Vitamin desteği gerekli mi?

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi
5.06.2020


Vitamin desteği gerekli mi?

19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkarak özellikle Güneydoğu Asya’da on binlerce kişinin ölümüne neden olan “beriberi” hastalığı üzerine William Fletcher tarafından yapılan araştırmalar, tıp tarihinde adeta çığır açan yeni bir keşfin de başlangıcı oldu. Pirinç tüketiminin yaygın olduğu bölgelerde yoğun olarak görülen hastalığa, kabuklu pirinç tüketenler arasında daha seyrek rastlanıyordu. Dolayısıyla araştırmalarını pirinç kabuğu üzerine yoğunlaştıran Fletcher, kabukta bulunan bir maddenin hastalığın oluşum veya gelişimini engellediğini tespit etti ve söz konusu maddeyi “özel faktör” olarak isimlendirdi. Düşmanın kalesine girilmişti.

Birçok besinde bulunan “özel faktör,” çıkarıldığında hastalığa sebep oluyordu. Eksikliği beriberi özelinde halsizlik, sinir, dikkatsizlik ve yorgunluğa ilave olarak psikolojik tahribata da neden olan madde aynı zamanda hafızaya zarar veriyor, ayaklarda karıncalanma, uyuşukluk, kalp çarpıntısı ve kabızlık gibi sorunlara yol açıyordu. Bir başka ifadeyle, insan bedeni için yaşamsal bir önem taşıyordu. Nitekim Fletcher’ın araştırmalarını devam ettiren Polonyalı kimyacı Kazimierz Funk, beriberiyi önlediğini gözlemlediği bu maddeye Latince “yaşam” anlamına gelen “vita” ile o dönemlerde bütün organik moleküller için kullanılan bir isim olan “amin” kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturduğu “vitamin” adını verdi.

Yaşamın kaynağı

Kendisine verilen adın “yaşamsalamin” şeklinde Türkçeleştirilebilmesi mümkün olan bu özel madde, gerçekten de ismiyle müsemma bir moleküldü. Varlığı insan sağlığı için yaşamsal bir önem taşıyor, yokluğu durumunda birçok tehlikeli hastalığa kapı aralanıyordu. Dolayısıyla hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde derinlikli inceleme ve araştırmalara konu oldu. Birçok vitamin türü tanımlandı, bunlara bağlı olarak hastalık tarifleri yapıldı ve tedavi usulleri geliştirildi. Elde edilen bulgular, laboratuvar ortamında üretilip sentezlenerek derinlemesine incelenen vitaminlerin vücut tarafından üretilmediğini ortaya koymuştu. Bu, vitaminlerin dışarıdan ve özellikle de gıdalar aracılığıyla alınması gerektiğini, dolayısıyla doğru beslenmenin insan sağlığı bakımından çok belirleyici olduğunu gösteriyordu. Bugün beslenme rejimlerinin temel olarak vitamin eksenli olması bununla ilgilidir.

Tartışmalı vitaminler

Vitaminlere ilişkin çalışmalar halen devam ediyor olmakla birlikte, bugün dördü yağda ve dokuzu suda çözülebilenler olmak üzere on üç vitamin türü tanımlanmıştır. Bununla birlikte vitamin olduğu sanılan ya da vitamin olup olmadıkları tartışma konusu olan başka moleküllerin bulunduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Bunlarla birlikte elbette sayı daha da artabilir. Yağda çözülebilen ve karaciğer tarafından depolanan A, D, E ve K vitaminleri sindirim sistemi tarafından tam manasıyla emilememekte, çözülebilmeleri için yağ ve minerale gereksinim duyulmaktadır. Diğer vitaminler ise B ve C grubu içerisinde yer alan suda çözülebilir vitaminlerdir. Bunlar suda çözülmeleri dolayısıyla günlük olarak sindirilmekte ve sürekli bir biçimde yeniden takviye edilmeleri gerekmektedir.

