Yeni ‘kıro’larımız ‘aktroll’ler

Filiz Gündüz / Marmara Ünv. Araş. Gör.
5.12.2015

“Aktroll” olarak nitelenen kullanıcılar bu şekilde nitelenmesinin sebebi, gerçekten “troll”lük yaptıkları varsayıldığı için değildir. Onlara bu ismi koyanlar için “aktroll”ün manası basitlik, bayağılık ve “ak parti” yanlısı olmaktır. Tüm bir cumhuriyet tarihinde periferide olan “öteki” siyasi tercihinin de “günahıyla” yeni medyada da “öteki” olarak konumlandırılacaktır elbet.


Yeni ‘kıro’larımız ‘aktroll’ler

Geçtiğimiz haftalarda bir “aktroll şeması” ve analizi yayınlandı. Bu şema kimi Twitter kullanıcıları tarafından ciddiye alınarak paylaşılsa da analize konu olan hesaplar için mizah malzemesi oldu. Söz konusu analizde “aktroll” olarak nitelenen bazı Twitter hesapları incelenmiş ve bu inceleme sonucunda da bir takım çıkarımlar yapılmıştı. Fakat ne Twitter hesapları üzerinden yapılan inceleme ne de incelemenin çıktısı sağlam bir araştırmaya ve metodolojiye dayanmadığından üzerinde uzun uzun analiz yapmak vakit kaybı olacaktır. Asıl düşünülmesi ve analiz edilmesi gereken, bu “aktroll” tanımının kendisi, hangi ihtiyaca binaen ve nasıl kullanıldığı, kişilerin neden böyle bir “analiz” yapmaya ihtiyaç duyduklarıdır.

“Troll” kavramı 2013’teki Gezi Olayları ile birlikte gündeme girmiş olsa da bu tarihten önce hem Türkiye’de hem de yurtdışında sosyal medyada görünürlük kazanmıştı. Türkiye’de daha çok Twitter mecrasında popülerliğine rağmen “troll” kimlikli hesaplar, genel olarak dijital ortamdaki her sosyal medya mecrasında kullanılmaktadır. İletişim çalışmaları literatürü, özellikle son on yıldır, “troll” olarak adlandırılan kullanıcı deneyimi üzerinde yapılan araştırmaları içermektedir. Peki nedir bu “troll”lük?

Haylaz çocuk yüzü

“Troll” olarak adlandırılan sosyal medya kullanıcılığı, esas olarak anonim kimlikle dijital mecradaki diğer kullanıcıları, kimi zaman dezenformasyon kimi zaman misenformasyonla tabiri caizse “avlayan” kullanıcılar olarak tanımlanmaktadır. Facebook ve Twitter’da yeni nesil bir mizah dilini oluşturan “trolling” tarzı, ülkeden ülkeye ufak farklılıklar gösterse de, sosyal mecraların ulus-kültür-dil-coğrafya sınırı tanımaması, görece ortak ve melez bir dijital kültüre imkan sağlamıştır. Sosyal medyanın eğlence tarafını oluşturan “trolling”in bir de en hassas ve ikircikli meselelerde dahi geri durmayan, “haylaz çocuk” yüzü vardır ki, çoğunluğun en çok tepki gösterdiği noktalardan biri bu kısımdır. Ölüm, savaş, afet veya olağanüstü hal gibi durumlarda “troll”ler olaylarla dalga geçer, bu “taşlama” biçimiyle insanları avlarlar. Hatta kimi “troll”ler genel geçer ahlak kurallarına uymamayla övünürler. İnternet topluluğunun ortak bilgi kaynaklarını tahrip etmeye kadar varan “troll”lük bu noktada “hacker”larla benzeşmektedirler. Ama genel olarak “hacker”lar kadar sistemli hareket etmezler ve “trolling”i meslek değil bir eğlence unsuru olarak görürler.

