Yaklaşan yerel seçimlerde ana strateji ne olacak?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ AYBU İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi
14.12.2023

İstanbul için seçimi kazanmanın yolu önce mevcut başkanın kartondan bir kale olduğunu göstermek, seçim işlerini çok iyi organize etmek, kendi teşkilatını motive etmek, seçim koordinasyon merkezini çalıştırmak ve farklı sosyolojik gruplarla sahici temaslar kurmaktan geçer.


Yaklaşan yerel seçimlerde ana strateji ne olacak?

Mart 2024 yerel seçimleri, bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin oluşturduğu siyasi iklimin gölgesinde geçecektir. Hatırlanırsa o seçimler, siyaset toplum ilişkisinde çok temel iki ezberi bozmuştu. Bunların birincisi seçmen tercihinin belirlenmesinde ekonominin temel belirleyici bir faktör olduğu varsayımının burada işe yaramadığıydı. İkincisi de insanların güvenlik kaygısının siyasi fikirlerden ve aktörlerden bağımsız olacağına ilişkin var olan tezin tutmadığıydı.

Klişe ifadesi ile söylemek gerekirse vatandaş "cebini" düşünmedi ve "tencere" bu hükümeti deviremedi. "Türkün vatanında Türkü yok edecekler" riskine karşı "en iyi Türk benim" diyeni değil, en iyi siyaset erbabını tercih ettiler.

Seçmen ne ekonomiyi merkeze aldı ne de güvenliği siyasi aktörlerden ve düşüncelerden bağımsız gördü. "Evet bir ekonomik dar boğaz var ama bunu halledecek olan da AK Parti'dir" dedi. Keza "Bu coğrafyada olup bitenler, göç, çatışma ve iç karışıklıklar ciddi bir güvenlik sorununu beraberinde getiriyor ama bunu da çözecek olan kafatasçı faşistler değil, aksine bu göçlere bizzat izin verdiği iddia edilen Recep Tayyip Erdoğan'dır" dedi.

Göç ve deprem örneği

İşin belki de en ilginç olan tarafı ise muhalefetin üzerinde durduğu her sorun alanı aslında AK Parti'yi ve Erdoğan'ı daha da vazgeçilmez hale getirdi. Var olduğu dile getirilen her sorun iktidarı zayıflatmadı aksine güçlendirdi. Muhalefetin işaret ettiği sorunlar veya açmazlar iktidarı sıkıştırmak yerine elini ve pozisyonunu güçlendirdi. Kuşkusuz bu bir çelişki gibi gözükebilir ama basit bir iki örnek olay üzerinden okuyabiliriz. Göçmen sorununu dile getirenlerin önerdikleri faşizan tutumlar vatandaşın merhamet duygusunu derinden kamçılayarak iktidara avantaj olarak geri döndü. Muhalefetin depremi siyasi bir malzeme haline getirmek için hep gündemde tutması onun neden olduğu yaraların ancak Erdoğan tarafından sarılabileceği fikrini pekiştirdi.

Şu anda her parti kendi seçim stratejisini belirlemektedir, eğer bunu yaparken o bildiğimiz klasik seçim stratejileri çerçevesindeki eski ezberlerin etrafında dönen bir vizyon belge ve seçim çalışması ile halkın karşısına çıkarlarsa bir kez daha hayal kırıklığı yaşayacaklardır. Bir önceki seçimde en büyük hayal kırıklığını muhalefet bloku yaşadı. Ama seçmen tercihini belirleyen temel parametreler değişti. Bu değişimi iyi yakalayan üstünlük alanını oluşturur. AK Parti'nin rekabet üstünlük alanı olan proje ve yerlilik yerel seçimlerde tek başına vatandaşı ikna etmeye yetmeyecektir.

Bir önceki seçimlerde kaybettiği rakibi onu projelerle yenmedi, partinin içindeki iç huzursuzluktan kaynaklanan rekabetin sunmuş olduğu imkanlarla yendi. Seçimlerde konu hizmet, sorun çözme ve proje üretme değildi maalesef. Belki hatırlayacaksınız, sosyal medyada ve kamuoyunda da o programlar çok gündem olmuşlardı, 2019 seçimlerine kısa bir süre kala CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu birçok televizyon programına konuk olup "büyük projelerini" anlatıyordu. Vaatlerin ardı arkası kesilmiyordu.

Aslında amaç proje üretmek ya da yapılacak olan projelerden bahsetmek değildi, bu söylemi gündemde tutup AK Parti'yi proje üretimine boğmak ve iç çatışmalara mahkum edip kendisine hamaset ve popülizm alanını açmaktı. Nitekim öyle de oldu. Zaten seçimden sonra da bu vaatlerin hatırlanmadığını hep birlikte gördük ve görmeye de devam ediyoruz.

