Yasakçı zihniyetin temcit pilavı: Başörtüsü yasağı

Tarkan Zengin / Çalışma Hayatı Uzmanı
8.12.2018

TSK’da başörtülü çalışmayı ve askeri öğrenci olmayı engelleyen bir durum söz konusu değil. Danıştay 2’nci Daire’sinin iptal talebine ilişkin kararını yakın zamanda vermesi bekleniyor. Daha önce ‘yürütmenin durdurulmasını’ reddeden Daire, ‘yönetmeliğin iptali” talebini de reddetmeli. Aksi halde Türkiye’nin demokratik kazanımlarından ve özgürlüklerden geriye gidiş olur.


Yasakçı zihniyetin temcit pilavı: Başörtüsü yasağı

Türkiye başörtüsü sorununu çözdüğünü düşünürken Danıştay Savcısının bir davada verdiği görüş, tartışmalara neden oldu. Toplumun çok önemli bir kesimi tarafından desteklenen başörtülü eğitim ve çalışma hakkı belli çevreleri rahatsız etmeye devam ediyor. Başörtüsüne karşı bitmek bilmez bu düşmanlık anlaşılır gibi değil. Geçen hafta “5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü” için kadın haklarına ilişkin çeşitli mesajlar yayınlanırken Danıştay Savcısının mütalaası haber sitelerine düştü. “Türkiye’de Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı” verilmesinin 84’üncü yıldönümü kutlanırken halen kadınların “başörtülü olarak çalışma hakkını seçmesinin” engellenmeye çalışılması gericiliktir. 

Kendilerini ilerici ve çağdaş olarak görenlerin, kadın hakları konusunda nutuk atanların gündemine hiçbir zaman girmeyen bir sorun başörtüsü yasağı. Yaşam tarzımıza müdahale edecekler ihtimalini sürekli gündemde tutanların, kadınların yaşam tarzlarına doğrudan müdahale ettikleri bir ayrımcılığın adıdır başörtüsü meselesi. Türkiye’de uzun yıllar kadınlara karşı ayrımcılığın en belirgin göstergesi oldu bu yasak. Uzun bir dönem kadınların eğitim ve çalışma hakları engellendi. Hatta özel sektörde bile bugün başörtülü oldukları için iş verilmeyen, hatta cv’leri dahi kabul edilmeyen kadınlar var. Anayasamızda ve yasalarımızda kamu ve özel sektör çalışanlarının başörtülü çalışmasını engelleyen bir hüküm olmamasına rağmen yasak keyfi olarak sürdürüldü. Yasakçıların dayanağı hukuk hiyerarşisinde en sonda olan bir yönetmelikti. 12 Eylül darbesinin ardından Milli Güvenlik Konseyi marifetiyle çıkarılan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik” kamuda kadınların başlarının daima açık olmasını düzenledi. Bu yönetmelik, 2013 tarihinde, 31 yıl sonra değiştirildi. Ancak başörtülü çalışma hakkı için bazı kurumların iç yönetmeliklerinin de ayrıca değişmesi gerektiği söylendi. Bu defa sırasıyla... 11 Kasım 2016’da askeri işyerlerinde çalışan sivil memur ve işçilerle ilgili yönetmelik değiştirildi. 27 Ağustos 2016’da Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Kıyafet Yönetmeliğinde polislerin başörtüsü kullanmasını engelleyen madde kaldırıldı. 21 Ocak 2017’de “Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Yönetmeliği” değiştirilerek başörtülü çalışma özgürlüğü getirildi. 22 Şubat 2017’de ise bugünkü iptal davası açılan “Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği” değiştirilerek başörtüsü yasağı kaldırıldı. 

‘Tarafsız davranmaz’ şüphesi 

Görüldüğü gibi 2013’te yönetmelik değişmesine rağmen bazı kurumların iç yönetmelikleri dayanak yapılarak yasak sürdürüldü. Ancak tekrar edelim kaynağını yasalardan ve Anayasa’dan almayan yasakların yönetmeliklerde olması zaten hukuki bir anlam ifade etmiyordu. Yasal dayanaktan yoksun bir ayrımcılıktan çok sayıda düzenleme ile kurtulduğumuzu düşünürken bu kez yasakçı zihniyet Danıştay Savcısının görüşü ile yeniden ortaya çıktı. 

