Vicdan insanla sınırlı değildir

Dr. Burak Kaplan/ Akademisyen/ Yazar
20.10.2025

Türkiye, doğayla uyumlu yaşamı insan onuruyla uyumlu bir etik anlayış olarak benimseyerek küresel çevre politikalarına vizyoner bir katkı sunmaktadır. Türkiye'nin durduğu bu nokta vicdanın yalnızca insanla sınırlı kalmadığında suya, toprağa, ağaca ve havaya da uzandığında gerçek bir medeniyetin inşa edilebileceği anlayışına dayanmaktadır.


Vicdan insanla sınırlı değildir

Dr. Burak Kaplan/ Akademisyen/ Yazar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayelerinde çevre bilincine sahip toplumsal bir yapı inşa etmek amacıyla 2023 yılında kurulan Sıfır Atık Vakfı, faaliyetlerine devam ediyor. Vakfın bu amaçla yürüttüğü çalışmaların sonuncusu, 17-19 Ekim 2025 tarihleri arasında İstanbul'da icra edilen Sıfır Atık Forumu oldu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Alparslan Bayraktar, Birleşmiş Milletler Yerleşim Programı (UN-HABITAT) Genel Sekreter Yardımcısı Anaclaudia Rossabach ve BM Çevre Programı (UNEP) Genel Sekreter Yardımcısı Inger Anderson gibi ulusal ve uluslararası ölçekte etkili isimler forumda konuşmacı olarak yer aldı.

Hanımefendi'den ortak gelecek vurgusu

Emine Erdoğan Hanımefendi, forum kapsamında düzenlenen Bakanlar Oturumu'nda yaptığı konuşmada, dünyanın geleceği ve insanlığın ortak mirası üzerine önemli mesajlar verdi. Çevre bilincinin güçlenmesi için tüm insanlığın ortak bir çaba göstermesi gerektiğini vurgulayan Hanımefendi, ülkelerin bu konuda sorumluluk alarak elini taşın altına koymasının zorunlu olduğunu ifade etti. Türkiye'nin bu yönüyle uluslararası iş birliklerini ve ortak çözümleri önemsediğini belirterek forumun adil sorumluluk paylaşımına dayalı stratejik ortaklıkların başlangıcına zemin hazırlaması temennisinde bulundu.

Emine Erdoğan Hanımefendi'nin konuşmasında dile getirdiği mesajlar, dünyanın geleceğine dair önemli bir yol haritası niteliği taşıyor. Nitekim dünya genelinde her yıl 2,1 milyar tondan fazla atık üretiliyor ve bu miktarın 2050 yılına kadar neredeyse iki katına çıkması bekleniyor. Bu tablo, doğal kaynakların üzerindeki baskının her geçen gün arttığını açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin, her yıl yaklaşık 13 milyon hektar ormanlık alanın yok olması, yalnızca ekosistemleri değil iklim dengesini de tehdit etmektedir. Bununla birlikte sanayi faaliyetleri ve fosil yakıt kullanımı birçok şehirde hava kalitesini yılın büyük bölümünde yaşanılamaz seviyelere indirmektedir. Tüm bu göstergeler küresel ölçekte çevre bilincinin güçlendirilmesi ve sürdürülebilir politikaların kararlılıkla uygulanması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Yerel sorunlarla küresel mücadele

Yerel ölçekte ortaya çıkan çevre sorunları artık sadece o bölgenin değil, uluslararası sistemin de geleceğini tehdit eden küresel krizlere dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bir şehirdeki hava kirliliği, bir ülkenin sanayi politikasından kaynaklanan su kullanımı ya da bir orman yangını kısa sürede bölgesel ekosistem dengelerini bozarak sınır ötesi sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle çevre sorunlarını kent yönetimlerin ya da tekil ülkelerin çabalarıyla sınırlı görmek küresel bir ekolojik zincirin gerçekliğini göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Bugün gelinen noktada iklim değişikliği, su kıtlığı, orman kayıpları ve biyoçeşitliliğin azalması, dünyanın her köşesini birbirine bağlayan bir ortak kaderin parçası haline gelmiş durumdadır. Dolayısıyla çevre krizleri artık yalnızca doğa olayları değil sosyo-ekonomik istikrarı, göç hareketlerini ve hatta uluslararası güvenliği doğrudan etkileyen stratejik bir alandır.

