Yeni bir soğuk savaş nizamı mı kuruluyor?

Prof. Dr. Hasan Köni/Kültür Ünv. Öğr. Üyesi
29.03.2014

Türkiye, Ukrayna’da dengeli bir dış politika izlemiştir. Devletin dikkat etmesi gerekenlerden biri Karadeniz ve Boğazlar politikamızın bel kemiğini oluşturan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tamamen değiştirilmesini önlemek olmalıdır.


Yeni bir soğuk savaş nizamı mı kuruluyor?

George W. Bush’un kendisini iktidara getiren Neocon lobisinin etkisiyle Ortadoğu ülkelerini düzensizleştiren ve binlerce Müslüman’ın ölmesine ve Amerika’nın Ortadoğu’dan Afganistan’a kadar geniş bir alanda askeri operasyonlara girip 2008’de Wall Street’in ve dolayısıyla Amerika’nın mali iflasından sonra iş başına gelen Başkan Obama’nın dış politikası daha yumuşak, uluslararası alanda işbirliğine dayanan ve askeri güç kullanmayı geri plana atan bir politika olarak şekillenmişti. Zaten Obama ilk yurt dışına çıkışını Türkiye’ye yapmış, Müslüman ülkelerle anlaşacağını belirtip ikinci durağı olarak Mısır’ı seçmiş, İran’a bile elini uzatmıştı. Obama’nın asıl politikası Amerika içinde çöken ekonomiyi yeniden canlandırmak, fakir kesimlerin Amerika’da çok pahalı olan sağlık hizmetlerinden faydalanmasını sağlamak ve askeri harcamaları azaltmaktı.

Başkan Obama ne dış ne de iç politikasında başarılı olabildi. Amerikan analistlerinin yazdıklarına göre  bu durumun nedenlerinden biri Obama’nın yönetimdeki Cumhuriyetçilere yakın olan Neocon’ları devlet bürokrasisinden temizleyememesidir. Baba Bush ve George Bush döneminde bu gruba yakın olan Robert Gates’i savunma bakanı olarak görevde tutması, Hilary Clinton’un Dışişleri Bakanı olarak kalması, Irak’tan ve Afganistan’dan asker çekmesine karşı olan Pentagon grubunun başında gelen lobinin yakını olan General Petraus’u CIA’nın başına getirerek kurtulmaya çalışması ve diğer askeri yetkililerle Amerika’yı savaş dışına çekmek için yaptığı mücadeleler Washington Post gazetesi yazarı Bob Woodward’ın, “Obama’nın Savaşları” adlı kitabın konusu olmuştur.

Cumhuriyetçiler ve Amerika’nın mali ve ekonomik alanlarını elinde tutan Neocon’lar hem Amerikan halkının yaşamını aşağı çeken Wall Street tüccarlarının cezalandırılmaları fikri karşısında direnmişler hem de Obama’nın fakirlere yönelik sağlık politikasına karşı savaş açarak 2013 Kasım ayında mali ödemeler tavanının arttırılması yasasını imzalamayı reddedip Obama hükümetini son dakikaya kadar hareketsiz bırakmışlardır. Obama döneminde de Ortadoğu ülkelerinin düzensizleştirilmesi devam etmiştir.

Suriye denklemi

Ortadoğu’da İsrail barışına karşı olan Suriye ve İran üzerinde baskılar artmış, patlamaya hazır rejimlerden Suriye iç çatışmaya girmiştir. Obama’nın, Ortadoğu’da tekrar askeri güç kullanmak istemesi ve Putin’in yaklaşımlarını destekler bir biçimde Suriye’deki füzelerin kaldırılması ve İran’ın uranyum zenginleştirilmesi konusundaki görüşme isteğinin kabul edilmesi Obama yönetiminin dışındaki Amerikan bürokrasisini epeyi rahatsız etmiştir. Bazı Amerikan lobilerindeki, aşırı Sünni veya Şii örgütlenmelerinin hangisinin Batı için daha tehlikeli olacağı karşısındaki tereddüt Esad yönetimini kurtarmış gözüküp, Ortadoğu barışı Filistin barış görüşmelerinin tekrar başlaması zorunluluğunu gerektirirken Amerika içindeki rahatsızlıklar artmıştır. Obama’nın denetleyemediği Amerikan dışişleri ve savunma bürokrasisinin bir kısmı, çatışmadan kaçan Obama’yı yeni bir alana çekmiştir. Yeni alan Ukrayna olmuştur.

Obama’nın zor durumu

Yeni alan dememizin nedeni Obama’nın yeni dış politika yaklaşımı 2012’de ilan edilen “Asya Mihveri” politikası ile Çin’in çevrelemek ve Çin’in ekonomik rekabetine karşı Asya’da yeni ittifaklar aramak iken birden bire tekrar Avrupa’ya dönüp Rusya’yı sıkıştırmaya mecbur kalmasıdır. Amerika’nın bir numaralı jeopolitik rakibi Rusya Federasyonu mudur yoksa Asya ekonomisini artık kendisi düzenlemeye başlayan ve askeri gücünü  gittikçe arttıran Çin midir? Amerika’nın barışçı politikalar izlerken müttefikleri dahil bütün ülke liderlerini, güvenlik unsurlarını dinlemesi, internetlere girilmesi “demokrasi getiren” ve dünyada gerçek demokrasi yönetimi istisnalığına sahip olduğuna inanan bir ülke imajıyla  ne kadar bağdaşmaktadır.

