Yaşlanmayanlara

Mehmet Yahya Çiçekli / Yazar
14.05.2025

“Cennete giden ve nimetlerini tadan hiç kimse tekrar dünyaya dönmek istemez, yalnız şehitler tekrar Allah yolunda canlarını teslim etmek için geri dönmek ister.” Yaşlanmayanlar sınavlarını geçtiler, ya geride kalanlar? Eğer bir borç varsa, fazladan yaşanan zamanın vergisi varsa belki şehit emanetlerini el üstünde tutarak ödenebilir.


Yaşlanmayanlara

Mehmet Yahya Çiçekli / Yazar

Kadim Türk kültüründe en şerefli ölüm cenk edenlere aittir. Bin yıldan eski devirlerde en güzel mezar taşlarından bazıları muharip gaziler ve şehitler için yapılmıştır. Onların mezarları kahramanlıklarından parçalar anlatır. Bu mezarların bazıları bugünlere kadar ulaşmıştır. Eski Türk edebiyatı da en çok muharip kahramanları anlatır. Dünyanın en uzun sözlü destanı, Türk kültürünün yakutu Manas Destanı'nın kahramanı Manas dahi savaşçı ve şehit değil midir? Bugünkü Türk devlet geleneğinde de şehit, devlet ricalinde ilk sıradadır. Şehit, devlet başkanı ve başkomutana verilen selam ile selamlanır. Şehit cenazesine bayrak örtülür. Şehit yakınları da devlet ricalinde üst amir şeklinde muamele görür. Devlete ve millete kimlik kazandıran geleneklerdir. Bu gelenekler bir tesadüf olabilir mi?

Yan yana askerlik vazifesini yapanlara asker arkadaşı dendiği gibi; bir vakitte aynı cephede, aynı orduda, aynı muharebede beraber savaşanlara da silah arkadaşı denir. Silah arkadaşlığı eşsiz bir olgudur. Kimini hiç tanımadan, kimini hiç görmeden aynı dava uğruna elde silah, kelle koltukta gayret gösterip fedakârlıklar yapan sayısız insan.

Ortak amaç, ortak duygu

Onları bir araya getiren yalnız aynı zamanda aynı amaç için savaşmaları değildir; aynı duygular, yaşamın benzer zorlukları, gurbet, hasret, şarkı ve türküler, sevinç ve hüzünler de paylaşılır silah altında. Eğer sağ dönmek varsa kaderde, aradan yıllar geçtikçe aynadaki kişi yaşlanır; bazı silah arkadaşları ise hiç yaşlanmaz, onlar hep aynı yaştadır. Hep aynı yaşta kalan arkadaşları düşünüp andıkça kişinin yüreğinde bir şeyler kıpırdanır ve onlara ödeyemediği, onlarla beraber ödeyemediği borcu düşünür, düşünür; durur.

Her biri sanki bir masal kahramanı kadar uzak, bir evlat veya baba kadar bizden, destanları kıskandıracak kadar yiğit o şehitler yalan dünyayı bizlere bırakıp hakka yürümüştür. Aynı evin ferdi mi, kardeş mi, komşu mu fark etmez, her bir vatan evladı için yüreğin parçası kopar. Mehmet Akif'in "Ey şehitoğlu şehit, isteme benden makber; Sana kollarını açmış duruyor Peygamber." dizelerindeki "şehit oğlu şehit" sözünün kerameti nedir? Türk'ün bu bedel ödeyişi nesillerce, hatta asırlarca sürmüştür de ondan böyle yazmıştır Mehmet Akif. Bu bedel ödeyiş bitmemiştir. Yüz sene öncesinden Ezineli Yahya Çavuş(1), Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey(2), Şahin Bey(3) ve daha nicelerini hatırlıyoruz ve evlatlarımıza öğretiyoruz. Bugün de Bayrak, bağımsızlık ve güvenlik için yiğitler serden geçiyor.

Kim ölü, kim diri?

Geçen haftalarda Önder Özen ve Berat Mecit Day hakka yürüdü. Yeni şehitlerimizin de tarihe mâl olmuş diğer şehitlerden aşağı kalır yanı yok. Hepsi bu vatan ve millet için özveriden kaçınmayan babayiğitler. Peki geriye kalan ne?

