Vur mankurdum vur!

Şahin M. Emiroğlu / Yazar
4.01.2014

Bu adam çok dik başlı, çok meydana, çok halka, çok seçmene, çok sandığa, çok millete, çok ümmete, çok Balkan/Kafkas, Arap/Hint Müslümanına güveniyor. Bu adamı kandırmak çok kolay. Herkese inanıyor. En çok kadere inanıyor. Akıl almaz risk alıyor. Baştan beri bu böyle. Bu adam, devlet içi devlet iktidarını, kurucu kodları çok küçümsüyor. Bizans’ı değil, sandığı önemsiyor saf saf.


Vur mankurdum vur!

Bu eski bir mesel, bu eski bir töre. Vur sırtından yiğidi, tam zamanı. Kimse ayıplamayacak seni, kimse kınamayacak. Çarşı karışıkken pusu kur ve vur. Kendini güvenceye al ve öyle vur. Burası bizim mahalle. Öteden beri korunaksız burası. İlanihaye de öyle olacak. Adeti, töresi böyle buranın. Her ettiğin, kârve kazanç hanene kaydolur burada. Hilen, hurdan, kapkaçın, kalleşliğin bile. Önce ‘delil’ oluşturulur burada, ‘infaz’dan sonra mahkeme kurulur. Cunta liderinin dediği gibi “darbe şartlarının olgunlaşması” beklenir burada. Bunu sadece askerler yapmaz herkes yapar. Sen de öyle yap, pusu kur ve vur.

Bizden geçti. Biz unumuzu eledik. Gün gördük, günler gördük, şâd olduk. Kış kıyamet de gördük, güneşli güzel de günler de... Olan bundan böyle ‘yüz yüze’ bakacak olanlara olacak. Birbirine ‘şahitler’ olacak olanlara. Olan, avluda, eşikte, fakülte koridorunda, öğretmenler odasında selamlaşacak olan, ‘musalla başında’ kucaklaşacak olan, taziye sırasına girecek olanlara olacak. Peki ya uhrevi endişelerle çocuğuna emniyetli bir iklim arayacak olanlar ne olacak? Bu akit bozuldu, bu nikah atıldı, iyi de bu çocuklar ne olacak, onların hukuku ne olacak? Analiz kolay, taraftarlık kolay ama esas felaket geriden gelecek? Suçlu belli, hasar tespit edildi ama bir de enkaz kaldırılacak.

Çakalların, sırtlanların da bir ortak dili var, besbelli. Tam mevsiminde sahaya inmelerinden besbelli. Şimdi bütün kartlar, bütün roller yeniden dağıtılıyor. Sen öne, en öne fırla. En keskin sözü sen söyle. Yetti artık, bu adamın gitmesi gerek. Senelerdir sen tıynetindeki kimseye göz açtırmadı. Ülkenin aklını, kalbini, ruhunu kendine kilitledi. Siyasi alanı, kamusal alanı, her alanı, her meydanı neredeyse doldurdu. Maruz kaldığı her provokasyonu bertaraf etti. Bütün böcek, kundak, tuzak ve yangınlardan güçlenerek çıktı. Bir fırsat daha verilirse taht kurar milletin gönlünde, zapt edilemez. Biliyorsun, sen de çok övgü dizdin, çok yazdın, çizdin. Şimdi ters dönüşün çok isabetli. Dün eteklerken bugün ateş etmen, “rol model”liğin açısından da çok önemli. Vur şimdi, kapıkulu ruhun adına, kendi adına, başkasının intikamı adına vur. 

Vatan namı hesabına...

