Yeni Anayasa ve yeni hükümet sistemi

Prof. Dr. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ / KTÜ, Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi
9.01.2016

Yeni anayasa, elbette ki ülkenin anayasal sorunlarına çözüm bulma iddiasında olmalıdır. Bu noktada özellikle 2007 yılında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi esasının benimsenmesi sonrasında daha da sorunlu hale gelen mevcut hükümet sistemine mutlaka çözüm bulunmalıdır.


Yeni Anayasa ve yeni hükümet sistemi

Milletvekili seçimleri akabinde hükümetin kurulması ile birlikte yeni anayasa konusu tekrar yüksek sesle dillendirilmeye başladı. İlk olarak AK Parti cenahında ve yeni hükümette, ardından diğer siyasi partilerde bu konuya olumlu yaklaşıldığı ifade edildi. Ardından Sayın Başbakanın, anayasa ile ilgili randevu talepleri sonrasında CHP ve MHP Genel Başkanları ile yapılan görüşmeyle birlikte yeni anayasa sürecinin tekrar gündeme geleceğine dair beklenti pratiğe dökülme aşamasına doğru evrilmeye başladı. Büyük bir ihtimalle yakın gelecekte tekrar bir yeni anayasa yapım süreci başlayacaktır.

Her ne kadar 2011 milletvekili seçimleri sonrasında yeni anayasa konusu daha yüksek sesle dillendirilmiş ve bununla bağlantılı olarak büyük umutlarla TBMM çatısı altında Anayasa Uzlaşma Komisyonu oluşturulmuş ise de, bilindiği gibi Komisyon çalışmalarını bir anayasa taslağı ile sonuçlandıramamıştı. Bununla birlikte o tarihten sonra da kamuoyundaki yeni anayasa beklentisi hiçbir şekilde yok olmadı. Zira yeni anayasa gerçekten ülkenin bir ihtiyacıydı. Bunun içindir ki yeni parlamentonun göreve başlaması ile birlikte yeni anayasa konusu tekrar gündeme yerleşmiştir.

Bu bağlamda yeni anayasa çalışmaları başlamadan bazı hususlara ilişkin tespit ve değerlendirmelerin yapılmasında yarar vardır.

Belirtilmesi gereken önemli bir husus, esasında Türkiye’nin ihtiyacının bir anayasa değişikliği değil; yeni bir anayasa olduğudur. Bugüne değin anayasa üzerinde yapılan birçok değişiklik, maalesef bu anayasanın ruhunu ve pek çok sorunlu yönünü ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Öte yandan 1982 Anayasanın adıyla ve temel yaklaşımıyla aslında darbeyi çağrıştırması bile tek başına yeni anayasa gereksinimi için yeterlidir. Bugün gelinen noktada yeni anayasanın yapılması siyasi irade açısından bir prestij ve rüşt ispatı halini almıştır.

Bir diğer belirtilmesi gereken husus da yeni anayasanın içerik olarak önemli sorunlara ilişkin çözümler sunabilecek bir kapsamda olması ile ilgilidir. Günümüzde, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, anayasanın ideolojik yaklaşımı, hükümet sistemi, yargı ve benzeri birçok konudaki sorunlar bir yönü ile aslında 1982 Anayasası ile ilişkilidir. Bu nedenle yapılacak anayasanın gerçekten “yeni” sayılabilmesi ancak anayasal düzeyde bu sorunlara çözüm bulunması ile sağlanabilecektir. Bu sorunlara çözüm sunulamazsa anayasanın adının değişmesi ve yeni hükümler getirmesi tek başına olumlu bir adım olarak kabul edilemez.

İdeolojisiz bir anayasa

TBMM’nin siyasi partilerin inisiyatifi ile tekrar bir anayasa yapım süreci başlatması herkes tarafından sahiplenilmeli ve vesayet aktörlerinin etkisi olmayan bir ortamda başlayacak olan yeni anayasa yapım sürecinde sivil toplum ve kamuoyu aktif bir tutum içerisine girerek bu sürecin başarıya ulaşması noktasında yapıcı bir rol oynamalıdır. Zira yeni anayasa sadece TBMM çatısı altında bulunan siyasi partilerin müzakeresi ve kararı ile gerçekleşecek bir süreç olarak görülmemelidir.

