Yalan haberle nasıl mücadele edeceğiz?

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
8.07.2022

Şunu biliyoruz ki "Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu" kalkmalı diyen birçok kimse kendisine hakaret edildiğinde soluğu yargıda almaktadır. Bundan kıyasla "yalan haber ile ilgili bir düzenlemeye ihtiyaç yok" cümlesini siyaseten sarf eden birçok kimse, bu düzenleme kanunlaşırsa bu maddeden en fazla istifade edecek kimselerdir.


Yalan haberle nasıl mücadele edeceğiz?

Son bir aydır, yoğun biçimde "yalan haber" konusundaki düzenlemeyi konuşuyoruz. Konuşmaların, eleştirilerin ve düzenlemeyi yerinde bulanların tezlerinin içeriklerine bakınca meselenin doğru yerden tartışılmadığını düşünmeye başladım. Bunu yazmak isterken de yasanın yeni döneme kaldığını öğrendim. Bir yanıyla, tartışmaya konu olan bir düzenlemenin hükümetçe "üzerinde daha iyi düşünülmek" üzere bir süre ertelenmesi iyi bir adım. Ama düzenlemenin tartışılma biçiminin değişmemiş olması da büyük bir sorun. Bu yazıdan önce "Yalan Ne Zaman Suç Olur?" ve "Olgu Değil Algı Evreni" başlıklı iki yazı yazma imkânım olmuştu. Sorunun temel algılanış biçimine ve ülkemizdeki düzenlemeye değinmiştim. Bugün ise güncel tartışmalara katkı sunmak istiyorum...

Kavram karmaşası

Neye "yalan haber" diyeceğiz? Manipülasyon ne? Dezenformasyon ile mezenformasyon farklı mı? Malenformasyon ne demek? Bunların tamamı birbirine karıştırılıyor. Hal böyle olunca "belirsizlik" iddiası bir biçimde altlık buluyor. Bunlar içinde en masumu bir kasıt gütmeden, yanlış bir bilgiyi paylaşmak. Yani mezenformasyon. Ama yanlış bilginin bilerek ve isteyerek paylaşılması dezenformasyon ve bunun sonucunda ortaya çıkan bu bilginin ulaştığı kimselerin düşüncelerini değiştirime veya yönlendirme durumu ise manipülasyon. Bir gerçek içeriğin zamanın veya bağlamını değiştirme veya ifşa etmek suretiyle özel hayata dair bilgileri açığa vurmak ise malenformasyon olarak niteleniyor. Malenformasyon durumunda hedef bir şahıs veya bir şirket; saik ise ifşa veya intikam olarak belirmekte iken; diğer saydıklarımızda hedef kitle toplum. Tüm bunların kökünde "yalan haber" olgusu var.

Hukukçular bilirler birçok kavram ceza kanununda bulunmaz. Misal ceza yasası "yapı" kavramını tanımlamaz, bunu gider İmar Kanunundan alır, uygularız. İhale, fiyat, ticari sır vb şekildeki kavramları ele alırken bunu ilgili mevzuatından istifade ederek tanımlar ve yorumlarız. Yukarda saydığımız yalan haber ve bağlantılı kavramlar da böyle. Bu kavramları kendi bilimsel disiplini içindeki tanımı dikkate alınarak ceza hukuku sahasında yorumlanır. Yani ceza hukuku kendisi bir yalan haber tanımı ihdas etmez! Yalan haber içinden hangi vasfı taşıyanların suç olacağını düzenler o kadar!

Yalan haber nedir?

Basın Konseyince belirlenen "Basın Ahlak İlkeleri" metninin 6.maddesine göre gazeteci soruşturması olanakları içinde bulunan haberleri, soruşturmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın haber yapamaz. Haberi veren kimsenin "doğruluğu kontrol etme" yükümlülüğü vardır. Basın Kanunun "düzeltme ve cevap" başlıklı 14.maddesi "...kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması" halinden bahsetmektir... "Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin bu özgürlüğü kullanırken 'görev ve sorumlulukları' da vardır. Sözleşme'nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde 'doğru ve güvenilir' bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır" (Y19.CD, E.18/3280). AİHM Thorgeirson/İzlanda kararında yazar olan başvuranın, gazetede yayınlanan iki uzun makalesinde polisin kötü muamelelerinden söz ettiğini, polislere ilişkin olarak 'hayvanca davranan üniformalılar', 'hayvanca davranan vahşi üniformalılar' gibi terimler kullandığını, bundan dolayı polis mensuplarının hepsine hakaret etmekten para cezasına mahkûm edildiğini tespit etmiştir. AİHM kararda "başvuranın makalelerinde polisin yaptığı kötü muamelelerle ilgili söylentileri ve başkalarının kendisine verdiği bilgileri dile getirerek yazdığını, olayın şartları içinde başvuranın amacının polise hakaret etmek olmayıp, polisin kötü muameleleri ve halkı yakından ilgilendiren bu konuda soruşturma açılmasını istediği açıktır. Bu ifadeler çok sert olduğu halde, kullanılan bu üslup aşırı değildir". Bu minvalde Yargıtay "sonuç olarak, gazeteci olan şüpheliler tarafından haberde kullanılan bazı ifadeler olgusal bir temele sahip değer yargısı niteliğine sahiptirler, birtakım ifadeler ise somut bir olguya işaret etmekle birlikte haber içeriğindeki bilgilerle diğer kişilerin aldatılmasının amaçlandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Bunun yanında, haberin yayınlanmasında toplumsal ilgi ve kamu yararı bulunmaktadır" diyerek konuya bakış açısını ortaya koymuştur... (Y.18. CD. E. 2020/237)

