Yeni dijital dünya düzeni: Dijital diplomasinin sınırları nerede başlar, nerede biter?

Dr. Mustafa Tüter/Yazar
21.07.2023

Özellikle Afrika ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkelerde dijital altyapı yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar önemini koruyor. Bu sorunların çözümüne katkı sağlamayı amaçlayan Çin'in Dijital İpek Yolu dışında herhangi bir kapsamlı altyapı projesinin bulunmadığının altını çizmemiz gerekir. Çin'in girişimlerinin gelişmekte olan dünyada neden destek gördüğü bu açıdan bakınca daha iyi anlaşılabilir.


Yeni dijital dünya düzeni: Dijital diplomasinin sınırları nerede başlar, nerede biter?

Mevcut dünya düzeni tek kutuplu güvenlik düzeni, çok kutuplu ekonomik düzen ve iki kutuplu dijital düzen görüntüsüyle karmaşık bir hal aldı. Dünyada yaşanan gerilim, kriz ve çatışmaların temel nedeni bu farklı düzen formları arasında yaşanan anlaşmazlıklar ya da uyumsuzluklardır. Diğer bir ifadeyle güç dağılımındaki rekabete dayalı işbirlikçi olmayan süreçlerin devletlerin uluslararası siyasal etkinliklerini arttırma arayışlarına yol açmasıdır. Dünya düzeni, aktörlerin tercihli eylemlerine dayanan çeşitli etkileşimleri sonucunda meydana gelen ve kendini tekrar eden örüntüler bütünüdür. Günümüzde giderek hızlanan dijital dönüşümün geleceğini belirleyen temel faktör ise ABD ve Çin arasında yoğunlaşan teknolojik rekabettir. Bu açıdan bakıldığında diğer devlet ve devlet dışı aktörlerin yaklaşımları ve karşılıklı etkileşimleri, yeni dijital dünya düzeninin oluşumunda etkili olan dijital diplomasinin sınırlarını çizmektedir. Bu dijital diplomasinin ana aktörlerinin yürüttükleri politikalara odaklanarak Hindistan'ın ve AB'nin ABD-Çin teknolojik rekabetinde ne tür kaygılar taşıdıkları ve nasıl konumlandıkları üzerinde duracağız. Ayrıca global dijital standart ve kuralların yeniden düzenlenmesi ihtiyacından hareketle aslında sorunun globalleşmenin geleceği ile bağlantılı yeni bir düzen inşası tartışması olduğuna işaret edeceğiz.

COVID-19 sonrası gelişmeler beklenmedik ekonomik, siyasi ve sosyal sonuçlar doğurdu. Ama en önemlisi yeni dijital dünya düzeninin inşası sürecinin hız kazanmasına yol açtı. Doğal olarak ilerleyen süreç erkene alındı demek daha doğru olabilir. Esasen yeni dijital dünya düzeni inşası sürecini hızlandıran ABD'nin kendisi oldu. Fakat Çin'in altyapıya dayalı inovasyon yeteneklerinin geliştirilmesinde yeni bir aşamaya geçerek kritik teknolojilerin endüstriyel uygulamalarına ağırlık vermesi ve yeni endüstri politikalarına öncelik veren yaklaşımının somut çıktılar üretmeye başlaması, ABD'yi önleyici siyasi, ekonomik ve diplomatik karşı politikalar izlemeye yöneltti. Çin devlet başkanı Xi Jinping'in bu çerçevede iki aşamalı olarak 2030 ve 2049 yıllarını işaret ederek Çin'in teknolojik bağımsızlık ve dünya liderliğini elde edeceği iddiasını dile getirmesi, ABD'yi rahatsız eden önemli söylemlerden biri olmuştur. Çin'in uzun dönemli bir politika perspektifine sahip olduğu araştırma ve geliştirmeye ayırdığı bütçeyle dünyanın en büyük teknoloji yatırımcısı haline gelmesinden anlaşılabilir. Daha önceki dönemlerde ABD'nin arzuladığı tarzda ve kontrolü altında gerçekleşen Çin'in teknolojik gelişimi, ABD'nin çıkarlarına ters düşecek şekilde bir ivme kazandığı için tehlikeli algılanmıştır.

