Yeni bir dalga daha yıkıcı olabilir mi?

Prof. Dr. Tayfun Uzbay / Üsküdar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
22.05.2020

Salgınlarda sadece ikinci dalga değil başka izleyen dalgalar da olabilir. Bu virüsü yeni tanıyoruz. İlk dalgayı atlatan ülkelerde izolasyon ve hijyene dikkat edilmediğinde yer yer alevlenmeler ortaya çıktığını gördük. Ancak bu ataklar ilk dalga gibi yıkıcı seyretmedi. Beklenen, insanların koruma tedbirlerine uyum sağlaması, sağlık sisteminin daha rahat çalışması ve virüsün etkisini azaltması ile gelecek dalgaların etkisini kaybetmesidir.


Yeni bir dalga daha yıkıcı olabilir mi?

Aşı salgınların önlenmesi veya var olan bir salgının bitirilmesi için en etkili yoldur. Hastalıklar ve salgınların aşılama yolu ile önlenmesi hem sağlığın korunması hem de ekonomik kaynakları tedavi ve bakım hizmetlerine harcamak yerine sistemin iyileştirilmesine harcamaya yardımcı olur. Çiçek, İspanyol gribi ve kızamık gibi salgınlar dünyada önemli can kayıplarının yanı sıra ekonomik zorlanmalara da yol açmıştır. Aşılar sayesinde bu gün bu hastalıkları konuşmuyoruz bile. Covid-19 için henüz bir etkili bir aşıya sahip olmasak da aşı konusunda umut verici bazı gelişmeler var.

159 aşı adayı üzerinde çalışılıyor

Şubat 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Covid-19 aşısını 18 aydan daha kısa bir süre içerisinde beklemediğini söyledi. Aşı adaylarının hızlı yatırımlar ile geliştirilmesi için dünya çapında 2 milyar ABD doları tutarında bir fon organize eden Salgın Hazırlık Yenilikleri Koalisyonu (Coalitionfor Epidemic Preparadness Innovations, CEPI), bu Nisan ayında, 12 aydan kısa bir sürede ve en geç 2021 başlarında acil kullanım için bir aşının mevcut olabileceğini söyledi. DSÖ, 4 Mayıs 2020’de, COVID-19 enfeksiyonlarını önlemek için aşıların hızlı bir şekilde geliştirilmesini desteklemek amacıyla 40 ülkeden 8 milyar dolar toplamak için bir organizasyon başlattı. Ayrıca yeterli düzeye ulaşan birkaç aşının eşzamanlı olarak farklı insan gruplarındaki etkilerinin değerlendirilebilmesi için uluslararası bir “Dayanışma Denemesi” organize edileceğini duyurdu. An itibariyle, resmi kaynaklara göre, tüm dünyada halen 159 aşı adayı üzerinde çalışmalar sürmekte olup bunların beşi insanlarda Faz I–II güvenlik ve etkinlik çalışmalarında, yedi tanesi de Faz I deneme aşamasındadır. Bunların da dördü Çin, biri ABD’de, biri Kanada’da ve biri Avustralya’da yürütülmektedir.

Tabii ki en önde olan çalışmalar ilk başta saydığım beş aşı adayıdır. Bu aşı adaylarından Ad5-nCoV isimli aşı bir “rekombinantadenovirüs tip 5 vektör” aşısıdır ve bununla ilişkili çalışmalar Çin’de, Askeri Tıp Bilimleri Akademisi Biyoteknoloji Enstitüsü’nde yürütülmektedir. Faz II çalışmalarında 500 denek hedeflenmiştir ve insanda denemeler sürmektedir. Çalışmaların Aralık 2020’de sonuç vermesi beklenmektedir. Faz I-II’deki diğer bir aşı ChAdOx1 nCoV-19 olarak isimlendirilmiştir. Bir “adenovirüs vektör” aşısıdır. Çalışmalar İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde yürütülmektedir. Etkili ve güvenilir bir metodoloji olan randomizeplasebo kontrollü bir çalışmadır. Farklı bölgelerde bin denek üzerinde deneme hedeflemektedir. İnsan denemeleri sürmektedir. Çalışmaların Mayıs 2021’de sonuç vermesi beklenmektedir.

Bu grupta yer alan, BNT162adı verilen aşı bir “RNA” aşısıdır a1, b1, b2 vec2 ile kodlanmış dört farklı formu üzerinde çalışmalar yürütülmekte olup Almanya ve ABD’den BioNTech, Fosun Pharma ve Pfizer’in ortak çalışmasıdır. Dört aşının da Faz I–II denemeleri güvenilir bir metodoloji olan randomize, plasebo kontrollü çalışmalar şeklinde insanlarda devam etmektedir. 7 bin 600 denek üzerinde çalışılması hedeflenmiştir. Çalışmaların Mayıs 2021’de sonuç vermesi beklenmektedir. Yine Faz I-II düzeyde olan ve Çin’de Sinovac Biotech isimli laboratuvarda, henüz ismi konulmamış “isimsiz” bir aşı söz konusudur. Bu aşı ile ilişkili çalışmalar Xuzhou ve Renqiu isimli iki şehirde devam etmektedir. Çalışmada “etkisizleştirilmiş” SARS-CoV-2 virüsü kullanılmaktadır. Çalışma yöntemi güvenilir bir metodoloji olan randomize, çift kör ve plasebo kontrollü olarak tanımlanmıştır. Xuzhou’da 754 ve Renqiu’da 422 kişide denenmesi hedeflenmiştir. Reqiu çalışmasının Temmuz 2020’de, Xuzhou çalışmasının Aralık 2020’de bitirilmesi öngörülmektedir.

