Yeni bir tartışma: Orta güçler ve dünya düzeni(sizliği)

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney/ Milli İstihbarat Üniversitesi
29.03.2024

Günümüzde, süregelen büyük güç rekabeti nedeniyle uzmanların bir kısmının odak noktası olası bir sistem değişikliği ve güç aktarımı olmuşken, bazı uzmanlar ise uluslararası sistemin geleceğinde büyük güçlerin değil orta güçlerin etkili olacağını iddia etmektedir. Üstelik bunun için hegemonik savaşa, sistemin değişmesine, öyle ya da böyle çimlerin ezilmesine filan da gerek yok, orta güç aktivizmi küresel düzeni “işlemesi için sürekli kurulan bir saat gibi” tutacak.


Yeni bir tartışma: Orta güçler ve dünya düzeni(sizliği)

Bir süredir dünya düzeni(sizliği) ile ilgili bir tartışma sürüyor. Bu tartışmalar önce "çok kutupluluk" çerçevesinde başlamıştı, sonra Ukrayna Savaşı'nın yarattığı kriz beklentileri bir türlü aşılamadığından bir tür kaos beklentisi ve bu kaostan kim sorumlu tartışmasına dönüştü. Günümüz büyük güç mücadelesini anlatmak için kullanılan Yeni Soğuk Savaş tanımlaması hepimizin diline pelesenk oldu. İşimiz gücümüz Beijing-Washington-Moskova hattında kim kimden hesap soracak sorusunun cevabını aramak oldu. Sonra Hamas-İsrail çatışması, "Büyük güçler, düzen sarsılırken uyuyor mu?" sorusuna paralel "adalet", "hak", "hukuk" tartışmalarını beraberinde getirdi. İlgilenenler, küresel düzen resminin, geçirilen kaotik günlerin sadece fillerden ve çimenlerden, sadece büyük güçler ve ezilenlerden ibaret olmadığını biliyor. Ocak ayında düzenlenen Davos Zirvesi'nde "orta büyüklükteki güçlerin" bugünün küresel ekonomik ve politik düzeninde son derece aktif birer oyuncu olduğuna ve hatta sisteme etki edebilecek oyuncular olduğuna dikkat çekildi.

Sistemde filler (yani büyük güçler) önemini yitirmiş değil. Birgün güç aktarımı, hegemonyanın el değiştirmesi ya da değiştirmemesi mümkün olacak ise bu yine Beijing- Washington hattında, hadi biraz daha iyimser olalım Beijing-Washington-Moskova hattında olacak. Ama bu aktörler böyle boş bir sayfada, kimsenin var olmadığı ya da sadece devlet adı altında var olduğu bir düzende çimenler üzerinde orayı burayı ezerek hareket etmiyorlar. Sistemde ayaklar altında kalmaktan kaçacak hızda, güçte, kabiliyette aktörler var. Hatta bu aktörler bir arada hareket ederlerse fillerin tepişmesini bir tür dansa da çevirebilirler. Bu olasılık, ABD, Çin ve Rusya'nın yeterince sağduyulu olmadığı günümüzde bir kurtuluş gibi gözüküyor. Bu nedenle, yeni bir kavramı, orta büyüklükteki güçlerin yükselişini" bir süre daha işitmeye hazır olun.

Yıldızı parlayan orta güçler

Büyük güç rekabetinin farklılıklar göstererek geri döndüğü günümüzde, yeni Soğuk Savaş'ın artık bir gerçek olduğu kabul görmekte. Bu yeni güç rekabeti, özellikle Ukrayna Savaşı'nın patlak vermesinden bu yana Batı'da, özgür dünya (ABD-AB) ile diğerleri (Rusya-Çin otoriterliği) arasında yeni bir karşıtlık sorunu olarak tanımlanmakta. Bu dünya okuması oryantalist, indirgemeci filan olmasının dışında bugünün dünyasının karmaşıklığını yansıtmaktan oldukça uzak. Bu yüzden de Biden Yönetimi, eline demokrasi bayrağını alıp herkesi özgürleştiriciliğin gücü ile büyülemek istediğinde uluslararası toplum dudak bükmekle yetindi. Bu tür bir ikilik (özgür dünya-otoriterlik ikiliği) dünyanın ikilik değil çokluk üzerinden döndüğü bugünler için bir anlam ifade etmiyor. Bugün orta güç aktivizmi dediğimiz bir şey var ve uluslararası ortamın yeniden şekillenmesinde önemli bir itici güç niteliğinde.

