Yeni bilme biçimleri

Dr. Necdet Subaşı - Din Sosyologu
21.04.2019

Bilme biçimleri, dinî olsun olmasın içinde yaşadığımız dünyanın nasıl açıklanacağından nasıl yeniden kurulacağına kadar bir dizi çabayı içinde taşıyan bir ameliye olarak tanımlanabilir. Dünya bilgimizin şekillenmesinde insanlık tarihinin hemen her safhasında ciddi anlamda rağbet gören belli başlı bilme biçimleri bugün birbirini tetikleyen meşruiyet krizleriyle karşı karşıyadır. Eşyanın bilgisine sahip olmak isteriz, onun künhüne vakıf olma arzusu sadece bilim insanlarının peşine düştükleri bir heves olarak değerlendirilemez. Aklı başında herkes sırlar dünyasının gizemini kavrama konusunda kendi yeterliliklerinin peşine düşmeye, mevcut bilgi alanlarını zorlamaya, yeni ve kullanışlı keşiflerle hayatı daha yaşanılabilir kılma konusunda yol kat etmeyi kendi kişisel programının kalıcı bir parçası hâline getirmeye meyyaldir.


Yeni bilme biçimleri

İçine dahil olduğumuz evrende yaşama imkânına sahip olabilmenin belki de ilk şartı yaşadığımız dünyayı bilmektir. Evreni coğrafyaya, mekâna ya da belli bir hayat tarzına dayalı olarak tanımlamak sahip olduğumuz sınırlılığın limitlerini yansıtır. Evren, sadece fiziksel olanı değil, bilişsel, entelektüel ve manevi bağlamlardaki dünya(ları)mızı da içeren oldukça geniş ve kapsamlı bir bilgi alanıdır. 

Bilgilerimiz sürekli değişir. Dünyaya bakışımız hemen her seferinde ona ilişkin gözlem, duyum ve tecrübelere hatta önsezi ve hissiyatımıza bağlı olarak mütemadiyen kurulur. Algılama düzeyimizde belli başlı kısıtlamaların, entelektüel yetersizliklerimizin ve fiziksel kapasitemizin varlığı her daim kendini hissettirir. Evrenin kimilerine oldukça açık ve geniş, kimilerine de bir hayli dar ve muğlak görünüşün nedeni her biri başka bir âlem olan kişisel dünyaların bağlı olduğu bilişsel yapılardan kaynaklanır. 

Bilme faaliyeti irade kullanımının esaslı bir parçasıdır. Anlama çabası, en başta merakla başlar ve onu harekete geçirmeyi önceleyen bir cesaretten de mevcut sınırları zorlaması ve aşması beklenir. Sonuçta bu ameliye bilginin mahrem çekirdeğini patlatır; elde edilen veriler gündelik yaşama pratiğimizin yeni bir şekil kazanmasına katkıda bulunur, hayat yeniden kurulur, bilgi sabit olanı yerinden oynatır. Hareket kendi yeterliliğiyle tatmin oluncaya kadar devinim sürer. 

Eşyanın bilgisine sahip olmak isteriz, onun künhüne vakıf olma arzusu sadece bilim insanlarının peşine düştükleri bir heves olarak değerlendirilemez. Aklı başında herkes sırlar dünyasının gizemini kavrama konusunda kendi yeterliliklerinin peşine düşmeye, mevcut bilgi alanlarını zorlamaya, yeni ve kullanışlı keşiflerle hayatı daha bir yaşanılabilir kılma konusunda yol kat etmeyi kendi kişisel programının kalıcı bir parçası hâline getirmeye meyyaldir. 

Âdem’e verilen bilgi 

İlk insandan itibaren varlık dünyasında vücut bulan herkes gibi biz de hem kendimizi hem de ufkumuzu daraltan maddi ve manevi sınırları anlama ve tanımlama konusunda karşı karşıya geldiğimiz soru ve problemlerle baş etmek zorundayız. Evrenin ve yaşamın başlangıcını dinî bir referans sistemi içinde açıklayanlar için hedef, başlangıçta Âdem’e verilen ve öğretilen bilgilerin zaman içinde açılmasına öncülük etmek ya da birilerince bütün bunların açıklanmasını beklemektir. Örneğin dindar biri için belki de asıl mesele peygamberler aracılığıyla insanlara tevdi edilen emanetin yerine getirilmesi ve bu bağlamda kuşaktan kuşağa aktarılan kutsal bilginin yeniden yeniden okunması ve yorumlanmasıdır. Kişi yaşadığı dünya içinde sahip olmayı başardığı bilgi çeşitliliğiyle ilk günden Hz. Âdem’e verilen emanetin içerdiği sırlar dünyasına malik olmayı amaçlar. Duyduklarımızla onu doğrulatmış gördüklerimizle de onu ispatlamış olacağız. 