Ekonomisi göçmekte olan Ukrayna ile yapılan görüşmelerde Avrupa’nın destek verme yerine kemer sıkma tavsiyeleri karşısında seçilmiş devlet başkanı olan Yanukoviç’in Rusya’ya yönelmesi ve Putin’den mali destek alması karşısında Ukrayna milliyetçilerinin harekete geçmesi Ukrayna yönetimini zor duruma sokmuştur. Avrupalıların, başta Almanya olmak üzere, daha olumlu bir tutum takınmak istemeleri karşısında Amerika’nın Avrupa işlerinden sorumlu olan Dışişleri Bakan yardımcısı Viktoria Nuland’ın tahkir edici sözlerine maruz kalmaları Amerikan dış politikasını açıklayabilmekte midir? Ukrayna’daki gelişmeler karşısında Başkan Obama bir oldu bitti karşısında kalıp, Kasım ayında yapılacak olan ve Kongre’nin üçte birinin yenileneceği seçimler sonrasında Cumhuriyetçilerin “Zayıf Başkan” propagandasına karşı, şimdiye kadar diyalog ve işbirliği yolunu seçtiği Rusya’ya karşı sert tavır almak durumunda kalmıştır. Amerikan bürokrasisi,1856 Kırım Savaşı’ndan beri Rusya’nın yumuşak karnı olarak bilinen bir alanda, Rusya’nın yumuşak karnını koruyan Karadeniz filosunun yerini NATO gemilerinin alabileceğini, önce Avrupa Birliği’ne sonra NATO’ya alınacak bir Ukrayna’ya Rusya’nın izin verebileceğini nasıl düşünebilmiştir? Yeni bir kriz çıkarmanın amacı nedir. Nükleer görüşmelerin yayılmasını önleme konferanslarının Obama’nın başarısıyla sonuçlandığı bir ortamda nükleer savaş tehdidinin geri gelmesini isteyecek kadar düşüncesiz stratejileri olan kimseler var mıdır? Neden elli yıldır NATO ve Avrupa Konseyi üye olan Türkiye’nin Avrupa Birliği kapısında aday üye olarak kalma süresi rekoru kırmasına müttefiklerimiz sessiz kalmaktadır?

Birçok dışişleri analistinin iddia ettiği gibi Rusya ile Amerika arasındaki gelişmeler yeni bir soğuk savaş modeline benzememektedir. Rusya’da otoriter bir rejim altında çok yavaş gelişen bir demokrasi ile birlikte yarı kapitalist bir rejim varken Batı bloğunda büyük şirketlerin etkin olduğu bir başka tür kapitalist sistem vardır. Çin’in durumu da aynıdır. Batı niye kendileri gibi olmaya başlayan Rusya ve Çin’e tamamen dönüşme zamanı tanımak istememekte kendi halklarını savaş ekonomileri altında ezilmeye mahkum etmektedir?

Öte yandan Batılı hukukçular tarafından ortaya atılan ve öncelikle Batı ülkeler tarafından uygulanan “önleyici meşru müdafaa”, “insancıl müdahale”, “koruma hakkı” gibi uluslararası hukuk normlarının uygulanmaları değişik şekillerde Kosova’da, Libya’da, iddia edilip bulunamayan kitle imha silahlarına karşı Irak’ta kullanılmıştır. Rusya’da aynı şekilde Gürcistan’da ve son olarak Ukrayna’da aynı normları değişik yorumlarla uygulamaya koymuştur. Devletlerin egemenliğini bir kenara bırakarak başka ülkelerdeki halkları korumaya yönelik olarak ortaya atılan bu normlar ancak büyük ülkeler tarafından kullanılmakta ve genişletilmiş insan hakları politikaları sonucu ülkeler içinde parçalanmalar ve ayrılıklar artmış bulunmaktadır. Bu gün Batılı ülkelerde Belçika, İspanya, Fransa, Kanada ve İngiltere’de Eylül ayında yapılacak olan İskoçya referandumu ile ayrılıkçı akımlar önemli bir rol oynamakta ve diğer orta boy ülkeler kendi içlerindeki etnik gelişmeleri rahatsızlıkla gözlemektedirler.

Kuzey ve güney sorunu 

Amerika’nın Rusya’ya karşı uyguladığı müeyyideler Batılı ülkelerin kendilerine de yansıyacak ve Şanghay Örgütü üyelerinin birbirlerine daha çok yakınlaşmalarına yol açacaktır. Türkiye’nin hem altındaki Ortadoğu bölgesi hem de Kuzeyi’ndeki Türkiye, Rusya’nın, “yakın alan”  bölgesinde denge unsuru olarak her iki blok için önemli bir ülke durumuna gelmiştir. Karadeniz bölgesi ısınmaya başlamıştır. Türkiye, Ukrayna’da dengeli bir dış politika izlemiştir. Devletin dikkat etmesi gerekenlerden biri Karadeniz ve Boğazlar politikamızın bel kemiğini oluşturan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tamamen değiştirilmesini önlemek olmalıdır. Diğer gelişmeler her iki bloğun tutumlarıyla ortaya çıkacaktır. Ümidimiz her iki tarafında itidalli olmasıdır.

[email protected]