Yeni hükümetin zor ödevleri

İhsan Aktaş / Yazar
19.12.2015

Şartlar şunu gösteriyor ki, önümüzdeki uzun yıllar Türkiye uluslararası bir rekabet içerisinde olacaktır. Bir devletin uluslararası arenada yürüteceği mücadelede başarı iç barışın ve toplumsal uzlaşmanın mümkün olduğunca sağlanmasına bağlıdır. İdeolojik çıkar uğruna ülkeyi ateşe atacak gruplar elbette olacaktır. Fakat, Ak Parti’nin en azından medya ve belli çevrelerin iğvasıyla kafası karışmış azımsanmayacak bir kesimi yanına çekmesi mümkündür.


Yeni hükümetin zor ödevleri

AK Parti iktidarı öncesi, koalisyonlar döneminde vesayetçi baskı altında muktedir olamayan hükümetlerin, ülkeyi içine soktuğu darboğaz, fetret dönemini andıran bir tablo ortaya koyuyordu. Her alanda siyasi partilerin çözüm üretmekte aciz kaldığı bu ortamda iflas etmiş ekonomiyi toparlamak için getirilen/atanan ve sömürge valisi yakıştırması yapılan Kemal Derviş’in siyaset üstü konumu ülkenin, karar alma inisiyatifinden yoksun siyasilerin ve ülkenin sefaletini hepten gözler önüne seriyordu.

Böylesi bir ortamda AK Parti iktidarı bütün Türkiye için bir ümit olarak görüldü. 28 Şubat sürecinde oluşan yarılma, toplumun geniş dindar kesiminin, siyasetten, ekonomiden, eğitimden, kamusal alandan silinmeye çalışılmasının etkileri hala devam eden büyük bir travma yaratmıştı. Türkiye toplumu, çatışmacı bir dil kullanmayan, geniş bir yelpazeyi içinde barındıran AK Parti’yle toplumsal uzlaşma, devlet ve milletin kucaklaşması, ekonomik ve sosyal yaraların sarılması konusunda bir fırsat yakaladı.

Geride kalan 13 yıllık süre zarfında AK Parti’nin yatırımları, demokrasi ve insan hakları alanında alınan mesafe, birbirini takip eden reformlar ve ekonomideki başarılar, iflasın eşiğindeki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yeniden dünyada saygın bir konuma getirdi.

Kısmen haklı bir eleştiri

7 Haziran seçimleri öncesinde AK Parti ile ilgili yapılan bir eleştiri kısmen haklı yönler barındırıyordu. AK Parti, altyapı yatırımları ve ekonomide olağanüstü başarılar ortaya koyarken, daha çok zaman isteyen sofistike konularda aynı başarıyı sergileyememişti. Sürekli reformlar yapan partinin Gezi Olayları’yla başlayan ve ancak 1 Kasım’da durdurulabilen darbe sürecinde girdiği türbülansla reformlar konusunda mütereddit bir tavır içinde olduğu eleştirisi sıklıkla dile getiriliyordu.

Neyse ki bu eksiğinin farkına varan AK Parti, 7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım’ a kadar geçen süreyi çok iyi değerlendirdi. Ciddi bir iç muhasebe sürecinin ardından Parti vizyonu, toplumla olan ilişkileri, siyaset yapma tarzı ve geçen 13 yıllık sürede zaaf olarak ortaya çıkan problemli alanları bir bir revize etme yoluna girdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, başındaki hükümeti öze dönüş ve reform hükümeti olarak tanımladı. Peki geçmişte, Ak Parti’yi ve tabii ki Ak Parti hükümetini, içeride ve dışarıda kilitleyen konular nelerdi? Yeni dönemde benzer tıkanmaların yaşanmaması için nasıl bir politika izlenmeli? Kısaca bu konulara değinmekte fayda var.