Bu çağa bir isim vermemiz gerekse "infodemi çağı" diyebiliriz. Zira, bilginin düzensiz olarak piyasaya sürüldüğü bu dönemde olan bir olayın olmamış, olmamış bir olayın olmuş gibi topluma yansıtılması, bunun kontrol edilmeden "sosyal medya" gündemine sürülmesi artık sıradan bir şey. Nitekim bu konudaki tehdit öylesine mühim kabul ediliyor ki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, AB, NATO, Sivil Toplum Kuruluşları ve diğer ilgili birimler "Bilgi Düzensizliği ile Mücadele" başlıklı eğitimler, seminerler düzenliyor. Bilgi doğrulaması ve güncellemesi yapan siteler yaygınlaşıyor. Bunun tek sebebi var: yanıltıcı ve yalan haber furyası tüm dünyayı kasıp kavuruyor.

Ülkemizde de içinde "yalan haber" kavramı geçen suçları iyi bilmek gerekiyor. Zira burada nasıl düzenlediğini ve yargının yalan haber kavramını nasıl ele aldığını görebilmenin en doğru yolu bu. Ama hiçbir konuşmada bunlar gündeme gelmiyor. Misal 6362 s. Sermaye Piyasası Kanunu "Piyasa dolandırıcılığı" başlıklı 107/2. maddesinde yer alan "Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan haber vermek ve söylenti çıkarmak" suç kabul edilmiştir. Yalan haberin "söylenti çıkarılması" suretiyle yayılması suçun unsurudur. Burada kesinlik kazanmayan haberin söz konusu olduğu hâllerin suç kapsamına alınması Avrupa Birliği Piyasanın Kötüye Kullanılması Direktifi çerçevesindedir. Yargıtay faillerin "bilerek ve isteyerek", "söylenti yayarak" ve "yapay alım-satım" oluşturmak suretiyle giriştikleri eylemlerin tümümün değerlendirip piyasa manipülasyon oluştuğunu kabul etmiştir. (Y.19. CD. E.15/30694) Bir başka kararda "yanıltıcı görünüşe sebebiyet veren" davranışların bu suç için yeterli olduğunu kabul etmiştir. (Y.19. CD. 18/7815) Yine TCK m.237'de "İşçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir şekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis" yaymak suç kabul edilmiştir. Havadis, bir haberin ilgi çekecek biçimde sunulması veya ilgi çeken haberlere verilen addır. Burada "işçi ücretler, besin veya malların değerini" maniple etmeye dönük yalan haber yapılması suçtur! Yine TCK m.323'e göre savaş sırasında kamunun endişe ve heyecan duymasına neden olacak veya halkın maneviyatını sarsacak veya düşman karşısında ülkenin direncini azaltacak şekilde asılsız veya abartılmış veya özel maksada dayalı havadis veya haber yaymak veya nakletmek suçtur.

'Baskı aracı' iddiası

Bir başka nokta ise getirilmesi düşünülen suçtan birçok kimsenin beraat edeceği ancak bunun bir baskı aracı olarak kullanılacağı yönündeki eleştiridir. Burada meseleye bir soru sorarak katkı sunmak gerekir. Böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var mıdır, yok mudur? Şunu biliyoruz ki "Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu" kalkmalı diyen birçok kimse kendisine hakaret edildiğinde soluğu yargı da almaktadır. Bundan kıyasla "böyle bir düzenlemeye ihtiyaç yok" cümlesini siyaseten sarf eden birçok kimse, bu düzenleme kanunlaşırsa bu maddeden en fazla istifade edecek kimselerdir. Bir tutarsızlığa işaret etmiyoruz. Bu durum düzenlemenin ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Meseleye böyle makro düzeyde bakılsa da yalan haber, karalama ve itibar suikastları yerelde gün geçtikçe artmaktadır. Sorunu yargı önünde hızlı ve etkin biçimde çözmeyen mağdurlar bu kere fiili durum oluşturmaktadır. Ceza hukukunun bir amacı da caydırmaktır. Yani insanların bir başkasının hukukuna tecavüz etmesini önlemektir. Bu durumda tüm dünyanın "ultima ratio" yani "son çare" olarak bu yola başvurma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Türkiye de bu konuda birçok tedbiri denemiş ve son çare olarak bu yola başvurma eğilimine girmiştir. Bu yaklaşım ile "baskı aracı" olarak kullanılma iddiası birbiriyle çelişmektedir.

