Yağma yok!

Doç. Dr. A. Teyfur Erdoğdu / Tarihçi, Yazar
5.06.2020

Hukuken gayrimeşru olsa bile aynı topluluğa mensup ve/ya aynı coğrafi birimde yaşayan ve “aşırı” derecede haksız kazanç elde ederek zenginleştiği düşünülen kişinin/kişilerin malı mülkü yağmalandığında kamu vicdanında meşru kabul edilebilir. Tarih boyunca Yahudi mal ve mülklerinin Avrupa prensliklerinde veya 1789 Fransız Devrimi'nde Paris'teki bütün dükkanların yağmalamasında olduğu gibi.


Yağma yok!

ABD’de yer yerinden oynuyor. Polis şiddetinin ardından adalet arayışı için halk ayaklandı, nümayişe başladı. Ama hemen ardından yağma olayları geldi. Halkın sanki bir kısmı yağmacılık için her fırsatı kolluyor, her havayı kokluyor, fırsatını bulur bulmaz da hak arayışlarını yağmaya çeviriyor: elektrikler kesiliyor yağma, tsunami vuruyor yağma, borsa düşüyor yağma, virüs patlıyor yağma, yağma, yağma, hep yağma. Bu hareketlerin arkasında ne var? Bu hareketleri tahrik edenler var mı? Bunlar kim? Trump’ın rakipleri mi? Rusya mı? Çin mi? Bunları ben bilemem, ama bildiğim bir şey varsa o da yağmacılığın sadece ABD’yle sınırlı kalmadığı; İngiltere ve Fransa gibi sanayileşmiş Avrupa ülkelerinde de sık sık mağazalar yağmalanıyor, eşyalar havada uçuşuyor, kuyumcu dükkanlarına giriliyor, kasalar patlatılıyor, kutu kutu elektronik eşyalar, pahalı marka kıyafetler, çantalar hele ki ayakkabılar ardı ardına evlere taşınıyor... Rusya’da, Çin’de de yağmacılar yüzlerini arada sırada gösteriyorlar. Britanya kıyılarında yüzyıllardır olduğu gibi bugün de kıyıya vuran kargo gemileri hiç vakit kaybedilmeden daha o gün yağmadan nasibini alıyor. Yağma olaylarının gözüktüğü ülkeler bunlarla mı sınırlı? Tabii ki hayır.

Yağmacılar bile yağmalanıyor

Birçok fakir coğrafyada da BM’nin, Kızılay’ın, Kızılhaç’ın ihtiyaç sahiplerine götürdükleri mallar yine oranın yerli halkınca yağmalanıyor, sonra satılarak paraya çevriliyor. Covid-19 sürecinde çok “gelişmiş, medeni” Batılı devletler diğer devletlerin sipariş verdikleri sağlık malzemelerine el koyarak yağmalıyorlar. Yolda giderken yağmacılar bile yağmalanıyor. Gerisini artık siz düşünün! Ne hallere düştük?! Her fırsatta yağma, her yerde yağma, yağma üstüne yağma. Bunların arkasında siyasi rakiplerin ve diğer devletlerin parmakları yok mu? Gelir adaletsizliği ve dengesizliğinin hiç mi tesiri yok? Savaşçılığın temsilcisi Mars ile sabrın temsilcisi Venüs gezegenlerinin etkileşimi mi, yoksa V for Vandetta ve Joker gibi distopik/antikahraman filmlerin mi etkisi yavaştan hissediliyor? Dediğim gibi bunları ben bilemem, uzmanlık alanım da değil. Ama bildiklerimi sizinle aşağıda paylaşacağım.

Artık yağma yok!

