Vekalet savaşları ve devlet dışı silahlı aktörler

Açık Görüş Kitağlığı/ Murat Güzel
2.02.2019

Sistematik biçimde şiddet eylemleri gerçekleştirme kabiliyetini haiz DDSA’ların Ortadoğu’nun parçalanan jeo-politiğinde birçok vekalet savaşının da yürütücüsü olduğunu belirten kitapta bu örgütler üç farklı seviyede ele alınıyor.


Vekalet savaşları ve devlet dışı silahlı aktörler

Arap Baharı’nın patlak vermesiyle çoğu etnik ve mezhep temelli olan Devlet Dışı Silahlı Aktör (DDSA) olarak adlandırılabilecek bir çok örgütün trajik yükselişi ve yayılışına tanıklık ettik. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgaliyle mezhep farklılığına yaslı bir renk kazanan Ortadoğu jeopolitiği DDSA’ların yayılması sonrası bölgeyi tüketen bir noktaya evrildi.

Özgürlük, eşitlik ve adalet talepleriyle başlayan Arap Baharı’nın Tunus dışındaki coğrafyalarda (sözgelimi Mısır’da darbe ile, Suriye’de iç savaş ile, Libya’da bitmek bilmeyen çatışma ortamıyla, Yemen’de Suudi Arabistan’ın askeri müdahalesiyle) akamete uğratılması hem öteden beri Ortado-ğu’da var olan etnik ve mezhep temelli fay hatlarını geri dönülmemecesine kırdı, hem de terörizmin nitelik ve nicelik bakımından dönüşmesine yol açtı.

Taşeron örgütler

Arap Baharı sonrası ortaya çıkan durumu ve DDSA olgusunu irdeleyen makalelerin derlenmesiyle oluşturulan Ortadoğu’da Devlet Dışı Silahlı Aktörler başlıklı kitaba yazdıkları kapsamlı giriş yazısında Murat Yeşiltaş ile Burhanettin Duran, bu olgunun Ortadoğu ve dünya siyasetinin en dikkat edilmesi gerekli ve tehlikeli gündem maddelerinden biri olduğunu dikkat çekiyor. Kitap, Arap Baharı’ndan önce de güvenlik problemlerine sebebiyet veren bu tür aktörlerin mevcudiyetine işaret ederek DDSA’ların, güçsüz devlet yapılarının bulunduğu, sosyo-ekonomik refah eksikliği veya güvensiz-lik, siyasal düzensizlik ve şiddetli anlaşmazlıkların olduğu bölgelerde ortaya çıktığını söylüyor.

Sistematik bir biçimde şiddet eylemleri gerçekleştirme kabiliyetini haiz silahlı kuruluşları adlandırmak üzere kullanılan DDSA’ların Ortadoğu’nun parçalanan jeopolitiğinde birçok vekalet savaşının da yürütücüsü olduğunu belirten Yeşiltaş ve Duran, kitaptaki makalelerde bu örgütlerin üç farklı seviyede ele alındığını belirtiyorlar: Coğrafi çevre/topraksal genişleme ve yönetme mantığı, örgütsel yapılanma mantığı ve düşünsel tercih-ler/kimlik/savaşma akaidi. DDSA’ları anlamak üzere kavramsal bir çerçeve oluşturmaya itina eden yazılarında Yeşiltaş ve Duran, bir DDSA’nın bir bölgede dini, etnik ve siyasi amaçlarına ulaşabilmek için çok güçlü şiddet içeren melez askeri taktiklere başvuran, hiyerarşik bir organizasyona sahip ve güçlü ideolojik bağlılıklar ile toplumsal rıza üretiminde kendine has yöntemleri ve stratejileri bulunan silahlı grup olarak tanımlanabileceğini ifade ediyorlar. Elbette DDSA dendiğinde terör örgütlerinden milislere, vekil güçlerden isyancılara birbirinden farklı sayabileceğimiz birçok grubu da kas-detmiş oluyoruz.

DEAŞ, Haşdi Şabi, Hizbullah, El Nusra, PYD-YPG, Husiler ve yabancı terörist savaşçılar gibi sık sık uluslararası haber bültenlerine eylemleriyle konu olan aktörlere ilişkin kapsamlı çözümlemelere yer veren kitapta bu grupların mahiyetleri, değişen rolleri ve bölgesel düzene yönelik ortaya çıkar-dıkları güvenlik riskleri ele alınarak egemenlik, jeopolitik, savaş, teknoloji, çatışma, terörizm, asimetrik savaş, düzensiz savaş, şehir savaşı vb. olgular-daki değişimler de irdeleniyor.

Felsefenin führeri: Martin Heidegger

20. yüzyılın en önemli filozoflarından biri kabul edilen Martin Heidegger’in felsefesinin tepeden tırnağa politik olduğunu savlayan Fransız sosyo-log Pierre Bourdieu, onun düşüncelerini ürettiği toplumsal-siyasi alan ile felsefi alan arasında bir eşmantık olduğunu göstermeye çalışıyor. Heidegger’i tamamen ‘felsefi’ bir uzamda konumlandırmak kadar, yalnızca politik uzamda konumlandırmanın da yanlış olacağına işaret eden Bourdieu onun külliyatının toplumsal pozisyonuna nakşolmuş etiko-politik fantezilerin (iki Büyük Savaş arasında Almanya’da etkin olmuş ‘muhafazakar devrim’in) bir ürünü sayarak, felsefi alanın yapısınca sansürlenmiş zımni bir anlam taşıdığını düşünüyor.

Heidegger’in Politik Ontolojisi, Pierre Bourdieu, Çev. Aslı Sümer, Monokl, 2018

Düşünce ve Deleuze, gerçeklik ve arzu

Her gerçeklik girişiminin, gündelik hayatı yeniden kurmaya dönük olduğunu, özneleri sosyal yapıya kaydederek yapı-birey dikotomisini sürdür-meyi ve toplumsallaştırmayı sağlayan kurumları rasyonelleştirmeye dayalı olduğunu düşünen bir yaklaşımla Deleuze’e bakıyor ve Deleuze’ün felsefe-sinin bu girişimi kavramaya verebileceği katkıları soruşturuyor elimizdeki kitap. Editörlüğünü Zülküf Kara’nın yaptığı kitapta yer alan makalelerde toplumsal kayıt yüzeyi olarak beden, dijital evrende akışkan deneyimler, kavram pedagojileri, felsefenin baştan çıkarılışı, post-hakikatlilik, gerçekli-ğin imalatı gibi konular sosyal bilimlerin teorik yüzeyini canlandırmak üzere ele alınıyor.

Gerçeklik, Arzu ve Göçebelik Üzerine, Ed. Zülküf Kara, Çizgi Kitabevi, 2018

[email protected]