Yazmak hem zehir hem de bir tedavidir

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
13.11.2016

Platon’un kullandığı ve hem zehir hem panzehir anlamına gelen pharmakon kavramını devreye sokan ve Phaedrus’u bu kavramla birlikte yeniden okuyan Derrida, yazmayı ve okumayı esasen görünmeyen ve geri çekilenle yüz yüze gelmeden bir temas, onun yokluğunu, bıraktığı boşluğu anlam üreterek doldurmaya meyleden bir akış olarak düşünür.


Yazmak hem zehir hem de bir tedavidir
20. yüzyılın en çok tanınan filozoflarından biridir Jacques Derrida. Heidegger ve Husserl ile başladığı felsefe serüveninde Batı tarzı felsefe geleneğine dönük kapsamlı sorgulamalarıyla tanıdığımız filozof, özellikle 1900’lı yılların ortalarında fenomenolojiye (Husserl), psikanalize (Lacan), dilbilime (Saussure) ve yapısalcılığa (Levi-Strauss) yönelik yapığı çığır açıcı önemdeki eleştirel okumalarıyla Batı tarzı felsefe yapmaya içkin logosentrizmin (sözmerkezciliği) ve mevcudiyet metafiziğinin kavramsal dikişlerini sökmeye girişir.
 
Heidegger’i şehirlileştirdiği söylenen hermenötik üstadı Gadamer’i sağ Heideggerci olarak niteleyen Amerikalı filozof-teolog John D. Caputo, Derrida’yı sol Heideggerci olarak niteler bu sebeple. Bir “açıklık” filozofudur bir bakıma Derrida. Anlamın, metnin, dünyanın, sözün, kimliğin kapatılamazlığını konu edinir hep. En ünlü eseri Of Grammatology’de Batı’nın mevcudiyet metafiziğine içerik veren şeyin söz ve yazı karşıtlığı olduğunu savunur ve bu karşıtlığı çözüştürür. Heidegger’den ödünç aldığı “mevcudiyet metafiziği” kavramıyla Derrida mevcudiyetin hem olanaklı hem de olanaksız olduğunun farkında olmamayı düşündürür.
 
Yazı-söz karşıtlığı
 
Derrida’nın çığır açıcı çalışmalarını yaptığı ilk döneminin bir ürünü olan Platon’un Eczanesi, özdeşliğin, kimliğin, aklın, logos’un temas ettiği ve hakim olma mücadelesi verdiği gerçek’in temel olarak akışkan, anlaşılmaz ve muğlak olduğunu öne sürer. Platon’un en önemli diyaloglarından biri olan Phaedrus’tan yola çıkan Derrida yazı-söz karşıtlığına dayalı tartışmaya yeni bir boyut kazandırır. Platon’un kullandığı ve hem zehir hem panzehir anlamına gelen pharmakon kavramını devreye sokan ve Phaedrus’u bu kavramla birlikte yeniden okuyan Derrida yazmayı ve okumayı esasen görünmeyen ve geri çekilenle yüz yüze gelmeden bir temas, onun yokluğunu, bıraktığı boşluğu anlam üreterek doldurmaya meyleden bir akış olarak düşünür. Yazmak/konuşmak bu anlamda hem bir zehir, hem de bir tedavidir.
Platon’un yazının kökenine dair Phaedrus’ta aktardığı eski Mısır mitinden başlayarak yazı ve söz karşıtlığının Batı tarzı felsefe yapma geleneğindeki meziyet ve kusurlarını yine kendine özgü, parlak ve parlak olduğu kadar da anlaşılması güç bir üslupla sorguluyor Derrida. 
 
Okunması epey zor bir filozof Derrida. Buna rağmen, Derrida’nın genel okur için zor anlaşılır dilini yaptığı tercümeyle gayet okunaklı ve anlaşılır bir Türkçe’ye eviren Zeynep Direk’in eserin anlaşılırlılığına yaptığı bu katkının da değerli olduğunu ayrıca belirtmek gerekiyor.
 
Platon’un Eczanesi Jacques Derrida Çev: Zeynep Direk Alfa Yayınları
 
Hıristiyanlık ve reformasyon
 
16. yüzyılda Batı Avrupa’nın kültürel ve siyasal anlamda kökten dönüşümüne neden olan Reformasyon’un iki öncü ismi Martin Luther ve Jean Calvin’in Seküler Otorite ve Sivil Hükümet üzerine devrimci düşüncelerinin eksiksiz çevirilerini içeren kitap, düşünürlerin bir yandan Kilise düzenine, diğer yandan devlete olan bağlılıkları ile her şeyin üstündeki Tanrı Sözü arasında denge kurma denemelerinin bir temsili olarak karşımıza çıkıyor. Herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilmesi için özenli ve yalın bir dil ile kaleme alınmış olan bu kitap, Luther ve Calvin’in çalışmaları, düşünceleri ve eylemlerinin kapsamlı bir sunumunun yanı sıra hem Luther hem de Calvin için özel olarak hazırlanmış iki ayrı sözlük de içeriyor. 
 
Seküler Otorite Sivil Yönetim, Jean Calvin,  Martin Luther, Pinhan, 2016
 
Avrupa devletler sistemi
 
Otuz Yıl Savaşları’ndan Viyana Kongresi’ne kadar geçen dönemde, 1815’ten sonra Avrupa’ya egemen olacak olan büyük devletler ortaya çıkmıştır. Derek Mckay ile H. M. Scott yazdığı kitap, Avrupa devletler sisteminin gelişmesini ve bu devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini bütün ayrıntısıyla inceliyor. 1648-1815 döneminde ortaya çıkan diplomatik kurumları da ortaya koyan inceleme, bütün bunları, devletlerarası münasebetlerde etkili olan hanedanlık ilişkileri, yerel, ticarî ve ideolojik faktörler ışığında örneklendiriyor. Akademisyenler, araştırıcılar, öğrenciler ve konunun meraklıları için literatürdeki önemli bir boşluğu dolduran çalışma, Avrupa’nın söz konusu dönemdeki tarihine ışık tutuyor. 
 
Büyük Devletlerin Yükselişi  1648-1815, Derek Mckay,  H. M. Scott, 2012, Dergah