1990'lı yıllardan bu yana, uluslararası ilişkiler literatüründe orta güçlerin kavramsallaştırılması ve sınıflandırılmasında benzerlik ve farklılıkları konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşanmıştır. Ve bu durum şu anda da geçerlidir. Nitekim 2024 Davos Ekonomik Forumu sonunda yayınlanan Beyaz Kitap'ta, orta güç kavramının kesin ve üzerinde anlaşmaya varılmış bir tanımının olmadığına dikkat çekilmiş ve bunun, özellikle orta güçlerin sistemsel etkilerinin olduğu günümüzde, ciddi bir eksiklik olduğu belirtilmişti. Uluslararası ilişkilerde orta güç kavramının ne olduğu konusundaki devam eden kafa karışıklığına rağmen, orta güçler ilgi konusu olmaya devam ediyor. Yaygın kanıya göre, bu güçler Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde daimî sandalyeye sahip olan büyük güçlerin altında yer alıyorlar yani hiyerarşinin tepesinde değiller. Bu bağlamda düzenin istikrar ve istikrarsızlığının ilk sorumlusu da değiller. Ama son derece aktifler. Çok taraflı diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkiler kurmaya, sert ve yumuşak güçlerini görünür kılmaya son derece hevesliler. Temelde düzenle ilgili fatura onlara kesilmeyecek olsa da faturanın yekununu etkileyebileceklerine dair bir inanç, mümkünse faturayı azaltmaya yönelik bir istek taşıyorlar. Bu noktada orta büyüklükte güç aktivizminin parçası olmak gurur duyulabilecek bir kapasiteye dönüşüyor, düzen içerisinde adeta farklı bir güç, davranış biçimi ve statü tipi tanımlanıyor.

Guterres'in kabulü: Orta güç istikrarı

Bildik Uluslararası İlişkiler okumalarının "Fransız" kaldığı ama anlaması gereken bir süreç bu. Nitekim 2024 Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda orta güçlere olan bu ilgi ve alaka Beyaz Kitap'ta kayda geçirilmiş böylece konunun tekrardan uluslararası kamuoyunun dikkatine sunulması sağlanmıştır. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e göre, "jeopolitik bölünme ile sonuçlanan büyük güç rekabetinin geri dönüşünün yeni gerçekliği, bugün küresel zorluklarla başa çıkmanın önündeki en büyük engeldir". Guterres, bu bağlamda "günümüzün güvenlik sorunlarıyla başa çıkmak için etkili bir küresel strateji olmadığını ve en kötüsü de ihtiyaç duyulmasına rağmen küresel toplumun küresel çözümler etrafında maalesef bir dayanışma gerçekleştiremediğini belirtmiş ve bunun doğrudan sebebinin ise büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabet ve bölünme olduğunu iddia etmiştir''. Bununla birlikte, BM Güvenlik Sekreteri Guterres'in beklentisine göre, ancak "reforme edilmiş ve kapsayıcılık prensibine dayanan- çok taraflılık şebekesinin oluşturulması halinde-çok kutuplu bir küresel düzenin inşa edilmesi ile günümüz küresel güvenlik sorunlarının aşılması mümkün olacaktır". Bu bağlamda Guterres'e göre, orta büyüklükteki güçler gerek çok taraflılığı tercih etmeleri gerek arabuluculuk tecrübeleri gerekse de uluslararası inovasyon konusundaki deneyimleri sayesinde yakın gelecekte çok taraflı bir küresel vizyonun gerçekleştirilmesinde etkili olabileceklerdir. Guterres'in orta büyüklükteki güçler hakkındaki bu olumlu görüş ve beklentilerinin Beyaz Kitap'ın sonuç kısmında yer almış olması önemli bir husustur.

