Yahudilerin ve Yahudiliğin modern dünyadaki rolü

TAHİR GÜROĞLU/Yazar
15.12.2012

İsrail için gerilemenin başlamış olması muhtemeldir. Filistinli Arapların hukukunu gözeten ve İsrail’e alışık olmadığı bir şekilde geri adım attırmaya dönük bir siyasetin netice alması imkân dâhilindedir. Güncel bazı sıkıntıları olsa da, Türkiye bu konuda yanlış yolda değildir.


Yahudilerin ve Yahudiliğin modern dünyadaki rolü

İki bin yıl süren diaspora süresince, her paskalya ve her yeni yılda Yahudiler “gelecek yıl Kudüs’te ve yeniden kurulmuş Kudüs’te” cümlesini tekrar ederek, kurtuluşu düşlerler ve Sion’a dönülmedikçe hiçbir mutluluğun tam olamayacağına inanırlar. Bütün Yahudi tören ve ibadetlerini, bu inanç canlı tutar. “Babil’de ırmağın kenarına oturduk ve Sion’u andıkça ağladık. Yabancıların toprağında Rabbin ilahisini nasıl okuyabiliriz? Eğer seni unutursam ey Kudüs, sağ elim beni unutsun! Eğer seni anmazsam, eğer Kudüs’ü baş sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın.” (Tevrat-Mezmurlar: 137) 

Orta Çağ Avrupa’sında, Yahudiler, gettolarda tecrit edilmiş bir surette yaşarlar. Hıristiyan Avrupa’da antisemitizm güçlü ve köklüdür. Şeytani bir varlık olarak görülen Yahudiler “kuyuları zehirlemekle, kutsanmış ekmeğe saygısızlık etmekle ve kanlarını ibadetlerinde kullanmak amacıyla Hıristiyan çocukları öldürmekle suçlanırlar.” (Bernard Lewis, Semitizm ve Anti Semitizm, s. 104) Cizvit Papazı Barruel tarafından ortaya atılan iddialara göre de, Fransız Devrimi’nde ve birçok gelişmede Yahudilerin rolü vardır. Barruel, “devrimin hür masonların kurduğu gizli bir tezgâhın parçası olduğunu kanıtlamaya çalışan kalın bir kitap yayınlamıştır... Peder Barruel’e göre, hür masonları, İllumunati ve diğer Hıristiyan karşıtı grupları kuran hep Yahudilerdi” (age, s. 105).  Ancak, Avrupa’da Yahudilerin kabul edilmediği mason localarının varlığından da söz edilir. Antisemitizm, günümüze yaklaşırken, beklenmedik kişi ve akımlarda da kendini gösterir. T. S. Eliot’un şu dizeleri çarpıcıdır: “Balyaların altında fare/destelerin altında Yahudi.”

Anarşist Bakunin’in Yahudi karşıtlığı oldukça açıktır. Bakunin, Marx ile Rothschild’i neredeyse bir tutmaktadır. Keza Prudhon, Yahudiler için “o, ticarette kalpazanlık, üçkâğıtçılık ve pazarlıkla çalışan, daima sahtekâr ve parazit bir aracıdır... Ekonomi politikası daima negatif, daima tefeciliğe dayalı olmuştur; baş şeytan, iblis, Ehrimen Sami ırkında vücut bulmuştur.” (age s.116) Bakunin’in anti-semitizmi, Çarlık Rusya’sındaki Yahudi karşıtlığı ve pogromlar ile birlikte düşünülebilir.

Bu mesele, yani modern dünyada Yahudilerin rolü, mesnetsiz ve/veya zayıf mesnetli, faraziyelerin, fantastik kurguların dışında ele alınmalıdır. Çarlık Rusya’sındaki pogromlara dayanak olan “iğneli fıçı” gibi hikâyelerin, Türkiye’de bir zamanlar yayınlanan, şimdilerde kimsenin pek hatırlamadığı, “Yahudi’nin Kanlı Böreği” gibi kitapların, yaklaşımının, verdiği bilgilerin, elbette dışında ele alınmalıdır. Üslubu ve mahiyeti itibarı ile inandırıcılığı tartışmalı olan, “Sion Liderleri Protokolleri” nasıl etkili olmuştur? Bu konuda Avram Galanti’nin yazdıklarına da bakılabilir. Avram Galanti ‘Protokollerin’ mesnetsizliği üzerine, dikkate alınması gereken, ciddi bir çalışma yapar. Umberto Eco da, “Anlatı ormanlarında altı gezinti” eserinde protokolleri kurmaca örneği olarak ele alır. Fouche’nin ajanlarının Napolyon’u yönlendirmek için uydurdukları metnin, döne dolaşa Çarlık gizli polisi Ohranka şefi Raçovski’nin elinde “Sion Bilgeleri Tutanaklarına” dönmesinin hikâyesini, detaylı izah eder.  Esasen bu metinlerin bir tür karşı delil işlevi görmeleri, daha muhtemel ve mümkündür.  Ve Karl Marx’ın Yahudiliğe dair söyledikleri de ortadadır.            

