Yeni jeopolitik dinamikler ve küresel iş dünyasının açmazları

Prof. Dr. Güven Delice/ Akademisyen, Yazar
11.10.2025

Çeşitli güç merkezleri, ideolojik farklılıklar ve farklı jeopolitik çıkarların karakterize ettiği çok kutuplu dünyada, küresel işletmeler, uluslararası operasyonlarını destekleyecek alternatif bir sistem arayışındadırlar. Gelişmeler küreselleşme sürecini tersine çevirecek nitelikte olmamakla birlikte, artan dengesizliklerin mevcut küreselleşme dinamiklerini zayıflatması ve süreci yeni bir evreye taşıması kaçınılmaz gözükmektedir.


Yeni jeopolitik dinamikler ve küresel iş dünyasının açmazları

Prof. Dr. Güven Delice/ Akademisyen, Yazar

2008 küresel finans krizinin arkasından ortaya çıkan gelişmeler, bölgesel güçlerin yükselişi, değişen ittifaklar ve ekonomik güvenlik kaygılarıyla karakterize edilen çok kutuplu bir süreci işaret etmektedir. Süreç, karşılıklı bağımlılık ve uzlaşı üzerine kurulu küresel ekonomik düzenin kırılganlıklarını açığa çıkarmış, uluslararası ticaret ve yatırım akımlarını düzenleyen kurumsal ve düzenleyici yapılar yeniden şekillenmeye başlamıştır. Yeni dönemde bir taraftan farklı ittifaklar ve ticaret blokları ortaya çıkarken, jeopolitik riskler özellikle küresel düzeyde işlem yapan taraflar açısından önemli bir sorun alanı haline gelmiştir. Bu bağlamda özellikle çokuluslu şirket yöneticileri açısından jeopolitik değişimlerin yönünü ve hızını anlamak; değişimlerin yarattığı riskleri ve fırsatları göz önünde bulundurmak hayati önem taşımaktadır.

Jeopolitik riskler ve yeni küresel yapılanma

Günümüzde küreselleşme sürecini etkileyen faktörler arasında jeopolitik gerilimler/çatışmalar ve ekonomik güvenlik kaygıları belirleyici olmaktadır. Artık küresel ticaret ve yatırımlar, pazar potansiyeli, mesafe, maliyet gibi faktörlerin yanısıra önemli ölçüde jeopolitik dinamikler tarafından şekillenmektedir. Bu ortamda jeopolitik çalkantılar ve riskler özellikle uluslararası düzeyde faaliyet gösteren şirketler açısından yönetilmesi gereken öncelikli bir soruna dönüşmüş; geleceklerini şekillendiren en önemli faktör olarak öne çıkmaya başlamıştır.

Özellikle, Çin ve ABD'nin iki ayrı güç merkezi olarak konumlanmaları, yeni bir Soğuk Savaş'a dönüş kaygıları ortaya çıkarmış gözükmektedir. Küresel sistem ABD'nin yeni stratejik gündeminin ve yeni pazarlar arayan Çin'in ticari saldırganlığının oluşturduğu çifte tehditle karşı karşıyadır. Yenilenen küresel güç mücadelesinde ekonomik faktörler öne çıkmakta ve yeni gelişmeler ışığında şirketler, tedarik zincirlerini, teknolojik bağımlılıklarını ve pazar stratejilerini yeniden gözden geçirmektedirler. Bu dönemin öne çıkan özelliği olarak, "öngörülemezlik" düzeylerindeki artışlar dikkat çekmekte; geleneksel ticari ve finansal çerçeveler, mevcut jeopolitik gerilimler arasında giderek daha sürdürülemez hale gelmektedir.

Küresel jeopolitik değişimler arasında, ABD ve Çin arasındaki stratejik rekabetin yoğunlaşması, Çin'in ekonomik dönüşümü, ABD'nin vizyon değişikliği (Önce Amerika), Rusya'nın Batı ile çatışması, Küresel Güney'in (Asya, Orta ve Güney Amerika, Afrika, Orta Doğu) yükselişi, korumacılık eğilimlerinin yaygınlaşması, teknolojik üstünlük yarışının şiddetlenmesi gibi hususlar öne çıkan hususlar olarak dikkat çekmektedir.