Orta güçler veya orta büyüklükteki güçler son dönemin sessiz yıldızlarıdır. Herkes Yeni Soğuk Savaş'a kanalize olduğundan bu kategoriye giren güçlerin kapasitelerini nasıl artırdığının, kapasitelerinin çok ötesinde bölgesel ve küresel etki geliştirdiğinin farkında değil. Orta güçlerin uluslararası ilişkiler çevrelerinde şimdilerde yeniden dikkat çekmesinin temel nedeni, 21. yüzyıl dünya düzeninin yeniden şekillenmeye başladığı yönündeki bir kanı ile ilgilidir. Buna göre, devam edegelen güç kayması nedeniyle tek kutuplu sistemden güçlendirilmiş çok kutuplu sisteme doğru geçiş süreci halihazırda devam etmektedir. Klasik Uluslararası İlişkiler okumalarına göre bu mücadelede sonucun ne olacağını Batı, Çin ve Rusya'nın yapıp yapamadıkları belirleyecek. Orta güçlerin yeni hareketliliğini gözlemleyen uzmanlar ise çok kutupluluğa geçiş sürecini büyük güçler arasındaki rekabetin değil, sistemde mevcut olan ve her gün sayıları ve hareketliliği artan orta güç aktivizminin belirleyeceğini iddia ediyorlar. Bu bağlamda, örneğin 2024 Davos Dünya Forumu'nda Endonezya Dış Politika Topluluğu'nun kurucusu ve başkanı olan Dino Patti Djalal, yeni orta güçlerin giderek artan etkinliklerine dikkat çekmiş ve sistemde artık dünyanın çeşitli bölgelerinde sayıları gittikçe artan yeterince orta güç bulunmasının bir şans olduğunu belirtmişti. Djalal'a göre, bu durum küresel dünya düzeni içinde var olan istikrarsızlıkların aşılması için bir fırsat olacaktır.

Bugünün orta güçlerinin farkı

Bugün, ne yazık ki, Ukrayna savaşı sonrası, Avrupa alanı karşıt düşman taraflar arasında bölündü ve askeri çözümler de uluslararası ilişkilerin yönetiminde kabul gören meşru bir araç halini aldı. Daha sonra, 7 Ekim 2023'te Hamas-İsrail savaşının patlak vermesi ve savaşan tarafların birbirlerini varoluşsal bir tehdit olarak görmesi, Ortadoğu'da çatışma ve savaş zihniyetinin yeniden öncelik kazanmasını hızlandırdı. Bu nedenle, İsrail-Filistin çatışması özelinde diplomatik çözüm bulma olasılıklarının önü şimdilik tıkalı görünüyor. Barış ve işbirliğinin devam ettiği dönemlerde, büyük olmayan devletlerin, yani orta ve küçük güçlerin, küresel ve bölgesel siyasi gündemi şekillendirme şansının çok az olduğu bilinen bir gerçektir. Aksine, büyük güçlerin birbirlerine karşı düşmanca ilişkilere girdikleri zamanlarda, orta güçler de egemen konumlarını güçlendirmek ve bölgelerindeki- ve hatta ötesinde- devletler arasındaki ilişkileri kendi lehlerine dönüştürme fırsatı yakalarlar. Bugün ABD, Çin-Rusya arasında Dünya'nın farklı alanlarında ortaya çıkan ciddi rekabetçi ortam, orta güçlerin büyümesinde ve etkili olabilmesinde gerekli olan elverişli zemini kendiliğinden hazırladı. Bu bağlamda, Alec Russell, 2024'te uluslararası sisteminde büyük güçlerin yanı sıra orta güçlerin sayısının oldukça artmış olması gerçeğini bir arada değerlendirdiğinde, yeni jeopolitik görünümü alakart Dünyası olarak tasvir etmektedir. Bu benzetme oldukça yerinde ve anlamlıdır. Russel, ABD ve Çin'in sürekli anlaşmazlık içinde oldukları bu rekabetçi ortamda, çok sayıda orta gücün uzun bir süredir çıkarlarını sürdürmek için fırsat kolladıklarını ve bu nedenle de aktif bir dış politika izlediklerini öne sürmüştür. Zira, Russel Amerika'nın 1990'lardaki hegemonik gücünün azalmasıyla birlikte ortaya çıkan bu çok kutuplu dönemde, orta güçlerin özgürleşme fırsatı yakaladığı kanısındadır. Ona göre, orta güçler artık eski dönemde mevcut sistemde var olan ittifakların fiks menüsünden seçim yapmak zorunda değildir. "Ya bendensin ya onlardan" dünyası bitmiştir. Ancak, Russel günümüzdeki orta güçteki ülkelerin Soğuk Savaş sırasında iki bloka karşı çıkan ve Bağlantısızlar Hareketi olarak anılan Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi ülkelerin yönelimiyle karıştırılmaması gerektiği konusunda bizleri uyarır. Bilindiği gibi, bağlantısız ülkeler Soğuk Savaş döneminde iki bloktan biriyle ittifak içine girmeyip Doğu ile Batı arasındaki rekabette tarafsız/nötr kalmak için uğraşırken günümüz orta güçlerinin ise büyük güç rekabetinde taraf olmamak kaydıyla uluslararası ilişkiler camiasında çoklu ittifaklar oluşturma peşinde oldukları müşahede edilmektedir. Orta güçler, bu farklı tavırları sayesinde şimdilik büyük güç karşıtlığı nedeniyle sistemde ortaya çıkan güvenlik risklerini bertaraf ederek, çağdaş uluslararası politikada önemli bir rol oynamaya çalışmaktadır.

