Yabancı basın Gezi eylemini nasıl satın aldı?

Meral Tosun - Gazeteci Yazar
8.06.2013

Dünya medyası, “Gezi Parkı” olaylarını ilk olarak yeşili savunan eylemciler ve güvenlik güçleri arasındaki mücadele sözleri ile duyurdu.


Yabancı basın Gezi eylemini nasıl satın aldı?

Ancak İstanbul merkezli gelişme, güvenlik güçlerinin geri adım atması ile uluslararası medyanın gözünde şekil değiştirdi. Haberler “Türk Baharı” benzetmesi ile manşetlere ve haber bültenlerinde ilk sıraya taşınmaya başlandı. Bu fikri savunmayan gazete ve televizyonlar bile İstanbul’daki süreci, tanık olduğumuz manzara “Türk Baharı mı” sorusu ile ele aldı. 

İçerik ve amaç farklı olsa da eylemin yayılış biçimi, yani sosyal medya “Bahar” vurgusunu” ön plana çıkaran en önemli faktör oldu. Bir hafta içinde, yüzde 45’i İngilizce, 7 milyondan fazla “Gezi Parkı” içerikli twit atıldı. Türkiye’deki aktif 5.5 milyon twitter kullanıcısı ve uluslarası takipçi desteği ile “Gezi Parkı” başlığında açılan konular, dünya popülerlik listesinden bir an olsun düşmedi. Böylece, yaklaşık 400 milyon twitter kullanıcısı gelişmelerden, bir şekilde haberdar edildi. Uluslararası haber ajanslarının hafta içinde İstanbul’dan geçtikleri ortalama haber sayısı ise 90 ila 110 arasında kaldı. Gelişmelere dair, ajansların bilgilerini kaynak alan yabancı medya muhabir, canlı yayın ve meydandan göstericilerle gerçekleştirilen skype bağlantıları ile yayınlarını destekledi.

Sosyal medyanın, toplumsal tepki biçimi olarak “Bahar” kavramıyla derin bir ilişki içinde olması, Türkiye’de yaşanan gelişmeler ile Arap Baharı arasındaki temel farklara rağmen, olayların yabancı basın tarafından bir kalıba sokularak “Bahar” vurgusu ile aktarılmasının öncelikli nedenleri arasında gösteriliyor. Ancak yayınlanan haber ve yorumların içeriklerine detaylı bir şekilde bakıldığında; Batı ve Arap medyasının farklı nedenlerle bu vurguyu gerçekleştirdiği görülüyor. Uzmanlara göre, Batı “Bahar” kavramını eylemin sosyal medya üzerinden örgütlenme biçimine gönderme yapma amacı ile kullanırken, Arap medyası kısa süre önce yaşadığı toplumsal değişimle bağ kurmaya çalışıyor.

Halk korkusunu nasıl yendi?

Örneğin Hollanda Devlet Televizyonu NOS 1 Haziran tarihli ana haber bülteninde, söz konusu soruyu sordu ve olayları İstanbul’dan takip eden muhabirine canlı yayında bağlandı. Spiker, muhabirden Gezi olaylarına dair son izlenimlerini “Bahar” vurgusu üzerinden aktarmasını istedi. Muhabirin ifadeleri Batı kaynaklı birçok medya kuruluşu ile benzer yönde: “Türk Baharı tanımı yanlış. Arap baharından farklı. Erdoğan’a oy veren ve sokağa çıkmayan yüzde 50’lik kesim var.” Aynı gün, yine İstanbul’u konu alan Lübnan Televizyonu Alarabiya ise “Türk Baharı” tanımlamasını kullanan bir başka yayın kuruluşu oldu. Haberlerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerini aktaran Alarabiya, müdahale görüntülerine çok daha geniş yer ayırarak, “Gezi” olaylarının İstanbul’la sınırlı kalmadığı vurgusunu yaptı. 

Aslına bakılırsa, İstanbul’da yaşanan gelişmelere “Bahar mı geliyor” sorusu ile yaklaşan birçok uluslararası medya kuruluşu, sorunun cevabını da detaylı analizlerle yine kendisi verdi. Tıpkı, CNN International ekranlarında “Erdoğan oylarını her defasında artırarak üç özgür ve adil seçim kazanarak işbaşına geldi.” vurgusunu yapan ödüllü gazeteci Christiane Amanpour ya da “Türkiye’de demokratik yollarla seçilmiş, askeri darbe döngüsünü kırmış ve ekonomik refahı sağlamış bir hükümet var. Aslında birçok açıdan gösteriler halkın polis ya da askerin tepkisinden artık korkmadığını göstermesi açısından sağlıklı bir işaret” diyen Independent gazetesi gibi. Ancak tanımı ister “Bahar” ister “Yaz” olsun, dünyanın dört bir yanından İstanbul’a muhabir gönderen major medya kuruluşlarının tavrı bir süre daha, Türkiye kaynaklı haberlerin üst sıralarda yer alacağının en büyük işareti olarak görünüyor.

Yabancı basında Gezi eylemi 

Guardian: İstanbul’daki protestolar “Türk Baharı”nın tohumlarını ekiyor
CNBC: Türkiye’deki Olaylar, Arap Baharı’ından 
AL ARABIYA: Erdoğan, “Türk Baharı” söylemini reddetti.
EUONEWS: Türk Baharı mı yaşanıyor?
CNN: Gezi Parkı, Türkiye’nin Tahrir’i mi?