ABD-Çin rekabeti bağlamında özellikle iki senaryo öne çıkmaktadır: İki kutuplu bir dünya veya yeni bir güç dengesinin rekabet ortamlarını yumuşattığı çok kutuplu bir dünya düzeni. "Dengesiz Çok Kutupluluk" kavramıyla ifade edilebilecek olan yeni durumda çokuluslu şirketler açısından jeopolitik risklerin artmasına katkı yapan en önemli faktörler olarak, tedarik zincirlerindeki kırılganlıklar, tarifeler, tarife dışı ticaret kısıtlamaları, sermaye kontrolleri, yaptırımlar, çatışmalar, çok taraflı güvenlik anlaşmaları ve dijitalleşen ekonomik faaliyetler öne çıkmaktadır.

COVID-19 pandemisi, Rusya-Ukrayna savaşı, Orta Doğu'daki sıcak savaşlar, ekonomik/finansal yaptırımlar ve ABD'nin öncülük ettiği ticaret savaşları nedeniyle bütün sektörlerde tedarik zincirleri yeniden konumlandırılmaktadır. Sıcak çatışmalar, tedarik zinciri risklerini ve lojistik maliyetlerini önemli ölçüde artırmaktadır. Tedarik zincirlerinin küresel olmaktan ziyade tedarikçinin kökenine göre biçim almaya başladığı yeni sürece gelişmekte olan ülkeler giderek daha fazla katkıda bulunmaktadırlar.

Birçok ülke kendi çıkarlarını korumak adına tarifeler ve ticaret kısıtlamaları gibi korumacı önlemleri hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bunların yanısıra, ülkelerin ulusal güvenlik konusunda attıkları adımlar şirketlerin iş ve yatırım kararlarını önemli ölçüde etkilemektedir. "Önce Amerika" stratejisi kapsamında ABD hükümetinin önemli ticaret ortaklarına yönelik yürürlüğe koyduğu yüksek tarifelerin uluslararası ticaret, tedarik zincirleri ve kurumsal karar alma süreçleri üzerinde önemli etkileri olmuş, iş dünyası için istikrarsızlaştırıcı hamleleri tetiklemiştir. Demokrasi ve insan hakları iddialarından önemli ölçüde vazgeçmiş görüntüsü veren ABD, küresel çeşitliliği ve çoğulculuğu görmezden gelmeye devam etmektedir.

Çeşitli yapısal zorluklarla karşı karşıya olan ve Batı ile ticareti yavaşlayan Çin, dünyanın geri kalanıyla daha güçlü ticari/finansal ilişkiler geliştirmeye; Kuşak ve Yol Girişimi gibi projeler üzerinden gelişmekte olan dünyadaki etkisini artırmaya; bu bağlamda Batı pazarlarına olan bağımlılığını azaltmaya ve Küresel Güney ve yakın komşularıyla daha fazla etkileşim kurmaya çabalamaktadır. Çin ve ABD, teknolojik liderlik için rekabet etmekte; Çin ekonomisi büyümenin itici gücü olarak yoğun altyapı ve gayrimenkul yatırımları yerine yüksek teknoloji üretimini öne almaya çalışmaktadır.