Fırsat ayağındayken vur. Onun gölgesinden, ötekinin omzundan, gez göz arpacık ayarından at kurşunu. On, on bir, on ikiden vur. İmameyi kopardın mı tespih dağılır. Vur dağıt. Masumiyet karinesini karnından vur. Eski yarım kalmış ideolojik hesabını da çıkar aradan. İslamcılığı evirildiği yerden, çıktığı yükseklikten altın vuruşla kalbinden vur. İddiasıyla, dünyevilikle, tefessühle vur. Ümmet tasavvurunun diz kapağına baltayla öyle içeriden vur ki, bir daha şahlanmasın. Çarşı tam karışıkken vur. Bozkurt adına, dokuz ışık adına, şahlanan at adına, millet sinesine saplanan altı ok adına, güvercin adına, NATO adına, her kesimin şahinleri adına attığın gibi şimdi de vatan namı hesabına vur. Adanmış adamsın sen. Kaybedecek neyin var. Göz açtırmadan vur ki, “ama o da, devletle kavga etti” desinler, “onun da trilyon davası çıktı” desinler. Önce ‘temiz toplum talebi’ doğur ki, kurtarıcılara ‘durumdan vazife’ çıksın. Durumdan vazife... Sen ‘hikmet-i hükümet’sin; o ise hükümet. Hükümet olmasa bile olur. Bak Belçika’da on sekiz ay olmadı, hiç de bir şey olmadı. Yani sensiz olmaz. Vur ki, sistem eski yörüngesine yeniden otursun. Vur ki, devlet eski devlet olsun.

Elinin yettiği bütün yaraların kabuğunu kaldır ki, devlet kalktığı yere otursun. Tam zamanı, at ve vur. Bir taşta iki, üç, dört, beş kuşu birden vur. Eşref Kuşçu Bey gibi vur. Vur ki, tezin doğrulanmış olsun. Tüm organize yapılarla ittifak et, hepsini yeniden organize et, her güç odağıyla iş tut, herkesin argümanlarını topla. Omzundan ateş ettiğin ‘camia’ tabanının esasen ne yaptığını kavraması en az on yıl alır. ‘Sahi ne yaptık biz’ demeleri belki daha fazla zaman alır. Onlar henüz bu agoraya, bu arenaya, bu siyaset meydanına yeni iniyorlar. Onlar bu deli gömleğini henüz yeni giyiyorlar. Daha üzerlerine oturmuyor. 

Fırsat ayağındayken vur. Onun gölgesinden, ötekinin omzundan, gez göz arpacık ayarından at kurşunu. On, on bir, on ikiden vur. İmameyi kopardın mı tespih dağılır. Vur dağıt. Masumiyet karinesini karnından vur. Eski yarım kalmış ideolojik hesabını da çıkar aradan. İslamcılığı evirildiği yerden, çıktığı yükseklikten altın vuruşla kalbinden vur.

Hizmet halel görmesin
 
Karıncayı ezmeden devlet adına hükümete operasyon yapıyorlar. Dünyanın ücrasındaki “hizmetler” halel görmesin diye gazete mutfağında oralardaki her haberi tedbir süzgecinden geçiren gazete veryansın ediyor kendi hükümetine. Bir bildikleri olmasa “tedbiri” elden bırakmazlar. Besbelli ki emaneten aldıkları krediyi sonsuz sanıyorlar. Yazık ediyorlar ama madem bu kadar çok istiyorlar, bu kadar açık cephe açıyorlar yapacak bir şey yok. Tabanları ne oldu, kim bizi politize etti, kim bizi radikalleştirdi diye fena halde şaşkın ama onlar için de yapacak bir şey yok. Sesleri kendilerine yetiyor şimdilik ve hariçten hiçbir sesi duymuyorlar. Yani o çatı da çatırdıyor. Bilirsin, kara budunun tarlasını sürmek kolaydır. Sen, sür tarlayı. Mevziin hem ateş, hem kendini arkalamak için en korunaklı yer. At ve vur.

Vur bu adamı. Senelerdir hak, hukuk özgürlük ve adaletten yana herkesin her eylemi, her çabası bu adamın kazanç hanesine yazıldı. Yeni bir lider zuhur etmediği gibi öyle bir ihtimal de görünmüyor. Bu adam Türkiye’nin ufkunu kaplıyor. Elini çabuk tut. Hazır şaibeyi, hazır skandalı, hazır necaseti de vesile bil, şartları iyi değerlendir. Büyütebildiğin kadar büyüt. Manşetten, ana haberden düşürme. Kavgada yumruk sayılmaz. Fırsat verme. En önemlisi de çürük portakalları ayıklamasına fırsat verme, vur. Omuriliğinden vur. Tam zamanı. Ulusal iklim ve uluslararası konjonktür tam hançer havası. Ülke çökerse çöksün, sen işini yap. 