Türkiye’deki “troll” kullanım Gezi Olayları’na kadar yukarıdaki tanıma paralel biçimde, hudud derdi olmayan, insanların “tabu”larını zorlayan, oldukça eğlenceli bir profil çizmekteydi. Fakat Gezi’yle birlikte sosyal medya kullanıcıları da politize oldu, taraflar belirlendi ve tabir caizse “kılıçlar” çekildi. “Aktroll” kullanımı da bu süreçten sonra popülerlik kazandı. Kazandı kazanmasına ancak bu kullanım, bilinen “troll” manasına tekabül etmedi.

Yazının girişinde zikredilen “aktroll şeması” literatürdeki “troll” kavramına zıt bir şekilde çevrim dışı dünyadaki kimliğiyle ve fotoğrafıyla yazan kullanıcılar dahil edilerek oluşturulmuştu (hatta aralarında insanların sadece moral destekte bulunmak için takip ettiği engelli bir gencin hesabı da vardı). Cumhurbaşkanı danışmanından tutun gazete yazarlarına kadar geniş ve hangi kıstasla oluşturulduğu belli olmayan bu şema üzerinden, “aktroll”lerin çalışma şekli resmedilmişti. Gerçekte ise ortaya çıkan, aynı siyasi çizgiye sahip ve birbirini takip/RT eden hesaplar çıkarılıp listelenmişti (Böyle bir listeleme siyasi iktidara muhalif hesaplar için yapılmış olsaydı, adı büyük ihtimal “analiz” değil “fişleme” veya “hedef gösterme” olurdu, o ayrı). Ancak yine de bu sonuç “aktroll” kavramının mahiyetini açıklamaya yetmemektedir. Bunun için “aktroll”leri nesneleştiren öznelerin Türkiye’deki pozisyonlarına ve karnelerine bakmak yardımcı olacaktır.

Sivil siyaseti değersizleştirme

Türkiye’de ana akım mizah, birçok gayrı resmi kültür “kurum”u gibi, hiçbir zaman resmi devlet kurumlarının egemenliğini sert bir şekilde eleştirememiş, kimi zaman devletin ideolojik aygıtlarına yardımcı konumda konuşlanmıştır. En fazla malzemeyi toplayacağı, yani eleştirel tutumdan ironi çıkaracağı vakitler olan askeri vesayet dönemlerinde bile, direkt olarak vesayeti ve bürokrasiyi hedef almamış, namluyu sivil siyasetçilere çevirmiştir. “Sivil siyaseti değersizleştirme” pratiğini her dönem ivedilikle gerçekleştiren Türk ana akım mizahı, satış rekorları kıran efsanevi Gırgır dergisi döneminde dahi bu tutumundan vazgeçmemiştir. Türkiye’nin toplumsal dinamizmini yakalayamayan egemen ideolojiyi takip eden Türk mizahı, 90’lı yıllara gelindiğinde de alışkanlığını devam ettirmiştir. Gırgır sonrası yaşanan süreçte, Limon ve ardından Leman&Lombak dergileri Türk ana akım mizahının temsilcisi olmuştur. Bu dergilerin temel malzemeleri arasında, projeksiyonu halka tutup toplumda varolan “çarpıklık”ları sergilemek de görülmektedir. Fakat zaman içerisinde yazar&çizer profilinin değişimine bağlı olarak, içerikler de dönüşüm yaşanmıştır. Mizahın hem üreticileri hem de tüketicileri kentli, üniversite mezunu, beyaz yakalı sınıfla bir arada vakit geçire(bile)n ve yarı-bohem kültürü benimseyen insanlardan oluşmaya başlamıştır. Gırgır’ın temsil ettiği “halkçı” duruş giderek sterilleşmiştir. Bu dönüşüm “Karaoğlan Ecevit”in “28 Şubatçı Ecevit”e evrilmesine benzemektedir. Artık yeni nesil mizahçılar halkın büyük bir kısmının kültüründen uzaklaştığından gündemleri de kendi dünyalarından ibaret kalmış ve belirli bir kesimle bağını koparmıştır.