Esasında, bir önceki dönemde TBMM çatısı altında başlatılıp başarılı biçimde sonuçlanamayan yeni anayasa yapım sürecine rağmen, anayasa konusunun gündemden düşmemesinin en önemli nedenlerinden birisi, yine özellikle sivil toplum kuruluşları ve halkın yeni anayasa beklentisinden vazgeçmemesidir.

TBMM çatısı altında başlatılması muhtemel olan yeni anayasa yapımı çalışmalarında 2011-2013 yılları arasındaki TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu deneyiminden faydalanılmalıdır. Zira o dönemdeki deneyim aynı zamanda yöntemsel olarak yeni anayasanın yapım sürecinin başarılı sonuçlanmasına da katkı sağlayacaktır. Bu noktada hangi yöntemsel özelliklerin 2011-2013 deneyiminin başarıya ulaşmasına engel olduğunun bilinmesi bile tek başına fevkalade önemlidir. Dolayısıyla o dönemdeki yanlışlara yeniden düşülmemelidir. Nitekim öncelikle yeni anayasa çalışmaları belli bir takvime bağlanmalı; konulan sürenin bitiminde masanın dağılacağı önceden bilinmeli ve yönteme ilişkin bu husus oybirliği ile kabul edilmelidir.

Engelleyici yöntemler

Yeni anayasa çalışmasının yine tamamen TBMM Başkanlığının inisiyatifinde başlatılıp yürütülmesi isabetli olacaktır. Ancak oluşturulacak komisyonda siyasi partilerin temsili ve karar almadaki oy oranı dikkatlice düşünülerek kararlaştırılmalıdır. TBMM’de daha fazla sandalyeye sahip partilerin diğer siyasi partilerle komisyonda eşit biçimde temsili bir anayasa yapım sürecinde yapıcı bir ortamın tesisi açısından önemlidir. Ancak, komisyondaki karar yeter sayısının tüm partilerin mutabakatı şeklinde kabul edilmemesi daha isabetli olacaktır. Zira, tüm partilerin mutabakatı ile anayasa taslağının oluşturulmasının esasında yeni anayasanın yapılmaması ile sonuçlanacağı, önceki komisyon örneğinde çok açık biçimde görülmüştü. Bu nedenle artık daha farklı karar yetersayıları aranmalıdır. Bu bağlamda 3/4 veya 3/5 gibi bir nitelikli oy çokluğu düşünülebilir. Ya da oylamada, her ne kadar müzakerede eşit temsil öngörülse de, karar alma sürecinde nitelikli oy çokluğu ile karar almak şartıyla partilere TBMM’deki güçleri ile orantılı bir oy ağırlığı öngörülebilir.

Yeni anayasa bağlamında vurgulanması gereken önemli bir husus da anayasanın ilk üç maddesi dahil olmak üzere bütününü kapsayan bir anayasa yapımı üzerine dayalı bir çalışma başlatılmalıdır. Nitekim 2011’de başlatılan süreç her ne kadar “yeni anayasa” diye başlatılmış ise de, müzakerelerde ve siyasi partilerin önerilerinde görülmüştür ki esasında bazı partiler anayasanın ilk üç maddesi dışındaki maddelerde değişiklikler önermişlerdir. Oysa Türkiye’nin ihtiyacının, 1982 Anayasasının adından, sistematiğinden ve otoriter / vesayetçi yaklaşımından uzak yeni bir anayasa olduğu unutulmamalıdır.

Önceki Anayasa Uzlaşma Komisyonu deneyimi her ne kadar yeni bir anayasa üretemediyse de, o çalışmanın yine de çok önemli bir kazanım olduğu bilinmelidir. Zira ilk kez TBMM’de temsil edilen tüm partilerin anayasanın her konusuna ilişkin önerileri maddeler halinde Komisyona sunulmuştur. Bu öneriler artık yeni anayasa çalışmalarının başlangıç noktası olarak değerlendirilebilir. Öte yandan yeni anayasa çalışmaları yapılırken partilerin hangi konularda nereye kadar uzlaşabildikleri ve hangi maddelerde uzlaşamadıkları görülmüştür.  

