Yaşar Kemal’in edebi mirası

Dr. Mustafa Erim - Mersin Kent Tarihi Müzesi Kur. ve Yöneticisi
7.03.2015

Yaşar Kemal’in vefatı, Türkiye’nin tüm kesimlerinde yankı buldu. Anadolu’dan kahramanlar, ozanlar, aşıklar onun romanlarında büyük ölçüde kendine yer bulmuşken, edebiyatımıza Anadolu’nun renklerini taşıyan usta kalemin edebi mirasından geriye kalana bir bakalım.


Yaşar Kemal’in edebi mirası

Her çağda roman vardır ama adı geç konmuştur” diyor Cemil Meriç ve romanın ön-tarihini Don Kişot’la başlatıyor. Romanın tarihi Cervantes’le başlasa da, roman Balzac’la ete kemiğe bürünmüştür. 10.yüzyıldan itibaren önce destan, serüven ve şövalye hikayelerine dayanarak ortaya çıkan roman; yaşanmış olayları konu alması ve kurgusal bir edebiyat türü olması yönleriyle destandan ayrılır. Cemil Meriç; Romanın gerçeği ifade etmek iddiasında olduğunu, önceleri yığınlara seslenen insanların bunu hatırda tutmak için nazma dayandırdıklarını, sözlü edebiyatın biçimlendiremediği tek büyük edebiyat türünün roman olduğunu ifade etmektedir.

İlk roman örnekleri; 17. Yüzyılda Miguel de Cervantes’in Don Kişot’u, Daniel Defoe’nün Robinson Crusoe’udur. Edebiyat tarihçilerine göre ilk Türk Romanı 1872 yılında Şemsettin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’tır.

Yaşar Kemal, romanın edebiyatımıza girdiği günden bugüne kadar hakkında en çok konuşulan, yazı yazılan ve en çok okunan roman yazarıdır. Yaşar Kemal’in romanları çeşitli filmlere konu olmuş, defalarca Nobel Edebiyat Ödülüne Aday gösterilmiş, eserleri üzerine pek çok yazı ve tez yazılmıştır. Çok partili demokratik hayata geçtiğimiz 1950’li yıllarda oluşan nisbi özgürlük ortamıyla başlayan ve 70’li yıllarda doruk noktasına çıkan soğuk savaş ve bunun etkisiyle ortaya çıkan sağ ve sol kamplaşmanın oluşturduğu kültür, her kesimde öne çıkan yazar, şair ve düşünce adamlarının ortaya koydukları eserlerden çok, mensup oldukları dünya görüşlerine göre değerlendirilmesine neden olmuştur. Nasıl ki Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek şiirlerinden daha çok, ideolojik yapıları nedeniyle, günümüze dek süren bir tartışmanın konusu olmuşlarsa, Yaşar Kemal’de yazdığı romanların edebi açıdan değerlendirilmesi yerine, sahip oluğu siyasi düşünce itibariyle edebiyat dünyasında üzerinde çokça konuşulan kişi olmuştur.

İnce Memed, Yaşar Kemal’ın  ilk romanıdır. İnce Memed’te; ağa baskısı karşısında dağa çıkan Memed’in eşkiya oluşu ve ağalara karşı yoksul Anadolu insanın yanında yer alışı destansı bir ifadeyle anlatılır. İnce Memed aynı zamanda Çukurova’nın yakın tarihinin anlatıldığı bir romandır.

Kahramanlar, ozanlar, aşıklar

“Akçasazın Ağaları” adlı serinin iki kitabı Demirciler Çarşısı Cinayeti(1973) ve Yusufcuk Yusuf’ta;ağalığın yok oluş süreci, çok partili sisteme geçiş nedeniyle ülkedeki iktidar değişikliği, tarımdan kazanılan sermayenin sanayiye dönüşümü ve gelişimi sürecinde Çukurova’daki toplumsal yapının değişimi işlenir.

“Dağın Öteki Yüzü”üçlemesinin ilk kitabı olan Orta Direk’te bir yol hikayesinianlatır yazar. Toros’ların ötesinde ki bir köyün insanlarının, her yıl pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukurova’ya doğru yola koyuluşlarını, günlerce yol alışlarını konu eden kitap, tabiatın zor şartları altında günlerce süren bir yolculuğun öyküsünü anlatır. Dizinin ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır, geçmişten günümüze dek  devam eden, umudunu yitirmiş tüm toplumların yaptığı gibi kendileri için bir kahraman arayan ve  kurtarıcı olacak bu kahramanı yine kendileri oluşturan köylüler anlatılmaktadır. Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu’nda  yaratılan bu kurtarıcı kahramanın yine halkın eliyle yıkıldığını görürüz.

