Yeni anayasa yeni Türkiye demek

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
5.02.2021

Yeni anayasa, yeni mutabakat, yeni ümit, yeni siyaset demek. İslam Hukuku ve Roma Hukuku gibi iki önemli hukuk havzasının kaynaştığı bu coğrafyanın kendisini yeniden kurma iradesi ortaya koyan bir metin çıkarmayı konuşması bile çok ama çok önemli. Yeni anayasa, ülkenin siyaset, sivil toplum, kamu, yargı kurum ve organlarının masayı tekrar kurması ve sistemi yenileyip tahkim etmesi demek.


Yeni anayasa yeni Türkiye demek

Cumhurbaşkanımızın "yeni anayasa çağrısı" ülkemizde yeni bir dönemi başlatacak bir çağrı. Yeni anayasa demek, yeni mutabakat, yeni bir dil ve yeni Türkiye'nin kodlarını gösterecek bir metin demek. Yargı reformunu konuştuğumuz günlerin başında, yargı alanında alınması gereken tedbirler ve getirilmesi halinde faydalı olacağını düşündüğümüz hususları aktarmıştık. Sonrasında, gerçek bir reformun anayasanın yenilenmesi halinde mümkün olabileceğini değinmiştik.

Temel adımlar

Bu yazımızda, Cumhurbaşkanımızın söylemi doğrultusunda olası durumlar, muhalefet ve iktidarın atacağı adımlar ve yeni anayasanın temel adımlarını izah etmeye çalışacağız. Kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada Sayın Cumhurbaşkanı, "yakında yeni anayasa için harekete geçilebileceğini" belirtti. Bu sıradan ve gündem değiştirme amaçlı olmadığı açık bir çağrı. Zira Erdoğan'ın Türkiye'de sorunların kaynağının "darbe anayasaları" olduğuna, daha önce de çalışmaların yapıldığına, çalışmaların şeffaf biçimde ve geniş katılımla yapılması gerektiğine dair vurgusu bazı parametreler veriyor.

Reform bir ihtiyaç

Bence Cumhurbaşkanımızın konuşmasındaki en önemli cümle şu: "Her kim 'bu ülkede yeni reforma ihtiyaç yoktur' derse o kişi Türkiye'den de dünyadan da toplumdan da bihaberdir". Bu cümle, bu konudaki ciddiyeti geri dönülemeyecek biçimde ortaya koyan türden. Bu cümle, reformun bir ihtiyaç olduğunu ve sistem sorununa dair tıkanıklığın var olduğunu tasdik ediyor ve bunun çözüm yerini gösteriyor.

Anayasa "kurmak" demektir. Devletin organlarını tayin ve işleyişini belirleyen ana metindir. Buradaki kurgu, bir devletin niteliğini ortaya koyar. Burada darbe ile oluşan ve (Avrupa Birliği başta olmak üzere diğer) uyumlaştırma süreçleri ile düzeltilip, sonrasına yine düzeltilme ihtiyacı duyulan bir metinden bahsediyoruz. Yazımızda 1982 Anayasasının özelliklerini arz etmek yerine bugünkü tartışmanın neşet ettiği noktadan bakınca ne görüyoruz ona değinmek gerekiyor bence. Cumhurbaşkanımızın çağrısının temeli şöyle: Devlet sistemini ve aygıtlarının kurulması ve bundan sonraki işleyişinin nasıl olacağını belirlemek istiyor. Bilineceği üzere 1982 Anayasası ana değil "ama" yasaydı. Bu anayasaya göre hükümet olmak, iktidar olmaya yetmezdi. Zira, hükümete yargı ve yürütme erklerinin bir kısmı adeta vasi olarak atanmıştı. Özellikle döneminde Danıştay'ın verdiği kararlar, Anayasa mahkemesinin siyasi partiler ile ilgili izhar ettikleri, Yargıtay'ın bu konuda resen harekete geçmesi, bir takım kurumların ve kurulların hükümet politikalarından bağımsız hareket edebildiği bir ortam ve nihayet Genel Kurmayın açıklamaları ile yönlenen bir sistem vardı. Ancak ilk kez Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle, Türkiye'ye şu armağan edildi: Hükümet olan iktidar olur. Cumhurbaşkanlığı sisteminin en önemli özelliği "kurucu" özelliği olmasına rağmen, "yıkıcı" yanındadır. Bu yıkıcılık, tüm vesayet odaklarına doğrudan ve en etkili biçimde yöneltilmiştir. Artık kimsenin sığınacak bir vesayet organı kalmadığı gibi, sızarak ele geçirip "paralel hükümet etme" olasılığı ortadan kalkmıştır.