Diğer taraftan, 130'dan fazla ülkeyi içine alan Küresel Güney, Batı liderliğindeki kurumlara alternatifler geliştiren bir jeoekonomik kutup olarak kendini göstermeye başlamıştır. Küresel Güney ekonomik ve diplomatik olarak güçlenmekte; kendi aralarında ve dünyanın geri kalanıyla yaptıkları ticaret, geleneksel tarım ürünleri, mineraller ve enerjinin ötesine geçmektedir. Bu ülkeler, endüstriyel tedarik zincirlerine daha fazla katkıda bulunma ve daha sofistike mamul mallar üretiminde uzmanlaşma yönünde ilerlemektedirler. Bu grupta öne çıkan Hindistan, üretime yönelik güçlü devlet teşvikleri, düşük maliyetli işgücü ve hızla gelişen altyapı imkanları üzerinden ABD'dekine benzer şekilde "Hindistan'da Üret" kampanyasıyla ithalata olan bağımlılığını azaltmaya dönük politikalar uygulamaya çalışmaktadır.

Çokuluslu şirketler yol ayrımında mı?

Artan jeopolitik riskler, yeni ittifaklar, düzenleyici çerçevelerdeki değişiklikler, ekonomik güvenlik mekanizmaları gibi hususlar küresel ticaret ve finans sistemini hızlı bir dönüşüme zorlamaktadır. Küresel piyasalar, her biri kendine özgü düzenlemeler, kurumsal yapılanmalar ve ticaret politikalarıyla şekillenen bloklara bölünmektedir. Ekonomik ve finansal yaptırımlardaki artışlar da küresel ekonomik düzenin parçalanması sürecine ivme kazandırmaktadır. Önümüzdeki yıllarda insanların olduğu kadar malların ve sermayenin seyahat rotalarının da önemli ölçüde değişmesi beklenmektedir. Uluslararası ticaret ve yatırımların ana kaynağı olan çokuluslu şirketler için jeopolitik olarak kutuplaşmış bir ortam, pazar erişiminin, rekabet ortamının ve yatırım güvenliğinin yeniden tanımlanmasını; küresel operasyonların organizasyonunun yeniden planlanmasınıgerektirmektedir. Tedarik zincirlerindeki kesintiler, bölgeler özelinde farklı düzenleyici çerçeveler ve çok taraflı yönetişimin zayıflaması gibi hususlar kapsamlı küresel stratejilerin uygulanmasını zorlaştırmıştır. Birçok ülkede yürürlüğe konulan korumacı önlemler çokuluslu şirketler için pazara erişimi karmaşıklaştırmış ve riskleri artırmıştır. Yeni süreçte şirketler için rekabetçi kalmak, değişime tepki vermekten daha fazlasını gerektirmektedir. Bu bağlamda şirketler, tedarik zincirlerini dirençli hale getirmek ve çok kutuplu bir dünyada faaliyet gösterebilecek farklılaşmış organizasyonlar oluşturmaya çabalamaktadırlar. Ticaret savaşlarından yaptırımlara, tedarik zinciri kesintilerinden siyasi çatışmalara kadar, hazırlıklı olmadıkları bir dünyada yol almak durumunda kalan şirket yöneticileri, bir taraftan mevcut durumun doğurduğu fırsatları yakalama esnekliği göstermek;diğer taraftan jeopolitik şoklara karşı dayanıklılıklarını artırmak sorunuyla karşı karşıyadırlar.

Jeopolitik risklerin karar alma süreçlerine dahil edilmesi artık bir zorunluluk halini almıştır. İşletmeler bu olası değişimlere göre ortaya çıkabilecek ticaret dinamiklerinden yararlanmak ve sürecin zararlı etkilerinden korunabilmek için stratejiler geliştirmeye çabalamaktadırlar. Yeni dönemde şirketler için uyum, dayanıklılık ve stratejik konumlandırma hayati önem taşımaya başlamıştır. Çeşitli güç merkezleri, ideolojik farklılıklar ve farklı jeopolitik çıkarların karakterize ettiği çok kutuplu dünyada, küresel işletmeler, uluslararası operasyonlarını destekleyecek alternatif bir sistem arayışındadırlar. Gelişmeler küreselleşme sürecini tersine çevirecek nitelikte olmamakla birlikte, artan dengesizliklerin mevcut küreselleşme dinamiklerini zayıflatması ve süreci yeni bir evreye taşıması kaçınılmaz gözükmektedir.