“Bir Ada Hikâyesi”dörtlemesinin ilk kitabı olarak kaleme aldığı Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da mübadele döneminin Türkiye’si anlatan yazar, Cumhuriyetin kuruluş yıllarını, bu dönemde yerlerinden ve yurtlarından koparılan insanların çektikleri acıyı, bu topraklarda yaşayan farklı etnik grupların ortak yönlerini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Yaşar Kemal“Bir Ada Hikâyesi” üçlemesinin ikinci,  üçüncü ve dördüncü kitabı olarak kaleme aldığı “Karıncanın Su İçtiği”,Tanyeri Horozları” ve“Çıplak Deniz Çıplak Ada”daher birisi halk masallarına konu olan pek çok şahsiyeti yaşatarak destansı bir anlatımla ölümsüzleştirir. Bugüne kadar yazdığı romanlar içinde, ilk kez mensubu olduğu halkın kahramanlarına, ozanlarına ve aşıklarına bu kadar geniş yer veren yazar sanki eksik bıraktığı bir görevi yerine getirir.

Yaşar Kemal Anadolu’da yaşamış olan ve dilden dile dolanan pek çok şahsiyetin hayatını ve efsaneyi romanlaştırmıştır. “Çakırcalı Efe”, “Üç Anadolu Efsanesi”, “Ağrı Dağı Efsanesi” ve iskan Kanununa rağmen yerleşik düzene geçmemek için direnen daha sonra Çukurova’da yerleşmek için bir karış toprak bulamayan Türkmen Yörüklerinin dramının anlatıldığı “Binboğalar Efsanesi” bu romanların en önemlilerindendirler. Teneke, Yılanı Öldürseler, Kuşlar da Gitti, Tek Kanatlı Bir Kuş, Hüyükteki Nar Ağacı, Ağıtlar, Al Gözüm Seyreyle Salih ve İstanbul üzerine yazdığı  “Deniz Küstü” romanı diğer eserleridir. 

Çukurova tarihi, yörede yaşayan aşiretler, Ermeni olayları, çeltik ekiminin başlaması ve tüm ovanın sıtmadan kırılması, bataklıkların kurutulmasıyla ortaya çıkan geniş arazileri paylaşma kavgası, Anadolu’ya gelen İmparatorluk Bakiyesi milletlerin iskanları ve kurulan iskan komisyonları, çok partili demokratik hayata geçiş, siyasetin bir güç olduğunu yeni yeni keşfeden Anadolu’nun yeni zenginler türetmesi,  Marshall yardımıyla gerçekleşen tarımda makineleşme ve büyük çiftliklerin kurulması ile Çukurova’nın toplumsal yapısının çok kısa sürede değişmesi, beylik düzeninin çöküşü,  eski değerler sistemine bağlı kalan insanın dramı ve bunlara mukabil her dönem illa ki ezilen Anadolu köylüsü romanların ana çerçevesini oluşturur. Anadolu insanını, köylüsünü, Yörüklerini, Türkmenlerini, Kürtlerini, Çerkezlerini, Ermenilerini, Anadolu coğrafyasını, dağlarını, ormanlarını, pınarlarını, nehirlerini yalın bir şekilde anlatan yazar, vefayı, namusu, onuru, sözünde durmayı, törelere saygıyı, cömertliği, yiğitliği ve mertliği anlatırken aslında umut verir bize. Marksist felsefede bir üst yapı kurumunu olarak değerlendirilen ahlaki değerler, Yaşar Kemal’in romanlarında insanı insan yapan değerlerdir aslında.

Yaşar Kemal ve din

Yaşar Kemal’in yüz civarında makalesinden oluşan “Baldaki Tuz” adlı kitabı, O’nun düşünce yapısı hakkında bize fikir verir. “17-18 yaşlarında bende sol düşünce belirmeye başladı”diyen yazarın, pek çok aydından farklı olarak olaylara yaklaştığını bu makalelerde bulmak mümkün. 1967 yılında yazdığı Sömürgecilik, milliyetçilik ve din adlı makalede; İmam Hatip okullarının açılmasının altında dini kalkan olarak kullanan burjuvazinin yattığını “İmam Hatip Okulları azıcık kendine gelsin, azıcık Türk milletinden yana olsun, yani beynelmilel soyguncu şebekesinin ne olduğunu anlasın, bakın bakalım yerinde kalabilir mi, iki gün içinde İmam Hatip Okullarının yerinde yeller eser. Köy Enstitülerinden beter ederler onu... Bir gün İmam Hatip Okullarının fıkara köylü çocukları da uyanacaklar, işte o zaman seyreyleyin siz burjuvaları. Bakın bu okullara atacakları iftiraları” diyerek 28 Şubat 1997 yılına ışık tutabilecek kadar devleti tanımaktadır.

Yaşar Kemal’in romanlarında doğrudan bir din karşıtlığı görülmez. Ama dini hakkıyla temsil eden din adamlarıyla birlikte yer yer dini istismar eden imamlar da romanlar da yer alırlar. Akçasazın Ağaları’nda  katilin kim olduğunu  bildiği halde herkesin korkudan çekindiği için konuşamadığı Koca Reis’in öldürülüşünü söyleyen Kürt İmam, hakkı haykıran bir kahraman olarak sunulurken,  Hacı Kurtboğa ise, erkekleri  Yemene askere giden bir köyde, kadınlarla evlenerek onların tarlalarına el koyan bir imam olarak sunulmaktadır. Yine İnce Memed’te Ferhat Hoca halkının yanında yer alan ve ağalara karşı direnen bir din adamı olarak anlatılırken, diğer taraftan roman kahramanlarının dilinden Allah inancı, peygamber ve namaz gibi kavramlar, İslam anlayışına aykırı olarak aktarılır okuyucuya. Din adına anlatılan akıl dışı öyküler, dini kullanarak insanların inançlarını istismar edenler ve sapkınlaşmış bazı anlayışların sorumlusu olarak satır aralarında İslam anlayışı işaret edilir adeta.