Aşıya en yakın ülkeler

Son olarak, Faz I-II düzeyinde, ABD ve Güney Kore ortaklığı ile yürütülen bir başka çalışma INO-4800 ismi verilen bir aşı üzerinde devam etmektedir. Bu aşının teknolojisi “Elektroporasyon ile DNA plazmidi iletilmesi” esasına dayanmaktadır. Aşı üzerindeki çalışmaların çalışma yöntemi hakkında bir açıklama yapılmamıştır. Aşının 40 kişi üzerinde denemesi planlanmıştır. Çalışmaların Kasım 2020’de sonuç vermesi beklenmektedir

Bu bilgiler ışığında an itibarı ile kullanılabilir bir aşıya en yakın ülkelerin Çin, İngiltere, ABD, Almanya, Güney Kore, Kanada ve Avustralya olduğunu söyleyebiliriz. Aşının da en erken bu yılın Ekim veya Kasım ayında kullanıma hazır olabileceği öngörülebilir. Çin’in 422 kişi üzerinde denemeyi hedefleyen Reqiu çalışması Temmuz’da başarılı bir şekilde tamamlanırsa uygulama yaz sonu da başlayabilir. Tabii bu çalışmaların çeşitli nedenlerle tamamen başarısız olma ihtimali de var. Denemeler sırasında karşılaşılacak sıra dışı bir reaksiyon ya da önemli bir yan etki tek bir kişide bile görülse çalışmayı sonlandırabilir.

Barındırdığı riskler

Dünya genelinde laboratuvarlar arası bilgi paylaşımı ve ortak çalışma yapma arzusu oldukça yüksek. Bu da aşıya giden yolda sürenin kısaltılması için iyi bir itici güç. Aşı kullanıma girerken iki riski göze almak zorunda kalabiliriz. Birincisi pandemiye bağlı olarak, aşı geliştirmenin bazı kademeleri hızlı geçildiği için geniş topluluklarda uygulama esnasında ortaya çıkabilecek bazı yan etkiler can sıkıcı olabilir veya aşıyı kullanmamayı gerektirebilir. İkincisi de aşı yeterli derecede yüksek oranda bir koruma sağlamayabilir. Aşı piyasaya sunulmadan önce yetkili birimler bu iki risk çerçevesinde ciddi değerlendirmeler yapacaktır. Pandemi hızını kesmez ise bu iki risk göze alınarak aşı uygulamaya geçilebilir. Pandemi izolasyon, hijyen ve başka tedaviler ile kontrol altında tutulursa aşı uygulama için süre biraz daha uzatılarak etkinliği ve riskleri konusunda daha detaylı çalışmalara vakit bulunabilir. Türkiye’de virüs Ankara ve Erciyes Üniversitelerinde izole edilmişti. Acıbadem Üniversitesi’nden Profesör Ercüment Ovalı kısa bir süre önce aşı çalışmalarının birinci basamağı başarı ile geçtiğini içeren bir sosyal medya duyurusu paylaştı. Ancak bu duyurudan aşının insanlar üzerinde deneme aşamasına geçip geçmediği anlaşılmıyor. Daha açıklayıcı bilgi paylaşılmasına ihtiyaç var. Türkiye’nin aşı geliştirebilecek teknik alt yapısı ve nitelikli elemanları var. İleride veya geride olmak önemli değil, biz de kendi aşımızı geliştirmek için bir gayret içinde olmalı ve kendi aşımızı kullanmalıyız. DSÖ direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus da yakınlarda verdiği bir demeçte aşının bulunmasından çok dünyaya nasıl dağıtılacağının önemli olduğunu söyledi. Küresel bir salgında aşının kullanımında ticari kaygıların ön plana çıkması etik olmamakla birlikte beklenebilir bir durumdur. Etkili aşıyı bulan bir ülkenin bunu ticari malzeme yaparak kar etmeyi düşünmesi tepki ile karşılanacaktır. Küresel anlamda salgının dünya çapında kökünün kazınması küresel ekonomi için daha iyi bir sonuç olduğundan ben dünyada aşıya erişimde bir zorluk yaşanacağını düşünmüyorum. Ancak yine de bir maliyeti olacaktır. O nedenle kendi aşımızı üretmemiz önemlidir.

