Yeni dönem siyaset ve cemaat ilişkisi

Adnan Boynukara / AK Parti Adıyaman Milletvekili
1.10.2016

Dini bir etiket taşısın veya taşımasın, kamusal alanda mevcut yasal zemin ile çelişen her türlü gruplaşma, hukuk dışı her türlü dayanışma buralarda otonom iktidar alanları oluşturmaya adaydır, zararlıdır ve suçtur. Ülkenin geleceğinde var olmak isteyenlerin, bu tür yapılanmalardan kaçınmaları şarttır.


Yeni dönem siyaset ve cemaat ilişkisi

15Temmuz FETÖ’cü kalkışmadan sonra tartışılması gereken temel sorun alanlarından birisi de siyaset (iktidar) ve cemaat ilişkisidir. Bu konuyu tartışmadan önce, FETÖ’nün ne olduğu, nasıl geliştiği ve kimler tarafından desteklediğini netleştirmekte yarar var. Çünkü bu netleştirme, yeni dönemde, bu ilişki biçimini de etkileyecektir. Bu aynı zamanda cemaatlerin kendilerine yönelik olası riskleri görmeleri, benzer yanlışlıkların içine düşmemeleri ve genel olarak “FETÖ’ye kim yardım etti” tartışmalarının sonuca bağlanmasını da sağlayabilir.

FETÖ’nün sahibi ve besleyeni kim?

Gizli yapılanmaların ve terör örgütlerinin istihbarat teşkilatlarının etkisine kapalı olduğunu düşünmek oldukça güçtür! Boyutları farklı olmakla birlikte, anılan gruplar arasında derin bir ilişkinin olduğu açıktır. Bu bağlamda, küresel istihbarat örgütlerinin FETÖ’yle ilişki kurması 80 öncesine dayanmaktadır. O dönemde bölgemizin durumunu hatırlamak gerekirse; Türkiye’de ciddi bir toplumsal kamplaşmanın olduğu, ülkenin Sovyet Rusya’nın tehdidi altında olduğu tezlerinin işlendiği, Afganistan’ın Sovyet Rusya tarafından işgal edildiği, İran’da ABD karşıtı bir devrimin gerçekleştiği, Suriye, Irak ve Mısır’da siyasi darbelerin yaşandığı, İran-Irak savaşı için uygun zeminin hazırlandığı ve Türkiye’de ABD-İsrail merkezli Ortadoğu siyasetine uygun bir darbeyle TSK’nın yönetimi ele geçirdiği bir atmosfer mevcuttu... Bölgemize ilişkin bu karmaşık yapı içinde, Türkiye’de gerçekleşen darbenin arkasındaki gücün darbecilere önerdiği çözümlerden birisi, İran devrimiyle yükselen “İslami dalgaya” set çekmek için “ılımlı İslam” adı altında farklı bir bagajın oluşturulması. Biraz Türk, biraz İslam, biraz da tek parti ve milli şef dönemi siyasi anlayışının sentezi olarak tanımlanabilecek bu yeni ideolojinin tahkimi için ise sistemin kuruluşundan beri hassas olduğu fay hatlarından biri olan din ekseninde yeni bir örgüte cevaz verilmiş. Bu tarihten itibaren FETÖ yeniden formatlanmış, toplumun kılcal damarları olan eğitim ve bürokrasiye yönlendirilerek sahneye sürülmüş! Verilen görevi üstlenen FETÖ ise projeye uymayan tüm yapılanmalarla yollarını ayırmış, hatta düşman olarak kodlamış, kendi içinde lider kültüne dayalı, katı ve kesin inançlı kadrolar yetiştirmeye dönük, gizliliği esas alan örgütsel bir yapıya dönüşmüş. Süreç bu haliyle 28 Şubat’a kadar sürmüştür.

FETÖ yapılanmasına ivme kazandıran ikinci süreç ise 28 Şubat darbesi olmuştur. Darbenin sahipleri, ülke genelinde dini nitelikli tüm grupları baskıyla sindirirken, tek bir gruba izin vermişlerdir. O da FETÖ’dür! Bu durum, küresel aklın darbeciler eliyle, FETÖ’ye ikinci kez alan açma ve palazlanma imkanı sunmuştur. Bunun bilinçli yapıldığı konusunda hiçbir kuşku yoktur. Çünkü bahsettiğimiz iki darbe de ABD desteklidir! Bu aynı zamanda FETÖ’nün gelişim seyri ve kimlerin desteğiyle bugüne geldiğinin aslında özetidir. Bunun yanı sıra, FETÖ yapılanmasına çeşitli alan açmaları; olan biteni okuyamama, analizden mahrumiyet, popülist davranma vb tutumların sağladığını ifade etmekte yarar var.

