Yangınlarla mücadelede yeni bir model şart

Dr. Burak Kaplan/ Yazar
8.07.2025

Orman yangınları yalnızca doğal afetler değil; zaman zaman insan eliyle kasıtlı biçimde çıkarılan birer sabotaj eylemi de olabiliyor. Son yıllarda Türkiye'nin farklı bölgelerinde özellikle eşzamanlı çıkan yangınlar, kamuoyunda bu şüpheyi güçlendiriyor. Bu nedenle sadece yangına müdahale kapasitemizi değil, istihbarat ve önleme sistemlerimizi de geliştirmemiz gerekiyor.


Yangınlarla mücadelede yeni bir model şart

Dr. Burak Kaplan/ Yazar

Küresel iklim krizi artık sadece bilimsel raporlarda değil, gözümüzün önünde yükselen alevlerde kendini gösteriyor. Ortalama sıcaklıkların artması, uzun süren kuraklık dönemleri ve değişen rüzgâr rejimleri, dünyanın dört bir yanında orman yangınlarını daha sık ve daha yıkıcı hale getiriyor.

2023 yazında Kanada'da yüz binlerce hektarlık orman kül olurken, Yunanistan'da haftalarca kontrol altına alınamayan yangınlar hem doğayı hem de kırsal yerleşimleri etkiledi. İtalya ve İspanya'da sıcaklık 47 derecelere kadar çıkarken çıkan yangınlar, Avrupa'nın orman kuşağını tehdit eder hâle geldi. Türkiye'nin komşuları arasında yer alan Gürcistan, İran ve Suriye de son yıllarda özellikle yaz aylarında ciddi orman ve çalılık alan kayıpları yaşadı. 2022 yılında Lübnan'ın kuzeyinde çıkan yangınlar sadece ekolojik yıkıma yol açmakla kalmadı göçle yoksullaşmış kırsal halkın yaşamını doğrudan etkiledi.

Türkiye de bu küresel tehdidin ortasında yer alıyor. 2021 yılında yaşanan büyük orman yangınları hâlâ hafızalarda tazeliğini korurken, 2023 ve 2024 yaz sezonlarında daha organize ve hızlı müdahale kabiliyetiyle yangınların büyümesi kısmen engellenebilse de riskin büyüklüğü ve sürekliği artık daha fazla hazırlık, daha fazla dayanışma ve yeni modeller gerektiriyor.

SABOTAJ ŞÜPHESİ VE İHMAL KAYGILARI GÖZ ARDI EDİLMEMELİ

Orman yangınları yalnızca doğal afetler değil; zaman zaman insan eliyle kasıtlı biçimde çıkarılan birer sabotaj eylemi de olabiliyor. Son yıllarda Türkiye'nin farklı bölgelerinde özellikle eşzamanlı çıkan yangınlar, kamuoyunda bu şüpheyi güçlendiriyor. Güvenlik birimleri bu olasılığı dışlamadan çok yönlü soruşturmalar yürütüyor ve bazı olaylarda organize müdahalelerin izine de rastlanıyor. Bu nedenle sadece yangına müdahale kapasitemizi değil, istihbarat ve önleme sistemlerimizi de geliştirmemiz gerekiyor. Kritik orman alanlarında kamera sistemlerinden insansız hava araçlarına kadar uzanan erken uyarı ve izleme teknolojilerinin yaygınlaştırılması, bu tür girişimlerin önüne geçilmesinde büyük rol oynayacaktır. Sabotaj tehdidi, yangınla mücadelede yalnızca itfaiye değil aynı zamanda ulusal güvenlik bakışı da gerektiriyor.

Yangınların büyük kısmında aynı zamanda ihmaller de etkili. Yol kenarına atılan bir izmarit, anız yangını sonrası yeterince söndürülmeyen bir kıvılcım, piknik alanında unutulan cam şişe... Yani çoğu zaman ormanlarımız, bizlerin dikkatsizliğine kurban gidiyor. Özellikle yaz aylarında milyonlarca vatandaşın doğayla daha fazla vakit geçirdiği bir ülkede, toplumsal farkındalık kampanyaları sadece sezonluk değil, sistematik ve kalıcı hale gelmeli. Yerel yönetimler, okullar, sivil toplum kuruluşları bu konuda bölgesel eğitim ve bilinçlendirme seferberliği başlatmalı. Çünkü bir kıvılcımı söndürmek bazen bir ormanı kurtarmak demektir. İhmaller zinciri kırılmadan, en gelişmiş teknolojiler bile yetersiz kalabilir.