Akıllı füzeler

Aşı dışında, antikor tedavisinde önemli bir gelişme de söz konusu. İsviçre’de Humabs Biomed SA, biyoteknoloji bölümünden Dora Pinto ve ABD’de Washington Üniversitesi, biyokimya bölümünden Young-Jun Park’ın yanı sıra Fransa Pastör Enstitüsü viroloji bölümü, San Fransisco Biyoteknoloji Enstitüsü, İsviçre’de Biyotıp Araştırma Enstitüsü ve yine Washington Üniversitesi moleküler mikrobiyoloji, patoloji ve immünoloji bölümlerinden başka ortak araştırmacılarla birlikte yürütülen kapsamlı bir çalışmanın sonuçları, 18 Mayıs 2020’de dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden biri olan Nature’da yayınlanmak üzere kabul edildi. Bu çalışmanın sonuçları özetle bir insan monoklonal antikoru olan S309’un,SARS-CoV-2’yi(Covid-19) güçlü bir şekilde etkisiz hale getirdiğini gösterdi. Bu antikor ilk kez SARS virüsüne karşı geliştirilmişti. S-309 etkisini virüsün hücreye girmesini önleyerek yapıyor. Antikorun virüste hedef aldığı bölge de önemli. Virüs mutasyona uğrasa bile bundan kaçamayacak gibi duruyor. S309 ve S309 da içeren karma antikorların kullanılması ile riski yüksek veya virüs bulaşmış bireylerde koruma sağlanabileceği gibi, hastalık tedavi de edilebilir.

Daha önce halen ABD’de Connecticut’taki Jackson Enstitüsünde baş araştırmacı olarak çalışan immünoloji profesörü Derya Unutmaz da bu tip antikorların Covid-19’da etkili olabileceğini ifade etmiş ve bunları “akıllı füzeler” olarak yorumlamıştı. Derya Hoca’nın öngörüleri hayata geçecekmiş gibi duruyor. Profesör Unutmaz’ın bu öngörüsünün yerinde olduğunu, daha önce İsviçre’de birlikte çalıştığı Profesör Antonio Lanzavecchia’nın da bu çalışmada yer alması ve çalışmanın önemli bir bölümünün onun laboratuvarında yapılmasından anlıyorum. Covid-19 ile ilgili ilginç konulardan biri de medyada çıkan “köpekler hastalığa tanı konmasına yardımcı olabilir” şeklindeki haberlerdi. Haber İngiltere’de hayvan eğitimi ile ilişkili bir derneğin Durham Üniversitesi’yle bir araya gelerek köpeklerin hastalıkları tespit özelliğini Covid-19 hastaları üzerinde kullanabilmek için çalışmalara başladığı şeklindeydi. Eğitilmiş köpekler güvenlik güçleri tarafından silah ya da uyuşturucu madde tespitinde kullanılıyor. Köpeklerin koku alma duyusu insanınkine göre çok daha gelişmiştir, bunlar doğru. Köpeklerin, aynı zamanda, bu özellikleri ile insanlardaki hastalıkları da algılayabileceği şeklindeki yaklaşım ise ciddi kanıta muhtaç. Covid-19’un köpekler tarafından algılanabilecek ve hatta onu diğer virüs veya bakterilerden de ayırt ettirebilecek kendine özgü bir kokusu olup olmadığını bilmiyoruz. Virüsün kuluçka süresini ve birçok insanda hastalık belirtisi vermeksizin seyrettiğini ve bu sırada bulaştırıcı olduğunu da göz önüne alırsak köpeklerin işinin bir hayli zor olduğunu söyleyebilirim. Bu tür çalışmaların spekülasyon yaratma ve medyaya haber olmadan öte salgın ile mücadelede bir yarar sağlamayacağını düşünüyorum. Keşke virüsü böyle bir yöntem ile tanıyabilsek. Filyasyon ekiplerinin ve hastane çalışanlarının işi çok kolaylaşırdı.

Yeni bir dalga daha yıkıcı olabilir mi? Ya da yeni bir dalgadan önce aşı geliştirilebilir mi? Salgınlarda sadece ikinci dalga değil başka izleyen dalgalar da olabilir. Bu virüsü yeni tanıyoruz. İlk dalgayı atlatan ülkelerde izolasyon ve hijyene dikkat edilmediğinde yer yer alevlenmeler ortaya çıktığını gördük. Ancak bu ataklar ilk dalga gibi yıkıcı seyretmedi. Beklenen, insanların koruma tedbirlerine giderek daha çok uyum sağlaması, sağlık sisteminin daha rahat çalışması ve virüsün de etkisini kaybetmesi ile gelecek dalgaların giderek etkisini kaybetmesidir. Burada kontrollü gevşeme ve hemen rehavete kapılmama çok önemlidir. Tedbirlerin zamansız gevşetilmesi ve aşırı rehavet ile her zaman altını çize çize tekrarladığımız izolasyon, hijyen, sosyal mesafe, maske vb. kurallara uyulmaması daha şiddetli ve üzücü ataklara da neden olabilir. Zaman şu anda lehimize işliyor. Zaman içinde bilim bu salgının da etkili bir şekilde üstesinden gelecektir.

@tayfunuzbay