Bununla beraber yeni dijital dünya düzeninin kurulmasında etkili olan aktörler sadece devletler değildir. Büyük teknoloji şirketleri özellikle yapay zeka alanındaki gelişmelerle beraber 2018 yılı itibariyle dünyada her zaman en üst sırada yer alan enerji şirketlerinin konumunu sarsarak en tepeye yerleşti. Hatta büyük teknoloji şirketleri devletlerden bağımsız olarak dış ilişkilerini yürütme eğilimi içine girdi. Dolayısıyla bu büyük teknoloji şirketlerinin nasıl bir dijital dünya düzeni istediklerinin irdelenmesinde büyük fayda var. Ian Bremmer gibi yazarlar teknoloji şirketlerinin büyük güç mücadelesinden bağımsız hareket etmeleri durumunda 21. yüzyıl jeopolitiğinde merkezi aktörler haline gelecekleri "teknokutuplu" dünya düzeninden bahsetmeye başladı bile. Ne var ki; Elon Musk ve Mark Zuckerberg gibi popüler teknoloji figürlerine bakınca dijital kapitalizmin öngördüğü yeni dünya düzeninin alabileceği şekli tahmin etmek zor olmaz. Öyle sanıyorum ki; bu düzen, yapay zekaya dayalı verimliliği ölçü kabul eden ekonomik algoritmalara dayalı aslında ironik derecede 'düzensiz' bir düzen olacaktır. İnsan davranışının "teknokutuplu düzen"in belirlediği algoritmik kısıtlar ve dijital mühendislik yoluyla şekillendirilmesi ancak yapay zeka egemenliğinde sürdürülebilen bir yaşam biçimini dayatır. Bunun sonucu olarak ekonomik refah eşitsizliğine bağlı büyük problemlerle yüzleşen global dünya çok ciddi dijital güvenlik, özgürlük ve adalet sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kalır.

ABD ve Çin arasında yoğunlaşan teknolojik rekabet

Çin'in yaşadığı dijital devrim, Çin'de Üretildi 2025 endüstri politikasının bir ürünü olarak değerlendirilebilir. Çin, bu geniş kapsamlı politikasıyla yapay zeka, nesnelerin interneti ve bulut bilişimi gibi alanlarda son derece önemli ilerlemeler kaydetti. Çin'de yaşamış biri olarak Çin'in teknoloji altyapısının güçlendirilmesinde ne ölçüde başarılı olduğunu bizzat gördüm. Aynı zamanda ABD'nin teknoloji hegemonyasına boyun eğmeme konusunda gösterdiği kararlılık da aynı ölçüde dikkat çekicidir. Örneğin; bugün hala Çin'de VPN aracısı olmadan Google'ın kullanımı mümkün değildir.

Çin'in altyapıya dayalı inovasyon yeteneklerinin geliştirilmesinde benimsediği ciddi politikalar ulusal düzeyde olgunlaşmaya başlayınca dış politikada Dijital İpek Yolu olarak ifade edilen dijital diplomasi girişimleri uygulamaya konuldu. 5G ve diğer dijital altyapı teknolojilerinin yaygınlaştırılması konusunda özellikle Güneydoğu Asya'da elde ettiği başarı hem ABD'yi hem de Avrupa ülkelerini rahatsız etti. COVID-19 sonrasında Çin'in dijital ekonomi ve e-ticaretin geliştirilmesi konusunda attığı adımlar görmezden gelinemeyecek etkiler doğurdu.

Tüm bu gelişmelerle beraber ABD ve Çin arasında yoğunlaşan ve giderek de karmaşık hale gelen teknolojik rekabetin yeni dijital dünya düzeninin liderliğini üstlenme yarışı olduğu tartışmasız bir gerçektir. ABD'nin Çin'e yönelik kısıtlayıcı politikaları kritik teknolojilerin ve yarı iletkenlerin Çin'e ithalatının sınırlandırılmasını içeriyor. Diğer taraftan Çin, kritik teknolojilerin üretiminde yarı iletkenler kadar hayati sayılabilecek nadir elementlerin Çin dışına ithalatında yeni düzenlemeler yapma kararı aldı. Ayrıca deniz altından (Hint-Pasifik'ten tüm dünyaya) inşası devam eden fiber-optik internet kablolarından oluşan geniş çaplı dijital altyapı sistemine yönelik Çin engel çıkarma eğilimi içine girdi. Daha doğrusu yapımını geciktirmek istediği anlaşılıyor. Temel neden ise Çinli şirketlerin bu geniş kapsamlı (ABD, Fransa ve Japonya'nın yer aldığı global konsorsiyum) projenin dışında tutulmak istenmesi. Öncesinde ABD'yi Hong Kong'a bağlayacak olan global internet altyapısı konusunda bir uzlaşı sağlanmıştı. Fakat ABD, ulusal güvenliği gerekçe göstererek bu projeyi durdurma kararı aldı. Bu alanda yaşanan rekabet önümüzdeki dönemde ABD ve Çin arasındaki gerilimleri daha da artıracağa benziyor.

