Yeni dönemde Türkiye-Almanya ilişkilerinin yönü

Bülent Güven / Yazar
27.02.2022

Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ana eksenini oluşturduğu yeni Alman hükümetini, Merkel öncesi yine Sosyal Demokrat ve Yeşillerden oluşan Schröder–Fischer hükümeti ile kıyaslayarak Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerin tekrar iyileşeceği varsayımında bulunmak mümkün müdür?


Yeni dönemde Türkiye-Almanya ilişkilerinin yönü

Almanya'da yeni kurulan hükümet ile birlikte Türkiye-Almanya ilişkilerinin geleceği tekrar tartışılmaya başlandı. Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilerin tarihsel boyutunu bir kenara bırakıp AK Parti dönemini mercek altına aldığımız zaman, Şansölye Angela Merkel'in 2005 yılından iktidara gelmesinden önce Şansölye Gerhard Schröder döneminde Türk Alman ilişkileri belki de Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra en iyi dönemini yaşadı.

Bunun o dönem AB'ye girme perspektifi bariz olan Türkiye'de yapılan reformlar kadar, Türkiye'ye kurumsal anlamda önyargısız bakan Sosyal Demokratlar ve Yeşiller'in iktidarda olması ile de ilgilisi olduğunu belirtmek gerekmektedir. Sosyal Demokrat şansölye Schröder ve Yeşillerden dışişleri bakanı Joschka Fischer 68 kuşağına mensup iki siyasetçi idi. Bu kuşağın Avrupa tanımı Hristiyan Demokratlar'dan farklıydı. Kendileri Avrupa'yı Hristiyanlık temelinde değil Fransız devriminin değerlerinin bugünkü yansıması olan insan hakları, demokrasi ve piyasa ekonomisi gibi değerler üzerinden tanımlıyorlardı. Onların gözünde Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması Türkiye'nin AB'ye girmesinin önünde engel değildi. Türkiye'ye 1999 yılında AB'ye adaylık statüsünün verilmesinin arkasında başta Almanya olmak üzere, İngiltere gibi ülkelerde sosyal demokrat kökenli hükümetlerin iş başında olmasının rolü ve etkisi büyüktü.

Bahar sonrası

Hem Türkiye-AB arasındaki, hem de Türkiye-Almanya arasındaki bu bahar havası Almanya'da 2005 yılında Angela Merkel'in Şansölye ve Fransa'da 2007 yılında Nicolas Sarkozy'nin Cumhurbaşkanı olması ile değişti. Muhafazakâr partilerden olan her iki siyasetçi hem Hristiyan değerler üzerine kurulu Avrupa tanımlarından hem de kamuoyunda İslam ve Türkiye karşıtlığı havadan dolayı Türkiye'nin AB'ye giriş sürecinin önünü fiilen kestiler. Müzakere dosyalarının açılmaması bunun en somut yansımalarından birisiydi.

Merkel ve Sarkozy'nin bu tutumları sadece dünya görüşlerinin yansımasından kaynaklanmıyordu. Bu aynı zamanda iki siyasetçinin Türkiye'nin jeopolitik önemini anlamamalarının bir sonucuydu. Sarkozy'nin siyasi ömrü Türkiye'nin önemini anlamadan bitti, fakat Merkel 2015 mülteci krizinden sonra Türkiye'nin önemini kavramaya başladı. Buna rağmen Türkiye Almanya arasındaki ilişkiler 2018 yılına kadar kötüleşmeye devam etti.

Almanya'da FETÖ

İlişkilerin kötüleşmelerinin zirve noktası 2016 yılında Alman parlamentosunda sözde Ermeni soykırımı ile ilgili bir tasarının oylanması ile başladı. Daha sonra 15 Temmuz darbesinden sonra dönemin Almanya'nın Türkiye Büyükelçisi olan Martin Erdmann'ın da Almanya hükümetini yanlış yönlendirmesi ile FETÖ'nün darbenin arkasında olmadığı tezinden yola çıkılarak Almanya FETÖ'cü darbecilerin merkezi haline geldi. 2017 referandumunda Alman hükümetinin Türkiye'deki diğer siyasi partilerin Almanya'da propaganda yapmasına müsaade etmesine rağmen AK Parti'nin Almanya'da seçim kampanyasının yasaklanması ile ilişkiler tam bir çıkmaza girdi. Özellikle mülteci sorunu konusunda Avrupa'nın ve Almanya'nın Türkiye'ye olan ihtiyacından dolayı 2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı ziyaret sonrası ilişkilerdeki gerilim azaldı fakat Almanya'nın Türkiye'ye karşı olan olumsuz tutumunda çok önemli değişiklikler olmadı. Günümüzde Türkiye ile ilgili şirketlerin hesapları Alman bankaları tarafından kapatılmaktadır. Savunma sanayii alanında Türkiye'ye olan ihracata hala kısıtlamalar sürmektedir. Görünen Almanya'nın bu olumsuz tutumun 2023 yılına kadar devam edeceğidir. 2023 yılında ise Türkiye'de bir iktidar değişimi için alttan alta farklı platformlarda faaliyet yürütüldüğüne de şahit olmak mümkündür.