İnsanlık uyanıyor, yavaş da olsa güçleniyor; geçtiğimiz yüzyıl sömürgecilikle beraber gelen yağmanın bağımsızlık hareketleriyle büyük oranda üstesinden gelindi (tabii yerli kompradorlar eski sömürgeci devletin menfaatleri için hala çalışmıyor değiller). Yakında küresel sermayenin, uluslararası şirketlerin yağmacılığı, borsalar ve swap yollarıyla yapılan yağmacılıklar hakkında da insanlığın topyekun harekete geçeceğinden eminim. Lakin bu küresel insani direniş, küresel yağmacıların yereldeki mal ve mülklerinin yağmalanması şeklinde olmamalıdır. İşlenen küresel suça yağmacılık suçuyla karşılık verilmemelidir. Nitekim geçmişe baktığımızda tüm direnişlerin, yağmaya yataklık yapmadığını görüyoruz. Hakperest insanlar haksızlıklara, zulümlere karşı insani ve yasal yollardan direniyorlar ve haklarını alana kadar da vazgeçmiyorlar. Her doğal afeti ve her iç savaşı fırsat bilip yağmacılığa bulaşmıyorlar. Yağma olaylarında sanıyorum psikolojik, toplumsal ve iktisadi sebeplerin hepsi bir arada devreye giriyor: Kendini eğit(e)memiş, nefsini dizginlemeyi başaramamış bireyin haset, açgözlülük, kolaycılık, fırsatçılık, (özellikle savaşlarda ve çatışmalarda) gövde gösterisi gibi ilkel dürtüleri yağma olaylarında topluca harekete geçiyor. Bilinç kaybolmuyor; ama sürü psikolojisi hakim oluyor. Tarihsel olarak baktığımızda bireyin olumlu özelliklerinin yanında zalim yüzünün de zaman zaman farklı sebeplerle gün yüzüne çıktığını görüyoruz. Yağma özelinde konuşacak olursak nefsini terbiye etmeyenler yağmanın çekiciliğine kapılarak özgürlüklerini (nefsaniliğini) engelleyecek olan hukuk sınırlarının dışına çıkabilecekleri fırsatı buldukları anda harekete geçiyorlar.

Bu aşamada yağma ile hırsızlık, yağma ile gasp, korsanlık ve haydutluk arasında ne fark vardır diye düşünülebilir. Zannımca sadece bir kişinin mevcudiyeti yağmadan söz edebilmek için yeterli değildir. Sadece bir kişi varsa söz konusu olan ya hırsızlıktır ya da gasp. Korsanlık (privateering: devlet denetiminde yapılan) ve haydutluk (piracy,: devlet denetimi dışında yapılan) ise deniz ve nehirlerde yapılan yağmacılıktır. Peki’ acaba merak ediyorum, yağmacılık tarih boyunca her zaman mı gayrimeşru kabul edilmiştir? Devletlerin (kabilelerin) iç hukukları ve devletler(kabileler) arası hukuk, yağmacılığı her zaman mı gayrimeşru görmüştür?

Mesela tarih boyunca “düşman” illerine (topraklarına) yönelik savaşçı ve çapulcu akınlardaki vurkaç şeklindeki yağmalar nasıl görülmüştür? Meşru mu gayrimeşru mu? Yine orduların ele geçirdikleri topraklardaki yağmalar nasıl değerlendirilmiştir? Meşru mu gayrimeşru mu?

İslam hukuku ne diyor?

1204’te Haçlılar Kostantiniye’yi, II. Dünya Savaşı yıllarında Naziler sanat ve dini eserleri ele geçirdikleri ülkelerde dibine kadar yağmalamışlardır. Yine Roma, Hun, Vandal, Çin, Ortaasya devletleri, Arap, Moğol, İspanyol vb tarihleri yağmacılık hikayeleriyle doludur. Bu hikayelerde ele geçirilen ülkelerdeki insanlar, mallar ve (ilgi çekici nesneler, arkeolojik eserler) mülkler muzaffer orduların hakkı olarak yağmalanmışlardır. Bu tür yağmalar 19. yüzyılın sonuna kadar iç hukuk ve devletlerarası hukuk açısından da meşruluğunu koruyabilmişlerken 20. yüzyıl geldiğinde yağma faaliyetleri yeni hukuk kaidelerine nazaran (örneğin Nazilerinki) gayrimeşru kabul edilmişlerdir.

İslam’da yağmanın meşru ve gayrimeşru kabul edildiği durumlar var. (İslam hukukunun bu konudaki ayırt edici özelliği bazı yağmaları 7. yüzyıl gibi çok erken bir tarihte gayrimeşru ilan edebilmiş olmasında yatar.) İslam hukukuna göre mesela hedef belde teslim olmayı reddettiğinde askerin (kahren) ele geçirilen şehri üç gün üç gece yağmalama hakkı doğar: Erken İslam devletleri, Ortaasya hanlıkları, Türkmen ve Osmanlı tarihlerinde bunun binlerce örneği bulunur (doyumluk, çapul). Meşru yağma neticesi elde edilene ganimet denir. Gayrimeşru yapılan hücumlar esnasındaki tüm yağmalar ise gayrimeşrudur. Bunun yanında meşru şekilde yağma yapılıp da elde edilen ganimetin yağmalanması da gayrimeşrudur (nuhbe ve gulul). Savaşta öldürülen düşman askerinin üzerindeki eşya öldürene aittir (seleb). Bakın bu da meşrudur. Bu aşamada karşımıza ilginç bir durum çıkmaktadır: hukuken gayrimeşru olsa bile aynı topluluğa mensup ve/ya aynı coğrafi birimde yaşayan ve “aşırı” derecede haksız kazanç elde ederek zenginleştiği düşünülen kişinin/kişilerin malı mülkü yağmalandığında kamu vicdanında meşru kabul edilebilir. Tarih boyunca Yahudi mal ve mülklerinin Avrupa prensliklerinde veya 1789 Fransız Devrimi’nde Paris’teki bütün dükkanların yağmalamasında olduğu gibi.