Milli Savunma Bakanlığı, Şubat 2017 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği’ni değiştirerek,“Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri mensubu bayan subaylar, sözleşmeli subaylar, astsubaylar, sözleşmeli astsubaylar ve askeri öğrenciler ile bunların adayları ve kursiyerlerinden” isteyenlere başörtüsü özgürlüğü getirdi. Kendisini Marksist-Leninist bir örgüt olarak tanımlayan sözde bir parti Danıştay’da, Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği’ndeki düzenlemenin yürütmesinin durdurulması ve iptal edilmesi için dava açıyor. Danıştay 2’nci Dairesi ‘yürütmeyi durdurma’ talebini inceleyerek 1’e karşı 4 üyenin oyu ile reddediyor. Karara muhalefet eden tek üye karşı oy yazısında “laiklik ilkesine aykırılığı” ile “kamu personelinin dinsel aidiyetini göstermesine imkân tanınmasının; kamu görevini yerine getirirken ne kadar tarafsız davranırsa davransın, hizmetten yararlanan kişilerde şüpheye yol açabileceği” gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasını istiyor. Başörtülü çalışma ve eğitim hakkına karşı olduğu anlaşılan üye, kamu hizmeti alan vatandaşların ‘başörtülüler tarafsız davranmaz şüphesini” dikkate alıyor. Kamuda başörtülü çalışma hakkı getirildiği 2013 yılından beri yüzbinlerce başörtülü çalışanın taraflı davrandıklarına dair hiçbir vaka yaşanmamıştır. Böyle somut bir veri varken soyut olan şüphe üzerinden “başörtülüler tarafsız olamaz” diye karar tesis edilebilir mi? Herhangi bir hakkın kısıtlanmasında hukuki meşruiyet için şüpheler ve ihtimaller değil gerçekler ve şüphe ihtimali olmayan nedenler olmalıdır. 

Kaldı ki Anayasa mahkemesi, 18 Temmuz 2018’de verdiği kararda, inancı gereği başörtüsü kullanması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmanın dinini açığa vurma hakkına bir müdahale olduğu, Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din özgürlüğünün ihlal edildiği, kamu hizmetlerinde başörtülü çalışmanın laiklik ilkesine aykırı olmadığını söyledi. (https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/8491) Mahkemenin Hukuk dersi niteliğinde verdiği kararı bazı yargı mensuplarının okuması gerekir. Özellikle şu paragrafı: “Bir dinin herhangi bir dışa vurum davranışının tek anlamının laik devlete dini bir meydan okuma olduğu şeklindeki bir yorum ise bu dinin mensuplarının kendi eylemlerini tanımlama kapasitesini yok saymak anlamına gelir. Anayasa’da güvence altına alınan herhangi bir hakka yönelik sınırlandırmanın meşru kabul edilebilmesi, kaygılar ve varsayımlarla değil yalnızca tartışılmayacak olan gerçekler ve hukuki olarak şüphe götürmeyecek nedenlerin ortaya konulması ile mümkün olabilir. Hukuk, olanı esas alır ve kuşkuya ve gelecekteki olasılıklara göre karar verilemez.” 

‘İnanç ve ibadet hürriyeti’ 

‘Yürütmenin durdurulması’ talebini reddeden Danıştay 2’nci Dairesi ‘yürütmenin iptal talebini’ ise karara bağlamadan önce Milli Savunma Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’ndan dava konusuna ilişkin görüş istiyor. Milli Savunma Bakanlığı’nın gönderdiği savunmada “düzenlemenin dini inanç ve ibadet hürriyetini güvence altına alarak, kadın personele istemesi halinde belirli şekil ve şartlar altında başını kapatma özgürlüğü tanındığını” söylüyor. Danıştay Savcısı ise Daire’ye tartışılan görüşünü göndererek düzenlemenin iptalini istiyor. Burada dikkat çekici husus ise “yürütmenin durdurulmasının reddine” muhalefet eden tek üyenin yazdığı gerekçelerle Danıştay Savcısının gerekçelerinin, noktası virgülüne kadar aynı olması. Karşı oy yazısı yazan üye 10 paragrafta gerekçelerini belirtirken, Danıştay Savcısının görüş yazısı sekiz paragraftan oluşuyor ve tamamı üyenin gerekçelerinden bire bir kes yapıştır olmuş. Bu durum kararın kendisi gibi tartışmalara neden oluyor. 

Danıştay Savcısının görüşünün herhangi bir bağlayıcılığı yok. Bu nedenle TSK’da başörtülü çalışmayı ve askeri öğrenci olmayı engelleyen bir durum söz konusu değil. Danıştay 2’nci Daire’sinin iptal talebine ilişkin kararını yakın zamanda vermesi bekleniyor. Daha önce ‘yürütmenin durdurulmasını’ reddeden Daire’nin, ‘yönetmeliğin iptali” talebini de reddedeceğini düşünüyorum. Aksi halde Türkiye’nin demokratik kazanımlarından ve özgürlüklerden geriye gidiş olur. Türkiye’yi siyasi, hukuki ve toplumsal mühendislik projeleriyle geri götürmenin artık mümkün olmadığını herkesin anlaması gerekir. Eski Türkiye’nin geride kalmış yasakçı uygulamalarını bugüne taşımak isteyenler bilmelidir ki başörtüsü özgürlüğü dâhil olmak üzere hiçbir özgürlükle ilgili olarak geriye gidişe milletimiz fırsat vermeyecektir.  

@TarkanZengin