Normalleşme mümkün mü?

Diğer taraftan Almanya'da 2021 yılının eylül ayında yapılan secimden sonra Sosyal Demokrat Parti'den Olaf Scholz'un liderliğinde Yeşiller ve Liberal Parti'den oluşan üçlü bir koalisyon hükümeti iş başındadır. Yeni hükümette dışişleri bakanlığı koltuğunda Yeşillerden Annalena Bearbock oturmaktadır. Liberal Parti'den hiç kimse dış ilişkiler ile ilgi bir bakanlık koltuğunda oturmamaktadır. Neticede Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ana eksenini oluşturduğu bu hükümeti, Merkel öncesi yine Sosyal Demokrat ve Yeşillerden oluşan Schröder – Fischer hükümeti ile kıyaslayarak Türkiye – Almanya arasındaki ilişkinin tekrar iyileşeceği varsayımında bulunmak mümkün müdür?

Bu soruya kolaylıkla evet cevabı vermek mümkün değildir. Birincisi Almanya'daki iç konjonktürde şu an Türkiye lehine bir atmosfer yok. Türkiye aleyhine oluşmuş bu olumsuz havanın birçok nedeni bulunmakla birlikte iki gerekçe daha fazla temayüz etmektedir. Bunlardan birincisi 2015-2018 yılları arası Türkiye – Almanya ilişkilerinin çok kötü olduğu dönemde Almanya kamuoyunda medyanın da etkisi ile çok menfi bir Türkiye algısı oluşmuş durumdadır. 2018 yılından itibaren ilişkilerdeki gerginliğin gitmesine rağmen Türkiye aleyhtarı bu hava hala kamuoyunda olduğu gibi durmaktadır. Bununla birlikte Avrupa kamuoyunda var olan İslamofobi de Türk-Alman ilişkilerini etkileyen bir başka etkendir. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kısım Alman ve Avrupalıların gözünde İslam'ın ete kemiğe bürünmüş bir hali gibi algılanmaktadır. İslamofobi kaynaklı bu "anti-Erdoğan" havası da bu çerçevede Türkiye – Almanya ilişkilerine etki eden bir önemli bir neden gibi durmaktadır.

Türkiye- Almanya ilişkilerini etkileyen ikinci başat neden ise Türkiye aleyhtarı etkin bir lobinin Almanya'daki karar alma mekanizmalarında ve yazılı kamuoyunda etkili olmasıdır. Bu Türkiye aleyhtarı lobinin içinde Türkiye kökenli PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin dışında genellikle sol veya FETÖ kökenli Türkiye'den gelen akademisyen ve gazeteciler bulunmaktadır. Bu akademisyenler ve gazeteciler çalıştıkları platformlarda Türkiye ile ilgili menfi manada bir yorum üstünlüğü elde etmiş bulunmaktadırlar. Yine bu çerçevede Almanya'da Alman muhafazakarlarının içinde de Türkiye aleyhtarı ve Avrupa ilişkisinin minimuma indirilmesi gerektiğine inanan bir kesim vardır. Bunlar farklı platformlarda Türkiye aleyhtarı tutum içine girebilmektedirler.

Türkiye aleyhine oluşmuş yoğunolumsuz iklime rağmen, Almanya'daki yeni hükümet ile ilişkilerin Merkel dönemine kıyasla çok daha iyi olacağını düşünmek için bazı nedenler bulunmaktadır. Bu nedenlerin en başında hükümet başkanı Olaf Scholz ve dışişleri bakanı Annalena Bearbock'un şahsi olarak Türkiye'ye, Türklere ve Müslümanlara karşı bir önyargılarının olmamasıdır. Tam tersi Olaf Scholz Hamburg'da belediye başkanı olmadan ve olduktan sonra Türkler ile ve Türk kuruluşları ile arkadaşlık boyutunda çok yakın ilişkisi olan birisidir. Fakat bu olumlu duruma rağmen yeni dönemde ilişkilerin Schröder ve Fischer döneminde olduğu gibi altın bir dönem yaşayacağını var saymak yanıltıcı olabilir.