Başkanlığı  tartışabilmek

Bilindiği gibi 2011 yılında başlatılan çalışmalarda yeni anayasanın 60 maddesinde uzlaşılmıştı. Ancak o maddelerin içeriği daha ziyade anayasanın temel sorunlu konularıyla ilgili değildi. Bu da göstermektedir ki yeni anayasa esasında çok zor konulara ilişkin müzakere ve karara alma süreçlerini içerecektir. Bu nedenle oybirliği yerine daha farklı bir karar alma süreci yeni anayasa çalışmalarında yönteme ilişkin en önemli mihenk taşı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Önceki Anayasa Uzlaşma Komisyonunun en önemli kazanımlarından birisi, anayasanın en zorlu konularının bile farklı görüşlere mensup partiler arasında demokratik bir platformda derinlemesine müzakere edilebilmiş olmasıdır. Laiklik, vatandaşlık, anayasanın değiştirilemez hükümleri, anadilde eğitim bunların başında gelmektedir. Bu müzakere tarzı esasında Türkiye’nin geldiği yeni demokratik düzeyi göstermektedir.

Ancak bunun tek istisnası hükümet sistemi olmuştur. Zira Anayasa Uzlaşma Komisyonunda, diğer üç partinin aksine AK Parti farklı bir hükümet sistemi olarak başkanlık modelini önermişti. Ancak Komisyonda bu önerinin müzakere edilmesine ciddi şekilde karşı çıkılmıştı. Her ne kadar Komisyonda Türkiye’nin hükümet sistemi sorunu ve bu bağlamda başkanlık sistemi genel olarak değerlendirilmiş ise de başkanlık sistemine ilişkin somut hükümler müzakere edilememişti.

Bu nedenle yeni anayasa çalışmalarının başlaması durumunda anayasanın temel tartışma noktaları arasında yer alan hükümet sistemi konusu da detaylı biçimde müzakere edilmelidir. Zira her partinin önerisi komisyonda değerlendirilmeli, akabinde bunların bir ürünü olan metin ortaya çıkarılmaya çalışılmalıdır.

Değişik zamanlarda ülke gündemini meşgul eden ve günümüzde de parlamentonun yaklaşık 3/5’lik sandalyesine sahip olan bir parti tarafından önerilen başkanlık sisteminin müzakere edilememesi yeni anayasa çalışmalarında oluşturulan müzakere zemininin ne derece sağlıksız olduğunu gösterecektir. Yeni anayasa, elbette ki ülkenin anayasal sorunlarına çözüm bulma iddiasında olacaktır. Bu noktada özellikle 2007 yılında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi esasının benimsenmesi sonrasında daha da sorunlu hale gelen yeni hükümet sistemine çözüm bulunmalıdır. Bu bağlamda beliren iki güçlü ihtimal olarak başkanlık sistemi ile parlamenter sistem iyi analiz edilmelidir. 

Bununla birlikte yeni anayasada hükümet sistemi ancak anayasanın diğer sorunlu konuları ile birlikte ele alınıp çözüme kavuşturulduğunda en sağlıklı çözüm elde edilmiş olacaktır. Zira hükümet sistemi ülkenin önemli anayasal sorunlarından sadece bir tanesidir.

Son olarak belirtmek gerekir ki Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacı fevkalade gerekli olmasına rağmen yeni anayasanın kabulü ile birlikte sorunların çözümü noktasında olağanüstü bir beklenti içerisine de girmemek gerekir. Yeni anayasa elbette ki karşılaşılan sorunlara çözüm sunacak formüller içerecektir. Ancak en az anayasa hükümleri kadar uygulamanın da önemli olduğu ve bu noktada bir zihniyet değişikliğine de ihtiyaç duyulacağı aşikardır.

[email protected]