Müslümanlığa sığınmış mitler

Romanlarında, Anadolu tarikatlarında ve Alevi anlayışında önemli yeri alan öğeleri kullanmaktadır yazar. Hz. Ali ile ilgili yorumlarda; “Allah sana kendi ölünü kendin taşıma mübarekliğini vermiştir” ifadesi Gulat-ı Şia’nın temel felsefesini yansıtmaktadır. kırklar, yediler, ocak, yedi top ışık, yeşil ışık, ak libaslı ve yeşil sarıklı insanlar, kırkgöz ocağı, ulu, efendimiz, anacık kadın gibi Anadolu tarikatlarının literatürü ve ermişleri çok sık kullanılmaktadır.

‘Bizim köyde dinsel söz çok az edilirdi’ diyor Yaşar Kemal; “Köyün bir camisi vardı minaresi olmayan. Cumadan cumaya, o da yaşlı köylüler namaz kılarlardı. Başka din üstüne bir şey anımsamıyorum. Geçenlerde Suriyeli bir şair bana sordu, sizde, sizin romanlarınızda dedi, insanlar çok az namaz kılıyorlar, ya da hiç kılmıyorlar, acaba sizin halk Müslüman değil mi? Bizim halk Müslüman’dı ama din onlar için yaşamın çok aşağısındaydı. Din, son otuz yılda halka inebildi. Benim yazdıklarım gelenekler, Müslümanlığa sığınmış eski mitler olacak.”

Yaşar Kemal’in romanlarında kişilerin Allah’a yakarışlarında Tanrının insan suretinde tavsif edilmesi, geçmişte Kelam ilmi içinde bir ekol olan ve Tanrıyı ve sıfatlarını, insana ve insan sıfatlarına benzeten sapkın Mücessime Mezhebi’ni hatırlatır bize.

Orta Direk’te Meryemce’nin Allah’a yakarışında kullandığı; “Allahım, karagözlü, ak sakallı, nur yüzlü yiğidim.” ve Yer Demir Gök Bakır’da; Cumali Onbaşı’nın; “Yeryüzüne insan yaratığı gibi değerli hiç bir yaratık gelmemişti. Allah bile insan suretinde tecelli ederdi.” ifadeleri öylesine yazılmış cümleler değil, derin kökleri olan bir anlayışın özellikle vurgulanmasıdır. Anadolu’da geçmişten gelen itikadı anlayışların diğer inanç ve görüşlerden etkilenerek İslam’ın Tevhid anlayışına aykırı bir anlayışa dönüşmeleri sonucu ortaya çıkan dinsel temalar, nedense Yaşar Kemal’in eserlerinde İslam olarak sunulur. En azından okuyucunun böyle algılaması sağlanır.

Tüm yorumlar bir tarafa “Ermiş” anlayışının romanda ana tema olarak işlenmesinin nedenini Yaşar Kemal çok net bir şekilde ifade etmekte ve bu durumu peygamberlerin ortaya çıkış nedeniyle ilişkilendirmektedir. İlahi vahye müstenit olarak gönderilen peygamberlerin, aslında toplum tarafından bir kurtarıcı beklentisiyle ortaya çıktıklarına işaret etmektedir. Yazar bir ideolojiye sahiptir ve yazarın dine bakışı bu ideolojinin bir yansımasıdır. Bunu anlamak mümkündür. Ama yazarın satır aralarında kahramanların ağzından Allah’ın varlığını inkar etmesi, namaz kılan insanların bunu sadece insanları aldatmak için kıldığı ifadesi, hırsızlığın bir peygamber mesleği olduğunu belirtmesi dinden uzak bir köyün kahramanlarının düşüncelerini ifade etmekten çok yazarın dini yorumlamasının sonucudur.

Yaşar Kemal’in öyküsünü yazdığı bu toprakların ve coğrafyanın insanlarının dinine bakış açısının ülkemizdeki aydın bakışından çok daha farklı olması beklenirdi. Ülkemizde ki Türk ve Kürt sol hareketlerinin kodlarında bulunan, bu coğrafyanın değerlerine olan düşmanlıktan ve döneminin sol yazarlarının roman ve eserlerinde dine, kutsala, peygambere ve din adamlarına karşı bilinçli olarak yürütülen küçültme ve karalama anlayışından Yaşar Kemal’in de nasibini aldığını görmekteyiz.  Tüm bunlara rağmen Yaşar Kemal; Çukurova Tarihi’ni ve Anadolu insanının öyküsünü yazacakların kaynak olarak başvurması gereken yazar olmayı hak etmektedir.

[email protected]