Bu gerçekliğe rağmen, yeni dönemde siyaset (iktidar) cemaatler ilişkisinin nasıl olacağına yönelik kaygıların gündeme gelmesinin temel nedeni FETÖ’nün hala diğer ‘cemaat’lerden birisi olarak görülmesi eğilimidir. Bunun doğru olmadığı açıktır. FETÖ, cemaat gibi örgütlenmiş ve cemaat süsü verilmiş küresel istihbarat örgütlerinin kullandığı bir organizasyondur. Bu özelliğiyle, Türkiye’de iktidarı ele geçirmek isteyen karanlık bir örgütlenmedir. Bu nedenle; FETÖ’yü diğer cemaatlerle aynı kefeye koymak doğru değildir.  

Aslında; FETÖ’nün sahibinin ve besleyenin kim olduğu ile örgütlenme biçimi, bu sorunun cevabını kısmen vermektedir. Yapılacak şey, konuyu daha da somutlaştırmaktır. Bu noktada ön plana çıkan husus, cemaatlerin istihbarat örgütleriyle şu veya bu biçimde bir ilişkilerinin olmasıdır. Yani konu, cemaat denilen yapıların ortaya çıkışıyla, kimlere muzahir ve bağlantılı oldukları konusuyla doğrudan ilişkilidir! Cemaatler veya benzer gruplar, mevcut yasalar çerçevesinde faaliyet yürüttükleri müddetçe sosyolojik bir gerçeklik olarak kabul görecek ve ülkenin geleceğinde tabii bir şekilde yer alabileceklerdir. Yasal zeminin dışına çıkıp, soğuk savaş anlayışının ve küresel odakların taşıyıcıları oldukları oranda ise hem millet tarafından dışlanacak, hem de devlet tarafından tehdit olarak görüleceklerdir.

Temel ilke şeffaflık...

Bu konuda en önemli husus şeffaflıktır. Çünkü şeffaflık, başta demokratiklik ve hukukilik olmak üzere, birçok sorunun temel çözümüdür. Mevcut yasal altyapının cemaatlerin şeffaf ve aleni faaliyet yürütmelerine imkan tanıdığını söylemek oldukça zordur. Koşullar, cemaat olarak değil de, STK olarak varlık sürdürmeyi mecbur kılmaktadır. Bu ikilemin sonlandırılması için hem cemaatlerin olabildiğince şeffaf olmaları, hem de bu yöndeki gerekli yasal altyapının oluşturulması önemlidir! Böylece cemaatlerin bir tehdit unsuru olarak görülmelerinin de ilanihaye önüne geçilmiş olunacaktır. Cemaatler söz konusu olduğunda ortaya çıkan sorunlardan birisi de, cemaatlerin uğraşı alanlarının çeşitliğidir. Öyle ki, var olan tüm toplumsal alanlarda faaliyet göstermeyen cemaat yok gibidir. Dini eğitim, cari eğitim, dini etkinlik, yardım organizasyonu, ticaret, siyaset, kamuda örgütlenme bunlardan başlıcalarıdır. Birbirinden oldukça farklı alanlarda faaliyet yürütülmesinin anlaşılır hiç bir gerekçesi yoktur. Uğraşı alanlarını sadeleştirmeyen cemaatlerin/yapıların, FETÖ’nün içine girdiği kirli ve karanlık türden ilişkilere girmesi kaçınılmazdır! Erdemli bir insan ve toplum oluşturma dışında farklı uğraşı alanlarına yönelmek ve buralarda gettolar oluşturarak dokunulmazlıklar elde etmeye çalışmak, milletin rahatsızlık duyduğu, devletin ve iktidarların ise kabul etmeyeceği bir durumdur. Din, ticaret ve siyasetin mutlak bir uyum içerisinde olduğunu söyleyebilmek zordur! Özellikle devlet yönetimine talip olanların yapacağı şey, siyasal örgütlenme, yani parti kurmaktır. Yanlış olan, bir cemaat örgütlenmesiyle iktidarı ele geçirmeye çalışmaktır. Bunun en somut örneği FETÖ’dır. FETÖ’nün akıbeti de ortadadır!

Kamu içerisinde ayrı hiyerarşi...

15 Temmuz’un bize gösterdiği en önemli noktalardan biri de kamu kurumları içerisinde farklı yapılanmalara gitme meselesidir. Şu bir gerçektir ki; dini bir etiket taşısın veya taşımasın, kamusal alanda mevcut hukuk ve yasal zemin ile çelişen her türlü gruplaşma, hukuk dışı her türlü dayanışma buralarda otonom iktidar alanları oluşturmaya adaydır, zararlıdır ve suçtur. Ülkenin geleceğinde var olmak isteyenlerin, bu tür yapılanma ve örgütlenmelerden kaçınmaları şarttır. Bununla birlikte; kötü örnekler üzerinden genelleme yaparak, yasal zemini koruyan dini grupları potansiyel bir tehlike olarak göstermek ise kabul edilemez, önemli bir yanlıştır!

[email protected]