Hindistan'ın kuşku uyandıran çekimserliği

Burada global internet altyapısının Çin ve ABD arasında ikiye bölünme riski taşıdığı yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Daha önceki yıllarda Çinli telekomünikasyon şirketleri (özellikle Peace projesi) Afrika ve Avrupa arasındaki bağlantıları sağlayan internet altyapısını kurmayı başardı. Daha geçtiğimiz yıl Pakistan ve Fransa arasındaki bağlantı Kenya üzerinden kuruldu. Benzer şekilde Çin, Singapur ve Japonya'yla olan dijital bağlantıların kurulmasında ilerleme kaydetti. Şimdi asıl üzerinde durulması gereken konu Güney Çin Denizi ve daha geniş olarak Hint-Pasifik bölgesinde nasıl bir gelişmenin yaşanacağıdır. Somut olarak Avrupa'yı Ürdün'e ve Ürdün'ü de Hindistan'a bağlamayı planlayan yeni bir proje gündemde. Dolayısıyla burada Hindistan'ın tutumu ve nasıl bir dış politika izleyeceği merak konusu.

Hindistan'ın veri yönetişimi konusunda savunduğu "ulusal dijital kalkınma" yaklaşımı diğer büyük güçlerin yaklaşımlarından farklı bir yere konumlanıyor. Hindistan'ın kolonyalizm geçmişini yansıtan bu görüşe göre global veri yönetişimi zengin ülkelerin fakir ülkeleri sömürme aracı olarak kullanılmamalı. Dijital veriyi ulusal refahın ölçülmesinde yeni bir değer olarak gören Hindistan, veri yönetişiminde aldığı kararlarda ulusal ekonomik çıkarlarını merkeze alarak yerel dijital verilerin yeni kurulmuş küçük şirketler tarafından kullanılmasına öncelik veriyor.

Bu açıdan bakıldığında Hindistan'ın sınırları aşan veri akışının kontrolü ve dijital veri yönetişimi konularında benimseyeceği tutumun sanıldığının aksine ABD'ye değil Çin'e daha yakın olma ihtimali yüksek. Ancak global düzeyde devam eden dijital rekabet söz konusu olduğunda ABD'nin global inovasyonda Çin'e karşı Hindistan ile ortaklıklarını daha fazla geliştirme yönündeki adımları Hindistan'ın bu alandaki dış politika kararlarını etkileyebilir.

AB'nin gerileyen dijital rekabet perspektifi

Çin'in dijital diplomasisinin sınırlarının kendi bölgesini aşarak Avrupa'da özellikle Kuzey ülkelerine ulaşması ABD'yi son derece tedirgin etti. Bunun üzerine AB içinde özelde Çin'in teknolojik altyapısının kullanılması ama genelde Çin'le ilişkilerin nasıl yürütüleceği konusunda farklı görüşler ortaya çıktı. Çin teknolojik altyapısının kullanımının sınırlandırılmasında ABD'nin de baskılarıyla genel bir uzlaşı sağlanmış gibi görünse de Avrupa'nın Çin politikası hala belirsizlik içeriyor. Ekonomik anlamda Çin'le işbirliğinin geliştirilmesini önceleyen ülkeler hem büyük Çin pazarına erişimi hem de üçüncü pazarlarda müşterek yaratılacak fırsatları kaçırmak istemiyor.

Ancak AB'nin kurumsal olarak dijital rekabette ABD'nin yanında yer alması teknolojik gerilemesinin bir sonucu olarak yorumlanabilir. Çin başlangıçta teknoloji transferleri yoluyla ABD kadar Avrupa ülkelerinden de ciddi şekilde yararlandı. Yapılan teknoloji yatırımlarını iyi değerlendirdi. Bugün ise Çinli teknoloji şirketlerinin global ekonomide edindikleri yer Avrupalı şirketleri geride bıraktı. Çin ve ABD arasındaki teknoloji rekabetinin Avrupa boyutunda belirtilmesi gereken diğer önemli kritik husus Avrupa'nın nadir elementlere duyduğu ihtiyaçtır. Söz konusu kırılganlık düşünüldüğünde Çin'in ihracat kontrolünü içeren son diplomatik adımının ABD'den ziyade Avrupa'yı hedeflediği iddia edilebilir.