KAMU KURUMLARININ ÇABASI

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın 6 Haziran 2025 tarihinde yapmış olduğu açıklama, kamu kurumlarının yangınla mücadelede yoğun bir efor sarfettiği gösteriyor. Bu yıl, 1.351'i ormanlık alanda, 1.830'u orman dışı alanda olmak üzere toplam 3.181 yangınla karşı karşıya kalındı. Bu yangınlara karşı verilen mücadele, devletin tüm imkânlarını seferber ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Orman Genel Müdürlüğü başta olmak üzere ilgili tüm kurumlar, 27 uçak, 105 helikopter, 6.000 kara aracı ve yaklaşık 25 bin personel ile 7 gün 24 saat sahada mücadele veriyor. Hava araçlarının yaz başından bu yana gerçekleştirdiği 19.135 sorti ve toplamda 62.881 ton su atımı, mücadelenin sadece nicel değil, stratejik bir koordinasyonla da yürütüldüğünü gösteriyor. Özellikle 26 Haziran'dan itibaren geçen 10 gün içinde çıkan 761 yangının tamamının kontrol altına alınmış olması, kurumsal hazırlığın, teknolojik kapasitenin ve sahadaki insan emeğinin ne denli etkili bir şekilde organize edildiğini kanıtlıyor. İzmir, Sakarya, Hatay, Bilecik, Manisa, İstanbul ve Bursa gibi yoğun yerleşim alanlarına yakın bölgelerde çıkan 20 büyük yangın, 2021'deki Manavgat felaketi ile aynı ölçekte bir tehdit taşımasına rağmen, büyümeden kontrol altına alınabildi.

YANGINLA MÜCADELEDE HALKIN KATILIMI VE BELEDİYELERİN ROLÜ

Yangınla mücadele sadece teknik ekipman ve müdahale gücünden ibaret değil aynı zamanda toplumsal farkındalık, yerel kapasite ve kurumsal dayanışmayla yürütülmesi gereken bir süreçtir. Bugün gelinen noktada, devlet kurumlarının gösterdiği yüksek düzeydeki çaba ve organizasyonun, yerel yönetimlerle ve halkla desteklenmesi, yangınlarla mücadelede başarıyı kalıcı kılacak temel adımdır.

Özellikle büyükşehir belediyeleri, ormanlarla çevrili kırsal mahallelerden kent merkezlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada hizmet üretmektedir. Sahip oldukları itfaiye teşkilatları, su ve ulaşım altyapıları, eğitim birimleri ve gönüllü ağları ile bu belediyeler, yangınla mücadelede stratejik bir ara aktör konumundadır. Ancak bu potansiyelin sahaya tam anlamıyla yansıması için belediyelerin yetki ve sorumluluk çerçevesi yeniden ele alınmalı; yangın riski yüksek bölgelerde aktif önleme ve erken müdahale rolleri güçlendirilmelidir.

Bu noktada önerimiz nettir: Sulama birliklerinin tarımsal üretimdeki koordinasyon modeline benzer biçimde, "Belediyeler Arası Yangınla Mücadele ve Direnç Birlikleri" kurulmalıdır. Bu birlikler aracılığıyla risk bölgelerinde ortak ekipman havuzu oluşturulabilir, yerel gönüllüler için standart eğitim programları geliştirilebilir, yangın öncesi ortak lojistik planlama ve acil müdahale tatbikatları yapılabilir ve veri paylaşımı ve dijital izleme sistemleriyle erken uyarı ağları entegre edilebilir. Bu birliklerin hayata geçirilmesi sadece kriz anında değil, yangın öncesi ve sonrası süreçlerde de koordinasyon, eğitim, rehabilitasyon ve bilinçlendirme çalışmalarının daha etkili yürütülmesini sağlayacaktır.

Öte yandan, halkın bu mücadeledeki yeri asla göz ardı edilmemelidir. Toplumun her kesimi, sadece doğada ateş yakmamakla değil, riskli bölgelerdeki davranışlarını değiştirmek, uyarılara uymak ve yerel gönüllülük sistemlerine katılmakla da sorumludur. Belediyeler bu süreçte farkındalık kampanyaları, mobil uyarı sistemleri ve mahalle bazlı afet eğitimleri yoluyla halkı sürecin aktif bir paydaşı haline getirebilir. Çünkü ormanlar yalnızca ağaçlardan değil dayanışmadan, bilinçten ve ortak sorumluluktan da beslenir.