Yaralı ama yekvücut bir halk

Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Ünv.
18.02.2023

İtalya yardım ekibi komutanı Nicola Ciannelli'nin gazeteye verdiği röportajda söylediği şu sözler milletimizi anlatmaya yetiyor: “Kimsesizlik ve ölümle karşılaştık ama aynı zamanda da yaralı ancak parçalanmamış bir halkın gururuyla karşılaştık.”


Yaralı ama yekvücut bir halk

Türkiye, 6 Şubat 2023 tarihinde asrın felaketi olarak nitelenecek bir deprem yaşadı. Yıkıcı etkileri olan Kahramanmaraş Pazarcık merkezli ilk deprem 7,7 şiddetinde, aynı gün yaşanan ikinci deprem ise Kahramanmaraş Elbistan merkezli olarak 7,6 şiddetinde kayıtlara geçti. İki büyük depremden sonra 16 Şubat'a kadar 4 bini aşan artçı deprem yaşandı. Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Hatay ve Elazığ illerinde yıkıcı etkileri olan depremde binlerce insanımızı kaybettik. Bölgeye gidenler depremin yıkıcı etkisini daha da yakından görebiliyor.

Yıkım ekrana yansıyandan çok daha büyük

Depremin etkilerini daha iyi anlamak, yapılan çalışmaları yerinde görmek ve milletimizin acılarını paylaşmak için depremin yıkıcı etkisinin en fazla yaşandığı Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman illerine ve ilçelerine gittik. Televizyonlardan gördüğümüzden daha büyük bir yıkım yaşandığını gördük. Depreme ilişkin bazı tespitler, gözlemler ve şahitlik ettiğimiz olaylar oldu.

Çok geniş bir alanı kapsayan deprem nedeniyle, on binlerce bina yıkılmış ve yüz binlerce bina kullanılamaz hale gelmiş. Kullanılacak durumda olanlara da yaşanan travmalar nedeniyle girilemiyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın 7 bin 100 personelle yürüttüğü hasar tespit çalışmaları kapsamında 481 bin 865 bina incelendi (16 Şubat itibariyle). Yapılan tespitlere göre; acil yıkılması gereken ağır hasarlı 61 bin 722 bina var. 13 bin 917 bina orta hasarlı iken 121 bin 515 bina da az hasarlı. Yaklaşık 13,5 milyon vatandaşımızı doğrudan etkileyen büyük bir felaketle ilgili eleştirilecek noktaların olması mümkündür. Ancak sahanın gerçeklerini görmeden gelerek sadece eleştiren ve dezenformasyon yapanları gördük. Aslında bunlara yabancı değiliz. Doğal afetlerde, yangınlarda, sellerde ve zor günlerimizde mücadelemiz sadece yaşadığımız afetlerle olmuyor. Dezenformasyon yapan kişi ve kurumlarla da mücadele ediliyor. Son yaşadığımız asrın felaketinde de ilk günden itibaren yağmacılar ve yalancılar devreye girdi. Her ikisi de önemli güvenlik sorunuydu. Yağmacılarla güvenlik görevlilerimiz önemli bir mücadele verdi ve yağmacılık neredeyse yok denecek kadar azaldı. Ancak yalanlar halen devam ediyor. Üstelik bu yalanları söyleyenler siyasi parti genel başkanları, milletvekilleri, gazeteciler, sanatçılar, sosyal medya fenomenleri, akademisyenler ve benzeri kişiler. Bazen de sahte ve anonim sosyal medya hesapları üzerinden ortaya atılan yalanlar çalışmaları sabote etmenin yanı sıra afetle mücadele eden kurumlarımızı yıpratmak amacını taşıyor.

Asrın felaketi olarak nitelenen büyük bir yıkımda eleştirilecek hususların olması normal. Yaşanan afetlerden alınacak dersler, çıkarılacak tecrübeler ve varsa eksiklikler bunlarda dile getirilmelidir. Bunları acılarımızı yaşadıktan ve yaralarımızı sardıktan sonra yapmak daha faydalı olur. Ama bazı kesimler daha başından itibaren meseleyi siyaset ve seçim üzerinden konumlandırdı. Bu yaklaşım acı yaşayan vatandaşımıza ve onların acılarını azaltmak için sahada alın teri döken yüz binlerce kamu görevlisi ve gönüllülere büyük bir haksızlıktır.