Bu tablo karşısında ülkelerin adil bir sorumluluk paylaşımına dayalı küresel iş birliğine gitmeleri zorunluluk haline gelmiştir. Ekonomik kalkınma hedefleriyle ekolojik denge arasındaki hassas çizgi, her geçen gün daha da incelmektedir. İklim değişikliğinin yıkıcı etkileri özellikle orman varlığı, tarım alanlarının verimliliği ve gıda güvenliği gibi alanlarda ciddi tehditleri içerisinde barındırmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları artık sadece çevrecilerin meselesi olarak değerlendirilemeyecek kadar hayati öneme sahiptir ve bu mesele insanlığın ortak geleceğiyle doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla her ülkenin kendi imkânları ölçüsünde sorumluluk alarak farkındalıktan politikaya, politikadan uygulamaya geçen adımları atması gereklidir.

Türkiye, uzun süredir bu bilinçle hareket eden ülkeler arasında yer almasıyla dikkat çekmektedir. Son yıllarda uygulanan çevre politikaları, yerelden küresele yayılan bir dönüşüm anlayışının izlerini taşımaktadır. Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde başlatılan Sıfır Atık Projesi, sadece atık yönetimi alanında değil aynı zamanda sürdürülebilir yaşam kültürünün yaygınlaşmasında da önemli bir kilometre taşıdır. Bugün birçok belediye, kamu kurumu ve özel sektör kuruluşu bu yaklaşımı kendi faaliyetlerine entegre etmiştir. Türkiye'nin çevre politikalarındaki bu aktif rolü, küresel ölçekte ortak sorumluluk bilincinin güçlenmesine katkı sunarken yerel düzeyde de farkındalığın gelişmesini desteklemiştir.

Türkiye'nin vicdanı ve ortak sorumluluğa katkısı

Türkiye, çevre politikalarını yalnızca ekolojik bir sorumluluk olarak değil insani vicdanın bir gereği olarak da ele almaktadır. Zira doğayı korumak, aslında insanın kendi varlığını, hafızasını ve geleceğini koruması anlamını taşımaktadır. Bu yönüyle bakıldığında Türkiye, çevre vicdanı ile insani vicdan arasında ayrım yapmayan nadide bir yaklaşım sergilemektedir. Esasen bu yaklaşım insan onuru, adalet, merhamet ve dayanışma gibi evrensel değerler ile çevresel endişelerin bir bütünlük içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye'nin çevre konusundaki bu duyarlılığı, sadece çevreyi koruma politikası olarak değil, insan merkezli bir varoluş ahlakının yansıması olarak da değerlendirilebilir.

Emine Erdoğan Hanımefendi'nin öncülüğünde yürütülen Sıfır Atık hareketi de bu anlayışın somut bir ifadesi olarak öne çıkmaktadır. Nitekim atığı azaltmak, geri dönüşümü yaygınlaştırmak ve tüketimi dengelemek gibi adımlar yalnızca çevreye değil gelecek kuşaklara karşı duyulan insani sorumluluğa da hizmet etmektedir. Bu vesileyle bugün Türkiye'nin farklı şehirlerinde uygulanan sürdürülebilirlik projeleri, çevre bilincinin yerelden doğmasına ve ortak iyilik fikrinin toplumun geneline yayılmasına katkı sağlamaktadır. Sonuç olarak Türkiye, doğayla uyumlu yaşamı insan onuruyla uyumlu bir etik anlayış olarak benimseyerek küresel çevre politikalarına vizyoner bir katkı sunmaktadır. Türkiye'nin durduğu bu nokta vicdanın yalnızca insanla sınırlı kalmadığında suya, toprağa, ağaca ve havaya da uzandığında gerçek bir medeniyetin inşa edilebileceği anlayışına dayanmaktadır.