Dünyanın dinî olan herhangi bir referansla kayıtlı olmaksızın anlaşılabileceğinden pekâlâ emin gibi görünen, başka bir perspektifte ise verili gerçekliğin açımlanabilmesi için insan varlığının sahip olduğu tüm yetenek ve hasletlerin derhâl harekete geçirilmesi beklenir. Somut görüngüler dünyasında yer alan her ne varsa bütün bunların anlaşılması için gerekli olan, zihinsel bir çaba, fiziksel bir gayret ve her seferinde birbirinin üzerine eklemlenebilecek tarihsel bilgi akışını sabırla yönetmektir. Gerçeklik bize er ya da geç kendini ifşa etmekte gecikmeyecektir. Bunun için lazım olan, bilgiyi idrakle yoğurup sahada sınamaktır. 

Bilme biçimleri, dinî olsun olmasın içinde yaşadığımız dünyanın nasıl açıklanacağından nasıl yeniden kurulacağına kadar bir dizi çabayı içinde taşıyan bir ameliye olarak tanımlanabilir. Dünya bilgimizin şekillenmesinde insanlık tarihinin hemen her safhasında ciddi anlamda rağbet gören belli başlı bilme biçimleri bugün birbirini tetikleyen meşruiyet krizleriyle karşı karşıyadır. Teolojinin, sanatın, felsefe ve metafiziğin, hemen her birinin birkaç asır boyunca rehberlik edip yol gösterdiği insanlık hikâyemizdeki yeri kuşkusuz emsalsizdir, bütün bunlara sonradan eklenen bilim de evreni kavrayışımız sözkonusu olduğunda kuşkusuz radikal sayılabilecek dönüşüm ve farklılaşmaların öncüsü olmuştur. 

Bilme biçimleri karmaşık süreçler içinde kendi kalıcı formlarına kavuşur. Kişi de toplum da bireysel çıkışların pek az rağbet bulabildiği bir zeminde, güçlü bir toplumsallığın baskısı altında bu minvalde kalmaya razı kalarak evrene ilişkin açıklama modellerine ikna olmaya devam eder. Bir takviye alanı olarak gündelik hayat estetize edilmiş bir makuliyet alanının biricik adresi olarak her daim devrededir. Paradigmatik yapı ve modeller dünyayı nasıl okumamız gerektiği konusunda bizi sözüm ona her türden manipülasyon ve yönlendirmeye karşı bazı hazır cevap ve şablonlarla diri tutmayı önceler, tahkim ederler. Verili müfredat insan yetiştirme düzenini kurgulamakla kalmaz bizim bu düzeni hangi bilgiyle besleyeceğimize izin verir. Her paradigma ileride büsbütün yanlışlanıp iyice terkedilmeye yüz tutana kadar çoklukla sorgulanmaksızın ortaya koyduğu bazı hazır cevaplarla hayatta kalmaya devam eder. 