Bazı durumlarda da yağmalar, yerel otoriteler tarafından cesaretlendirilir. Bunun iki türü vardır: İlkinde otorite de hukuken yağmanın gayrimeşru olduğunu bilir ama işine geldiği için göz yumar. Diğerinde ise devlet ve otorite yağmaya bizzat izin verir. Onu meşru kabul eder. Bu yağmalar genellikle denetimli yapılırlar. Bu ikinciler çok açıktır ki medenileşmekte olan topluluklarda geçiş aşamasında başvurulan bir yöntemdir. Örneğin bizim tarihimizde potlaç/kençliyü/çanak yağması/hân-ı yağma bu türdendir. Halkın ve askerlerin hükümdar şenliklerinde, askerin ulufe dağıtım törenlerinde yiyecekleri kaplarıyla birlikte yağmalaması bu türdendir. Eski Türklerde davetlilerinin, hakanın otağdan çıkmasının ardından otağı, hayvanı, kap-kacağı ve malları yağmalaması adettendir. Potlacın Türklerden başka Kuzey Amerika yerlilerinde de görüldüğünü biliyoruz. Hatta orada köyün ateşe verilmesi ve kayıkların parçalanması da yağmanın bir parçasıdır. Haberdarız ki yağma geleneği Osmanlıda da geç döneme kadar devam etmiştir. Niçin?

Otoritenin gövde gösterisi

Kısaca söyleyecek olursak devlet/otorite, denetimli yağmayla birden fazla fayda elde etmektedir: Öncelikle halk ve askerler sultanın cömertliğine şahit olurlar; böylelikle siyasi otorite bir gövde gösterisi yapmış olur. Sonra otoritenin elinde biriken zenginliğe yönelik hırs dolu ilkel dürtüler “modern barışçıl” kalıplara dökülerek kontrol altında boşaltılır ve sağaltılır. Ayrıca otorite, halkın ve askerlerin yağmaya katılmayı kabul ederek canhıraş birbirlerini çiğneyecek şekilde “vahşi” görüntüler vermesini gidişattan memnuniyet ifadesi olarak okur. Hakikaten de öyledir. Aksi durumda yani yağmayı reddetmek (kazan kaldırmak) idareden hoşnutsuzluk göstergesi olarak anlaşılır ve sükuneti sağlamak için yeniden pazarlığa oturmak gerekir. Yine otorite bu törenleri ecnebi temsilcilerin önünde yaptırarak içeride güçlü olduğunu göstermeyi ister. Bir örnek: Şehzade Mehmed’in sünnet düğününde(1582) bir İngilize ve İntizami Surnamesi’ne göre halk borular ve davullar çalınır çalınmaz akşam yemeği üzerine üşüşmüş, bir dakikada her şeyi silip süpürmüştür. Padişah da bulunduğu yüksekçe yerden halka otuz gümüş kapla altın ve gümüş serpmiştir. Bu sırada izdihamlar yaşanmış, insanların üstü başı yırtılmış, yaralananlar olmuş, yirmi beş kişiyse hayatını kaybetmiştir. Ortalık kan revan içinde tam bir savaş meydanına dönmüştür. Örnekler çoğaltılabilir. Yağma geleneği günümüzde bile devam etmektedir.

Düğünlerde gelinin başından serpilen para, şeker, çerez gibi nesnelerin kapışılması Anadolu’nun hemen her yerinde hala uygulanır. Düğün sahibi (adeta bir otorite gibi) hemen yukarıda belirtilen faydaları, kendi için işletmeye çalışır. Zile yöresinde ise daha ilginci düğünlerde, düğün evinin eşyaları yağma edilir. Bu yüzden düğün sahibi bahada ağır yükte hafif eşyaları daha önce kurtarmaya çalışsa da davetliler buna engel olur. Elindeki mallar da yağmadan kurtulamaz. Görüntü tam bir meydan muharebesidir. Öyle ki taşınması güç eşyalar pencerelerden sarkıtılarak düğün evlerinden çıkarılır. Bu evlerin önü birbirini çiğneyen insanlarla dolar taşar.

Demek ki bu ilkel dürtü hala içimizde bir yerlerde yaşamaya devam ediyor. Aman diyeyim siz siz olun ne yaptığınızı bilerek yapın. Bu ilkel dürtüyü bir an evvel eğitmenin yollarını bulun, hortlamasına engel olun.

[email protected]