Diğer çalışmalar

Bir anda ortaya çıkmayan ve bir gereklilik olduğu açık olan yeni anayasa konusu paralelinde girişilen birkaç çalışmayı da gözden kaçırmamak gerekir. Bunlarda ilki Adalet Bakanlığınca ortaya konulan Yargı Reformu Strateji Belgesi. Bu belge, son dönemki adalet reformunun yol haritasıdır. Bu metindeki tespitler, öneriler ve öngörülere bakılınca adaletin işleyişine dönük olan; "sistemin şeffaflığının artırılması", "yargısal süreçlerin basitleştirilmesi", "adalete erişimin kolaylaştırılması" gibi başlıkların yanında "hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi", "hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi", "yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi", "savunma hakkının güçlendirilmesi" ve "makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması" gibi anayasal düzlemde ele alınmasına ihtiyaç duyulan meselelerin olduğunu görürüz. İkincisi siyasi partiler ve seçim mevzuatında yürütülen çalışmalardır. Üçüncüsü ise Cumhurbaşkanlığı sisteminin aksayan, tıkanan ve uyumlaştırma ihtiyacı duyulan yönlerinin masaya yatırılıp tartışılması cihetine gidilen ve Sn. Fuat Oktay tarafından yürütülen çalışmalar. Bu üç ve farklı kişi ve kurumlarca yürütülen çalışmalar, Anayasa konusuna ciddi anlamda rengini verecek düzeyde.

Samimiyet testi

Bu çağrı, başta muhalefet için ve sonrasında da hükümet için bir samimiyet testidir. Buradaki samimiyetten kastım, tutarlı ve kuşatıcı metin üretme ve bunu ortaya koyup izah etme ve tartışma kabiliyetine sahip olmak demektir. Bu noktada, muhalefetin bu çağrıya net, "amasız" bir yanıt vermesi beklenir. Zaten medyaya yansıyan anayasa çalışmaları ile muhalefet bloğunun bir metin ya da ilkeler bütünü üzerinde uzlaştığını gördük. Şimdi bunu ortaya koyup, neler düşündüğünü kamuoyuna açıklama imkanı doğdu. Bu ortam, açıklanacak metinleri angajmana gitmemesinin de garantisi verilmiş oldu. Burada, muhalefeti bir samimiyet testi bekliyor. Yani muhalefet bu işi gerçekten sahiplenip katkı sunacak, geri mi duracak, benim dediğim olmazsa ben yokum mu diyecek?

Benzeri bir test hükümet için de geçerli...Avrupa Birliği ile olan ilişkinin, temel hak ve hürriyetler bağlamındaki reform çıkışlarının ve nihayet Türkiye'nin yeni vizyonuna dair bir tutarlı metin meydana gelmeli. Yeni anayasayı gündeme getirmesi hükümetin birçok konuda güçlendirmeye gitmek istemesinden kaynaklı ve haklı. Sadece muhalefet ve iktidar değil, Anayasa yapımında sivil toplumda bir samimiyet testinde olacak. Zira, bu ülkenin ekonomisine yön veren kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum yapılarının yeni anayasayı fırsat bilip söz söylemesi gerekiyor. Muhalefetin "samimi iseler şunu yaparlar" gibi sözlerinin peşine takılmadan kendi kurucu iradeleri ve ülke için "doğruları söylemek" ve "savunmak" gibi misyonları var.