Klasik kategorizasyon artık geçerli değil

Bazı teorisyenler, bugün bile, geleneksel orta güç ve yükselen orta güç olarak orta güç tanımında ayrım yapmaya devam etmekte. Bilindiği üzere, Avustralya, Kanada, Güney Kore veya İsveç gibi ülkeler literatürde geleneksel orta güç olarak kabul edildiği için neredeyse on yıllardır adı geçen ülkeler bu tanım altında inceleniyor. Öte yandan, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Nijerya, Güney Afrika ve Türkiye gibi özellikle son yıllarda uluslararası sistem üzerinde ciddi etki yaratmış ülkeler ise yükselen orta güçler olarak tanımlanmaktadır. Bu düşüncedeki uzmanlar, Batılı olarak anılan geleneksel orta güçlerle yeni orta güçlerin sahip oldukları farklı tarihleri, yerel özellikleri, coğrafi konumlarına içkin farklı davranış kalıpları ile açıklanmakta ve ayrıştırmaktadır. Bu bakış açısına göre, geleneksel orta güçteki ülkeler, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD öncülüğündeki liberal düzenden uzun süre yararlanma lüksüne sahip oldukları için -yani zengin ve demokratik bir coğrafyada bulduklarından-, yeni orta güçteki ülkelerin aksine bölgesel işbirliği ve entegrasyon gibi fikirlerle pek ilgilenmedikleri gibi küresel sistemin reform edilmesine de ilgi duymamaktadır. Özellikle, bu tip orta güç devletleri Soğuk Savaş döneminde daha ziyade diplomasi aracılığıyla iki blok arası sorunların çözümünde etkili olmuşlar ama doğal olarak sistem değişimi talebinde de bulunmamışlardı. Bu yüzden söz konusu geleneksel orta güçler için bugün de Batı literatüründe statükocu güçler yakıştırması yapılmaktadır.

Buna karşılık, literatürde yeni ortaya çıkan yükselen orta güç devletlerin geleneksel güçlere göre kıyasla farklı ve zaman zaman istikrarsızlık unsurları olabildikleri yönündeki yaklaşımlar mevcuttur. Bu yaklaşımlar kimi zaman Türkiye'nin küresel istikrar için çabalamasını ötekileştirmek için de kullanılmıştır. Bu yaklaşımları anlamlı ve haklı bulmuyorum. Çünkü bu ülkeler çağımızda işlevsel olarak zorlanan liberal düzenin istikrara kavuşmasını-gerekirse gerekli reformların yapılması aracılığıyla- arzu etmekte ve imkân olduğunda yardımcı olmak niyetindedir. Nitekim Türkiye gibi ülkelerin, İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda kabul edilen örneğin BM gibi kurumların temel yerleşik hedeflerini yerine getiremediği günümüz çatışma ve savaş ortamında, reform vurgusunu yaptıkları sıklıkla görülmekte. Bu bağlamda, ister Batı'da ve varlıklı bölgelerde bulunsunlar, ister birbirleriyle rekabet eden ve farklı ideolojilere sahip büyük olmayan güçler olsunlar, orta büyüklükteki güçlerin hiçbiri revizyonist değildir. Tersine bu tipte güçler çıkarları gereği daima istikrarın korunmasından yana olan güçlerdir.

