Vesayet özlemi ve Andımız kararı

Taner Afşar / Avukat
27.10.2018

Hukukun hakimiyeti, hukukçunun hakimiyeti değildir. Hukuk, kamu otoritesini güçlendirmek için değil kontrol etmek için vardır. Bu işlevini yerine getirmediği zaman da şaibeli olmaktan kurtulamaz. Kamu otoritesinin sahip olduğu resmi ideolojinin hukuk üzerinden baskı ile halka dayatılması antidemokratik bir uygulamadır.


Vesayet özlemi ve Andımız kararı

1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı’ dedi. Kâğıtta şöyle yazıyordu: Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip, evvelâ bir baba olarak bu hisleri duymuş; sonra da Millî Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı içirmişti.”

Bu satırlar Mustafa Kemal’in en yakın çalışma arkadaşlarından Afet İnan’a ait. Söz konusu şiir 8 Ekim 2013 tarihine kadar, tam 80 yıl boyunca her sabah çocuklara okutuldu ve literatüre “Andımız” olarak geçti. 2013 yılından bu yana okunmayan antla ilgili geçtiğimiz hafta yeni bir gelişme yaşandı. Danıştay 8. Dairesi ilköğretim okullarında öğrenciler tarafından hep bir ağızdan okunan “Öğrenci Andı”nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etti. İlgili dairenin vermiş olduğu karar tüm ideolojik tutumları bir kenara bırakarak hukuki açıdan incelenmeyi ve çok değerli bir ilgiyi hak ediyor. Öncelikle sayın dairenin teknik bir inceleme gerektirmeyen davada 5 yıl gibi uzun bir süre sonra karar verip hassas bir zamanda toplumu bugün aynı tartışmalara hapsetmesi kasıtlı değilse ancak ihmalle açıklanabilir.

Ayrıntıya girmeden önce Danıştay’ın aldığı kararın gerekçesini hatırlamakta fayda var, ne diyor Danıştay 8. Dairesi kararının gerekçesinde?

“İdari istikrar oluşturacak biçimde çok uzun zamandır bütün devlet okullarında ve hatta özel okullarda genç nesillerin..”

Sayın daire belirttiği gerekçesinde “istikrar” vurgusunu öne çıkarmıştır. 80 yıl boyunca zorunlu olarak okutulan metinin istikrar oluşturduğuna karar verilmesi Danıştay açısından çok vahim bir durumdur. Eğer bu usulü kabul edersek Danıştay’ın sorunlu ifadesiyle! “istikrar oluşturacak biçimde uzun zamandır” uygulamaya koyulan hiçbir eski işlemi ve hükmü yürürlükten kaldırmamız mümkün olmayacak, çağımızın gerektirdiği mevzuatsal yenilenmeler yapılmayacak önüne geçemeyeceğimiz hantallıklar, bürokratik oligarşik tutum ve çağ dışı uygulamalar meydana gelecektir. Hukuk Başlangıcı dersini alan herhangi bir hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisi dahi hukukun evrensel ilkeleri çerçevesinde mevzuatın topluma uyarlanması zamanın ve mekanın koşullarının gözetilmesi gerekliğini bilir.

Bilimsellik meselesi

Gerekçenin başka bir bölümünde ise “…öğrenci andının kaldırılması, ancak bu değişikliği hukuka uygun kılacak bir bilimsel gerekçeye dayanması halinde olanaklıdır” denilerek dolaylı olarak andımız isimli metni kaldıran kararın bilime aykırı olduğunu ifade etmektedir. Danıştay, milletin iradesinden neşet eden bir kararı, adeta bir bilirkişi veya bilimsel kurul yerine geçerek nasıl olur da bilimsel olmadığını ifade edebilir ve yine nasıl olur da bu değerlendirmeyi yapma yetkisini kendisinde bulabilir?

Danıştay’ın gerekçeli kararının bir başka bölümünde andımız metni için “Türk Devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak..” ifadesi yer almaktadır. Bu ifade göstermektedir ki ilgili dairenin üyeleri, koca bir devletin ve milletin varlığını bu ritüele bağlamak ve bunun sonsuza kadar yaşayabileceğinin yegane garantisi olarak Andımız’ın oluşturduğu enerjiye atıfta bulunmaktadır! Bu durum açıkça göstermektedir ki sayın daire üzerinde yaşadığımız vatanımızın zenginliklerini görmezden gelmekte, ülkemizi, devletimizi ve milletimizi sadece Andımız isimli şiire hapsedecek kadar küçük görmektedir.