Aşk ve ıstıraba malik olmak

Dünyayı her seferinde yeni bir ilgi, farklı bir perspektif ve derin bir algı içinde görmek isteriz. Ancak bu isteğimiz yine her seferinde hakim bilgi konseptleri tarafından bloke edilir. Alışılmış düşünme biçimleri yeni formülasyonlara, yöntem ve metotlara karşı dikkat üretir. Bilgi çok katmanlıdır; gelişmeye açıktır ve devamlılık isteyen bir kararlılıkla ancak kendini sürekli kılabilir. Bunun için de sadece beşeri malzemenin imkânlarıyla yetinmek mümkün değildir. Din de inanç da felsefe ve edebiyat da bize tefekkür alanlarımızın gelişip derinleşmesine fırsat veren araçlar arasında yer alır. Rutini zorlayıp alışılagelmişin dışında yeni mecralara ulaşmak her şeyden önce tabi olduğumuz düşünme ve kavrama biçimlerinden kopmayı gerektirir. Her kopma bir gözden geçirme, yüzleşme ve hesaplaşma çabasıyla birlikte işlerlik kazanır. Öte yandan kopmayı göze almak genellikle zordur, onu tercih etmek alışkanlıkları, sosyal sermayeyi ve çıkar ilişkilerini geride bırakmayı gerektirir. Bu nedenle de olanca çekiciliğine rağmen bunu gerçekleştirmek çoklukla imkânsızdır ve zaten de pek ender gerçekleştirilen bir tercihin takipçisi de oldukça azdır. 

Modern bilme biçimleriyle birlikte kadim ve geleneksel olanlarının hem gözden düşürülmeleriyle hem de miatlarının dolduğuna dair yaygınlaştırılan ezberlerle mahkûm edildiği bir evrede bilimin önünü açtığı yeni muhakeme alanları bugün yeni birtakım formlarla temasa geçmeyi herkes için zorunlu bir hâle getirmiş bulunmaktadır. Geleneksel ve modern bilme biçimlerinin bildik gerilimlerine bağlı olarak gelişen problem alanlarından hemen herkese iyi gelebilecek cevaplarla nasıl çıkılacağı bugün hâlâ belirsiz durumdadır. 

Gündelik hayat tasavvuru içinde gözetilen yerleşik düşünme biçimleri, günümüzde sıklıkla rastlanılan bir müphemliğe doğru hızla evirilmekte ve yeni bilme biçimleri bütün meşru söylemleri dışarıda bırakarak, kendi yakıcı soru ve ithamlarıyla herkesin huzurunu kaçırmayı göze alan çıkışlarla etkilenim dünyasını olabildiğince genişletmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda başta iktidar ve diğer tahakküm araçları olmak üzere gündelik bilgi ve öğrenme kanallarından müstağni olmayı başaran çok az kişi de yeni birtakım söylemlerle temasa girmekte ve mevcut zihniyet yapısının giderek tek tek herkesi kötürümleştiren referans dünyasına karşı açıkça mesafe koyup savaş açmaktadır. Bir paradigmayı aşındırmak, onun etki alanından olabildiğince uzaklaşmak ve yakıcı gücünden beri olabilmek için hem onu sonuna kadar baskı altında tutabilecek bir entelektüel muhayyile hem de artık eskimiş olana rağbetten vazgeçecek derecede bir aşk ve ıstıraba malik olmak gerekir. 

Ateş yakılmadı 

Aydın, entelektüel ve âlimin bilinen anlam ve içerikleriyle bu kargaşa ve sarsıntı içinde altüst oldukları, onların kategorik olarak insanlığa yön vermek konusundaki bildik salahiyetlerinin artık türlü kuşku ve ithamlarla iğdiş edildiği, itibarlarının her fırsatta tartışmaya açıldığı bilinmektedir. Aydınların kendi grup çıkarlarını takip eden müktesebatlarındaki parçalanma, entelektüellerin herkes için iyi ve güzel olana hakikat temelinde gösterdikleri rağbetlerinin karşı karşıya geldiği meşruiyet sorunu ve nihayet âlimlerin dinle hayat arasındaki mesafeyi telafi etme çabalarında kaçırdıkları dünya bilgisi bugün yeni problemlerin ortaya çıkardığı mevzular atlanarak ele alınamamaktadır. 

Sorular da cevaplar da değişmiş, artık yeni ve nitelikli bir arayış içinde, paradigmayı, zihniyet yapılarını, dünya bilgisini ve insan yetiştirme fikriyatını esas alan bir bakış açısına hızla ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun hangi sancılarla, hangi arayışlar eşliğinde ve kuşkusuz hangi mecralarda gerçekleşeceği ise şimdilik kaydıyla çoğumuza karanlık gibi görünmektedir. Çünkü ateş yakılmamış, tencere kaynamamış, temizleneceğimiz su ise ne adam akıllı bir şekilde kaynamış ne de bizi yakmayacak kadar soğuyabilmiştir. 

@darulmedya