Tercihler, ittifaklar ve rota

Türkiye’nin de etkisiyle Arap Baharı Batı dünyasını iki tercihten birine zorladı. Ya istedikleri sonucu vermese bile, geniş halk kitlelerinin temsil ettiği demokrasiden yana tutum alacaklardı ya da Mısır ve Suriye örneğinde olduğu gibi diktatörlerle iş tutmaya devam edeceklerdi. Batı dünyasının diktatörlerden yana tutum alması, Doğu- Batı ittifakında ve Türkiye’nin tarihi ittifaklarında oldukça karmaşık bir durum ortaya çıkardı. Türkiye’nin müttefiki olarak ABD’nin Ortadoğu ile ilgili kafa karışıklığı, demokrasiden ve halklardan yana tavır koyan Türkiye’nin durumunu oldukça zora sokmuştur. Ortadoğu’daki gelişmeler, Türkiye Rusya ilişkileri, DAEŞ’le beraber ortaya çıkan kaos senaryoları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tercihler, ittifaklar ve rota konusunda yeniden yapılanmaya zorlamaktadır.

13 yıllık siyasi tecrübe efektif bir biçimde kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu süreçlerden karlı veya en az zararla çıkan devlet konumuna taşımak gerekmektedir. Soğuk savaş dönemindeki ittifak ilişkilerinin bozulduğu, kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamanın zor olduğu bu dönemde, Türkiye’nin müttefikleriyle ilişkisini elini güçlendirecek olan yönünü ticaretini güçlendirecek ilişkilere çevirmesidir.

AK Parti kurulduğu dönemde toplumun tamamına yakını “Bu partiye oy verebilirim” düşüncesindeydi. Devam eden yıllarda bir kesim; “AK Partili değilim ama adamlara helal olsun güzel iş yapıyorlar” noktasına evrildi. Süreç içerisinde toplumsal gerilim artmış, toplumsal kutuplaşma neredeyse AK Parti’nin kuruluşundan önceki pozisyona gelmişti. Şartlar şunu gösteriyor ki, önümüzdeki uzun yıllar Türkiye uluslararası bir rekabet içerisinde olacaktır. Bir devletin uluslararası arenada yürüteceği mücadelede başarı iç barışın ve toplumsal uzlaşmanın mümkün olduğunca sağlanmasına bağlıdır. İdeolojik çıkar uğruna ülkeyi ateşe atacak gruplar elbette olacaktır. Fakat, Ak Parti’nin en azından medya ve belli çevrelerin iğvasıyla kafası karışmış azımsanmayacak bir kesimi yanına çekmesi mümkündür.

Kültürle ilgili yanılgı

Kültürle alakalı önemli bir yargı vardır: “Kültür bir toplumu içeride birbirine yakınlaştırır ve yabancılara karşı da direnci artırır”. Bu bağlamda AK Parti hükümetleri kurulduğundan beri ne içeride yakınlaşmayı artıracak ne da dışa karşı direnç oluşturacak bir kültür politikası geliştiremedi. Türkiye’de kültür ve sanatın Sol’un tekelinde olduğuna dair bir ön kabul vardır. Bazı grupların Cumhuriyetin iltimasına mazhar olduğu ve bazı alanlarda bir tekel oluşturdukları gibi değerlendirmelere uzun uzun girmeyeceğim. Ancak bu ön kabul kuruluş döneminde Ak Parti’yi de esir almıştı. Öyle ki; Ertuğrul Günay 13 yıllık Ak Parti iktidarının büyük bölümünde Kültür Bakanlığı görevinde kalabildi.

Oysa Türkiye’de solun ürettiği kültür, müzikte nazariyatı olan musikiden, bu milletin bin yıllık geleneği olan divan edebiyatından ve bu milletin ürettiği sanat ve zanaatlardan uzaktır. Onların dört elle sarıldığı, Batı kültürünün ithali ve bu toprakların sanatını oryantalist bir yaklaşımla bir folklor! olarak yaşatmaktan (yozlaştırmak mı demeliyim?) ibarettir. Özünde yapmak istedikleri temel şey Batı kültür değerlerinin olduğu gibi içe aktarılmasıdır. Anadolu folkloruyla olan ilgileri de sathi bir ilgi ve bilgiden öteye geçmemektedir. Kanaatim o ki ne solcular ne de radikal düşünceye sahip olan kimliklerin kültür üretimine katkısı olmayacaktır. Yerli kültür üretimine katkıda bulunacak ve misyon oluşturacak kişilerin genetik olarak Müslüman Türk toplumuna bir ünsiyeti olmalıdır.