Önceki çalışmalar

Anayasa yapma süreçleri zor ve uzun süreçlerdir. Metinler üzerinde mutabık kalınması, mutabık kalınmayan metinlerin düzenlenmesi hayli vakit alabilir. Yine konunun sadece siyasi partiler bağlamında kalmaması gerekir. Anayasa "meclisteki" siyasi partiler ile başlatılabilir ve neticelendirilebilir ancak toplum mutabakatı ile bitirilmelidir. Daha önce de bu konuda çalışmalar oldu. Bir biçimde akim kalan bu çalışmalar bu yeni dönemde bir altlık sağlayabilir. Yeni dönemde yapılacak çalışmalar için meclis içerisinde bir komisyonun kurulması ve buna meclis dışı partilerin eklemlenmesi gerekiyor. Bu işin siyasi partiler yönü. Bir de STK boyutu bulunuyor. Bu noktaya anayasa toplantılarının yerini "Anayasa kongrelerine" bırakabileceği bir model yerinde olabilir. Herkesin fikrini yazılı olarak ortaya koymanın yanında, bölgesel bazlı kongreler marifetiyle yurttaşa da dokunan ve fikrini alan bir model gerekiyor. Bu kongrelerden çıkacak sonuçlar "söyleyecek sözü olan herkese açık" bir modelle elde edilen veriler, milletin anayasanın inşasına katılımını sağlayacaktır. Önceki arayışlarının tümünün akim kalmasının sebebi biraz da burada yatıyor bence. Anayasa meselesini bir komisyona sevk edip ondan sonuç beklemek yetersiz kalabilir. Burada yapılacak en doğru iş, atılacak en isabetli adım meseleyi milletin fikirlerini ifade edebileceği zemine taşımaktır. Bu noktada Pandemi nedeniyle gelişen dijital yöntemler de düşünülebilir.

Kırmızı çizgi

Hükümetin bu konu tartışılırken iki nirengi noktası olacaktır: Birincisi, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi", ikincisi ise "anlaşmazlık halinde halkın fikrine başvurulması". Bunu Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı açıklamalardan ve Sayın Bahçeli'nin paylaşımlarından çıkarabiliyoruz. Yine hükümetin temel hak ve özgürlükler noktasındaki reform çalışmaları, siyasi partiler mevzuatının yenilenmesi sürecini de bir yanda tutmak gerekiyor. Ancak bir süredir eksikleri olduğu görülen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tahkim edilmesi ve yeniden düzenlenmesini, bu sistemden vazgeçmek değil bunu tahkim etmek olarak okumak gerekiyor. Ve bence de buna ihtiyaç var. Muhalefetin ise, AİHM kararlarının uygulanması, AYM'nin yapısı, ifade özgürlüğü, siyasi partiler yasası gibi hükümet ile örtüşen gündemleri bulunuyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı sistemi konusunda "geriye dönüş" çağrısı yapan siyasi partiler ile bu sistemin düzeltilmesini talep edenler arasındaki görüş ayrılığı Anayasa çalışmaları ile daha belirginleşecektir.

Neler olmalı?

Son 20 yıllık süreç, ciddi değişimlerin olduğu ve insan hakları bağlamında önemli adımların atıldığı bir dönemdir. Ancak halen güçlendirilmeye ve onarılmaya ihtiyaç duyulan bir takım alanlar söz konusudur. Bunların başında "ifade özgürlüğü" ve "adil yargılanma" konuları gelmektedir. Ülkemizin bu iki konuyu artık tartışmayacağı düzeye gelmesi gerekir. Eskiye göre gelinen aşama mühimdir ancak bunun ilerletilmesi gerekir. Dünyanın "dayanışma hakları" çerçevesinde şekillendiği bir dönemde, Anayasamızın çağın gerisinde kaldığını belirtmek gerekir. Yeni anayasanın formülasyonu itibarıyla "devleti önceleyen" değil "bireyi önceleyen" bir yaklaşımla kaleme alınması gerekir. Yine bugün insana doğrudan dokunan ve yaşam alanını kısıtlayan bir kısım hususların altını net bir biçimde çizerek anayasal koruma altına alması gerekir: İmar, kentleşme ilkeleri, düşünce ve ifade özgürlüğü, anadil, tutuklama süresi ve gerekçesi, dış yatırımcıların güvencesi, memur alımlarının objektif kriterlere bağlanması, kişisel verilerin korunması, unutulma hakkı, alternatif uyuşmazlık çözüm yolları...vb.