Türkiye bir örnek

Daha da önemlisi söz konusu bu orta güçlerin kapasiteleri sistemdeki büyük güçlerle karşılaştırıldığında oldukça sınırlıdır. Yani sistemi değiştirebilecek güce sahip değillerdir, bu tür bir ayrıcalık ya da yönelim sadece büyük güçlere aittir dolayısıyla sistemde büyük güçler gerçek anlamda ancak revizyonist olabilir. Ayrıca liberal düzende çeşitli nedenlerle -örneğin büyük güç rekabeti nedeniyle- yaşanacak istikrarsızlıklar yeni orta güçlerin yararına bir durum değildir. Bir orta güç olarak Türkiye, orta güçlerin sistem karşısındaki durumunu örneklendirmektedir. Dikkat edilecek olursa, bu bağlamda Türkiye liberal kurumsal düzenin aksaklıklarına -Dünya Beşten Büyüktür söyleminde olduğu gibi- bir yandan dikkat çekip reform talebiyle ortaya çıkarken, diğer yandan bölgesel aktivizm (Kafkaslarda 3+3 işbirliği önerisi, Karadeniz'de Tahıl Koridoru vb) üzerinden sorunlara ara çözümler üreterek reform talebini sıcak ve olası halde tutmaktadır.

Unutulmamalı; günümüzde, süregelen büyük güç rekabeti nedeniyle uzmanların bir kısmının odak noktası olası bir sistem değişikliği ve güç aktarımı olmuşken, bazı uzmanlar ise uluslararası sistemin geleceğinde büyük güçlerin değil orta güçlerin etkili olacağını iddia etmektedir. Üstelik bunun için hegemonik savaşa, sistemin değişmesine, öyle ya da böyle çimlerin ezilmesine filan da gerek yok, orta güç aktivizmi küresel düzeni "işlemesi için sürekli kurulan bir saat gibi" tutacak. Bu tür bir olasılık varken, ulusal ve uluslararası yazında bazı kalemlerin Türkiye'nin ve orta güçlerin aktivizmini revizyonist olarak damgalaması akıl alacak bir husus değil. Bu tür bir ötekileştirme şu gerçeği görmezden geliyor: Orta güçler sayesinde katı, ideolojik olarak totaliter ittifaklar içerisinde değiliz, çoklu esnek ittifaklar dönemindeyiz.

Günümüzde, orta güçler için açılan bu fırsat penceresi ne kadar uzun sürer bilinmez ama kesin olan şey orta güçlerin artık uluslararası mevzularda eskisi gibi yemek menüsünde değil de büyük güçlerin yanında aynı masada olmak istedikleridir. Bu arzularını orta güçler her zaman olmasa da bazı durumlarda yerine getiriyorlar. Gerçi, bu hiç de şaşırtıcı bir durum değil; zira genel kanıya göre, orta güçlerin sınırlı kapasiteleri gereği dış politika önceliklerini yakınındaki bölgelere vermeleri bir zorunluluktur ancak küresel konularda da imkân açıldığında orta güçlerin oldukça etkili oldukları beklenen ciddi olasılıklardandır. Bu nedenle, günümüzde gerek ABD gerekse Çin/Rusya gibi büyük güçler kriz dönemlerinde eski ortak ve müttefiklerini eskiden olduğu gibi yanlarında tutmakta zorlanmaktalar ve taviz vermeye (dikkat, buradaki çimeni ezmemeliyim!) hazır hale gelmekteler. Çimenlerin korunduğu ama ziyafet masasının da kurulduğu küresel bir düzen mümkün mü, bu başka yazıların konusu, şimdilik şu kadarını söyleyelim böyle bir düzen olacaksa bu büyük güç hoyratlığından değil, orta güç dikkatinden kaynaklanacak. Türkiye'nin bu anlamdaki çabası çok önemli ve takdir edilmeli.

[email protected]