Gün bugün. Elin, dilin zaten uzun. En uzman oşinograf kadar konjonktür uzmanısın. Profesyonel rüzgâr ve poyraz gülüsün. Keşişleme gülü... İyi bak rüzgâr ne yandan esiyor. Bak, kartlar yeniden karılıyor. “Kartallar dolanıyor generalim”,”kartallar dolanır da dolanmaz da”. Bak, imkânsız koalisyonlar yeniden kuruluyor. Bak; silahlı silahsız kuvvetler yeniden kımıldıyor. Bak; Ankara böcekleri yeniden canlanıyor. Sen sadece o tarlayı sürmek ile yetinme. Yeni ittifaklarda mutlaka rol al. Zıtları bir araya getir. “Yetti artık” diye nutuklar at. Karanlık, zifiri tablolar çiz. Ulusalcıyı, enternasyonali, dindarı, seküleri, tarhanayı şehriyeyi kat karıştır. Sen bunları biliyorsun. Hangi tarladan hangi mahsulün elde edileceğini biliyorsun. Hazır bir taban, hazır bir çatışma zemini var: Çek vur.

Bak, o ucube adam bile nasıl çekti hançeri, “ben ettim, o da istifa etsin” dedi, aynen senin gibi. “Ya benimsin ya kara toprağın” dediğin gibi. Gördün mü, ben gördüm, kamerayı görünce gözü nasıl özüne döndü. Komitacılığın töresince siyaset doğru zamanda doğru hançeri çekmektir. Elinde parçalandı o başka... Adam dilinin altında sakladığı zehri nasıl birden akıtıverdi. İyi oldu. Zehri olan akıtsın, gecikmesin. Sen de akıt. On parmağında on hüner var. Köşe yazıyor, senaryo yazıyor, ders veriyor, fay hatlarını biliyor, keskin koku alıyorsun. Çenen, dilin iyi. Çarkı, hançeri, rüzgârı, poyrazı izah etmek genetiğine hiç zor değil.

Kimse kınamaz seni. Tanıyan bilir. Niye hançer çektin diyen olursa Roma ile Sezar arasında kaldım dersin. Ne oldu, niye birden vurdun ki diyen olursa Roma’ya ihanet etti dersin. Alkışlar seni bütün Roma. “Roma put kuyusu”. Bizans da öyle... Sen iyi bilirsin. Senin kadar flaş patlatan olmadı. Onca emeğine rağmen’vekil’ etmediler, ‘âkil’ bile etmediler seni. Kimleri ettiler de seni dışladılar. Kursağında kaldı ülkün. İnsan içine çıkamadın. 

En kolay iş cellatlık

Hükümet dediğin ne ki, düşmeyen hükümet yoktur. Vurur komitacı ve düşer. Kimse vurmasa bile düşer bazen hükümetler. Bizde düşürülen hükümetlerin hemen tamamı müdahale ile düştü. Bu işin de erbabı var. Böyle muayyen zamanlar için istihdam edilen müstahdemler var. Sana seni anlatıyorum ama ne yapayım. Dünyanın her yerinde bu böyle. Ya değilse Mısır gibi ülkenin devlet televizyonunda 70 bin adam niye istihdam edilsin? Bak, Ezher Şeyhi de, Mısır müftüsü de peş peşe İhvan’a ‘lanet’ etti ve Sisi İhvan’ı, yani o toplumun yüzde 50’sini ‘terörist’ ilan etti. Belli ki, küresel planda da bu işler hep ‘paralel’ oluyor. Sade, devlet içi değil, devletler arası ilişkiler de paralel gidiyor. Çok böyle oluyor, nedense. Her şeyin bir genetiği, bir tabiatı, bir mevsimi, bir aklı, bir kurgusu var. Kalleşliğin bile. Bu işler hep böyle oluyor. En kolay iş cellatlık, sandalye tekmelemekten kolay ne var. Diriliş zor, uyanış zor, insan oluşa ise yoğunluktan hiç sıra gelmiyor. 