Vitaminler hakkında verdiğimiz bilgilerden hareketle, insan vücudunun onlara olan ihtiyacının yaşamsal olduğunu ve asla ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Aynı bağlamda A, D, E ve K vitaminlerinin karaciğer tarafından depolandıkları için belirli periyotlarla alınabileceğini, fakat B ve C grubu vitaminlerinin sürekli alınması gerektiğini vurgulamış olalım. Bu ise elbette doğru bir beslenme rejimi ile mümkün olabilecektir. Bununla birlikte, örneğin sebze ve meyvelerin dallarından koparılışından yiyeceklerin hazırlanışına kadar geçen her aşamada gıdalarda vitamin kaybının yaşandığı ve gıdaların tazelik oranı ile vitamin oranı arasında doğru orantı bulunduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Yağda çözülen vitaminler

Yağda çözülebilen ve karaciğer tarafından depolanan A, D, E ve K vitaminleri insan sağlığı açısından ziyadesiyle önemlidir. Bunların yetersizliği durumunda sırasıyla görme bozuklukları, kalp ve damar sorunları, kanser riski, anemi, kemik ve diş sorunları ya da muhtelif nörolojik problemlerle karşı karşıya kalma ihtimali vardır.

Öte yandan günlük gereksinimi yetişkinlerde 800-1000 mikrogram arasında olan A vitamini solunum, sindirim ve idrar yollarının sağlıklı işleyişini garanti altına almakta; günlük ortalama 15 mikrogram ihtiyaç duyulmakta olup kemik ve diş sağlığı için yaşamsal bir önemi bulunan D vitamini aynı zamanda bağışıklık sistemini tahkim etmekte; “çocuk getiren” demek olan “tokoferol” ismiyle de bilinen ve günlük ortalama 8-10 mikrogramına ihtiyaç duyulan E vitamini damar tıkanıklığı ile mücadele edip kanser ve nörolojik hastalıklar karşısında koruyucu bir görev üstlenmekte; ortalama 60-80 mikrogram arası ihtiyaç duyulan K vitamini hem kemik gelişimine katkı sağlayıp hem de kanın pıhtılaşmasını temin etmektedir. (İhtiyaç miktarları kadın ve erkek yetişkin bireyler bağlamında belirtilmiştir.)

K vitamini için yeşil yaprak

Peki, suda çözülemeyip bunun için yağa gereksinim duyan bu vitaminler nasıl temin edilecek, insan vücudunun bunlara dönük ihtiyacı nasıl karşılanacaktır? Kuşkusuz doğru ve sağlıklı bir beslenmeyle. Ciğer ve balık yağı, süt, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler ve turuncu sebze ve meyveler (havuç, kayısı, tatlı patates, balkabağı, kabak, dolmalık biber, papaya) önemli A vitamini kaynakları arasındadır. Vücut tarafından güneş ışığına karşı reaksiyon olarak üretildiği için Güneş Işığı Vitamini olarak adlandırılan ve güneş ışıkları ile temas edilerek elde edilen D vitamini yağlı balık yağları ve süt ürünlerinin yanında karaciğer, yumurta sarısı, tereyağı ve yağla zenginleştirilmiş gıdalardan temin edilebilir. Yine bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, baklagiller, soya ve yeşil yapraklı sebzeler zengin E vitamini kaynakları arasında yer alırken, günlük gıdalarda yeterli miktarda bulunan ve kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından da üretilen K vitamini için yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, kuru baklagiller ve balıklar son derece verimli kaynakları oluşturmaktadır.

Bu arada D vitamini alımının korona döneminde sıklıkla gündeme geldiğini görmekteyiz; vitamin alımının gerekliliklerine de temas etmek gerekir. Suda çözülmedikleri için idrar yoluyla atılamayan vitaminlerin rastgele alımı birtakım sağlık sorunlarına neden olabilir. Örneğin, güneş ışıklarından yeterince istifade edemeyen bireyler ya da hamile ve emzikli kadınlar ile yeni doğan bebekler açısından D vitamini takviyesi gerekli olabilir. Kuşkusuz bu takviyelerin doktor kontrolünde ve belirli dozlarda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Aksi halde yüksek miktarda D vitamini alımının eklemlerde ve yumuşak dokularda kireçlenme, çocukların büyümelerinde duraksama, kusma ve böbreklerde taş oluşumu gibi sorunlara neden olabileceği bilinmektedir.

