperyalisttir

Bu seçimler bize seçimin Twitterda, medyada kazanılmadığını, Anadolu insanını ve büyük şehirlerdeki insanları ikna etmekle kazanıldığını bir kez daha gösterdi. Muhafazakar ve milliyetçi kesimler istemedikçe iktidarın ve sistemin değişmeyeceğini tescilledi. Muhafazakarlar ve milliyetçiler bu ülkede anti-emperyalisttir. Dış mihraklı hiçbir oluşumu kabul etmezler. Kandil ve Fetö desteğini asla kabul etmezler. (Latin Amerika solcuları da anti-emperyalisttir. Çünkü vatanseverdir. Nitekim Erdoğan'ı tebrik ettiler). Batı'ya dayanan hiçbir koalisyona güvenmezler. Yerlilik ve millilik onların kırmızı çizgileridir. Yıllardır ülkesi için çok koşan, çok yorulan başkan şehir şehir dolaşıp, deprem bölgelerine özel önem verip güven telkin etti ve sonunda ipi göğüsledi. Halkı hiçe sayıp sadece üstten hesaplarla ve birleşmelerle bir matematik hesabı yaparak kazanacaklarını sananlar bir kez daha yanıldılar. Birleşiriz ve yeneriz argümanı çöktü. Erdoğan karşıtlığı ve nefreti muhalefetin kendi seçmenlerini normalde konuşşan asla kabul etmeyecekleri oluşumlarla aynı çizgide oy vermeye yönlendirdi. Atatürksüz Kemalizm yoz bir milliyetçiliğe doğru gelişirken her tarafa oynamanın bedeli yine kaybetmek oldu. Düzgün bir lider çıkarılsaydı bu ekonomik sorunlar içerisinde, depremin ağır hasarıyla birlikte halk biraz da başkasını deneyelim diyebilirdi. Liderini dinlendirmek isteyebilirdi ama muhalefet işi karıştırdıkça karıştırdı. Herkesi memnun etmek için koltuklar ulufe gibi dağıtıldı. Bir sürü başkan yardımcılığı vaadiyle birlikte yürümeyecek bir koalisyonun temelini attılar. Daha ilk katı bile çıkamadan bina yıkıldı. "Tapınaklarda bile inananlara rastlanabiliyor" demiş birileri. Altılı masanın liderini ilan ederken Saadet Partisi'nin binasına asılan kocaman bir Atatürk bayrağına rağmen izlenen politikadaki Atatürksüz Kemalizmle buraya kadarmış! Seçmen onlara güven duymadı. İdeolojik olarak da durulan yer sakattı. Misak-ı Milli'yi kabul ve ilan eden Atatürk'ü anlamayanlar onun mirasını da anlayamazlar. Bu mirası anlayamayanlar yoz bir Batıcılıkla yetinmeye kalkışırlar. Tek görevleri halkı aydınlatmak ve onu medenileştirmektir! Misak-ı Milli'siz bir Kemalizm Jakobenizmden başka bir şey değildir: "Ben aydınım ve bilgiliyim bu halk cahil ve iyiliğinin nerede olduğunu bilmiyor."

Depremzedelere olan bakışın altında da bu jakobenizm yatmaktadır. Size depremde yardım ettik o zaman bize borçlusunuz. Bize oy vermiyorsanız canınız cehenneme. Elbette Kılıçdaroğlu bu bakış açısını kınadı ve iyi de yaptı ancak toplumda depremzedelere bile merhameti kaybettiren bu fanatizmi yaratan da yine muhalefettir. Muhalefetin yayın organlarıdır. Göçmenlere olan düşmanlık da yukarıdan dayatılmaktadır. Halkın önemli bir kesimi de bu düşmanlığı benimsemektedir. Ancak diğer önemli bir kesimi de göçmenlere iş vermekte, onların iş gücünden istifade etmekte ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla onlara yardım etmektedir. İdeolojiler, izmler Cemil Meriç'in de ifade ettiği gibi idrakimize giydiğimiz deli gömlekleridir. İdeolojik bakış insanlığımızı öldürür, kalbimizi çürütür. Merhametimizi yok eder. Hele ki göçmenlerin mağduriyetlerinin seçim pazarlığı yapılması korkunç bir insani ayıp ve kim ne derse desin insan haklarına aykırı bir girişimdir. Bunu iktidar da yapsa bu böyledir.

Etik standartlar

Amaca giden her yol mubahtır tezi bu seçimde şükür ki işlememiştir. Amaca giden her yol mübah değildir. Amaca giden yoldaki aracın ahlaki ve etik standartlara da uygun olması gerekir. Ahlakı dışlayan bir politika olsa olsa ideolojidir. Göçmen meselesinde hem insani hem de etik çözümler elbette bulunabilir.

Neticede bu seçimde kimse kaybetmedi. Aksi bir netice olsaydı koalisyondan dolayı ekonomik kriz derinleşebilir, Türkiye bir yol ayrımına girebilir, bölünmeyi konuşmak zorunda kalabilir ya da 15 Temmuz sonrası devletin baskı altına aldığı dış bağlantılı güçler harekete geçebilirdi. Şimdi iktidara düşen yeni dönemi kalıcı bir hukuk sistemi oluşturmak üzere insan haklarına ve evrensel hukuka uygun sivil bir anayasayla taçlandırmaktır. Ekonomideki gelir adaletsizliğini, adaletsiz emeklilik sistemini düzenlemektir. Eğitim sistemimizi yeniden gözden geçirmektir. Üniversitelerimizi yeniden yapılandırmak ve bunu yaparken liyakate göre düzenlemelere gitmektir. Yapılacak çok iş, yürünecek çok fazla yol vardır. Bu kontekstte ortak akla başvurmak ve onu önemsemek son derece kıymetlidir. Türkiye önündeki yüzyıl için geleceğini inşa etmek zorunda. Geçmişte Atatürk'ün yaptığının bir benzerini bugün ikinci bir lider yapmak zorunda. Ülkemizin bir yüzyılı kapanıyor ve yerine yenisi geliyor. Alttan gelen çocuk sürüsüne yeni bir vizyon, yeni bir yol, geçmiş değerlerini de unutturmayan yeni bir anlayış sunmak zorundayız. Herkesin güven duyacağı bir hukuk ve siyasal sistem çok kutuplu bir dünyada kutuplardan birisi olmamızı sağlayacaktır. "Benim temennim Türkiye'nin Amerika, Rusya, Çin ve Almanya dışında bir kutup olmaya talip olmasıdır. Ortadoğu'daki güçleri ancak böyle dengeleyebilir" diyen merhum Prof. Dr. Hüsamettin Arslan'ın şu sözleriyle meseleyi kapatabiliriz: "Türkiye'nin, Osmanlı'nın Ortadoğu'da bıraktığı boşluğu doldurma şansı vardır. Üstelik başka devletlerden daha çok vardır. Amerikalılar çok güçlüler Ortadoğu'da, ama arkalarında halkın desteği yok. Amerika'yı sadece Arapların elitleri destekliyorlar. Rusların Ortadoğu'da halk desteği mi var? Böyle bir şey olamaz. Kısa vadede Ortadoğu'da kalabilirler, ama uzun vadede böyle bir şansları bence hiç yok. Türkiye buna hazırlanmalı ve kendisi bir eksen olmalıdır." (Hüsamettin Arslan, Meselelerimizi Konuşmak, Zeytinburnu Belediyesi, s. 287-288)

[email protected]