Son dönemlerde AK Parti eğitim ve kültür alanında eleştiriler almaktadır. Yeni reform hükümeti kültür problemini temelden ele alarak toplumun okuma biçimini ve oranlarını, kültür üretimini özellikle kökleri ve nazariyatı bu topluma ait olan musiki, edebiyat ve Türk mimari bilgisinin yeni nesillere aktarılmasına ve özgün üretimlerin ortaya çıkarılmasına zemin hazırlamalıdır. Her ağaç kendi kökü üzerine yükselir ilkesi gereği kendi medeniyet köklerimizi ve kültürel değerlerimizi önceleyen bir kültür politikası üzerinde kafa yorulmalıdır.

Teknoloji atılımı

Yetmişli yıllarda Türkiye’de ağır sanayi, bir problem olarak tartışılıyordu. o yıllardan beri, Türkiye her ne kadar marka yaratmakta sorunları olsa da bir sanayi ülkesi haline geldi. Merhum Turgut Özal seksenli yıllarda ağır sanayinin devri geçmiştir artık yüksek teknolojiye yatırım yapmak gerekir dediğinde kimse Özal’ın ne dediğini anlayamamıştı. İlkin Amerika’da gerçekleşen yüksek teknoloji devrimi tıpkı sanayi devriminde olduğu yeni bir dünyayı haber veriyordu. Bugün bunun etkilerini her alanda hissediyoruz. Amerika’dan sonra Güney Kore ve Çin yaratıcı şehirler modeliyle Batı dışı toplumlarda yüksek teknolojiye dayalı bir üretim modelini benimseyen ülkelere örnektir. Türkiye’de teknoloji alanında bir atılımı gerçekleştirmenin önündeki en büyük engel planlama konusunda yetkinin birçok farklı kuruma paylaştırılmış olmasıdır.

Hükümetin bu planlamayı ya tek bir kurum üzerinden ya da stratejik bir planlama grubu oluşturarak planlayıp uygulama zemini oluşturması devamında da yüksek teknoloji üreten ve ihraç eden ülke konumuna gelmesi öncelikli hedef olmalıdır. Bu aynı zamanda orta gelir tuzağından kurtuluşun da anahtarı olacaktır. Yüksek teknoloji yatırımı ağır sanayide olduğu gibi büyük yatırımlar gerektirmemektedir. Hedefleri olan iyi bir planlama, parlak beyinler, gerekli ortamın sağlanmasıyla bir anda büyük bir patlama gerçekleştirilebilir. Bugün yerli bir araç için bir babayiğit aranırken belki de on binlerce babayiğidi IT alanında çalıştırıp çok daha büyük katma değerler oluşturabiliriz. Yeni teknoloji, iyi fikir, yetişmiş beyinler ve pazarlama gücünden başka bir şey istemez.

Bürokrasisin dönüşümü

Türkiye Cumhuriyeti Devleti asker, memur, bürokratik elitler eliyle kurulduğu için devletin memurları, kendilerini halkın hizmetkarı değil efendileri olarak görmüş ve böyle çalışmışlardır. Hemen hemen bütün hükümetlerin şikayet ettiği hantal bürokrasi AK Parti’nin de temel problemlerinden biridir. Yeni hükümet bütün bürokratik alanlarda ve bürokrasinin  her  kademesinde, gelişmiş ülkelerdeki yapıları benchmark yöntemiyle izleyerek tıkanıklıkları tespit etmeli, 2023’e kadar bürokraside Türkiye’yi ileriye taşıyacak düzenlemeleri hayata geçirmelidir. Kanaatim, bu süreçleri yürütmek için bir kamu dönüşüm ajansı kurulması noktasındaydı fakat hükümet daha ileri bir perspektif ortaya koyarak bu konuyu bir bakanlıkla takip etme kararı aldı. Kuşkusuz bu, kamu bürokrasisinin dönüşümü açısından sevindiricidir. Aynı zamanda bu bakanlık kamu kurumları arasındaki senkronizasyonu ve ortak iş yapma kültürünü de geliştirebilir.

Elbette, yüzyıllara sari problemlerin bir çırpıda çözülmesi mümkün değil, yeni hükümeti bekleyen zorlu ödevler bu yazıda değindiklerimizle sınırlı da değil. Kürt meselesi, eğitim konusu ve hukuk sisteminin yeniden inşası başlı başına yazı konusudur. Yeni hükümetin Reform hükümeti olarak adlandırılması niyet olarak oldukça anlamlıdır.

[email protected]