Venezuela; petrol, trejedi ve ekonomi güvenliği

Dr. M. Levent Yılmaz / Stratejik Düşünce Enstitüsü
25.06.2016

Venezuela çoğumuzun ismini duyduğu ama tanımadığı bir Güney Amerika ülkesi. Biz bu ülkeyi genellikle Bolivar devriminin yılmaz savunucusu Hugo Chávez sayesinde duyduk. Ancak enerji ve politik-ekonomi ile ilgilenenler için Venezuela’nın ön plana çıkan başka yönleri de var. Bunlardan en önemlisi de petrol.


Venezuela; petrol, trejedi ve ekonomi güvenliği

Bilinenin aksine şu anda dünyadaki en büyük petrol rezervi Suudi Arabistan’da değil 298 milyar varille Venezuela’da. Bu rakam OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler) rezervlerinin yüzde 25’ine, toplam dünya rezervlerinin ise yüzde 20’sine denk gelmektedir. Hal böyle olunca da Venezuela ekonomisi, petrol üretimi ve ihracatı üzerine kurulmuştur. Ülkenin GSMH’nın yüzde 30’u, ihracat gelirlerinin 95’i ve kamu gelirlerinin yüzde 56’sı petrol sektöründen kaynaklanmaktadır. Buraya kadar her şey normal ve mükemmel görünebilir. Ancak bugünlerde Venezuela’da işler sanıldığı gibi değil.

Kaynak laneti

Kaynak laneti, bol miktarda doğal kaynağa ve yeraltı zenginliğine sahip olan ülkelerin ekonomik büyüme ve sosyal kalkınmalarını tamamlamakta zorlandıklarını ifade eden bir kavramdır. Bolluk paradoksu olarak da bilinen kaynak laneti kavramı bugünlerde tam da Venezuela’nın yaşadığı durumu izah etmek için kullanılabilir.

Petrol, doğalgaz vb. yer altı zenginliklerine sahip ülkeler, genellikle bu emtialarının fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde ihracat sayesinde çok yüksek gelir elde etmektedir. Bu durum ülke yöneticilerin ve vatandaşlarının yeraltı zenginliğine güvendiği ve nasılsa fiyatların bir şekilde yüksek kalacağı düşüncesi ile rehavete kapıldığı bir sürecin de başlangıcıdır. Zira buradan elde edilen kolay gelir paydaşlara dağıtılır. Söz konusu kaynaktan elde edilen gelir sebebiyle o toplum üretim yapmaya veya teknoloji geliştirmek gibi pahalı ve yorucu süreçlere girmeye ihtiyaç duymaz. Toplumun büyük bir kesimi de bu yeraltı zenginliğinin oluşturduğu sektörlerde istihdam edilir. Dolayısıyla ekonomik çeşitlilik oluşması bizzat o devletin kendisi tarafından dolaylı olarak engellenmiş olur. Bu durum fiyatlar yüksekken asla gündeme gelecek bir konu olmadığı gibi bununla ilgili adım atmak akla bile gelmez. Söz konusu emtianın fiyatları yüksekken sorun yok. Ancak ya fiyatlar düşerse?