Yürütmenin yetkisi

Kararın gerekçesinin iskeletini, hukukçu objektifliği ile bağdaşamayacak derecede yoruma açık ifadeler oluşturmuştur. İlgili daire kararın gerekçesinde sıklıkla okutulan andın kaynağını Anayasanın başlangıç kısmında ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nun çeşitli kısımlarında kendine yer bulan “Atatürk Milliyetçiliği” kavramından aldığından bahsetmiştir.

Danıştay, andın kaldırılmasının Atatürk milliyetçiliğine ters düştüğünü savunmuştur. Ancak Anayasa ve yasada belirtilen amaç ve ilkelerin Milli Eğitim sisteminde hangi yol ve yöntemle yerine getireceğine Milli Eğitim Bakanlığı’nın bizzat kendisi takdir edebilir. Nitekim, Anayasanın “Yönetmelikler” başlığını taşıyan 124. Maddesinde bakanlıkların kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların uygulamasını sağlamak üzere yönetmelik çıkarabilecekleri ifade edilmiştir. Anayasa ve yasalarla çizilen çerçevede mevzubahis yönetmeliği iptal eden Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu tasarrufta bulunabileceği çok açıktır.

Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun sadece denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. Gerekçedeki gayrihukuki ifadeler dışında, bu yönüyle de ilgili daire hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını aşmış, kendisini yürütmenin yerine koymuş, yürütmenin takdir hakkını yok saymış dahası yürütmenin takdir yetkisini bizzat kullanmıştır.

Karşımızda vuku bulan somut olay demokrasi teorisi ile bağdaşmayacak şekilde yargıçların yasama ve yürütmenin işlevini gasp etmesinden başka bir şey olmayan jüristokrasidir. Jüristokrasinin en belirgin özelliği yargıçların kişisel veya ideolojik yorumlarının yönetim organizasyon örgütlenmesinde belirleyici bir konumda bulunmasıdır. Tam da yargının siyasete karışması artık geçmişte kaldı derken karşımıza tüm hodbinliğiyle çıkan öğrenci andı kararı Türkiye’nin önemli bir sorunla, totaliter bir jüristokrasi ile karşı karşıya olduğunu göstermiştir.

Hukukun hakimiyeti

Hukukun hakimiyeti, hukukçunun hakimiyeti değildir. Hukuk, kamu otoritesini güçlendirmek için değil kontrol etmek için vardır. Bu işlevini yerine getirmediği zaman da şaibeli olmaktan kurtulamaz. Kamu otoritesinin sahip olduğu resmi ideolojinin hukuk üzerinden baskı ile halka dayatılması antidemokratik bir uygulamadır.

“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” demenin herhangi bir yanlışlığı yok. Andımız bağlamında yanlış olan, besbelli ideolojikleştirilerek kutsanan bir anlayış üzerine tüm çocukların, üstelik askerî düzene sokularak “rahat-hazır ol” komutlarıyla zorla yemin ettirilmesidir.

Şu anki metni bir kenara bırakarak, ülkemizin en geniş mutabakatıyla bir metin ortaya çıkardığımızı varsayalım. Bu metin dahi her sabah toplu ezberlere ve askeri komutlara konu yapılmamalı. Öğrenci andı ve icra edilişi, en temelde öğrencinin ifade etmeme hürriyetini de ihlal eder.

Öğrenci varlığını kimseye armağan etmek zorunda değildir. Türk varlığına armağan edecekse bunu slogan atarak ve bağırarak değil iyi bir eğitim sonrasında tüm topluma fayda sağlayacak işler gerçekleştirerek yapabilir. Tüm dünyada ve ülkemizde yenilikçi, üretici eğitim modellerinin konuşulduğu zamanda, ideolojik kaygılarla 80 yıl önce icad edilmiş ve birileri tarafından adeta kutsal hale getirilmeye çalışılan metinlerin Danıştay’ın vesayet kokan kararı ile tekrar gündemimize dahil edilmesi demokrasinin kazanımları açısından endişe verici bir durumdur.

[email protected]