Marx’ın ‘Yahudi Sorunu’

“Siz birçok ulusa ödünç vereceksiniz, ama siz ödünç almayacaksınız. Siz birçok ulusu yöneteceksiniz, ama onlar sizi yönetmeyecek” (Tevrat, yasanın tekrarı-Borçların Bağışlanacağı Yıl, 4-6) Zamanımızdan binlerce yıl önce İsrailoğulları Mısır ülkesine yerleştiğinde, Firavun halkı tarafından tefecilik yolu ile servetlerinin ellerinden alınıp köleleştirildikleri sanılmakta. Garip olan Yahudilerin maruz kaldıkları bu muameleyi bir metot-düstur olarak benimseyip, dünyanın belki de çoğunluğunu kendilerine tabi kılmaya çalışmalarıdır. Marx da, “Yahudi Sorunu” adlı eserinde “Yahudi kendini Yahudi tarzında özgürleştirmiştir, yalnızca parasal güç elde ettiği için değil, ama onunla ve ondan ayrı olarak da, (burası önemlidir y.n.), para dünya gücü haline geldiği ve pratik Yahudi tini, Hıristiyan halkların pratik tini haline geldiği için. Yahudiler, Hıristiyanlar Yahudilere dönüştüğü ölçüde kendilerini özgürleştirmiş oldular.” (age s. 46) diye yazar. Marx, Hıristiyanların Yahudilere dönüşmesinden söz eder. Buradan hareketle, özellikle Marx sonrası, dünyanın Avrupa dışındaki bölgelerinin de ve bir ölçüde Müslümanların da, modernitenin çekim alanına girerek, bu manada  “Yahudileştiği” söylenebilir. Yine Marx, “Para, İsrail’in kıskanç tanrısıdır, önünde başka hiçbir tanrı varlığını sürdüremez... Para, insanın işinin ve insanın varoluşunun yabancılaşmış özüdür ve bu yabancı öz insana hükmeder ve insan da ona tapınır. Yahudilerin tanrısı dünyasallaşmış, dünya tanrısı haline gelmiştir” diye yazar. (age s. 48) 

Yahudilerin tanrısı dünyasallaşıp, dünya tanrısı haline geldiğinde ise, Tevrat’ta yazan cümlenin ifade ettiği kehanet gerçekleşiyor, gibidir. “Siz birçok ulusa ödünç vereceksiniz, ama siz ödünç almayacaksınız. Siz birçok ulusu yöneteceksiniz, ama onlar sizi yönetmeyecek” Modern dünyada Yahudiliğin bu rolü, diaspora Yahudiliğinin büyük ailelerinin iktisadi siyasi varlığı ile cisimleşir. İsrail devleti ise esasen bir sonuçtur. Dünya siyasetinde ikinci derece bir ağırlığından söz edilebilir. Büyük ölçüde Theodor Herzl’in eseri olan, Siyonist hareketin çabaları 1948 senesinde netice alır. Dünyanın bilinen tarihinde ilk defa, bir kavim 2000 sene sonra ayrıldıkları topraklara döner ve devlet kurar. Bu, 1. Dünya (paylaşım) Savaşı neticesi, Osmanlının tarih dışına çıkarılması ve Orta-Doğu’ya yeni nizam verilmesi ile imkân dairesine girer. Bu savaş ve bu neticenin, en mühim sebeplerinden biri olarak, petrol gösterilir. Oysa geçen Mart ayında, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, “Ülkemizde çevre dostu elektrikli otomobiller 123 yıl önce Yıldız Sarayı’nda ilk kez kullanılmıştı” beyanında bulunmuştur. Demek ki, bir asırdan beri, petrol alternatifsiz bir enerji kaynağı değildir.  Peki, bir asırdan beri, petrolün -neredeyse rakipsiz- saltanatı, neden ve nasıl sürebilmektedir? Mesele, sadece iktisadi ve teknolojik sebeplerle izah olunabilir mi? Acaba, elektrikli otomobiller gibi, başka enerji kaynakları, petrol ile beraber devrede olsaydı, ne olurdu? Bu durumda, Orta-Doğu’ya yeni nizam vermek için, başka sebepler mi icat edilecekti? Ayrıca, ‘hepimizin her şeyi konuştuğu’ bu dönemde, petrol üzerine eser bırakan merhum Raif Karadağ’ı, İsrail ve Siyonizm üzerine fikir beyan ederken, merhum Yaşar Kutluay’ı, hatırlamak gerekmez mi? Ve de Raif Karadağ ve Yaşar Kutluay’ın ölümlerinde, aydınlatılması gereken hususlar var mıdır? Bunlar elbette cevap bekleyen sorulardır.