Fiyatlar düştü.Geçtiğimiz haftalarda dünyanın pek çok gazetesinde petrol zengini(!) Venezuela ile ilgili çok sayıda haber vardı. Bu haberlerden bir tanesi üzerinde “yiyecek yemeğim yok” pankartı taşıyan bir eylemcinin polis kalkanları ile karşı karşıya kaldığı bir fotoğrafla servis edilmişti. Bir diğerinde hijyen kelimesinin telaffuz dahi edilemeyeceği hastane görüntülerinden oluşan 11 fotoğraflık bir haberdi. Haber şöyle diyordu: “Sabahtan bu yana 3 yeni doğan bebek öldü. Venezuela’da bebek ölümleri günlük hayatın bir parçası haline geldi.”  Bir diğer haberde ise hastanelerde, antibiyotik dahil hemen hemen hiçbir ilacın kalmadığı ve hatta bunun da ötesinden basit yaralanmalarda kullanmak için sıradan sargı bezlerinin bile olmadığı ifade ediliyordu. Bu durumun 19. Yüzyıl dünyasında bile kabul edilebilir değilken bugün yaşanıyor olmasını Venezuela’daki trajedinin boyutlarını ortaya koymak açısından yeterli olarak kabul edebiliriz. Venezuela’daki trajedi gıda konusunda da devam ediyor. Örneğin ülkede ciddi bir şeker kıtlığı var ve Coca Cola fabrikası üretimini durdurmak zorunda kaldı. Aynı durum  süt, un, yumurta gibi temel besin maddelerinde de baş gösterdi. Dahası da var. 62 yıldır ülkede otomobil lastiği üreten Bridgestone, ülkedeki faaliyetlerini satma kararı aldı.

Ülke ekonomisi şu anda tam bir derin krizde. Hiperenflasyon hayatı yaşanmaz hale getirdi. Ülkede bir hamburgerin 170 Dolar ve bir gecelik otel yatak ücretinin 7 bin Dolar olduğu haberleri gazete sayfalarında yer buluyor. Temel ihtiyaç maddelerini almak isteyenler eğer yağmalanmamış bir market bulabilirse saatlere kuyruk bekliyor. Yüksek faizler ve enflasyon nedeniyle kredi kartı ile alışverişe hiçbir satıcı izin vermiyor. Günde 18 saati bulan elektrik kesintileri ise hayatın her alanını olumsuz etkiliyor. Elektrik kesintileri sebebi ile iş günü sayısı 2’ye indirildi. Devlet Başkanı Maduro, ekonomik krizle mücadele için asker ve polise daha geniş yetki tanıyan 60 günlük olağanüstü hal ilan etti. Muhalefet ise bunu protesto etmek için halkı sokağa çağırıyor.

Ekonomi güvenliği olmayınca....

Demek ki her şey petrole sahip olmakla bitmiyor. Ülke ekonomisini tek bir emtia üzerine planlayıp gelir çeşitlendirmesi yapmamak ve özellikle temel emtiaya bağlı entegre tesislerde katma değerli ürün üretmeyince ekonomi güvenliği sağlanamıyor. Hatırlayın benzer durumu Rusya ve Suudi Arabistan da yaşıyor. Özellikle petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki aşırı düşüş ülke gelirlerinin önemli bir kısmını bu emtialara bağlayan ekonomilerin güvenliğini tartışılır hale getirmişti. Suudi Arabistan ve Rusya (Petrokimya sektörü Suudi Arabistan bütçesinin yüzde 92’sini, ihracatının yüzde 90’ını ve GSYH’nın yüzde 55’ini oluştururken; Rusya bütçesinin yüzde 52’sini, ihracatının yüzde 70’sini ve GSYH’nın yüzde 16’sını oluşturmaktadır) gibi ülkelerin bütçeleri sarsıldı. Gelirleri düştü. Dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkeler bu dönemde çok ciddi ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele ediyorlar. Bunun temel nedeni şu: ekonomi güvenliğini bırakın tesis etmeyi henüz kavramı bile anlamamış olmaları.

ABD’nin krizden çıkamadığı, AB’nin yeni bir krize sürüklendiği bir dönemde yapılan G7 Zirvesi’nde konuşan Japonya Başbakanı Abe 2008 Küresel Finansal Krizi’nin başlangıcı kabul edilen Lehman Brothers fiyaskosuna atıfla çok ciddi bir uyarıda bulundu: “Emtia fiyatlarındaki düşüş Lehman Brothers’ın çökmesinin öncesindeki dönemle aynı.”

Dünya ekonomisini yönetenler 2008 Küresel Finansal Krizi’nden hiçbir ders almamışa benziyor.

[email protected]