Sahada müthiş bir dayanışma var

Sahada ilk göze çarpan müthiş bir dayanışmanın olması. Sivil toplum kuruluşları ile devlet kurumları el ele vermiş milletimizin yaralarını sarmaya gayret ediyor. Yardım kuruluşlarının çok önemli bir bölümü belli kesimlerce "irticacı, dinci" olarak etiketlenen kesimler. Sosyal medyadan sürekli devlet yok diye yazanları, kötü niyetli değillerse birkaç saatliğine bölgeye götürmek fikirlerini değiştirmeye yetecektir. İlk günlerde belli yerlerde olan eksiklik ve gecikmelerin daha sonra giderildiği söyleniyor. AFAD yetkililerine göre depremin ilk günlerinde yaşanan sorunların iki ana nedeni var. İlki çok olumsuz kış şartlarının hem kara da hem de hava ulaşımını engellemesi. Bu nedenle helikopterler ve uçaklar kalkamadı. Birçok pilotumuz canlarını hiçe sayarak indirmeler yapmışlar. İkincisi ise afetin çok geniş kapsamlı olması. AFAD Başkanının açıklamalarına göre, "Bir ilde afet olunca çevresindeki illerde oraya gidecek ekip bellidir. Afet yaşanan ile ilk gidecek beş il, daha sonra yardıma gidecek beş il daha var. Deprem o kadar geniş alanı etkiledi ki, hem ilk yardıma gidecek beş ildeki ekip hem de sonrasındaki beş ildeki ekip depremzede oldu."

Masa başında devlet yok diyenler sahada yok

Sahada çok açık görünen gerçek, herkesin bir seferberlik anlayışıyla yaraları sarmaya çalıştığıdır. Öğretmenler, din görevlileri, sağlık çalışanları, belediye çalışanları, dernekler, vakıflar, askerler, polisler, jandarmalar, uzmanlar, güvenlik görevlileri, memurlar, işçiler, gönüllüler, sivil halk, kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler velhasıl bir millet yaraları sarmaya çalışıyor. Böyle ortamlarda insanlıklarını kaybetmiş, hırslarından ve kinlerinden kalpleri kararmış kişileri de gördük. Bu kötü kalpli insanların sayıları, güzel insanların sayılarının yanında anlam ifade etmeyecek seviyede kalır. Organize bir kötülük acıları artırmak, yaraları sarmaya çalışanları kötülemek, devlet kurumlarını yıpratmak ve sahada alın teri döken yüz binlerce insanı görmezden gelmek gibi bir yaklaşımı sürdürüyor.

Sahada çalışan binlerce insanın emeklerini ve alın terlerini yerinde gördük. Günde sadece birkaç saat uykuyla bölgedeki milyonlarca insanımızın ihtiyaçlarını karşılayan, güvenliğini sağlayan, arama kurtarma yapan, sağlık hizmeti veren, ihtiyaçlarını gideren, kendi acılarını unutup depremzedelerin yaralarını saran yüzbinlerce insanımız var. Bunları görünce ne güzel insanımız var diyorsunuz. Kahramanmaraş'ta bir okulumuzda yüzlerce vatandaşımız kalıyor. Okula ilk gün İstanbul'dan gönüllü öğretmenler gelmiş ve kısa sürede sıcak yemek çıkarmaya başlamışlar. Depremin ilk günü görevli olarak gelen bir doktor, hastanedeki görevini tamamladıktan sonra gece 23 gibi istirahat için geldiği okulda ikinci mesaiyi gönüllü olarak yapıyor ve vatandaşlarımızla ilgileniyor. Bazıları din görevlilerini diline dolamışlar ama bölgede önemli hizmetler yapıyorlar. Mesela depremzedelerin olduğu bir yerde vatandaşlarımızın talepleri üzerine din görevlileri belli saatlerde Kur'an okuyorlar. Defin ve diğer cenaze işlerini yapıyorlar.

Bölgede beslenme ve günlük ihtiyaçlar karşılanıyor. Barınma konusunda sorunlar çadır ve konteyner kentler yapılarak giderilmeye çalışılıyor. Yardımlar çok ancak sürecin uzun sürme ihtimali nedeniyle yardımların devam etmesi gerekiyor. Bölgede yaşayanların neredeyse tamamı gönderilen yardımlara ihtiyaç duyuyor. Çünkü binaların bir kısmı yıkılmış, bir kısmı oturulamaz durumda, bir kısmı da oturulacak durumda olmasına rağmen yaşanan korku nedeniyle haklı olarak vatandaşlarımız giremiyor. Bu nedenle özellikle bazı illerimizde tüm yaşayanların ve desteğe gelenlerin yemek, barınma ve diğer ihtiyaçları karşılanmak zorunda. Yardımların koordineli bir biçimde devam etmesi ve depolanması gerekiyor. Yağma olayları özellikle ilk günlerde sınırlı sayıda yaşanmış. Sahadaki şu anda görünen gerçek, devletin güvenlik açısından duruma tam hakim olduğudur. Özetle sahada dayanışma, birlik, beraberlik, alın teri, gayret, metanet, yaraları sarma seferberliği var.