Ancak soru halen cevap beklemektedir? Yahudilerin ve Yahudiliğin modern dünyadaki rolü nasıl izah edilebilir/edilmelidir? Bu mesele, mesnetsiz faraziyeler, fanteziler alanı değildir ve olmamalıdır. Yahudiler modern dünyanın, kapitalizmim asli kurucu unsurlarındandır. Modern Batı uygarlığının, insanda, toplumda ve doğada ortaya çıkardığı kargaşa ve tahribat ortadadır. Modern zamanlar kargaşa, parçalanma ve çatışmanın zamanıdır. İnsan artık suni bir doğada yaşamaktadır. İnsanın, fikrî ve fiilî bütün edimlerinde, bu kargaşa ve tahribat ve bunun neticesi uyumsuzluk ve bunalımlar görülebilir. İşte bu manada, modern Batı uygarlığı, bir tür ‘negatif uygarlık’ gibidir. Batı düşüncesinde köşe taşları olan, Marx’ın “sınıf çatışması” teorisi, psikanalizin kurucusu Freud’un kuramında insan ruhunda dinginlikten ziyade çatışmaya yer vermesi, Einstein’ın izafiyet kuramıyla birlikte atomun fiilen parçalanması ve tarihin gördüğü en dehşetli silah olan atom bombasının icadı nasıl izah edilebilir?

Genel çerçevesi ile İbn-i Haldun’dan, derinliği ile Rene Guenon’dan öğrendiğimiz yerleşik toplumlar (hadariler) ile göçebe toplumlar (bedeviler) diyalektiği, modern Batı uygarlığında, kendisini bir paradoks şeklinde gösterir. Göçebelerin negatif-tahripkâr hususiyeti, tarihte yerleşik toplumları yıkmaları şeklinde tezahür eder. Yahudilerin, diaspora sebebi ile, modern dünyada, bir tür göçebe hayatı sürdürdükleri, eski göçebelik karakterlerini bütünü ile yitirmedikleri, söylenebilir Yahudilerin, modern dünyayı inşa eden asli unsurlardan biri olması, göçebeliğin bu yıkıcı/dönüştürücü misyonu ile beraber düşünüldüğünde, modern Batı uygarlığının, bir tür ‘negatif uygarlık’ gibi oluşunun sebeplerinden birini, anlamamızı sağlar.

11 Eylül’ün faili kimdir?

11 Eylül saldırıları ve akabinde Irak işgali, bir modern zamanlar illüzyonudur. Muhtemelen İsrail ve diaspora Yahudiliğinin ABD’de deki Evanjelikler ile beraber son büyük operasyonudur. “Babil’in kuleleri yıkılmış ve Babil yerle yeksan edilmiştir”.  11 Eylül’de İkiz Kuleleri El Kaide örgütünün yıktığına bugün ABD’de dahi fazla inanan yoktur. Şayet bu eylemi El Kaide örgütü gerçekleştirmişse de, El Kaide örgütünün ABD istihbaratının bilgisi dışında bu eylemi gerçekleştirmesi imkânsız değilse de son derece zordur. Ancak 11 Eylül’ün arkasındaki güç odakları kimlerdir sorusu açıktadır. 11 Eylül sonrası gelişmelere bakıldığında, operasyon yapılan bölgelerin (Irak, Afganistan) Britanya imparatorluğunun eski sömürge alanları olduğu görülür. Zamanın İngiliz Başbakanı Tony Blair’in Afganistan meselesinde nasıl ön aldığı hatırlardadır. Esasen “ikinci 11 Eylül” de denilen WikiLeaks belgelerinde İngiltere’nin pek adının geçmemesi de dikkat çekicidir. Belgeleri yayınlayan Julian Assange da Avustralyalıdır ve Londra’da tutuklanmıştır. Bazıları 11 Eylül’ün arkasında Almanya, Rusya, Çin gibi devletler olabileceğini söylemişlerse de, merkezi Londra olan ‘Anglosakson imparatorluğun’, ABD’yi bir rotaya sokmak ve/veya öngörülen operasyonlara meşruiyet zemini hazırlamak için böyle bir operasyonu hazırladıkları mantıki olarak düşünülebilir. 11 Eylül’ün arkasında bir devlet varsa, bu, ABD içindeki işbirliği yaptığı güçler ile birlikte, ‘Britanya imparatorluğu’ olabilir. 2. Dünya-paylaşım savaşından beri, ABD’nin patronluğu, SSCB ve sosyalist bloğun çöküşünden bu yana da küresel egemenliği bir olgudur. Ancak Churcill’in “biz İkinci Dünya Savaşı sonrası gücümüzü ABD’ye ödünç olarak verdik” sözünü hatırlamak gerekir. Uluslar üstü mahfillerle birlikte dünyaya egemen olan yönetici aklın,  halen ‘Anglosakson imparatorluğun’ İngiliz aklı olduğu söylenebilir. Ancak bu saatten sonra İsrail için gerilemenin başlamış olması mümkündür. Diaspora Yahudiliği ne yapacaktır? Önemlidir. Filistinli Arapların hukukunu gözeten ve İsrail’e alışık olmadığı bir şekilde geri adım attırmaya dönük bir siyasetin netice alması imkân dâhilindedir. Güncel bazı sıkıntıları olsa da, Türkiye bu konuda yanlış yolda değildir.