Suda çözülen vitaminler

Suda çözülen diğer dokuz vitaminin vücut içerisindeki sirkülasyonu ilk dördüne göre farklı olmakla birlikte, insan sağlığı için sahip oldukları önem onlardan daha az değildir. B ve C grubu vitaminlerinden oluşan bu ikinci tür vitaminlerin eksikliği durumunda da birçok önemli sağlık sorunu ortaya çıkmaktadır. “Anti Stres Vitaminleri” olarak nitelendirilen B grubu vitaminlerinin eksikliğinde karaciğer, cilt, saç ve göz problemleri, sinirlerde hasar oluşumu, denge bozuklukları, kalp fonksiyonlarında düzensizlik, büyüme yavaşlaması ve geriliği, kısırlık, sindirim sistemi bozukluğu, ince bağırsak ülserleri, böbrekte taş oluşumu, karın ağrısı, kusma, yorgunluk, halsizlik, kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması, kan üretiminde azalma türünden sağlık sorunları görülebilmektedir. Yine C vitamini eksikliği de başta diş eti kanaması, diş anormallikleri, halsizlik ve eklem şişlik ve ağrıları olarak kendini gösteren iskorbüt hastalığı olmak üzere hastalıklara karşı direnç düşüklüğü gibi tehlikeli sorunlara neden olabilmektedir.

Genellikle vücutta depolanmadıkları için (hepsi değil, örneğin B12 vitamini vücutta depolanabilmektedir) sürekli olarak alınmaları gereken B ve C grubu vitaminlerinin günlük beslenme programı içerisinde yer almaları gerektiğini söyleyelim. Bu bakımdan örneğin tahıllı kahvaltılıklar, gevrekler, yulaf ezmesi, süt, yumurta, çavdar, ekmek mayası, arpa, soya unu, buğday tohumu, ayçiçeği tohumu, kahverengi pirinç, kırmızı et, karaciğer, böbrek, ton balığı ve başka balıklar, yumurta, peynir, fasulye, kurubaklagiller, kuru fasulye, mantar, marul, domates, Brüksel lahanası, ıspanak, soya fasulyesi, bezelye, karnabahar, brokoli, patlıcan, patates, kuşkonmaz, yeşil yapraklı bitkiler, yeşilbiber, asma yaprağı, kök sebzeleri, çiğ kırmızı limon, portakal, greyfurt, mandalina, avokado, kavun, dut, dut pekmezi, çilek, böğürtlen, kuşburnu, tuz, fındık, fıstık, fıstık ezmesi, ceviz vb. yiyecekler sofralarımızın değişmez misafirleri olmalıdırlar. Bütün bunların ve benzeri gıdaların diyet rejimimizi meydana getirdiği bir beslenme rejiminde B ve C grubu vitaminlerine olan günlük gereksinim kolay bir şekilde karşılanacak, dolayısıyla da herhangi bir haricî takviyeye gerek kalmayacaktır.

Muhtemel sakıncaları

Burada son olarak önemli bir hususa daha işaret etmeden bitirmiş olmayalım. B ve C grubu vitaminlerinin gereksinim fazlası suda eriyor olmaları sebebiyle vücuttan atılabiliyor olmakla birlikte, gerek ilk vitamin grubunu gerekse bunları kontrolsüz bir biçimde kullanmak doğru değildir. Özellikle gıda alımı dışında takviye olarak kullanılacak olan vitaminlerin muhakkak bir uzman kontrolünde alınması gerekir. Mesela bu durumun muhtemel sakıncalarına bir örnek olarak, yüksek dozda alınan B3 vitamininin cilt kızarıklığı, baş ağrısı, baş dönmesi, mide rahatsızlığı, bulanık görme ve karaciğer hasarında artış gibi sorunlara yol açtığı bilinmektedir. Öte yandan hangi vitaminin kim üzerinde ne gibi etki ve etkileşimler oluşturabileceği de herkes açısından nesnel bir bilgi olmadığı için, haricî vitamin alımlarının muhakkak buna bağlı olarak düzenlenmesi gerektiğini vurgulayarak bitirelim.

[email protected]