Farklı bir nesil

Öncelikle belirtmek gerekir ki, hem Olaf Scholz kendisi gibi Sosyal Demokrat olan Schröder'den hem de Annalena Bearbock kendisi gibi Yeşiller partisinden olan Fischer'den farklı nesilden gelmektedir. Schöder İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1944 yılında doğmuş birisidir. Babasını savaşta kaybetmiş ve savaş sonrasının tüm ekonomik zorlukları yaşamış bir hayat hikayesine sahiptir. Fischer de İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra 1948 doğumlu Macaristan'dan Almanya'ya göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Yani her ikisi de savaşı doğrudan ve dolaylı etkilerini yaşamış iki şahsiyettir. Ayrıca her ikisi de politik sosyalizasyonlarını 68 kuşağı ile yaşamış ve bundan dolayı da daha enternasyonal barışçı düşünen bir nesle ait kişiliklerdir. Dolayısıyla bu nesle göre Avrupa Birliği bir barış projesidir ve Türkiye'nin de bu barış projesinin bir parçası olması gerekir. Netice itibariyle şimdiki Almanya yönetiminin Türkiye ve Türklere karşı ideolojik bir ön yargısı olmamasına rağmen ilişkilerin Schröder dönemine otomatik olarak döneceğini var saymak fazla olumlu bir beklenti olabilir.

Tüm bu hususların yanında iki ülkenin de ilişkilerini geliştirmek anlamında yapısal, kurumsal ve entelektüel anlamda bazı donanımlara sahip olduğu açıktır. Almanya'daki üniversitelerde, düşünce kuruluşlarında ve medyada profesyonel anlamda saygıdeğer Türkiye uzmanları bulunmaktadır. Almanya'da Türkiye ile ilgili hemen hemen her konuda çok ciddi bilgi birikimi bulunmaktadır. Bu bilgi sadece Türkiye – Almanya ilişkileri ile sınırlı değildir. Söz konusu olan Türkiye'nin tüm sorunlarını ve meselelerini kapsayan bir bilgi birikimidir. Türkiye'deki Alevi meselesinden, Kürt meselesine, Yezidilerden Z kuşağına kadar Almanya'da Türkiye ile ilgili çok kapsamlı araştırmalar bulmak mümkündür. Yani kısacası Alman siyasetinde karar olma konumunda bulunan birisi için hemen hemen hiçbir konuda Türkiye ile ilgili bilgi eksikliği yoktur.

Bunun dışında Almanya'da ulusal yayın yapan hemen hemen tüm TV, radyo ve gazetelerin Türkiye muhabirleri bulunmaktadır ve bunlar düzenli olarak Türkiye ile ilgili haberler yaparak yayınlamaktadır. Ayrıca Almanya'daki tüm siyasi partilerin Türkiye'de düşünce kuruluşu tarzı çalışan vakıfları bulunmaktadır. Bu vakıflar hem Türkiye ile ilgili partilerine bilgi aktarımı yapmakta hem de düzenli olarak kendi partilerine ait siyasetçileri Türkiye'ye davet ederek bu siyasetçilerin Türkiye'de farklı kesimler ile ilişki kurmasını sağlamaktadırlar. Almanya'daki siyasi partiler federal parlamentodaki meclis gruplarında Türkiye raportörü konumunda milletvekilleri bulunmaktadır, bu milletvekillerinin de Türkiye'deki Alman vakıfları üzerinden farklı kesimler ile irtibatları bulunmaktadır. Tüm bu kanallardan gelen bilgiler ile Alman siyasilerinin Türkiye'ye bakışı, verilere dayalı olarak, kendi hedefleri doğrultusunda objektif karar alma ihtimalini daha yüksek hale getirmektedir.

Sağlıklı ilişki için

Bu durum maalesef Türkiye'de farklıdır. Türkiye yurt dışında en fazla insanının bulunduğu Almanya ile ilgili bilgi birikimi ve bağlantıları oldukça düşüktür. Her ne kadar Türkiye'deki siyasi partilerin Almanya'da teşkilatları olsa da bu teşkilatların Alman vakıflarının yaptığı gibi bilgi toplama, bağlantı kurma/geliştirme veya kamu diplomasisi yapma açısından güçleri çok zayıftır. Ayrıca bu teşkilatların başında bulunan kişilerin profilleri Alman vakıflarının Türkiye temsilcilerinin profillerine göre çok düşük, bu anlamda bir faaliyet yürütmeye de uygun değildir. Türkiye'deki üniversitelerde Almanya uzmanı az sayıda akademisyen olmasına rağmen, yapılan yayınların içi daha çok Almanya'nın genel durumunu, dilini ve edebiyatını ele alan çalışmalardan ibarettir. Ayrıca Türkiye'de Almanya'ya özel olarak veya büyük oranda odaklanan bir düşünce kuruluşu da yoktur.

Özetle, Türkiye'nin kendisi için her açıdan büyük öneme sahip Almanya ile ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilmesi için kurumsal anlamda Almanya'nın sahip olduğu enstrümanlara benzer bir yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Aksi taktirde yeni dönemde Türkiye karşıtı olmayan Scholz gibi bir Şansölyeye rağmen eksik bilgi ile doğru politika geliştirmek çok zor olacaktır.

[email protected]