Kalleşlikte arka plan, genetik, kumaş, kültürlenme ve dokuma çok etkili, çok tesirli besbelli. Tabiatı, tabı münasip olanlar ara dönemlerde, geçiş dönemlerinde çok iş görüyorlar besbelli. Depremi, kasırgayı, tsunamiyi bile kendi adlarına bir imkana dönüştürenler var. Ankara’da çok adam var, bu işlerde pişmiş. Her yanı bilen, her tarakta bezi olan vazgeçilmezler aranıyor mumla. Sen öylesin. İslamcılık zaten ekmek teknen, senin ihtisas alanın, onu geriletmek birinci vazifen. Kemalizm’e İslamcı, İslamcılığa liberal argümanlarla vurarak senelerce iyi ekmek çıkardın. İslamcılık ‘bitti’ dedin, kefenledim, gömdüm dedin ama bitmedi, güçlenerek geri geldi. Vur bozkurdum vur. Vur Mankurdum vur.

“Başbakan kaybettiği bir savaşı sürdürüyor” dedin ya, doğrudur. O başından beri hep öyle yapıyor. Ona bakma kendine bak. Tuttuğun safa bak. Sence kazanacak olan besbelli. Öyle bakıyorsun. İslam’ın akıbeti umurunda değil. Haklısın, sen profesyonelsin zaten. Bir sen bir de o yanındaki vursa, Aligillerde elini tutsa, birlikte çullansanız inan çiğ çiğ yersiniz. Bu adam çok dik başlı, çok meydana, çok halka, çok seçmene, çok sandığa, çok millete, çok ümmete, çok Balkan/Kafkas, Arap/Hint Müslümanına güveniyor. Bu adamı kandırmak çok kolay. Herkese inanıyor. En çok kadere inanıyor. Akıl almaz risk alıyor. Baştan beri bu böyle. Bu adam, devlet içi devlet iktidarını, kurucu kodları çok küçümsüyor. Bizans’ı değil, sandığı önemsiyor saf saf. Oysa Bizans, işini istediği ile görür. Soner, Taha, Turan, Mümtaz, Recai, Doğu, İlker, Alkan, Ahmet fark etmez. O oda bu oda fark etmez. O ise bu birikimi, bu kurmay aklı küçümsüyor. Doku bilimini, başçavuş genetiğini küçümsüyor. 

Karıncayı ezmeden devlet adına hükümete operasyon yapıyorlar. Dünyanın ücrasındaki “hizmetler” halel görmesin diye gazete mutfağında oralardaki her haberi tedbir süzgecinden geçiren gazete veryansın ediyor kendi hükümetine. Bir bildikleri olmasa “tedbiri” elden bırakmazlar. Besbelli ki emaneten aldıkları krediyi sonsuz sanıyorlar.

Devlet bu, boru değil!

Bir de şu var. Duygusallık yapmayacaksın. Hele devlet yönetimindeysen hiç yapmayacaksın. Daha geçen gün Ordu’da iki gözü iki çeşme hüngür hüngür ağlayan bir genç kıza “sen ağlama ben ağlarım” dedi. Mısır’da vurulan Esma’ya da ağlıyor, Ordu’daki Sema’ya da. İşte bu, ‘sen ağlama ben ağlarım’ olmaz. “Analar ağlamasın” diye siyaset olmayacağı gibi ‘sen ağlama ben ağlarım’ olmaz. Yufka yüreklilik bunun adı. Oysa devlet bu, boru değil. Taş, Tunç, Bakır, Bronz devrinden beri devlet bu. Devlet dönüştürülmez, cereyanı içindedir, görünmez. Çok kurcalanırsa, çarpar. Kırkbeş yıl yanında taşıdığın içi boş çantaya mı yanarsın, otuz yıl taşıdığına mı? Ne taşıdığını bilmeden niye taşıdın?