Cenaze törenleri aslında gidenlerden çok kalanlar içindir. Şehitlere övgü de öyle. Şehide methiye düzmek; avunmak ve avutmak içindir. Şehide layık olmak lafla, nutukla olur mu? Şehidin uğruna serden geçtiği davaya adanmak, sancağı yere düşürmemek, mücadeleyi sürdürmekten başka yol bulunur mu? Kim ölü, kim diri; hangimiz ölü, hangimiz diri? Diye diye derin muhasebelere girmenin anlamı yok; bir yanda "ölmeden önce ölünüz" tavsiyesi, diğer yanda "şehitler için 'ölü' demeyin, onlar diridirler" emri; hüküm açık değil mi?

Onlar en yüce makam ve mevkînin sahipleri, geride kalanların en büyük övgüleri bile onlar için yetersiz. Bir şehit,dini olarak en yüce makama sahip olduğundan, hepimizin muhtaç olduğu bir Fatiha'ya dahi muhtaç değil, zira İslam dininde cennetle müjdelenmekle kalmayıp en büyük övgülere mazhar olan şehitlik makamıdır. Öyleyse şehitler ne ister?

Şehadete yürüyen bir insanın kaygısı ölüm değildir. Aklına takılan tek şey geride bıraktığı ailesi, bilhassa evlatlarıdır. Ana babasının, eşinin, çocuklarının akıbetinden emin olan birinin içi rahattır. Şehit ailesi, hele ki şehit çocuğu şehidin emanetidir. Bir vatan evladı için şehidin emanetlerine sahip çıkmaktan daha önemli bir ödev yoktur. Ana babasını kaybeden çocuklara öksüz, yetim denir ancak hiçbir şehit çocuğu öksüz, yetim değildir. Ne devlet, ne millet buna izin veremez, böyle bir ihtimal olamaz. Zira şehit çocuğu öksüz yetim kalırsa o devlet bitmiş, yıkılmış demektir. Şehit çocuğunu her vatan evladı, kendi öz evladı gibi bağrına basar. Lokmasını bölüp verir, kendi giymese de şehit çocuğunu giydirir. Bayramlarda o ilin yörenin komutanları, yöneticileri şehit ailelerini ziyarete gider, ana babasının elini öper, çocuklarına hediyeler götürür. Filhakika bayramdan bayrama olup bitecek bir ödev değildir bu. 365 gün şehit emanetlerini el üstünde tutmak gerekir. Yalnız birilerinin gayretine bırakmadan, milletçe bu sorumluluğu sahiplenmek gerekir. Eğer bir borç varsa, fazladan yaşanan zamanın vergisi varsa belki bu şekilde ödenebilir. Bu bir şeref ve namus sınavıdır. Yaşlanmayanlar sınavlarını geçtiler, ya geride kalanlar?

"Cennete giden ve nimetlerini tadan hiç kimse tekrar dünyaya dönmek istemez, yalnız şehitler tekrar Allah yolunda canlarını teslim etmek için geri dönmek ister."

Açıklamalar:

(1) Ezineli Yahya Çavuş, Balkan Savaşlarına katılmış ve Rumeli'deki Türklerin yaşadığı felaketlere canlı tanıklık etmiş bir Çanakkale köylüsüydü. Birinci Dünya Savaşı çıkınca Gelibolu'da görevlendirildi. Komutanı şehit olunca o komutayı üstlenerek kahramanca çarpışmayı sürdürdü.Karşısındaki çok üstün İngiliz birliklerini durdurdu ve püskürttü. Savaşın ikinci günü vurulup, 40 gün savaştıktan sonra şehit olmuştur. Dünyaya gelen oğlunu hiç görememiştir.

(2) Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, fevkalade vatanperver bir memurdu. Mütareke devrinin kirli pusları arasında 1919'da Payitaht'ta, hain Nemrud Mustafa divanında haksız ve suçsuz yere idama mahkum edilmişti. Veda ederken, "Benim sevgili kardeşlerim! Asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır." dedi.

(3) Şahin (Şahan) Bey, yaşı gelip askere gittiğinde Yemen çöllerinde türlü mücadeleler içinde rütbe kazandı, gedikli (assubay) oldu. Ardından Trablusgarp'a gönüllü gitti, Balkan Savaşlarına katıldı, sonra Galiçya'da, Sina ve Filistin'de savaştı. Er olarak girdiği asker ocağında teğmenliğe kadar yükseldi. Kuvayı Milliye'ye katıldı. Urfa ve Antep savunmalarında Fransızlara karşı savaştı. Kahramanca şehit oldu. Geriye iki küçük oğlu kaldı.