Temsil edilen iki karşıt dünya

Yakın dönem Türk mizahının en çarpıcı ve popüler tiplemelerinden biri çizer Mehmet Çağçağ tarafından yaratılmış “Kozalak” tiplemesidir. Bu tipleme, kadınları -ve dahi erkekleri- taciz eden, kentli gençlerin dünyasına anlam veremeyen, bu yüzden de sürekli onlarla uğraşan, küfreden, kaba saba ve cahil bir “asalak”tır. Aslında temsil edilen iki karşıt dünya vardır; bir tarafta okumuş, dimağı açık, hayatın tadını çıkaran, aydınlık gençler; diğer yanda ise bu dünyayı hem kıskanan hem de kompleksiyle yüzleşemediğinden ve daima periferide kalacağından sürekli çatışmayı barındıran bir “karanlık”.  Bu “tip”, “Batı”da kentli kültürle doğup büyümüş insanların aşina olduğu bir söyleyişe denk gelmektedir aslında: “kıro”.

80’li ve 90’lı yıllarda -özellikle Kürt göçüyle beraber- ortaya çıkan giyim-kuşam ve tüketim kültürü, egemen Kemalist kültür tarafından “kıro” olmakla yaftalanmıştır. Aslında Kürtçe “erkek çocuk” manasında gelen “kıro” kavramı, bir hayli fazla ırkçı bagajı bulundurmakla birlikte günümüzde popülaritesini görece yitirmiş bulunmaktadır. Kıro-medeni dikotomisi Kozalak-kentli gençler örneğinde olduğu gibi, hem sınıf hem de o sınıfın temsil ettiği öğelerin bir çatışmasıdır. Bu çatışma Cumhuriyet’le yaşıt olmakla beraber, çatışma üzerine eğilme ve analiz -sanırım eli kalem tutanların çoğunun belirli bir sınıfa mensup olmasından mütevellit- yatay değil dikey düzlemde gerçekleşmiştir. Projeksiyonu tutanla nesne rolleri yakın zamana dek değiş(e)memiştir. Bunun son örneğini de “Aktroll” hafiyeliği oluşturmuştur.

Birtakım Twitter kullanıcılarının belirli bir siyasi görüşe sahip olması, gazetecilerin ve/veya siyasi figürlerin bu kullanıcılarla takipleşip birbirleriyle (çoğunlukla mizahi) içerik paylaşması -normal şartlar altında- sıradan bir haber olması beklenir. Bu meselede ise sıradan bir enformasyonun bir ifşa olarak paylaşılması, olayın “nesne”lerine yöneltilen projeksiyonun mahiyetinden kaynaklanmaktadır. “Aktroll” olarak nitelenen kullanıcılar bu şekilde nitelenmesinin sebebi, gerçekten “troll”lük yaptıkları varsayıldığı için değildir. Onlara bu ismi koyanlar için “aktroll”ün manası basitlik, bayağılık ve “ak parti” yanlısı olmaktır. Tüm bir cumhuriyet tarihinde periferide olan “öteki” siyasi tercihinin de “günahıyla” yeni medyada da “öteki” olarak konumlandırılacaktır elbet. Bu “aktroll”ler “cahil” ve “kültürsüz” olmalarına rağmen Kozalak’ın “hadsizce” Taksim’de dolaşması gibi sosyal medyanın merkezinde dolaşmaktadır. Muhalefetin, “fuatavni” takma adlı bir hesap tarafından trollenmesine rağmen başkalarını “trolllük”le tahkim etme çabası da yine “öteki” kategorizasyonunun tezahürüdür. Neyse ki yeni medya “öteki”lere de açıktır da, ellerinden sadece liste tutup “analiz” yapmak gelmektedir.

[email protected]