Suçun şartları

Bu konuda önerilen madde formülasyonuna göre beş şartın bir araya gelmesi halinde suç oluşmakta. TCK'ya eklenmesi yeni döneme kalan maddenin başlığı "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma". Bir yalan ortaya atmak, siyasi eleştiri yapmak, hükümete dönük gerçek olmayan isnatlarda bulunmak suç olmadığı gibi; ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalacak açıklamalara, haberlere de ceza verilmesi mümkün değil bu madde düzenlemesine göre. Ceza verilmesi için haberin 1) gerçeğe aykırı olması lazım, 2) yayılan haberin iç-dış güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlık ile ilgili olması gerekiyor, 3) yayılan haberin halkta korku, panik ve endişe oluşturması saikiyle hareket edilmesi şart, 4) bilginin aleni olarak paylaşılması lazım ve son olarak 5) bilginin kasten yayılması lazım. Bir sosyal medya paylaşımını gerçek sanıp paylaşınca bunun suça vücut vermesi mümkün değil! Yine korku, panik, endişe oluşturmayan bir haber bu kapsamda değil. Güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlık dışındaki haberler (örneğin siyaset, adalet vb alandakiler) bu kapsamda bulunmuyor...

Önerisiz eleştiriler

Şahsen yadırgadığım bir nokta da eleştirilerin önerisiz olması. Peki daha net bir ifade ile maddenin yazılması mümkün olabilir miydi? Evet mümkündür! Fakat -birkaç kişi hariç- öneri sunan olmadı. Eleştiri ile birlikte ihtiyaca matuf öneri sunmamak bize özgü muhalefet tarzı sanırım!.. Dezenformasyonla ilgili bir suçu, TCK'da düzenlenmek yerine internet mevzuatı içinde veya dezenformasyondan korunma yasası, bilgi güvenliği yasası gibi bağımsız bir biçimde düzenlenmeliydi. Bu düzenlemede internet okur yazarlığı, bilgi kontrolü ve güvenliği, unutulma hakkı, doğrulama portallarının çalışma biçimleri, devletin doğrulama hesapları gibi birçok konunun da olması gerekir. Yine başlığın haber manipülasyonu, bilgi güvenliğine muhalefet, bilgi kirliliği oluşturma suçu vb isim taşıması daha iyi olacaktır. Ceza hükümlerinin torba ifadeler içermemesi uygulama açısından yeknesaklığı kolaylaştıracaktır. Maddedeki kamu düzeni ibaresi çok geniş bir kapsama işaret eder, bunun daraltılması veya nitelenmesi daha iyi bir metni ortaya koyacaktır. Yine "gerçeğe aykırılık" kriterlerinin sayılmasının maddenin neleri gerçeğe aykırı kabul edebileceğini belirli hale getirecektir!

Iskaladıklarımız...

Yasanın yeni döneme ertelenmesiyle biz birçok ihtiyaç duyduğumuz düzenlemeyi de ertelemiş olduk. Zira tartışma odağımızı yanlış yerden kurunca, tartışmalı olanın narına ihtiyacımız olduğunda müttefik olduğumuz yönleri de kaybettik. Bunları kısaca hatırlatayım. Sosyal medya platformlarının temsilcilerine Türkiye'de ikamet etmesi şartı getirilecek. Türkiye'den günlük erişimin 10 milyondan fazla olması halinde ise bu firmaların Türkiye'de şube olması zorunlu tutulacak. BTK tarafından verilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının gereğinin yerine getirilmemesi halinde, internet yayını yapan şirketlere ceza verecek, bunlara reklam verilmesini yasaklayacak, reklam verenlere de ceza verecek! Şebekeler üstü hizmet sağlayıcıları da denetime tabi olacak. Devrim niteliğindeki bir değişikli ise internet haber siteleri de Basın Kanunu kapsamına alınacak ve 'süreli yayın' kategorisinde kabul edilmesi olacak. Böylece internet haber sitelerinde çalışan gazeteciler, Basın İş Kanunu kapsamında sigortalanacak. Basın kartı alınması kriterleri somutlaşacak!

Hukuktan fazlası gerekiyor

Tüm bu karmaşada, doğruyu bulamadık, doğruları da ıskaladık. Umarım daha iyi ve net düzenlemeler gelir ve bu kez doğru yerden tartışma başlar. Ancak herşey hukuki düzenleme değildir. Yazımızı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un önemli bir bakış açısını ortaya koyan sözleri ile bitirelim: "Dezenformasyonla topyekun mücadelede kısa, orta ve uzun vadeli stratejik bir süreç yürütülmelidir. Kısa vadede spesifik meselelere odaklanarak hazırlık yapılmalı ve muhtemel senaryolar hazırlanmalıdır. Orta vadede kriz iletişimi ve yönetimi çok boyutlu şekilde gerçekleştirilerek bilgi, haber ve içeriklerin doğruluklarını hızlı biçimde kontrol edebilecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Uzun vadede ise medya okuryazarlığı ile dijital medya okuryazarlığına yönelmek şarttır".

[email protected]