Sen eski, köklü bir idealist, yeni bir ‘kutsi’sin. Aslen değilsin ama vazgeçilmez şöhretin var. Metafizik derelerden arınmış, yunmuş, yıkanmış, pamukgillerden bir kutsi oldun çıktın karşımıza. Kimse diz kırdığını görmedi ama ağır abi oldun. Şu ağır bedduanın, şu acayip lanetin dumanı, büyüsü, sisi, tütsüsü memleket semasında tüterken, hemen bir darbeyle hükümeti indirebilir ve devleti eski sahiplerine RESTORE EDİLMİŞ OLARAK altın tepside teslim edebilirsin. Hatta, yıkılan hükümetin yerine “hikmeti hükümeti” ikame edebilirsin.

Burada hakikatten söz edilemez. Bu iktidar mevzuu bir alacak verecek davası. Bak, kesinlikle o kaybedecek, sen kazanacaksın. Bulunduğun mevziden ayrılma, orada kökleş, yerleş oraya iyice. Orada dur, orada kal ki, hazır bir sosyolojin, bir tabanın, bir kitlen, dünyaya açık bir kapın olsun. Merak etme, kazanacak ve ganimetten hisseni alacaksın. Seni tanıyan herkes hiç kaybetmeyeceğine kalıbını basar. Şöhret basamaklarının tamamı senin tırmanman için. Kaybetmeyeceksin hiç. 

İntibak kabiliyeti, senin kadar gelişmiş kaç yetişmiş adam var. Sırf yazmak, sırf konuşmak sana yetmez. Simgelere saldırmak yetmez. Dön ve vur. Keser döner, sap döner, siyasi hesap döner. Devletin dümenine çok yakın olduğun o heyecan yüklü günler ola ki geri gelir. Ola ki, hikmeti hükümeti deşifre eden o meşhur “kurşunlu” cümleni yeniden kurarsın. “Barış Süreci” dedikleri sürecin bitirilmesi, iyi kurgulanmış sofistike bir provokasyona, bir canlı bombaya, yüklü bir kamyon ve bir kamyoncunun bulunmasına bakar.

Yiğidi sırtından vurmak

Gelecek senin. Sana döşeniyor yeni yollar. Bir tavrın, bir eylemin olmayacak mı? Her daim Ertuğrullar mı gün görecek? Sen hiç mürüvvet görmeyecek misin? Sen hayat boyu başkası adına mı tetik çekeceksin? Kaderin bu mu? Sen her daim başkasının silahını mı temizleyeceksin? Sen hep kritik dönemlerde mutfakta, algı yönetiminde rol alacak ve sonra da bir TOZ BEZİ gibi kullanılıp atılacak mısın? Sen TOZ BEZİ MİSİN? Vazife aşkı yetiyor mu sana? Olacak şey mi? Sana her daim “bu kadar” mı denilecek? Yani sen her zaman “yorumcu” mu olacaksın? Bu hep böyle mi devam edecek? Senin aklının yağı ile hep başkaları mı haz ve kâm alacak?

Kaçan balık büyük olur, ama ola ki geri gelir. Yıllar içinde örselenen onurunu tamir edeceğin, yüksek adrenalinini teskin edeceğin, özüne kavuşacağın, kendini bulacağın günler ola ki geri gelir. Belki şehre bir film gelir. Belki Şükrü bağışlar seni. Belki bir cazip teklif gelir. Belki yeni bir oluşum olur. Belli mi olur. Sen şimdi harlandır ateşi. Üfle ateşe. iki odun daha at. Saçlarını yakma. 

Bilirsin, bütün puslu havalarda senin gibi aletlere gün doğar. Bak yine devran döndü. Yine çarşı karıştı. Bak herkes 2002 öncesi ana diline döndü. Sen sağlam dur. Kendini gözden geçir. Orada dur. Sallanma. Ben demiştim dersin. Olaylar çok hızlı gelişiyor. Tetikte ol. Bak şu operasyona intikal etmekte az geciktin. Tarafları belli ki tarttın. Yiğidi sırtından vurmak olmaz diyeeski töreyi, delikanlı raconunu hatırladın ama iş bu işlerde duygusallık olmadığı gibi tereddüt de olmuyor. Sen gibi bütün zamanların ruhuna uygun işlevsel zekâ, faydalı aletaz bulunur, davran ve vur. Zımba gibi. 

[email protected]