Global dijital standart ve kuralların yeniden düzenlenmesi ihtiyacı

Yaşanan hızlı dijital dönüşümde standartların ve kuralların yeniden düzenlenmesi ihtiyacı gündeme getiriliyor. Burada ABD ve Batı merkezli akademi ve medya dünyası her zaman olduğu gibi meseleyi liberal düzene yönelik yeni bir tehdit şeklinde sunma alışkanlığını sürdürüyor. Onlara göre; liberal düzenin demokratik değerleri üzerine inşa edilmiş mevcut dijital standart ve kurallar, Çin'in otokratik rejiminin ürettiği yeni standart ve kurallarla değiştirilmek isteniyor. Halbuki global teknoloji alanında meselenin gerçekte böyle olmadığı çok açıktır. Asıl mesele tüketicilerin TikTok mu yoksa Facebook mu kullanacağı; Huawei mi yoksa Iphone mu satın alacağı veya hangi kritik teknolojilerin kimin eliyle dünyada yaygınlık kazanacağıdır.

Diğer taraftan global dijital standart ve kuralların yeniden düzenlenmesinde elbette yapılması gerekenler var. Örneğin; giderek hızlanan veri akışlarının kontrolü ve bununla bağlantılı yukarıda bahsettiğimiz global internet altyapısının uzlaşıyla tamamlanması sorunu çok ciddi ele alınması gereken global yönetişim sorunudur. Ancak burada da süreci yavaşlatan Çin'den ziyade Batılı ülkelerin tercihleridir. Dijital veri yönetişimi konusunda 2019 yılında Osaka'da gerçekleştirilen G-20 zirvesinde Çin ve Rusya dahil katılımcı diğer ülkeler ortak bir deklarasyonda uzlaşmaya varmış; fakat Hindistan Endonezya ve Güney Afrika ile beraber veri yönetiminin ulusal güvenlik sorunu olduğunu gerekçe göstererek anlaşmaya imza atmamıştır. Bu ülkeler açısından temel sorun daha önce de belirtildiği gibi sınırları aşan veri akışlarının kontrolünde büyük teknoloji şirketleri karşısında ulusal dijitalleşme politikalarının yeterince korunmamasıdır.

Sonuç

Yeni dijital dünya düzeninin kurulması ekonomik ve siyasi çıkarlar odaklı bir rekabet mücadelesi olarak devam ederken global dijital eşitsizlikler azalmak yerine artmaya devam ediyor. Özellikle Afrika ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkelerde dijital altyapı yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar önemini koruyor. Bu sorunların çözümüne katkı sağlamayı amaçlayan Çin'in Dijital İpek Yolu dışında herhangi bir kapsamlı altyapı projesinin bulunmadığının altını çizmemiz gerekir. Çin'in girişimlerinin gelişmekte olan dünyada neden destek gördüğü bu açıdan bakınca daha iyi anlaşılabilir. Bu anlamda ileri düzeyde endüstrileşmiş Batı dünyasının dışında kalan ve dünya politikasında tarafsızlığı yeğleyen Üçüncü (Yol) Güney olarak ifade edilebilecek gelişmekte olan ülkelerin Çin'in öncülüğünde yürütülen çok taraflı girişimlerle global sisteme entegre edilmesi faydalı görülebilir. Sonuç olarak teknolojik rekabet bağlamında bugünkü dünya düzeni ABD ve Çin merkezli teknoloji şirketlerinin hakimiyetinde iki kutuplu bir yapı görüntüsü veriyor. Fakat dünya düzeninin değişimini belirleyen teknolojik rekabetin izlediği yörünge göz önünde bulundurulduğunda iki muhtemel gelecek senaryosu ileri sürülebilir. Birincisi kutupsuz bir dünya ihtimalidir. Bu ihtimalde ne ABD ne Çin ne de başka bir devlet aktörünün dünya düzenini yönetme konusunda global liderlik üstlenememesi söz konusudur. Bir çeşit "pilotsuz uçak" modunda dünyanın yol almasıdır. İkinci ihtimal ise iki kutuplu düzenden çok kutuplu düzene doğru bir geçiş yaşanmasıdır. Esasen Çin başta olmak üzere yükselen güçlerin arzu ettiği geçiş bu ikinci ihtimaldir. Önümüzdeki on yıllarda bu iki ihtimalden hangisinin daha mümkün olduğunu yeni gelişmelerle birlikte göreceğiz. Yeni dijital dünya düzeninin oluşumunda etkili olan diğer ekonomik, siyasi ve diplomatik süreçlerin gidişatına bakıldığında ikinci ihtimalin yani çok kutuplu düzene geçiş ihtimalinin daha makul olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut çok kutuplu ekonomik düzene uygun bir şekilde arzu edilen global dijital düzenin tesis edilmesi bu geçişin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesine bağlı olacaktır.

[email protected]