Seçimin "vaatler ve projeler" üzerinden yürümeyeceğinin en ilginç örneği yine İmamoğlu'nun o müstehzi edası ile kendisine İstanbul'un en büyük sorunu sorulduğunda verdiği cevapta görülmektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu bir televizyon programına konuk oluyor ve doğal olarak da sunucu ona ulaşım ve trafik sorununa dair vizyonunu soruyor. Zira bu iki konu, İstanbul bahse konu edildiği her ortamda, hatta yurt dışında dahi gündeme gelmektedir. Yurt dışındaki tur operatörleri dahi İstanbul'a düzenledikleri gezilerde müşterilerine en önemli sorun olarak trafiği bildirirler. Ki zaten orada yaşayan her vatandaşın, gününün uyanık olduğu vaktinin neredeyse ortalama dörtte biri bu keşmekeşin içinde geçiyor.

İnsanları kucaklayacak...

Sunucu İmamoğlu'na soruyor:

"İsminiz takdim edildiğinde yaptığınız konuşmada yaptığınız birkaç plan projeden bahsetmiştiniz mesela bir tanesi trafikti. Bunların üstüne ekleyecekleriniz var mı? Anlatacağınız ne var?"

İmamoğlu cevap veriyor: "Şöyle eeeeeeeee tabi Erdoğan bey tabi trafik ulaşım başlı başına bir konu çok detayları var, ilk etapta insanları kucaklayacak içine çekecek ya benim sorunumu çözdü diyecek paketlerimiz de var" deyince sunucu araya giriyor doğal olarak, "Ulaşımda?" İmamoğlu cevap veriyor: "Tabii".

Elbette tekil bir cümleden ve anlık bir dil sürçmesinden bir kişinin tüm hayatını ve düşüncesini, siyasi konumunu ve birikimini değerlendirmek gibi bir niyetim ve amacım yok ama belediye başkanı olduğu metropolün en büyük sorununa geveleyerek cevap veren ve lakaytça ifadelerle konuyu değiştirmek isteyen birisinin oturduğu makamı doldurduğunu sanırım kimse iddia edemeyecektir.

Bırakın bir belediye başkanına, yerel yönetim binalarının önünden bile geçmemiş burada mukim olan sıradan bir vatandaşa bile sorsanız İstanbul'daki ulaşım/trafik sorunu için bu saçmalıklardan daha parlak bir cevap verirdi.

Burada İmamoğlu'nun ifadesini tevil edecek birileri çıkar mı bilmiyorum ama eskiler zırva ile tevil arasındaki ilişkiyi özetledikleri için ayrıca bana iş düşmeyecektir.

Ülkenin en büyük kentinin büyükşehir belediye başkanı, iktidar alternatifi olabilme ihtimali olan tek siyasi aktör, partisinin genel başkanını belirleyecek kadar güçlü olan birisi ve iktidara diş bileyen bilumum zevatın idolü olan kişinin bulunduğu makamdaki en önemli soruna bakışı budur. Ve AK Parti'ye karşı seçimi kazanan da budur.

Neredeyse yüzyıldan beridir sorun olan her alana el atmışsın ve bir biçimde onun çözümü için bir yol açmış ya da adımlar atmışsın, dünya çapında iddialı projeler yürütüyorsun, yüzyıllık hayalleri gerçekleştiriyorsun, ülkenin kaderini değiştirmişsin, sessiz bir devrimin kahramanısın, ülkeyi işgalden kurtarmışsın ve yukarda andığım kifayetsiz ve kof birisine İstanbul'u kaybetmişsin.

Tek başına projelerin yetmediği, seçmen tercihini belirleyen klasik konuların artık bir öneminin kalmadığını görmek gerekir.

Muhalefetin seçimi "proje ve hizmet" kıskacına mahkum etmesine tutsak olmadan vatandaşa dokunmak, ittifakı büyütmek, iç çatışma çıkaranları cezalandırmak ve kişisel hırslarının peşinde koşanlardan uzak durmak suretiyle bu seçim kazanılabilir.

AK Parti özellikle de İstanbul'da sadece bir belediyeyi kazanmayı hedeflememeli, aynı zamanda "onaltımilyon" vatandaşı çektiği eziyetten ve kof aktörlerin onlara hükmetmesinden kurtarmayı planlamalı. Bunu yaparken de kendisi aynı duruma düşmemeli.

Özellikle de İstanbul için seçimi kazanmanın yolu önce bahse konu mevcut başkanın kartondan bir kale olduğunu göstermek, seçim işlerini çok iyi organize etmek, kendi teşkilatını motive etmek, seçim koordinasyon merkezini çalıştırmak ve farklı sosyolojik gruplarla sahici temaslar kurmaktan geçer. Kim İstanbul'daki belediyecilik konusunda tecrübeli ise, kim farklı sosyolojilere dokunabilirse ve yerelde de olsa kendi ittifakını büyütürse ve kim projeleriyle İstanbul'un o iki devasa sorununa, ulaşım ve deprem konusuna, sahiden el atacak bir iradeyi gösterebilecekse onun şansı vardır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin üzerinden bir yıl geçmedi, o seçimin sonuçları ortada. AK Parti, farklı sosyolojik gruplara dokunabilecek ve onlarla birlikte yürüyebilecek bir aday ile yola çıkmak zorundadır. Recep Tayyip Erdoğan'dan daha güçlü bir adayları ve Kemal Kılıçdaroğlu'ndan daha zayıf bir rakipleri olmayacak çünkü...

[email protected]