Tekbir önemli bir sığınak ve dayanak

Kahramanmaraş'ta enkaz alanlarını gezerken bir mucizeye şahitlik ettik. Depremin 198. saatinde 17 yaşındaki Muhammed Enes Yeninar ile 20 yaşındaki abisi Abdulbaki'nin enkaz altından sağ çıkarılışlarına şahitlik ettik. Gölcük Tersane Çalışanları, AFAD, JAK, UMKE, DSİ, Azerbaycan ve Belarus Usar ekiplerinin ortak çalışmalarıyla iki kardeşimiz kurtarıldı. Ekiplerin ve aile yakınlarının mutluluk gözyaşlarını paylaştık. Bazı aile üyelerini kaybetmelerine rağmen sağ çıkarılanlar için nasıl mutlu olduklarını müşahade ettik. O anda "Allah Ekber" sözünün nasıl bir sığınak, dayanak ve teskin edici bir cümle olduğunu bizzat yaşadık.

Yardım alanlar yardıma geldi

Deprem bölgesinde gönüllü çalışmalar için İstanbul'dan gelen Vahit Bey yıllar önce Gölcük depremi çalışmalarına da katılmış. Asrın afetinde ise arama kurtarma faaliyetlerine katılan Gölcük Tersane Çalışanlarının çay ve su ihtiyaçlarını gönüllü olarak karşılamış. Gölcük depremini çocuk yaşta yaşayan Gölcük Tersane Çalışanları ile şimdi Maraş'ta arama kurtarma çalışmaları yürütüyor.

Ordu Büyükşehir Belediyesi'nden 25 kişilik bir itfaiye ekibi depremin ilk saatlerinde hemen yola çıkıyor. Adıyaman itfaiyesinin neredeyse yarısı depremde şehit olmuş. Bu nedenle oraya gitmek istiyorlar ama yollar kapalı olduğu için yardım için Malatya'ya gidiyorlar. Adıyaman'a geldiklerinde üç gün boyunca uyumadan çalışıyorlar. Arama kurtarma çalışmaları sırasında enkazda yakınları olan bir vatandaşımız "Biz Ordu'ya fındık toplamaya geliyorduk. Şimdi siz canlarımızı toplamaya geldiniz. Allah sizden razı olsun" diyor. Bir itfaiye çalışanı gözyaşları içinde şu anekdotu anlatıyor: "Cenazelerini çıkardığımız insanlar, cenazelerini aldıklarında, acılarına rağmen bize 'Aç mısınız?' diye soruyordu".

Yabancı ekiplerle ilgili dezenformasyon

Ülkemizde yaklaşık 90 ülke arama kurtarma faaliyetlerine katıldı. Yabancı ekiplerle ilgili çok sayıda dezenformasyon dolaşıma sokuldu. Yabancı arama kurtarma ekipleriyle ilgili gerçek dışı bazı haberler yapıldı. Mesela bunlardan biri Tayvanlı ekibin kurtarma çalışmaları sırasında uzaklaştırıldığı iddiasıdır. Nevşin Mengü ve başka bazı gazetecilerin bu iddiasını Tayvan Hükümeti "gerçeği yansıtmamaktadır" diye yalanladı. Ne acıdır ki ülkemize arama kurtarma faaliyeti için gelenlerle ilgili gerçek dışı iddiaları ülkemizin gazetecileri dile getirirken, o ülkeler böyle bir şey olmadığını söylüyor.

Tele 1, Macaristan kurtarma ekibini Kahramanmaraş'a taşıyan otobüsün yolda benzininin bittiğini ve ekibin otobüs parasını kendisinin cebinden verdiğini ve ayrıca ekibin marketten su aldığını ve işletmecinin "TL yoksa döviz de alırız" dediğini iddia etti. Bu iddiaları Macaristan Büyükelçisi Viktor Matis yalanlayarak şunları söyledi: "Macar ekip İstanbul'a geldiğinde bir benzin istasyonunda araçlara yakıt aldıkları sırada Türk bir vatandaş yanlarına geliyor. Ekibimizin afet bölgesine gittiğini duyunca, yakıtın parasını ödüyor."