"Yaşayan ağaç"

Hukuki sorunlar, adli meseleler yapısı gereği, dinamiktir. Bu dinamizm, bitmeyen bir eleştiri ve sonsuz bir "tartışma" durumu doğurur. Ortaya çıkan metinler ve atılan adımların hepsi eleştiriye tabidir. Beğenilmeyebilir veya azımsanabilir. Bu normaldir. Ancak tüm süreçte değişen dünyayı, insan hakları ilkelerinin değişen gündemini ıskalamadan adımlar atılmasını sağlamak gerekir. Meseleleri "sembol isimler" üzerinden tartışmak bu ülkeye verilecek en büyük zarardır. Yine meseleyi "Anayasa değişecek de asgari ücret mi artacak" biçiminde eleştiriye tabi tutmak, meselenin ağırlığını bilerek, onu hafif tartmak ve kamuoyunu yanıltmaktır. Hak ihlalleri bir bütündür, sembol isimlerinki ihlal diğerleri değildir diyebilir miyiz? Her mahkemeden siyasal kararlar çıkabilir, bu AİHM de olsa!... Ancak hukuk bu siyasi gelişmelerden bağımsız ilerlemek zorundadır. Bu da düzenlemelerimizin "yaşayan ağaç" (living tree doctrine) olabilmesi ile mümkündür. Yaşayan ağaç doktrinine göre, bir anayasa organik ve değişen zamana adapte edecek şekilde geniş ve ilerici bir şekilde okunmalı ve anlamlandırmalıdır. Anayasanın sıradan bir kanunla aynı şekilde yorumlanamayacağı, toplumsal değişikliklere ve taleplere kendisini uyumlaştırmasını sağlamasına vurgu yapan bu doktrin, anayasal yorumun yalnızca kuranların niyetine bağlı kılınması ile geçmişe kök salmaya devam ederek çağı ıskalayacağına değinmektedir. Yeni anayasamızda, bu yöntemin benimsendiğinin ifade edilmesi mümkün olursa, geçmişte doğan krizlerin bir çoğunu bertaraf edebilecek bir durum olacaktır.

Ülkemiz, hukuk ve yargı reformu konusundaki gelişmeler bağlamında önemli işlere imza atıldı. Yer yer bunu muhalefet de destekledi. Zaman zaman hükümet bunu büyük bir inançla ve tek başına yürüttü. Bu emekleri kimse yadsımamalıdır. Bundan yirmi yıl öncesi ile şimdi arasında çok büyük farklar olduğunu söylemek bir tarafı tutmak değil "gerçeği söylemektir". Yine bir başka gerçek de "son yirmi yılda bu ülkenin başına gelenler bir başka ülkenin başına gelseydi ne olurdu?" sorusunun cevabında gizlidir. Darbe girişimi, muhtıra, sızmalar, terör, sınır ötesi harekatlar... Zihninizi yoklayın lütfen!...

Yeni anayasa, yeni mutabakat, yeni ümit, yeni siyaset demek. İslam Hukuku ve Roma Hukuku gibi iki önemli hukuk havzasının kaynaştığı bu coğrafyanın kendisini yeniden kurma iradesi ortaya koyan bir metin çıkarmayı konuşması bile çok ama çok önemli. Bunu başarması halindeyse çok şeyin değişeceğini görebilir. Yeni anayasa, ülkenin siyaset, sivil toplum, kamu, yargı vb kurum ve organlarının masayı tekrar kurması ve sistemi yenileyip tahkim etmesi demek. Bu irade, cumhurbaşkanlığı sistemini ortaya koyarak birçok odağı dağıtan iradeden bağımsız değil. Bu iradenin Anayasa gündemine taşınıyor olması mühim. Burada yapılması gereken en iyi metnin ortaya çıkması için çabalamak ve çalışmak. Millet iradesinin tezahürüyle tabiri caizse "masa" yeniden kurulmaktadır. İttifakların nasıl oluşacağı konusuna da netlik kazandıracak bu çağrı, yeni bir dönemin başlangıcıdır. Zira, yeni anayasa, yeni Türkiye demektir!...

[email protected]