Müslümanlara olan nefretleri yine açığa çıktı

Zor dönemlerden geçtiğimiz diğer zamanlarda olduğu gibi son depremde de İslam'a ve Müslümanlara nefreti olan kesimlerin akıl almaz sözlerine şahit olduk. Göçük altından kurtarılanları görünce sevincini, hayretini ve Cenab-ı Allah'ın büyüklüğünü ifade eden tekbir getirmeyi dillerine dolayanlar oldu. Cumhuriyet gazetesi "Kim bu her kurtuluşta, 'tekbir' getirenler?" haberiyle tekbirden rahatsızlığını dile getirdi. Halk TV'de "tekbir getirilmesinin laikliğe aykırı" olduğu söylendi. Bunun gibi birçok akıl almaz ifadelerin yanı sıra deprem vesilesiyle bildiğimiz bu çevreler Müslümanlara hakaret etmede yarıştılar. Aynı kesimler 15 Temmuz'da da milletimizin tekbir getirmesinden rahatsız olmuştu. Müslümanların açısından gün içinde sadece iki rekatlık namazda 10 defa tekbir getirildiğini Müslüman bir ülkede anlatmaya çalışmak ne kadar acı bir durum.

Milletimizi anlamayanlar tekbirden bile rahatsız olurken yurt dışından yardıma gelenler kısa sürede milletimizin tanımışlar. İtalya'dan Türkiye'ye gelen ekibe komutanlık yapan Nicola Ciannelli, bölgesindeki bir gazetesine yaptığı açıklamada şunları söylüyor: "Kurtardığımız insanlardan büyük bir takdir gördük. Enkazdan çıkardığımız 32 yaşındaki bir adam, tüm ailesini, eşini ve çocuklarını kaybetmiş olmasına rağmen duygulandı. Ve kurtardığımız iki gençten biri hemen yardıma hazır olduğunu söyledi."

Kısa vadede neler yapılabilir?

Salgınla mücadele kapsamında hizmet alanları ve çeşitleri bakımından çok geniş kapsamda önemli bir işlevi yürütmek için Vefa Sosyal Destek Grupları oluşturulmuştu. Milyonlarca talebi karşılayan Vefa Sosyal Destek Gruplarında kamu görevlileri arasından özellikle gönüllü olan öğretmen, din görevlisi, polis/bekçi, jandarma, gönüllü motosiklet sürücüsü, STK'lar ve diğer kamu görevlileri yer almıştı. Deprem bölgesinde böyle bir grubun oluşturulması işlerin yürütülmesi ve koordinasyon bakımından önemli bir avantaj sağlayabilir. Yıkıntılar nedeniyle dağıtımlarda motosikletli sürücülere büyük ihtiyaç var. Yıkılan binalarla ilgili başlayan soruşturmalarda sonuna kadar gidilmeli. Kimlerin sorumluluğu varsa bunlar mutlaka yasalar önünde hesap vermelidir. Uzun süre devam edecek ihtiyaç nedeniyle yardımlar kesintisiz olarak devam ettirilmeli. Depremin işgücü piyasalarına etkilerini azaltacak kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği gibi tedbirler devreye alınmalı. Yaşanan travmalar nedeniyle vatandaşlara psikolojik destek sağlanmalı. Bölgede insanüstü bir gayretle görev yapan kamu görevlileri ve gönüllüler belli aralıklarla mutlaka değiştirilmelidir.

'Yaralı ancak parçalanmamış bir halk'

Milletimizin yardım için bölgeye gönderdiği malları, depremzedelerin evlerini ve dükkanları yağmalayanlarla milletimizi acıları üzerinde tepinenler arasında bir fark yok. Yağmacılarla güvenlik tedbirleri alarak mücadele etmek mümkün ancak acıları üzerinden siyaset devşirmek isteyen yalancılarla mücadele etmek zor. Zira insan olmak, insan kalmak ve acıları hissetmek herkese nasip olmuyor.

İtalya yardım ekibi komutanı Nicola Ciannelli'nin gazeteye verdiği röportajda söylediği şu sözler milletimizi anlatmaya yetiyor: "Kimsesizlik ve ölümle karşılaştık ama aynı zamanda da yaralı ancak parçalanmamış bir halkın gururuyla karşılaştık. Her şeyini kaybetmiş insanlar bize kamp kuracak yer bulmamızda yardımcı oldu. İnsanlar çok az olan yiyeceklerini bile bizimle paylaşmaya hazırdı."

@TarkanZengin